- 552 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HER İŞTE BİR HAYIR VARDIR
Doğan güneşe karşı penceremi açtım ve güneşi beni selamlarken buldum. Rüzgârın esintisi, kuşların sesi ve çiçeklerin kokusu, sanki yeniden dirilişe davet ediyordu. İçim kıpır kıpır. Bugünün birçok şeye gebe olacağına işaret eder gibiydi. Okulumda bir ilki gerçekleştirecek imza günü düzenleyecektim. İdareden izin alana kadar akla karayı seçmiştim. Bugünden umutluydum, öğrencilerden daha da ümitli. Yaşanan bunca olumsuzluklara rağmen yine de güzel şeylerin olacağı ümidini sıcak tutuyordum. Bu duygularla alelacele giyindim. Çocuklara götürmek için bir çuval -pardon poşetle- arkama bakmadan sokağa fırladım. Durakta şişman, saçları darmadağın, gömleğinin ilk üç düğmesi açık, göğüs kılları bir sarmaşık gibi dolanarak fora yelken dışarı taşmış, ağzındaki sigarayı bir şeyi çiğner gibi dudakları arasına tüttüren adam, varlığını gözleyen var mı diye bakıyordu. Benimle göz göze geldiğinde duraktan uzaklaştı. Poşeti duraktaki oturağa bıraktım.
%20 eğimli olan yola her zamanki gibi bakmaya devam ediyorum. Otobüsün önce kafası göründü. O kocaman ön camına güneş ışıkları vurmuş, parlıyordu. Çok geçmeden durakta olacağını bildiğimden hemen toparlanmaya başladım. Arkamı dönüp, poşeti alıyordum ki kitaplar hangi hareket döngüsüyle yere düşüp dağıldı anlayamadım. Hemen onları toplayıp otobüse bineyim derken şoför hiç duraksamadan yoluna devam etti. Tam küfürü sallayacaktım ki biraz önceki sigarasının kalanını ileride tüttüren o kıllı adam yanıma geldi.
“Küfür etmeyin, her işte bir hayır vardır.” dedi.
“İşe geç kalmanın nasıl bir hayrı olabilir ki?” dedim.
Adam “Onu bilemezsin işte. Tanrı sizin için, benim için bir şey yazmıştır. Hâşâ, dinden çıkmayalım onun işlerini sorgulayarak!” diye cevapladı.
Kitapları toplayıp bu kez elime almış bekliyorken koçbaşı gibi tepeden bir otobüsün daha geldiğini gördüm. “Biz yolcuyuz, lütfen bizi de alın!” der gibi iyice yola yakınlaşarak durduk. Yanımdaki diğer yolcularla otobüsün yanı sıra koşuyoruz. Kapı zar zor açıldı. Önce ben arkamdan kıllı adam bindik. Akıllı bileti okutup bir adım atmıştım ki yol arkadaşımın yarı gövdesinin dışarıda kaldığını gördüm. Yolculara “Beyler, lütfen birkaç adım daha ileri!” diyerek seslendim. Biraz hareketlenir gibi oldu ortalık. Tabii homurdanmalarıda. Sonunda ben bir adım arkamdan o bir adım derken bedeninin büyük bir bölümünü içeri soktu. Şoför kapıyı kapatmak için önündeki düğmeye birkaç kez üst üste bastı ancak adamın gövdesi buna izin vermedi. Neyse elimdeki koca poşeti oturan kadının önündeki koltukların arasına sıkıştırdığımda hafif bir yer açıldı ve şoför hareket edebildi. Adama döndüm. “Hani her işte bir hayır vardı. Hayrı da bu mu?” dedim. Arkasın da diğer yolcuları bırakarak.
Adam, “Öyle demeyin. Daha ne gördük ki… Biraz önce ben de sigaramın sonunu getirmek için o araca binemedim. Kısmet bu arabayla gitmekmiş. Ne yapalım.” dedi.
Sinirlenmiştim zaten. Çatacak yer arıyorum. Adamın hâlen bu kötü gidişata kendince olumlu sonuçlar çıkarmaya çalışması yok mu? İfrit oldum.
Adam “Bacım, o kadar kitabı ne yapıyorsunuz? Kitapçı mısınız yoksa?” dediğinde;
“He! Kitapçıyım, almak ister misiniz?” cevabındaki ses tonum, hayli sinirli olduğumu gösteriyordu. Benim hoşnutsuzluğumu saymazsak diğer yolcuların bakışları da çok hoş görünmüyordu. İnsan bu kadar yükle ayakta yolculuk ettirilir miydi kardeşim? Hele hepimizin balık istifi gibi üst üste gidişine ne demeli! Üstüne üstelik centilmenlik yapıp da bir yer veren bile olmaması ayrıca canımı sıkan şeylerden birisi oldu.
…
Neyse ilerleyen zaman diliminde bir otobüsün başka bir araçla kaza yaptığını dört yol kavşağını girerken gördüm. Öndeki araca arkadan bindiren halk otobüsündeki yolcular çil yavrusu gibi ortalıkta dolanıyordu. Başka bir araçla nakil olmayı bekledikleri anlaşılıyordu.
Bunu gören bizim araç şoförü “Ooo bu bizim jet Naci değil mi? Hep hız hep hız!” dedi. Aracın arkasında “Hızlı yaşa, genç öl cesedin yakışıklı olsun.” yazıyordu. Şoförümüz okkalı bir küfür salladı. “Baba parası yiyor hergele. Umurunda mı can taşıması ya da mala gelen zarar!..” dedi ve durmadan devam etti.
