- 580 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
“Ben, 50’li yıllarda ilkokuldaydım. O zaman el yazısı vardı. Başka yazı bilmezdik. Onu öğrendik. Hala notlarımı el yazısı ile yazarım. Çocuklarımın zamanında el yazısı değişti. Onlar el yazısını bilmez. Torunlarım el yazısını öğrendi :)) Yanı bir öyle bir böyle. Kızım sınıf öğretmeni kendi el yazısı bilmezdi ama öğrencilerine öğretti. Karışık bir durum. İnşallah değişmez.
Öğretmen okullarının nasıl eğitim verildiğini iyi bilirim.
Nerede o okullar.”
“Çok merak ettiğim bir konuydu. Ben de sizin aksinize dik yazıyı savunanlardanım. Ancak okuduğum bu çalışma bakış açımı bir nebze farklılaştırdı. Bu önemli konunun biraz daha üstüne giderek bizleri biraz daha aydınlatabilir iseniz hepimize çok faydası dokunacaktır.”
“El yazısı der bizim nesil bu yazıya. Çocukları zorlamaktan başka bir şey değil. Beceremeyen çocuklar gözyaşlarına boğuluyorlar. Yeğenlerimden bilirim. Belki de isteğe bırakılmalı. Ya da not dışı bırakılmalı.”
Üstte alıntıladığım görüşler “Sen Neymişsin Bitişik Eğik Yazı” başlıklı yazıma yapılan bazı yorumları içermektedir. 50’li yıllarda öğrenci olduğunu ve el yazısı ile çalışıldığını anlatan saygıdeğer arkadaşımızın Eğitim Enstitüsü okumuş bir öğretmen olduğunu belirtmek isterim. Öğretmenimizin bitişik eğik yazının önemini irdeleyen yazısı umarım bitişik eğik yazının gereği ve önemine iman etmeyenler için yeterli bir kanıt olur.
Önceki yazımda belirtmiştim. Bir çiftçi olan babam nasırlı elleriyle estetik yönü parmak ısırtacak düzeyde güzel ve okunaklı el yazısı yazardı. Üstelik babam 1930 yılında açılan ve ilk yıllarda üç sınıf olan köy okulumuzun ilk mezunlarındandı.
Ve batı ülkelerininim tüm sınıflarında bitişik eğik yazı ile çalışılıyor. Onların çocukları biz Türklerin çocuklarından daha mı kabiliyetli?
Birazcık daha bitişik eğik yazının önemini vurgulayan uzman görüşlerinden bir kaçını hatırlayalım:
“Araştırmalara göre bitişik eğik yazı öğrencilerin zihinsel gelişimine ve dikkatini geliştirmesine katkı sağlamaktadır.”
“Bitişik yazıdaki süreklilik ile düşüncedeki süreklilik örtüşmekte ve birbirini desteklemektedir. Böylece yazmada kazanılan akıcılık okuma becerisine de yansımaktadır.”
“Bitişik eğik yazının estetik görünümü, öğrencilerin estetik bakış açısını geliştirmelerine yardımcı olunmaktadır. El yazısı öğretimi, görsel sanatlar dersine de katkı sağlamaktadır.”
Bitişik eğik yazı uygulaması okullarımızda niçin devam ettirilmek istenmiyor? Oysa eğitim-öğretim sorunlarını yıllar önce çözmüş, bilgi çağını yakalamış ülkelerde bitişik eğik yazı kullanılıyor. Bizde de cumhuriyetin ilk yıllarında el yazısı kullanılmış. Ve uzman görüşleri de el yazısı ile öğretim yapmanın dik temel harflerle çalışmaya göre daha bilimsel ve pedagojik yararlar sağlıyor. Çelişkiyi nasıl okumalı?
Ülkemizdeki el yazısı uygulamalarında sürekliliğin sağlanamamasına ve dik temel harflerle öğretim yapılmasına dönüş nedenlerini irdeleyelim. Fazla geriye gitmeye gerek yok. 1990’lı yıllardan 2005 yılında müfredatın değiştirilmesi ile İlköğretim Okullarımızda bitişik eğik yazı ile öğretim yapılmasına başlandığı süredeki okullarımızın durumunu bir görelim:
Doksanlı yıllarda erkek öğretmenler 25, kadın öğretmenler 20 yıl çalışarak emekli olabiliyordu. O yıllarda bir balon uçuruldu: “Yakında çıkarılacak bir kanunla memurlara emekli ikramiyesi ödenmeyecek.” Ayrıca yeni emekli olan öğretmenle çalışan öğretmenin maaşı arasında fark yok gibiydi. Emekli ikramiyesi alamama kuşkusu ve emekli ile çalışanın maaşlarının eşite yakın olması 20-25 yıl çalışan yaşlar 45-55 Aralığında olan birçok ilkokul öğretmeni emekliye ayrıldı.
Oysa bu insanlar geçen yıllar içinde deneyim kazanmış üstelik seksenli yılların ikinci yarısında ön-lisans eğitimiyle bilgilerini yenilemiş öğretmenlerdi. Ve de öğretmenler Öğretmen Okulu çıkışlıydılar. Ve her stilde yazı yazmaya yetkindiler. Çünkü Öğretmen Okulunda Resim-yazı dersi dolu dolu işleniyordu. Mesleki yaşamlarının en verimli yıllarını bu ülke için değerlendirmeleri gerekirdi!
