Kırmızı Kürdan
Ağzımdan ve burnumun iki kara çukurundan dışarıya yayılan nargile dumanı koca kafamın etrafında adeta sisten bir bulut oluşturuyor. Rülenin üzerinde zar gibi iki adet köz kendi halinde yanıp yanıp sönüyor. Gözlerim ser gibi kıvrımlı bir yazının hatlarındayken iki küçük bebeğim karınca denli küçük harflerin sırtını okşuyor. Benim cansız görünen ama kımıl kımıl oynaşan yumuşakçalarım. Harfgillerim. Durun durun bir dakika, bir ayak sesi duyuyorum: öyleyse varım. Şimdi izin verin de şu sesler kalbimin zarını yırtıp geçsin. Beynimi gıdıklasın omuruma can suyu olsun. ‘’Buranın dumanı ne böyle.’’ Bir dakika dur dercesine eliyle işaret etti. ‘’ Aman be… ‘’
‘’ İki dakika bir dur yahu, gezintideyim. duman falı mı baksak ne yapsak ? Hadi. ’’Kıvrıla kırılan dizkapaklarını onca merdiven sonrası okşamak için yerinde durdu; iki ayrı kapağı iki ayrı eline aldı. Sağa sola salladı. Rahatlamanın verdiği gevşeklikle çatısının; kimsenin değil kendi çatısının uygun bir yerine oturdu. Seyyar bir sandalyenin hasır derisi üzerine çöken lokum gibi kıçın ağırlığıyla adamakıllı gerildi. Gözlerini kımıldatmaksızın bir ayağını diğerinin üzerine kaldırdı. Attı. ‘’ Hazır mısın, Bol Bol Köpüklü’’ dedi yanında duran Garfield gibi suratsız kediciğine. Bol Bol Köpüklü kedi: ‘’ Mıavvv… mıavvvv …’’ sağ dizine sürtünerek kuyruğunu bir kaktüs bedeni gibi havaya dikti. Kulağının dibini ve ense kökünün okşanmasını istiyordu. Başarılı da oldu her kedi gibi bu da kuş hastası belli. Çıplaklığını örten tek şey üzerindeki koyu mavi ropdöşambrıydı. Saçları ensesinin örtüsü olmuş, uzun ve yağlı. kılları bacaklarını saran bir çorap siyahlığındaydı ve hemen hemen diz kapağına yükselmişti. Bol Bol Köpüklünün yumuşacık tüyleriyle sürtünme halindeydi. Tüyler arası iletişimle bir gıdıklanma peyda oldu. Elindeki tombul meyvenin kabuğunu açtı ve içindeki akıllar üstü sanatın nişaneleri olan damarları seyretmeye koyuldu. Gözbebekleri bir civa akışkanlığında sağa ve sola, sola ve sağa … Boş bir dünya burası; içindekilerse boş gezegenin boş kalfaları… sözüm hayvan meclisinden dışarı nokta ne yaparsak yapalım onun rengine bürünmektir en güzel marifet. Şişesinin içinde durgun bir su gibi duruyor kimisinin elinde kitap, kimisininse ıslaktır saçları fıskiyenin altında ve çoğulluğumuz ocak üstünde kızıllaşan bir köz tanesiyiz …Aç taneyiz. Kaç taneysek o kadar kan kızılıdır dansımızın rengi at kafasıyla bakılmadığında ve kuş tüyüdür adımlarımız kendimizi zamana işleme noktasında. Kalabalıklar içinde fokur fokur fokurduyordum , parmaklarım boyalı kalemler arıyordu … ’ ’Esselamun aleykum paşa, Oradan bize bir posta su böreği getir bakalım.’
