- 1045 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Zagreus ve Prometheus (İnsanoğlunun Yaratılışı- Yunan Mitolojisi)
-Persephone: Zeus’tan hamile kaldığım gün bu denli ıstırap çekeceğim aklıma gelmemişti. Annem Demeter “Tanrılardan asla hediye kabul etme, uğursuzdur…” demişti, hediye derken özellikle beni bu konuda uyarmak istediğini çok sonraları öğrendim.
-Zeus: Bana sahip olmalısın der gibi gözlerimin içine bakıyordu. Ah o gözler, kadınların en güzel ve en özel yeri, gözleri çıkarsan cesetten farkı yoktur onların. Elimde değil her güzel kadına sahip olmak gibi ateşli bir mizaca sahibim. Persephone öyle güzeldi ki daha önce gördüğüm hiçbir tanrıçaya benzemiyordu, belli ki benden pek çok özellik geçmişti ona. Gönlüm öyle meyletti ki tutamadım kendimi ve bir yılan oluverip sokuluverdim yanına.
-Hera: Ters giden bir şeyler olduğunu hissetmiştim. Kuşta olsa, boğa da yılan da Zeus’un beni aldattığını biliyordum, kendine yeni bir eş bulmuştu belli ki, mutluydu, ruhunu ve bedenini satmıştı yine. Seven kadın hisseder, hele bu bir tanrıçaysa... Seven kadın ister, seven kadın incinir, sevdiği suya dalsa, yerin dibine girse, semaya kanat çırpsa...
-Apollon: Parnassos ormanlarında dolaşırken Zeus göründü. Kucağındaki çocuğu uzattı. “Evlat” dedi “Bu senin kardeşin, Hera onun benden olduğunu duyarsa yaşatmaz. Koru onu, ne yap et koru onu, bu çocuğun benden olduğunu bilmemeli kıskanç tanrıça.” Babamın emrine uyup onu Kouretler’e teslim ettim. Onlar kargılarını, kalkanlarına vurarak dans ederlerdi ve büyük gürültü kopardıklarından bebeğin sesi o kıskanç tanrıçaya ulaşmazdı.
-Kouretler: Bebek her ağladığında kargılarımızı kalkanlarımıza vurup gürültü yapıyorduk. O, korunaklı mağaramızda yaşıyor ve orada besleniyordu, öyle sağlıklı ve güçlüydü ki… Vaktiyle Zeus da bize emanetti. Reia, onu emanet ederken oğlunu zalim babası Kronos’un hışmından korumakla görevlendirilmiştik. Görevimiz basitti, onu ergenlik çağına dek saklayacaktık.
-Zagreus: Her ağladığımda kargılarını kalkanlarına vurup gürültü yapan o adamlar kimlerdi ve neden savaş dansları yapıp duruyorlardı ve ağzımı her ayırdığımda etrafımda pervane olan o garip görünüşlü adamlar da neyin nesiydi? Seviyordum onları görünüşleri korkunçta olsa. Öyle güzel şarkılar söylüyorlardı ki ve öyle sevecen bakıyorlardı ki bana…
Mağaramız soğuktu ve içeride yanan ateş ısıtıyordu bizi. Kouretler diyorlardı kendilerine ve toplam dokuz kişiydiler, ben daha kalabalık olduğunu sanıyordum önceleri, çok daha kalabalık… Oysaki gölgelerin hesaba katılmayacağını çok sonraları öğrendim. Yalnızdım ve içimdeki boşluk bazen gölgeleri bile huzursuz ediyordu. Savaş danslarıyla keyifleniyordum, çıkardıkları gürültüyle... Ağlamasam benimle oynamazlardı onu da biliyordum, susarsam onlarda susardı…
-Hera: Hislerimde yanılmamıştım, Zagreus onu oğluydu ve o aşkın zehirli meyvesiydi. Onu bulmam zor olmadı, ona ulaşmam. Titanları onu bana getirmekle görevlendirirken Zeus’un, Persephone’nin kulağına fısıldadığı o iğrenç sevgi sözcüklerini rüzgar bana taşımakla görevliydi: “Sana duyduğum aşkın kainata ilanıdır Zagreus, benden sonra yerimi o alacak ve evrenin tek hakimi olacak.”