Gerçi mevcut hükümet-bakanlık yetkilileri hiç kimseyi zorlan emekli etmedi. Sözüm ona emeklilik cazip hale getirildi! Hükümet binlerce üniversite mezununa iş kapısı arıyordu. Hızla boşalan öğretmen kadrolarına öğretmenlikle ilgisi olmayan çeşitli fakülte mezunları öğretmen yapıldı. Böylece az da olsa bazı üniversite mezunlarına iş kapısı açılmış oldu!
Öğretmenlik, pedagojik bilgi ve deneyim kazanmış ve öğretmenlik ideali ile Eğitim Fakültelerinde yıllarca eğitim-öğrenim görenlerin yapacağı kutsal bir meslektir. İş bulmak amacıyla öğretmenliğe başlayan ziraat, veteriner, işletme vb. fakülte mezunlarını eleştirmek değil amacım. O genç insanlar elbette ülkemizi seven, idealist duygularla görev yapmak istiyorlardı. Öğretmen olmak amacıyla yükseköğrenim yapmamışlardı.
Üstüne üstlük az ücretle, sözleşmeli ve ücretli öğretmen çalıştırma gibi bir uygulama da yapılır güzel ülkemizde. Hiçbir velinin beğenmediği garip bir uygulama! Maalesef bu uygulama hala da devam ediyor.
2005 Yılında el yazısı ile okuma-yazma ile öğretime başlandığında öğretmenlerin genel durumu özde böyleydi. Ayrıca tüm öğretmenler dik temel harflerle çalışmışlardı yıllarca. Mevcut 1968 Programı ikinci sınıftan başlayarak el yazısı ile çalışmasını dört-beşinci sınıflardan itibaren ise el yazısı ile çalışmasını karşın el yazısına bir türlü geçilemiyordu.
Olayın bir başka boyutunu da irdelersem el yazısı çalışmalarının okullarımızda niçin soluklu olmadığını daha iyi anlamış oluruz. Ülkemizde tüm yurttaşlarımızın bildiği ve muztarıp olduğu gelişmiş ülkelerde adı duyulmamış bir uygulama var. Dershanecilik ve seviye belirleme sınavları. Yıllarca okullarımız dershanelere basamak görevi yaptı ve bir biçimde hala da yapıyor. Milli Eğitim Müdürlükleri ve dershanelerin eş güdümünde yılda en az iki kez seviye belirleme sınavı yapıldı bu topraklarda. Dördüncü sınıftan itibaren tüm büyük sınıflarda devam edildi bu sınavlara.
Seviye belirleme sınavlarından öte dershaneler broşür dağıtıp öğrencilere sınava davet ettiler. Böylece kendilerine bol bol yolunacak kaz devşirdiler. Veliler ve öğretmenler çocuklarımızı ezberciliğe iten, onların en güzel yıllarını çalan bu akıntıya kapılıp gitti. Başarılı öğretmen yapılan sınavlarda öğrencilerinin ilçe ve iç bağlamında aldığı sonuçlara göre değerlendiriliyordu.
Hani bir öğretmen şaşırıp! programın önerdiği biçimde araştırmaya, deneye, gözleme, yaparak-yaşayarak öğrenme gibi bilimsel yöntemlerle ders işlerse başarısız öğretmen olarak yaftalamasını göze alıyor demektir. Çünkü test sınavında başarı ancak çokça test çözme çalışmasını zorunlu kılar. Bu durumda da bilimsel yöntemlere zaman ayrılması düşünülemez. Öğrencinin, doğru cevap: A-B-C-D seçeneklerinden birisini yakalayabilmesine ile amaca eriliyordu.
Hala anımsarım, lisans düzeyinde üniversite okumuş bir genç anne birinci sınıfa başlayan kızı için şöyle demişti:
“Öğretmenim, kızım okumaya geçimce ona hemen yaprak test alarak birlikte çalışmaya başlayacağız…”
Bu bakımdan öğretmenlerin ilk başlarken büyük özen isteyen el yazısı yazmak için ayıracak zamanları yoktu. Büyük sınıfların öğretmenleri Olimpiyat Oyunlarına sporcularını hazırlayan çalıştırıcılar örneği öğrencilerini test sınavlarına hazırlamakla meşguldüler. Zaten de bu alanda yetesiye yetkin değillerdi.
Daha birkaç yıl önce ilçe Milli Eğitim Müdürlüğünden tüm öğretmenlere imza karşılığı duyurmak adına, “ Yazılar bitişik eğik yazı ile yazılacak-yazdırılacak.” Tüm bu gerçekler dururken okullarımızda eskiye dönüldüğünü duyup öğrencilerimiz adına üzülmemek elde değil.
Başlanan bir uygulamada başarı için öncelikle azim ve kararlılık önemlidir. Hem de çok önemlidir. Bir ülkeyi iyi yönetmenin, gelecek kuşakları donanımlı yetiştirmenin yolu eğitim-öğretim çalışmalarına verilen önemle doğru orantılıdır. Eğitim-öğretim işi yaz-boz olayı değildir. Sık sık müfredat değiştirerek, yazı stilinde kararsızlık içinde kalınarak geleceğimizin güvencesi yeni kuşakları çağın gereklerine uygun yetiştiremeyiz. Ve yarınlara güvenle bakma ümitlerimiz hep bir başka baharlara kalır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.