Kökü Mazide Olan Atî
“Der beyân-ı sebebi telif” bölümünde Galib, bir mecliste Nâbî’nin Hayr-abâd’ından bahsedildiğini ve övgüde aşırıya kaçıldığını hatta buna bir nazire yazmanın mümkün olmadığı söylendiğini, bu sözlerin kendisine dokunduğunu hatta bunu bir çeşit meydan okuma anlamında yorarak meclistekilere, Nâbî’nin bu eserin konusunu Şeyh Attâr’dan çaldığını ve diğer şairlerden de çok belirgin bir biçimde intihaller yaptığını, eserin teknik açıdan affedilmeyecek kusurları olduğunu söylediğini, kendisinin bunları söyledikten sonra ileri gelenlerin kendisinden böyle bir eser yazmasını istediklerini, Hüs-ü Aşk’ı bundan sonra yazmaya başladığını yazar. Altı ayda da yazmayı bitirir.
Galip eserde; “Merd âna dinür ki aça nev râh”. Bu meydan okuyuşunun ardından fayriye bölümünde kendisini över: “Tarz-ı selefe tekaddüm etdim/ Bir başka lügat tekellüm ettim” diyen Galib, bu meydan okuyuşunu: “Zannetme ki şöyle böyle bir söz/ Gel sen dahi söyle böyle bir söz.” dizelerinde zirveye taşır.”
Divan şiirinin hemen hemen son büyük üstadıdır Şeyh Galip. Nâbî’nin övülmesi üzerine altı ay gibi kısa bir sürede mükemmel bir eser yazmıştır. –Ki bizimde değinmek istediğimiz asıl nokta budur-
Şeyh Galip döneminin ve kendinden önceki dönemin dil ve düşünce tarzını çok iyi bilen bir şairdir. Bu nedenle de hem geçmiş hem de gelecektir.
Şair de olması gereken bütün özellikler Şeyh Galip’te toplanmıştır ki bu nedenle de kısa zamanda mükemmel bir eser meydana getirmekle birlikte meydan okuyabilmiştir.
Bu nedenle de şairin önce yeni bir akım meydana getirebilmesi için kendi içinde yaşadığı dönemi çok iyi bilmesi yetmez. Hem içinde yaşadığı dönemi bilecek hem de kendinden önce gelmiş olan üstatları ayrıntısıyla bilecektir.
Cemil Meriç bu konuda şu sözleri söyler; “yapılan çalışmaları değerlendirmek.” Bu da bize yola düşmeden önce yapılan çalışmaların değerlendirilme yapılması gerektiğini belirtir.
Elinde pusulası olmayan bir gemi; fırtınalara ve sislere ne kadar dayanabilir?
Sezai Karakoç ise; Edebiyat Yazıları adlı eserinde şairin gelenek karşısında üç çeşit tavır sergilediğini belirtir; “Önce geleneği taklit eder, sonra ona meydan okur ve ondan sonradır ki geleneğe bir adım attırır.”
Mustafa Özel ise; “İstikbal, köklerdedir” diyerek şairlere ve yazıya gönül veren verecek olan kişilere nelere dikkat etmesi gerektiğini açıkça söyler.
Burada asıl belirtmek istediğim şey ise; henüz iki kelimeyi bir araya getirip yazmayı öğrenen biz şaircik adaylarının şiir yazarken yeni bir şeyler bulmuş gibi “Arşimet gibi hamamdan koşarak” ben yaparım olur zihniyetini bir hata olduğunu belirtmektir.
Daha noktalama ve yazım kurallarını tam öğrenmemiş bizlerin yazdığı şiirlerde yaptığı ufak tefek numaraların aslında yenilik değil gaflet ve dalalet içerisinde dili öldürmenin “ben yaptım oldu” demesidir.
Kökü mazide olan bir atî olabilmek için dilin iyi öğrenilmesi gerekir.
Dili iyi öğrenme ve ben yaptım oldu hatasına düşmemek dileğiyle.
M.S./2008
kahramanmaraş