-Epimetheus: Kıskanç Tanrıça, Zagreus kaçırma görevini biz Titanlar’a verdiğinde işin nereye varacağını hepimiz iyi biliyorduk. Zagreus öyle güzel bir bebekti ki yüzüne bakmaya dahi kıyamazdınız… Hera’nın her yerde gören gözleri, işiten kulakları vardır ondan kaçamazsınız. Dünyanın dört bir yanına yayılan tavus kuşları yüzlerce göz olup tanrıçaya haber taşırlar, rüzgarlar en mahrem fısıltıları onun kulağına taşır, Ölmez çiçeği, nar ağacı ve zambak...
Ben, Epimetheus insanlığın mutsuzluğunun baş sorumlusu. Zeus’un hediyesi Pandora’yı kabul ederek ve onu kendime eş yaparak kötülüğün yeryüzüne yayılmasına aracılık etmiş oldum. Ben, Epimetheus tanrıçanın görevlendirdiği Titanların lideri.
-Zagreus: Yalnızdım, yerinde duramayan Kouretler beni uyutup dolaşmaya çıkmışlardı. Kouretler’den bile korkunç suretler belirdi mağaranın girişinde. Bu kez gerçekten ağladım, korktuğum için ağladım. Kouretler gibi sevgi dolu bakmıyordu hiç biri, düşüncelerinden bile karanlıktı suratları ve ben onların ne yapmak istediğini biliyordum. Önce arslana dönüştüm boğuştum onlarla, ardından kanatlı at oldum kaçıp kurtulmak için. Kanatlarımdan yakaladılar beni, kuyruğuma yapıştılar boğa oldum, timsah oldum sonunda ellerinden kaçıp kurtulamadım.
-Prometheus: Kardeşim Epimetheus, Zagreus hikayesini anlatınca yaşamak anlamsız geldi, ağzımı açıp hesap soramadım, o masum Zagreus birlikte öldüm, konuşamadım…
“Ne yaptıysa nafile” dedi kötü kalpli Epimetheus “Zagreus, ne yaptıysa nafile kurtaramadı kendini ne arslan olması ne boğa ne de timsah kurtaramadı kendini. En son güzel bir çocuğa dönüşüverdi, onu ilk gördüğümüz haliyle dikildi karşımıza belki acırız diye düşündü, belki severiz bilmiyorum teslim oldu bize... Bu kez o değil biz vahşi arslanlar gibi hırsla atıldık üzerine parçalarına ayırdık onu, etlerini kebap edip midemize indiriverdik. Ben su içtiğim gözenin başındaydım ötekiler ateşin yanında. Zeus göründü o an yeri ve göğü inleten acı dolu feryatları işitildi. Yıldırımlarını fırlattı gökyüzünden etrafı küle çevirdi. Bir tek ben kurtuldum o kıyımdan orada ne varsa bir avuç kül oluverdi, Zagreus’tan arta kalanlar ve acımasız Titanlar…”
Bu kül uzun zaman orada kaldı. Üzerine yağmur yağdı sonra kar sonra yine yağmur. Oraya vardığımda toprağa karışmış, bulamaç olmuş bir birikintiydi sadece. Elimi uzattım, narin dokunuşlarla şekil verdim balçığa, sevgi dolu dokunuşlarla okşadım onu, sevdim, aşkımı ruhuna kattım. İnsanoğlu böylece yaratılmış oldu, Titanların külleri vardı onun hamurunda Zagreus’tan arta kalanlar. İnsan hem iyidir hem kötü. Mayasında kötülük gizlidir göremezsiniz, aynı zamanda masum bir çocuğun yüreği vardır…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.