Yor( ma) …Üç Noktanın dördüncü hali.
Herkes her şey eski bir hikayenin en taze görüntüsüdür. Ver her farklı benim bir parçamdır. Bende annem kadar bir anne babam kadar bir babayım. Ben açık uçlu bir tohumum , ben şifasever Geçmiş dışında her şey geçmişte kaldı, şimdi. Gökyüzümün küçük yumurcakları kuşlar gagalarında ekmek kırıntıları. Yağmurdan ıslanmış… Gözlerim kör olmuş başkalarının hikayesini görmekten… Dilim lal olmuş başkalarının öyküsünü seslendirmekten. Kulaklarım sağır , burnum dumur derken beşinci duyum hangisiydi neydi,hatırlayamadım.Toplama işlemini yapan bir çocuk gibi parmaklarıma sarıldım.Gözlerimi tavana diktim parmaklarımın boğumlarını okşadım.Hayır.Kendi mi başkasıyla hatırlamaktan o kadar yorulmuşum ki yüreğimi yırtıp sokakların içine daldim. Korktum. Ayaklarım topal hep başkasını yürümekten. Öğrendim. Sarılmak için kendime. Kalktım bir yaprağın unutulmuş ters köşesinde kimsenin görmediği bir tırtıldım ben. Ben bile beni o kadar unutmuşum ki bütün değerlerin mirasçısı olmuşum. Ne iyi ne kötü. Yıllar yıllarca gömülüp kalmışım unutulmuş satır aralarına ki bunu duyumsamanın ekşimsi neşesi var içimde. Ettim kanadım. Mısralar yazmışım kendinden dahi haberi olmayan oyuklara. Her insan bir oyuktur. Dedim bağırdım kendime. Kendi oyuğuma sığınıp durmaksızın yürüyerek öğrendim daima kendime yaklaştığımı. Heyecanla sarıldım sigarama oturdum, sessiz bir dansın tutkulu armonisine sürdüm bedenimin dudaklarını. Kalktım. Vurdum kendimi sokağa. Bağırdım hançer denli keskindi gökgövdeye saplanırken kelimelerim. Ya inşa Ya Resullah. Oturdum kendi başıma en kalın tuğlayı attım temelime. Kendimi kendimde doğuracağım. Ve başkasının yargısı annemin dudaklarından dökülen kadar değerli olmayacak.
‘’İş buldun mu’’ dedi Annesi.
‘’Hayır, kendimi buldum Anne’’ dedi . An’ın N’ esine tutuldum diye düşünürken birdenbire belirdi beyninin kaygan yüzeyinde ‘’ Merhamlet’’ dedi ve verimli bir arı tanesinin vızıltısı gibi yayıldı sesi boşlukta. Koştu ıslak sokaklar boyunca. Bağırarak . Ben annemin en sarı arısıyım. Yeryüzüne düşmüş en coşşşşkulu(m) arı. Dedi benim sevgili Tanrım. Kulaklarım çınladı. Yaşam tanrının bir küfrüdür.
’’Oğlum büyü’’dedi. ‘’Artık eşekarısı olma vaktin gelmedi mi ?
‘’Anne bana böyle şekeler yapma. İçimdeki vahşeti oynamak içimdeki merhameti yaşamak isterim ben. Canım Veylanam benim. ‘’ Annemin derdi benim oğlum benim derdim kendi torunum. Ama yaşamın derdi hep kendine değerdi. Büyüyeceksin eşşşekkkk gibi büyüyeceksin. Tek bir ok gibi görüyordum hayatı. Ama hayat elimdeki tesbihin boncuk taneleri kadar yuvarlakmış. İçini doldurmak bize düşermiş. Ve insanı en çok alışmak yorarmış. Elimdeki kuşları bir yitikken öğrendim. Kaybetmekten korktuğun değildir hayat. Ne bir adım geri ne bir adım ileri , olduğum yerdeyim. İçime akıyor yaşam. Sessiz bir adımla geçip bir trenin kuşetli vagonunda hatırlayacağım. Annemim ilk şarkısı olduğumu. Her çocuk gibi bende ilk şarkısıyım annemin. Bu Çarşamba ne kadar uzun. Kasım Kasım kasılıyor sonbahar eteklerindeki sarı siyah yapraklarıyla. Martıların çığlığı dökülüyor gökten aşağı. Yürümekten başka bir şey bilmeyen bir insanın hikayesi değil de nedir hayat. Ve unutuşlardan arda kalan. Direnmek nedir,bırakmak nedir.Kulağımda hep aynı şairin aynı dizesi ‘’ yağmuru seviyorum,yağmuru seviyorum ‘’ Büyüyünce ne olacaksın .Ben mi ?
