Mecmua -II- (Nesir)
Öyle sanıyorum ki, itibar insanın yaşamına yaşına müsavi bir grafik çizer. Başarı çizgisinin hızını suni çabalarla artırmak isteyenler ve görünüşte bunu sağlayarak güncel olanlar, esasında bir hak edilmişliğin vermiş olduğu mana huzuru ve bilincine asla ulaşamazlar. Elde edilen ünün peşinde, kendini tanımayan eksik bir kişilikle, paçavra gibi sürüklenerek giderler.
Saygın bir kişiliğin tarifi, çeşitli basın yayın yoluyla istenilen doğrultuda dayatılıp empoze edilirken, öz kültürüne yabancı yaşam biçimlerini icra ederek, ahlaksız ve saygısız seviyelerin benimsenmesi değil, bilakis asıl olan örfüne aslına nesline, inanç ve adabımuaşeretine yakışır ölçülü, edepli hareket etmektir. Gözde tanınır bir sima olmak adına, en temel ahlaki değerlerin, inanç ve kabullerin önemsenmeden yaldızlı fırsatlara kurban edilmesi ve bu ters akımın nimetlerinden yararlanırken, dürüstlüğe atıfla hamaset nutukları atılması acaba ne kadar samimi ve ne kadar gerçekçidir?
Neden bu sosyal dokunun bireyleri bildikleri halde kendi kültürel ve manevi değerleri yüceltmek için dişe dokunur çaba ve gayret sarf etmezler ve neden böylesine onurlu bir nefes gördüklerinde nefesleriyle güç atarak, dalgalar oluşturarak kendi medeniyetlerinde çığır açmazlar?
Beklide kanunları oluştururken örf anane ve toplumsal kabullerin, hassasiyetlerin pek dikkate alınmayışı, aykırılıkların yasal zemin bulmasına, normal sayılıp tanımlanmasına dahası bir kültürün kolaylıkla yozlaşmasına sebep teşkil ediyor!
Özetle, azdan çoğa doğru bakılacak olunursa hemen herkesin gözü yöneticilikte, yani ilgi odağı olmak, sözüne itibar edilir bilge kişilik olmak ve ayrıcalıklı biri olarak kabul edilmek! Hâlbuki ehliyet ve liyakat, emsallerine bakılarak emanet edilecek görev ve yetkiyi layık-i veçhiyle yapıp yürütebilecek vasıfların, o toplumun kabul edebileceği ahlaki değerlerde tebarüz etmesidir. Bu şerefe layık olan veya bu özellikleri taşıyan kimseler, görev ve yetki almak için öne çıkmazlar. Takdir yetkisine haiz mercilerin namus, şeref, haysiyet ve adalet anlayışları onları öne çıkarır veya geri plana atabilir.
Bir çevrede sınırları şekillenmiş anlayış birliği, oturmuş hoş görü ve saygı çerçevesi çizilip muhafaza edilemiyorsa, orada rekabet kuralları, fırsat eşitliği, adil paylaşım gibi sosyal, temel haklar dikkate alınır olmayacak, haksızlık ve zulüm hüküm sürüyor olacaktır. Çok basit misallerle gözüme gelen, insan duruşu ve bu kararsız kişilik refleksleriyle can acıtan ilişkiler yumağı hafızamı kanatır nitelikte, ıstırap duymama neden olmaktadır.
Edebiyatın sadece sözde kalması, yaşamaktan hayata geçirilmesinden uzak, beğenilmek veya ödüle namzet olarak yapılması ne acıdır! Yaşanmış ve yaşanılası güzelliklerin, erdemin adeta kesilip biçilerek yakın görüşlü yansımalarda derece almak uğruna sövmek, saymak, duygusuz, samimiyetsiz şekillerle şiir, nesir ve roman haline getirilmesi ve bundan maddi kazanç, itibar, makam mevki umması ne kadar, ne derece doğru ve gerçekçi olabilir? !
Bir kudretli eldir, yanlışlığın yanılgının yürütülmesine cevaz vermeyecek ve dur diyecek olan ki, o el inançlı ve kararlı bir kültür birikiminin gereği, şayanı hakikati, halkın ekseriyetin beklentisi adalettir.
Sorasınız gelir; Hani neredesiniz, ebvabı âli önlerinde cari işlerini idame ettirmeye çalışan insanların neredeyse zulüm vari eziyetlere maruz kalma mesabesinde? ..
Çevresine olumsuz tavır ve davranışlarla yaşayan, kişisel gücünü, tercihlerini, yararlılığını hemen hep özel ihtiyaçlarına müteveccih serdeden, yakınında ve yakın sathında vuku bulan çirkinliklere “bana ne! ” dercesine, “beladan uzak kalmak! ” adına tepkisiz duyarsız kalan fertlerin veya toplulukların gerçekte yükselip yüceleceğine hala inananlar varsa çok vahimdir.
Tarihe bakmalı dönüp; Hangi komutan tevazusuz, zorbalıkla kahraman oluvermiş, fetihler yapıp çığır açmış çağ değiştirmiş ve yurt kurmuş! İnsanı keşfetmeden gönlünü almak ve kalbini kazanmak, fethetmek ve adalet dağıtmadan müteşekkir olmak, saygı değer olmak ne mümkün? !