’Buyur ağabeycim.İçecek ne alırsın’
’ Çay getir’ Tik. Ne yediniz. Tak. ’Seni de düşündüm merak etme .’ Zaman. Eros Ramazotti ( Otra Como Tu.) Kafası da odası gibi karışık anlaşılan. Aloe vera. Pürüzsüz tenler mi prizsiz hayatlar mı ? Parmaklarını tığla çeviriyordu anam eğer ben dip peygamberiyimser’ imledimse kendimi. Gözlerinin içindeki kızıllık ne diye.Ağlama... Bana fiilini söyle sana kim olduğunu söyleyeyim. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, üzüntüleri beyninin etine küpe yaparda koşarsan bu nehirde neşeyle akamazsın ki, hadi kalk patlatalım içimizin neşe tomurcuklarını… Nargilem söndü. Durun biraz. Közü tutuşturmam lazım … Tik! Yok yok heyecan yok, tabaktaki börek kadar sakin olmalıyız. Gelecek ve bizi altın dişleri arasında kıtır kıtır hayat … Heyhat. Tak! Gittikçe hızlanıyor kırmızı kürdanın bedeni emip bıraktı kaçbin yıllık dünya hayatını. Kaç giriş oldu kaç çıkış oldu. Gümrük Müdürü değil mi ? Nasıl göbekli öyle… Hamur çocuğu belli… Baksana kalın belli.
‘’ Masmavi masanın başında ağzında marpuç sanat mı yapıyorsun ?’’
‘’ Yok.’’
‘’ Dışarıya gidiyorum bir şey lazım mı? Yok sağ olasın.’’
‘’ O köz hiç olmamış. Onu şöyle dört beş dakika camın önünde tutacaksın. Sonra bak rüzgar onu nasıl kıvamına getiriyor. Yok. Lokum lokum. Kerpiç. Ne ola. Bir günde bir şeye karışmayın be adam. Kraker inceliğinde bedeniyle ayrıldı. Kalk gidelim. İşine karışılan yerde iki dakika durmayacaksın. Git kendini doğur mendubur! Rest! Korucuğa gidelim. Belimizde kasaturalar oyalım o ilk aşkın kıvılcımları nasıl tutuşturdu bizi . İşleyelim masalara, ağaçlara, özgürlük gibi ne var ruhu gevşeten. İş var güç var kalem ve kağıt var. Somutluk annem.Hay yallah kitabevine gidecektim ben! Kırmızı kürdan hızla ilerliyor ve ben hala dündeyim. Ne çabuk unuttum. Kırmızı et yesem iyi olur.Akşama artık… ‘’Etin girmediği yere dert girer’’ demişti ya, o kerpiç ev ecesi. Şimdi böbrekleri iflas etmiş, kan çekmiş yüzü gözü cortlamış; teni buruşmuş sigara paketi gibi kırış kırış. O dem bu dem yürüyorum karış karış kardeş. Ah, zaman nasıl da sessizce emiyorsun iliğimizi. Sorsalar ne endamın var ne siman. Neredesin kaç zamandır? Ne bilen ne duyan! Hiç belli etmiyorsun,hiç. Karda yürüyorsun belli. Daha dün gibiydi tandırda yüzü kızarana dek ekmek çeviriyordu. Kızları çevresinde dört dönüp oklava ile hamur eziyordu. Sonra mı sonrası yok. Bandır tandır ekmeğini çilek reçeline indir mide diyarına bak nasıl da iki yana yayılıyor tebessüm dumanı. Tik! işsizlikte herkes kendini biraz yazar sayar. İş(sizlik ) benlik değil. Gözünün altındaki mor lekeyi serçe kuş parmağıyla hafifçe okşadı ve ağzında tebessümle karşı kaldırıma geçti. Şimdilik mavi kitapevi.
‘’ Selamun aleykum’’
‘’Aleykum selam. Bu ne güzel bir kelam’’
‘’Kendi Hayatımın Hikayesi var mı ?’’
‘’Kimin’’
‘’Benim, kimin olacak.’’
‘’Yok, efendim yazarı kim yazarı? Aa, dükkanda duman oldu herif tövbe tövbe! gözlerime sağlık.’’
Tak! Başparmak tırnağı büyüklüğünde bir sinek geldi ve küçük bir gıda artığının üzerine konar. Tik! Ön ayaklarını şöyle iştahla birbirine sürttü. Tak! Kanatlarını gevşetip sırtının üstünde birleştirdi. Bıraktı. Kalktı ve ipimsi inceliğiyle ayaklarından bir iz bıraktı. Bir enseye, taşa, toprağa ve suya dokundu halinden hoşnut okşadı. Rüzgar esiyor hızla aldırmaksızın kırmızı kürdanın sessizce dönen dairesel hareketine. Ağızlardan birbir ve hızla dökülüyordu kelimeler her biri diğerine yer açarak dökülüyordu sözcükler kendinden öncekini çekiyordu görünmez bağla bir arzuyla bir öfkeyle bir nefretle ve bir sevgiyle ve bir özlemle büyüyerek bir huzursuzluk kusarak ve bir derman arayarak buldu kendini bağlayacak, demirleyecek bir liman ki ah annemin karnı sakin huzurlu ‘’ Hayır’’ dedi yine ve tekrar izledi kırmızı kürdanın sessizlik içinde ilerleyişini.