Suratın böyle çok daha tombul oluyor. Yanaklarındaki esintiyi duyumsamak isterdim. Dilim adamı olacağım. Dillere bayılırım. Sigaran var mı ? Sigara ekmek su . Düşmanıma veririm düşmanımdan alırım. Buyur. Winston soft. Var mısın iki dişilik bir hikaye yazalım ?
Ağzın çok geniş olunca daha tatlı oluyorsun. Allah yazarlardan saklasın seni. Allah germesin seni. Olmaya devam.
Pub the James Joyce ‘ un karanlık bir köşesinde … Koyu yeşil ve bordo renkli koltuklar, kibar popolar,soğuk biralar ( Garson bir Birahi ) …Çok babacan bir gökgümbürtüsü…İşte benim mevsimim,işte benim havam… Ah yaşam sen ne müjdesever bir Anne’sin. Her gün gebe kalır her gün boşaltırsın karnını… Çok sakin bir Ayriş yuvası burası . Taksim, NevizAda. Çevresine rastgele dağılmış diğer publara göre oldukça sakin ve çok yoğun karanlık, resimler… Burada bir bavulda buldum kendi parçamı … O gündür bu gündür kalemimden karınca taneleri gibi çıkıyor kelimeler… Herkes bir şeye sarılır sen bene, ben sene,çay,sigara,kahve …En büyük karın göğe aittir.Evet bende senin gibiyim bana dünyayı güzel gösteren şeylerin farkında değilim. Ama onlar ordalar.Sen farkında olmasan da onlar bizim en sessiz destekçimizidir. Her şeyi bizlere en yalın haliyle gösteren Allah’ a hamdolsun ki bende çürük bir portakal kabuğundan turuncu bir cumhuriyet yaratmayı öğrendim. Şiilir… Yazılar olsun şiiri libidosunun mandalında kurutanlara…
‘’ Köşede oturuyor. Gözbebekleri kadar sessiz siz. Bir yudum aldı. Dilinin kökü buruştu.’’ Yorulmadın mı artık ezber yaşamlardan ey kalbim. Yorulmadı mı parmakların başkalarının dilinden dökülenleri işlemekten.Ezberlediğin tekrarları yeniden tekrarlamaktan yorulmadın mı ? Kuşların mezarı gibi olmuş gözlerin.Onların yeniden canlanacağı masmavi bir nehirdir oysa.
‘’Sana kaç defa söyleyeceğim dudaklarını kımıldatmadan oku diye.’’Gözlerinde uyku(susuz)luğun morumsu lekesi… Saçları ensesinde, omuzunda…
‘’Neden dudaklarımdan bu kadar korkuyorsun. Dudaklarından değil okuduklarının başına gelmesinden korkuyorum.’’ Diye ekledi en dişi sesiyle.
‘’ Gelmez, gelmez rahat ol. Serin tut kalbini. Emin ol gelse de hiç pişman olmam... Çünkü hiçbir şey yaşanmış bir hikaye kadar değerli değildir. Yaşayalım.’’ Deyip sessizce mırıldandı ve erkekçe uzandı, yapıştı şişmiş bir üzüm tanesi kadar iri kızıl bir çift dudağa… Dudak dudağa bir parantez açıldı gecenin gürültüsü içindi bu. Bir de insanlığın aydınlığı için var mısın ? Bu gerçek bir öpüştü. Oyşşşşşş lokum tanesi, lokum tanesi…
Beşinci duyum parmaklarımdır benim. Parmaklarımın boğumları arasında saklarım kendi hikayemi .Her şey iç içedir.İçiçe ben bir matruşka bebeğim.Ama bitiremiyorum ki… Bitiremiyorum… benim de çoğalma yöntemim bu . Her şey bir şiir uzunluğu inçmiş anladım. Keşke dememek için yazıyorum keşkeyle başlayan bir satırı. Bu da imzam olsun der ,kapatırım kendi kapağımı kendi üzerime.Keşke kitapların dünyasına girmek kadar kolay olsaydı kendi dünyana girmek.Keşke sığınmayı oğrenebilseydik başkasının tebessümüne.Eğer sevmek başkasının yarasını yalamaksa kuşları siktir et,gülü dikeni siktirt …sen bana anne ol bu gece.Olmayı en iyi anneler bilir çünkü acıyla olmak,neşeyle olmak kederle olmak …Tam anlamıyla olmak…Dördüncü nokta başta mıdır sonda mıdır ? Hadi bilin bakalım! Dördüncü noktayı görenden yana koyuyorum bahsimi. ‘’ZAR ‘’ deyip sallar kendini sokakların içine. Korkanın çocuğu olmaz. Hadi bakalım. Zar. Zar.Zar.
…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.