- 578 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Köpeğin Adı Badi-75
Günler, belki de haftalar sonra....
Patika yolda yürüyorum, ormanın içine girip dolaşacağım. Bir adam megafonla bir şeyler söylüyor; aslında bağırıyor. Ne dediğini anlamıyorum. Ormana gitmekten vazgeçip geri dönüyorum, sesin geldiği tarafa doğru yürüyorum. Yaklaştıkça ses netleşiyor:
-Soğaaaannn, patateeeesss. On kilo soğan on beş lira, on kilo patates yirmi...
Hafif bir rampayı çıkmakta zorlanan eski bir kamyonetin içindeki adamdan geliyormuş bu ses. Kamyoneti yavaş sürüyor, evlerin sık olduğu yerde de seyrek olduğu yerde de sesi aynı tempoda çıkıyor.
-Soğaaaannn, patateeeesss. On kilo soğan on beş lira, on kilo patates yirmi...
Yolda top oynayan iki çocuk bu satıcıdan memnun olmamışa benziyorlar. İkisi de yolun kenarına çekilmiş, biri ayağının altında topu tutmuş, kamyonetin geçmesini bekliyorlar. İnadına kamyonet tam onların önünde duruyor, çocuklardan biri sinirli sinirli kafasını sallıyor. Aslında kamyonet inadına durmuş değil, orta yaşlarda bir kadın işaret edip durdurmuş. Kadın:
-Bana iki kilo patates lazım. Satıcı:
-Terazi yok, çuvalla satıyorum.
-Ne yapayım ben bir çuval patatesi, diyen kadın kamyonetin yanından uzaklaşıyor. Satıcı hırsla gaza basıyor, bu külüstür kendisinden beklenmeyen bir hareket yapıyor, adeta şahlanıyor. Bu şahlanış çocukları hem güldürüyor hem de sevindiriyor. Top oynamaya devam.
-Soğaaaannn, patateeeesss. On kilo soğan on beş lira, on kilo patates yirmi...
Sesi duyan Doktor’un komşusu Şerife teyze, bahçe kapısının dışında bekliyor. Yanına gelince işaret edip kamyoneti durduruyor. Adama bir şeyler söylüyor, o da aşağı inip bir çuval patates bir çuval da soğanı Şerife teyzenin bahçe kapısından içeri girip verandaya bırakıyor, parasını alıp teşekkür ediyor.
Satıcı, başka müşteri olsa ayağına kadar götürmez, alan Şerife teyzeyse götürür. O hem çok yaşlıdır, hem de eski müşteri...
Şerife teyzenin yaşı seksen civarında. Kocası Asım amca on beş sene önce ölmüş. Aynı yastığa tam kırk sene baş koyduktan sonra kocasını kaybetmek Şerife teyzeyi çok üzmüş. Etrafında onu teselli edecek çocukları da yokmuş. Çünkü iki oğlundan biri Amerika’da diğeri Kanada’da yaşıyormuş. Cenazeye gelip iki-üç gün kaldıktan sonra gitmişler. Çocukları birkaç senede bir gelip annelerini ziyaret ederlermiş, tabii bu ziyaretler hep kısa olurmuş. Ekonomik yönden sıkıntısı yokmuş, kocasının emekli maaşından başka çocukları da yardım ediyorlarmış. Bu kır evini de havası annelerine iyi gelir diye oğulları almışlar. O da burayı çok sevmiş, çok sık olmasa bile arada görüştüğü komşularının olması Şerife teyzeyi mutlu etmiş.
Kendine komşu olarak bir doktorun geldiğini öğrenince ağrılarına, sızılarına çare olacak yollar önerebileceği için çok memnun olmuş. Gerçi bizim Doktor bir cerrah, ama Şerife teyzeye oldukça faydalı ilâçlar önermiş. O da her gördüğünde:
-Allah senden razı olsun Doktor bey, diyormuş. Doktor da
-Teyzeciğim, sen duayı muayı boş ver. Uğraşma bu boş işlerle, hem ben ateistim diye cevap veriyormuş.
-Tövbe de tövbe de, ile konuşma sonlanıyormuş.
Ne için gittiğini bilmiyorum ama, ben birkaç defa Doktor’u Şerife teyzenin evinden çıkarken de gördüm.
İki kedi karşılıklı gardlarını almışlar. Biri sarı diğeri siyah tüylü. Kilo ve yaş bakımından denkler. Sarı tüylü olan saldırıya geçip sol patisiyle rakibine bir tırmık atıyor. Geriye çekilen siyah kedi sırtını iyice kabartıp rakibin yaklaşmasını bekliyor, gelen bir otomobil ikisini de kaçırtıyor. Otomobil yanımda durdu. Bu Kenan Babaydı.
-Badi arkadaşım, ben şehirdeki markete gidip alış veriş yapacağım, istersen sen de gel.
Arabaya doğru hamle yaptım, aşağı inip ön kapıyı açtı, bindim. Kenan Baba, otomobili yavaş ve dikkatli kullanıyor. Şehir içinde bu dikkat tabii daha da artıyor. Büyük bir marketin önüne arabayı park ettik. Tam kapıdan geçerken görevli içeriye hayvan alınmadığı uyarısını yaptı. Bozuldum, kızdım ve hırladım. Kenan Baba:
-Badi arkadaşım, ben bir şeyler alıp hemen geleceğim. Sen beni otomobilin yanında uslu uslu bekle. Oradan bir yere ayrılma. Sözümü dinlersen sana yarım kilo sosis var.
En sevdiğim yiyecek. Yumuşacık, yutarken adeta boğazımdan kayıyor. Hiç dinlemem mi?
Kenan Baba çabuk geldi, alış veriş arabasını iteleyerek getirdi. Alış veriş arabasının içine atlamak istedim.
-Dur! Acele etme, senin sosis altta. Bunları bagaja koyayım, vereceğim.
Sosisimi yedikten sonra, yola çıktık. Karnım doyunca bir uyku bastırdı, Kenan Baba durmadan konuştu, ne dediğini anlamadım.
-Kalk bakalım tembel Badi, eve geldik. İyice hantallaştın, şişko bir köpek oldun. Senin sağlığın açısından bu kadar kilo sakıncalı. Bak, sana sana bir top aldım, bagajda. Her gün bununla birkaç saat oynayacaksın. Belki o zaman biraz kilo verirsin.
Haklıydı. Ben de farkındaydım iyice şiştiğimin. Yiyecek bol, yapacak iş yok; canım sıkıldıkça bile yiyorum... Sonuç tabii ki bu. Artık ekmek filan hiç yemiyorum. Kemik de, çünkü kırması zor. Bir kere Şerife teyze bana ekmek vermişti, yemediğimi görünce de:
-Anlaşıldı, senin karnın tok. Aç olsan havada kaparsın. Sen yeme, bir başka hayvan gelip yer o ekmeği, demişti.
Kırmızı, büyük bir plastik toptu. Günlerce oynadım bu topla. Oynadıkça kendimi daha iyi hissetmeye başladım. Bir gün topa dişlerimi batırdım istemeden. Patladı. Suçlu suçlu topun başında beklerken Kenan Baba:
-Onun ömrü bu kadarmış, yenisini alırız, dedi.
● ● ●
(Devam edecek...)