‘’Geldin mi’’
‘’Sabahtan bir elmayla duruyorum. Tostluk bir şeyler aldım’’
‘’Afiyet olsun şeker olsun bal olsun ‘’ Tik!
’’Gam rüzgarı yapmayalım’’ herkesin çemberi kendine. Tak! Herkesin kıyameti. Tik!
‘’ Oo keyfler kekat. Afiyet şeker olsun beyler. Neye içiyoruz’’
‘’ Beklemeye’’ hep bir ağızdan .
‘’Manyak mısınız be. Şerefiniz size kalsın.’’ Tak! çemberin içindekiler döner durur aldırmaksızın hiç kimseciklere. Tak! bende bunun gibiyim iste başladığım yere gelip duruyorum. Önce cebindeki mandala baktı. Tik! sonra yine kırmızı kürdan! Tak! Bakmışsın başladığın noktada kendi hiç sesini dinliyorsun. Tik! büyüyorsun ve artık çorabındaki yırtığı umursamıyorsun. Tak! Yaşam kabuğumuzu çatlattı ve sızdı aralardan içimizin karanlığına… Tik! Bak tortop olmuşsun neşeden tortop içimde senin gibi yatıyor anılarım salyangozdur. Tak! Kalkıp parmakları arasına sıkıştırarak doğruca ince belli tütünü oturdu rahlenin basına. Tik! ’’ Pink Freud dinleyelim mi ?’’ Tak! ‘’Hayır, sıklete binelim ce.’’ Tik! Has… Tak! Güneş kirpiklerini düşmüş … Tik! Fıskiye ablam dedi ki: om iki ağzıyla birden, Tak! ‘’Abi sen ne yapıyorsun orda tek başına, hayatından memnun sakar topal’’ Tik! taze toprak kokulu kahverengidir gözlerin eşlik ettiği bir bahar akşamı kendi havuzumun başına yaslanıyorum. Tak! Sen ödül deyip koşarken düldülünle biz çoktan varmıştık eve. Tik! Evim olgunluğumun çatısı altında huzurla dinliyorum, gözlerim kapalı. Tak! Tuvaletler kapalı ama minareler açık. Tik! Aziz allah şifa yığ ya allah bismillahrahman ve rahimde başlar yepyeni kadifemsi bir yaşam. Tak! Ağzında yorgunluğun dökülen gürültüsü ve ellerinde poşetler. ’’Patlamak konusunda zamanın sabırla ilerleyip kazanmak konusunda üzerime tanımam.B sen dansına devam et kürdancım’’‘’Bitkisayarımı getirir misin ? ‘’ canım deyince… Tik! Tombul bir kedi atlayıp erdi turuncu saçlı kıvırcık hatunun bembeyaz bacakları üzerinden koşar adım, Tak! geldim canım buyur sayar bitin iste Tik! ‘’ aaaa ‘’ Tak! Kırmızı kürdan gelmiş oturmuş. Tik! ‘’Hoşgeldin canım’’ Tak! ‘’Kırmızı et aldın mı ?
’’aldım aldım ama kitabımı bulamadım. Büyüdüm artık oturup çoğaltmam lazım kendimi. Sense saatten bile küçüksün hala! Uyan! Saat yirmidört. Azil Allah çal artık.
Tik, Tak, Tik, Tak , Tik, Tak, Tik , Tak, Tik, Tak, Tik, Tak, Tik, Tak, Tik, Tak,Tik, Tak, Tik, Tak. Gong !
‘’ Hadi, közler bitmiş. Nasıl dalmışım! Köz alıp geliyorum ben bol bol köpüklü. hop gel bakalım buraya.Otur, ben gelene kadar bir yere kımıldama.’’
’’ Mıavv…mıavvv…mıavvv..’’
26.11.2017 ( İstanbul )
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.