- 485 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bir Zamanın Başka Bir Zamana Geçişi
Yaşantımız bize sürekli koşmamızı yoksa yürümemizi oda yoksa sürünmemizi öğütledi.
Bu bir öğüt mü yoksa içgüdü olarak bizlerin istenci mi oldu?
Eğer insansak çoklu kişiliklerimizden ve birden fazla benden söz edebiliriz, her düşünen insan başka zamana ait hisseder kendini, çünkü bilir ki zamanın onu yenemeyeceğini, büyüteceğine inanır.
Bizlerin olmak isteğini bizle olduğumuz biz arasında mekik dokunmamız çok zamanlı bir süreçsizlik ve bilinmemezlik döngüsüne sahiptir.
Düşünmek eylemi her şeyin altını üstüne getiriyorsa ve o bilincin altında biriktirdiklerimiz bize etkileri konusunda, fayda yada zarar tanımlarına sığıyorsa bize gerekeni çekip çıkartmamız ne derece mümkün olabilir?
Kendin için ötede tuttuğun kendine bir anlam vermek, eğer o mutlu olmakta bize gerekli olanı verecekse bu faydacılıkla mümkün olabilir.
Kendimizi bir başkasında bulma eylemi bizi tam anlamıyla aşıp bir başkasına başkalaşır mıydı?
Anlamlandırdığımız ve günümüze kattığımız bize sürekli aynı, kaybetmekten korku yaşatan ve içimizde kor gibi yelleme ihtiyacı neden mi?
Neden olacak başka bir duruma ve başka zamanlara dayanamayacak oluşumuz bu durumların getirdiği ihtimalleri kabullenmek, istemeyişimiz...
Biriktirmekte ona verdiğimiz değere veya anlama, taşıma, koruma ve zamana yenilmeme gerçekten içgüdüsel bencilliğin ta kendisidir.
Bir şeyleri paylaşmak onun zamana yenilmemesiyle anlam kazanır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.