Paylaşmak, acıyı elemi, kederi el ve güç birliği ile dağıttıktan sonra sürur eden sevinç ve mutluluğa ortak olmaktır. Yoksa bütün meşakkat ve zorlukların yaşanması esnasında, sinsice kenarlarda seyirci kalınarak, masum alakasızlıklara bürünülerek, bir takım bahanelerin arkasına saklanıp gizlenilerek, olaylara seyirci kalınarak tehlike, sorunlu süreç geçtikten sonra ortaya çıkmak ve ikiyüzlülüğünü saklayarak meşruiyet edebiyatı yapmak değildir. Ki, bizim cemiyet hayatımızdaki yerimizi, konumumuzu belirleyecek olan, samimi gerçekçi inançlı gayret ve teşebbüslerimizdir.
İlk bakışta basit görünen haksız tevessüller, basiretsizliği ilke ve huy edindiriverir. Kişi kendisini birçok yönden sınayıp test edebilir. Hiçbir ekonomik değeri olmasa dahi, hakkı ve hukuku olmayana el uzatmak, kasıt ve garez etmek, emanete hıyanette bulunmak, veya her hangi bir hakkın ihlal edilmesine bilerek, isteyerek seyirci kalmak, (ve bunun gibi.,) o kimselerin şahsiyetsizliğine, (hukuka saygısızlığına) delalet eder. Bir şahsın kimliği, sürekli sözünün gereğini icra etmesiyle, güvenilirliğiyle muteberdir.
Güzel ahlak (yaratılışı gereği) gönülleri onaran, esinlendiren, hoşlandıran insan düşüncesi ve davranışıdır. Hiçbir güzellik art niyeti bünyesinde barındırmaz. Yaşamın her kesitindeki bütün gayret ve çabalar daha iyiye daha güzele ulaşmak içindir. Bu nedenle, ömür yolculuğundaki sarf ettiğimiz emek bize maddi manevi huzur ve saadet getirmeli ki, bunun için hakkaniyet çizgisinde, sevgi ekseninde güzel düşünüp güzel fiiller işlemeliyiz.
Sevgisizliğin dorukta olduğu ortamda dahi, seviye yine genel geçerli ahlaki ölçüt ve değerlerde olmalı, bunun için azami gayret sarf edilmeli değimli ki, yapılan eylem, hareket güzel ise asla kıskançlık gösterilerek önü kesilmemelidir. Sevgi tükenmez bir rahmet ve sonsuz bereket olup bizde olmadığında, başkalarında olunca onlara asla haset edilmemelidir. Zira sevmek yaşatmaya çalışmak olup, sevmek için, sevgi çıtasını yükseltmek için, canlı cansız başka varlıkları uygunsuz, yersiz ve haksız yere malzeme olarak kullanmak, can yakmak, moral bozmak, yıkmak, kırıcı olmak sevginin henüz ne olduğunu bilmemekten kaynaklanıyor olsa gerek! Yoksa sevgi gasp etmek, el koymak, kaba kuvvete dayanarak sahiplenmek, dövmek, sövmek değil bilakis hoşnut olup memnun edebilmektir.
Hayat mecmuasının sahifelerini oluştururken, kalbi tevafuklarla örtüşmeyecek hal ve tavırlar sergilemek, yalancı yüzlerle maskelenmek, ân-ı hatırayı, hafızayı olduğu gibi yaşamak yerine, görselliğe kurgulanıp görüntüye hoş gelir vaziyette yansımak, çürük temelsiz ilişkilerin kurulup üzüntülere sebep olmasına zemin oluşturur. Kaldı ki, sevgiyi bütün hücreleriyle ve kendi tabiatı ile yaşamayı bilip becerip en azından bunu denemeyenlerin kalkıp aşka talip olması bu anlamda çok manasızdır.
Kişi haletiruhiyesinde güçlü bir manevi zenginlik barındırmıyorsa, kara kışa öf! Hara sıcağa, ah yandım! Diyorsa, bütün renkleri keyfine özgü pembe diliyorsa, cefaya katlanamıyor, mukadderata boyun eğmiyorsa ki, o kimsenin aşk anlayışı lafügüzaftır.
Aşk bir yaşam biçimidir! Duyarlı kimselere resim yaptırır, altına gümüşe ahşaba estetik şekiller verdirir. Toprağı işler ekin biçtirir, harman kaldırır. Yol körü, okul cami, çeşme yaptırır. Dağları deldirir, kıtaları aştırır. Mesafeleri uzatır kısalttırır ancak anlam kazandırır. Nihayet düşman barıştırır, zira aşk barış, barışıklıktır. Yürekten ilham alan ve onu ve onu gerektiği gibi okuyabilen gönüller, o yoğunluğu himaye eder. Hamisi olduğu koşulsuz sevgi anlayışı ile dokunduğu, temas ettiği her nesneye ayrı bir güzellik, estetik hava verir, aşkı sanatı tebarüz eder.
Acınacak hal, insanı anlayamamak ve insan olmak için çaba sar etmekten kaçınmaktır. Nitekim hayat bütün olumsuzlulara rağmen güzel düşünüp güzellikler üreterek, etrafımızdakilerle mütebessim bakışları paylaşmak, insanlığın saadetine katkıda bulunmak ve bol oksijenli nefesler alarak esinlenmek değimlidir?
Bir kez daha; Ne mutlu erdemli insanlara..,
Sevgi ve saygılarımla.,
01.02.2007
Mehmet Sani Özel
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
--------------------------------------------------------------------------------
Bu şiirin hikayesi:
Acınacak hal, insanı anlayamamak ve insan olmak için çaba sar etmekten kaçınmaktır. Nitekim hayat bütün olumsuzlulara rağmen güzel düşünüp güzellikler üreterek, etrafımızdakilerle mütebessim bakışları paylaşmak, insanlığın saadetine katkıda bulunmak ve bol oksijenli nefesler alarak esinlenmek değimlidir?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.