Kıllı, iri yarı adam şoföre çok yakın; “Tabii ki bizim gibi sabahtan akşama kadar on iki saat asgari ücrete talim etsin bakalım. Böyle rahat davranacak mı?” dediğinde benimle göz göze geldi. Sanki daha söyleyeceği şeyleri var gibiydi. “Bak! Ben size demiştim. O otobüste olsaydık yaşayacağımız şey buydu. Verilmiş sadakamız varmış.” dedi.
Ama ben tam ağzımı açıp, adama sayacaktım ki şoför “Beyefendi, bu benden bir sonraki araç. Birkaç dakika önce ışıklarda beni geçti. Anlayacağın o otobüs, bu otobüs değil.” dedi.
Böylece adamın “Her işte bir hayır vardır.” teorisinin altı boşaldı. Bilemedi ilkten ne diyeceğini, sustu. Başını çevirdi öte tarafa. Çevreyi seyre daldı. “Evet, bu işten çıkacak hayır şu olur: Öğrenciler ilk yirmi dakikayı sınıfta haylazlıkla geçirir.” dediğimde öğretmen olduğumu anladı.
Hemen başını çevirerek “Hocam, bu kadar kitabı çocuklara mı götürüyorsun yoksa?” dedi bu kez.
İçimden mavra yapmak geldi. “Yoo, kütüphaneye bırakacağım.” dedim.
“Ama hocam, hepsi aynı yazarın sanki. Üzerinde ‘Islak Ümit’ yazıyor da.” dedi.
Adam hayli dikkatliymiş. Vay be! Kıllı mıllı ama ilgili de. Bunun üzerine “Yok, beyefendi. Bir arkadaşımın ‘Islak Umut’ adlı öykü kitabı. Bugün öğle aralığında kitaplarını imzalayacak. Öğretmen arkadaşlara duyurusunu da yaptık. Daha standı hazırlanacak; düzenleme yapılacak. Şimdi bırak stant hazırlamayı, dersin ilk yarısına bile giremeyeceğim bu gidişle.” dedim.
Bu arada üçüncü kavşağa gelmiştik ki trafikte bir karmaşa sormayın gitsin. Bu da neyin nesi derken ileride bir yandan trafik polislerinin öte yandan da normal polislerin kontrollü geçiş yaptırdığını görünce gayri ihtiyari olarak. “Bu kadar da olmaz artık!” diye tepki verince, şoför bana dönerek: “Hocam, şehrimizin bir milletvekilinin ziyareti var. Bu karmaşa biraz ondan.” dedi.
“Ya öylemi! Millet eziyet çekmiş, çok mu önemli! Vekilimizin rahatlığı, güvenliği, keyfi yerinde olsun yeter. Yollar nasılsa onların. İşe mi gidiyoruz? Yolda hastası mı var? Zamanımız mı yok? Ne kıymeti var ki! Bizim canımız onların canında daha kıymetli olacak değil ya! Allah onları başımızdan eksik etmesin. Maazallah onlar olmazsa ne yaparız; nasıl yaşarız!” dedim. Kimselerden çıt yok.
Epey bir hengâmeden sonra yola gıdım gıdım devam ediyoruz. Zaman geçiyor. Saniyeler dakikalara, dakikalar neredeyse saatlere dönüşecek. Yol arkadaşım kıllı koca adam da artık işe geç kalmış olacak ki o da rahatsızlığını dile getirecek ama nereden başlayacağını bilemez gibi etrafına bakınıp duruyor. Bir taraftan kader, hayır vs. derken patronun bu kavramları değil de işe geç kalmasının nedenlerini başka türlü soracağını iyi biliyordu. Bu nedenle olacak ki bir vakit sonra “Bu kadar da olmaz yahu! Kim anlatacak patrona geç kalışımın sebebini. Anlatsam inanmaz zaten. Hoş ‘Daha erken çıksaydın evden!’ diyeceği de kesin” dedi.
Bizi taşıyan otobüsün şoförü “Ya ben, 10 dakika geç kalsam servisi kaçırmış olacağım. Üstüne üstlük bir de ceza kesecekler. Onun üstüne bir sonraki servisi taşıma işi. Sonra akşam kaynanamlara gitme işi de yatacak. Hani diğerlerini anlatmaya ve bedelini ödemeye hazırım da şu kaynana işi çok tehlikeli. ‘Allah Kerim’dir artık. Başa gelen çekilir, yaşayıp göreceğiz. Şimdi yaşayarak öğrendiğimiz gibi.” dedi.
Herkesin zamanla ilgili bir sorunu, sıkıntısı vardı. Herkes kendince bir yerlere yetişmeye çalışıyordu. İnsanlar bu geç kalmanın sonunda yaptırımlarla karşılaşacağını biliyordu. Otobüste bir homurdanma, serzeniş aldı başını gitti. Sonunda yolcular tepki vermeye başlamıştı. Şoför bu kocaman uğultuya kulak tıkamadı. “Ne yapalım millet! İşte vekilimiz geçiyor. Onun rahat geçişi için biraz zamandan tasarruf edeceksiniz. Ya da zamanı onun lehine kullanmaya göz yumacaksınız.” dedi. Az sonrada trafik iyice açıldı. Şoför, yolcu toplama işini bıraktı. İnecek olmayan durakları bir bir durmadan geçti.
Arkalardan bir yolcu “Kaptan, neden durakta durmadın?” diye bağırdı. Kaptan “Canım kardeşim, sen de erken bassaydın! Durağa gelmişiz; sen düğmeye yeni basıyorsun.” dedikten sonra biraz ileride durdu.
Daha sonra kıllı koca adamdaki tedirginliği görünce “Ne olacak, her işte bir hayır vardır!” dedim.
Adam, benim sesimle irkildi. Yüzünde acımtırak bir gülümseme…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.