- 903 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sevginin Sonsuz Dansı
Nasıl ki yumurta ikizlerinin bile genetik yapıları birbirlerinden farklı karakterler oluşturabiliyorsa dünya üzerinde yer alan ülke insanlarının olumlu ve de olumsuz özelliklerinin de birbirleriyle farklılık göstermeleri doğal olarak kaçınılmaz olmaktadır.
Ne var ki ilerleyen zaman sürecinde insanların tekamülleri ve ruhların olgunlaşıp üst seviyelere erişebilmeleri mümkün olamıyor bazı toplumlar için yine de.
Ayrıca bir insanın insani erdemlere sahip olması ve insani ideallerin önemini kavrayıp peşinden koşması ne çok okuyup yazmakla ne dünyayı dolaşmakla ne de alıntı bilgilerle mümkün olabilmektedir.
O öylesine derin ve manevi bir güçtür ki Tanrı’nın bazı insanlara bahşettiği…Dünyanın hangi coğrafyasında ve kimlerin buna sahip olduğunu anlayabilmekte başlı başına bir mucizedir bana kalırsa.
Ne bu topraklarda doğup yaşayan ve yine aynı toprağa göçmüş olan soyuma sülaleme ve ne şu ana kadar iç içe birlikte yaşadığım topluma karşı hissettiklerim beni körü körüne sevdiğim şeylere tutsak etmedi.
Bir şeyi çok sevmek, insanı o şeye karşı kör ve sağır yapar. HZ. MUHAMMED
Dünyanın neresinde olursak olalım öncelikle insan kimliğimizle var olabiliriz. Bu nedenle dünyanın hangi coğrafyasında yaşarlarsa yaşasınlar ben bu önemli değerli ve güzel insanları sevdim hep.
Ve ne aklımdan ne yüreğimden geçenleri saklayıp şirinlik gösterilerine kalkıştım bir an bile olsa ne söylemem gerekenleri söylemekten çekinip yaşanan onca insanlık dışı olayları olağan karşılayıp yüzeysel bakmadım hiçbir zaman hiçbir şeye.
Bizim perde ve sahne sanatçılarımız neden bu güne değin bir Oscar’a
Sahip olamadılar?
Yazarlarımız Edebiyatçılarımız neden Nobel’i elde edemdiler?
Bir Orhan Pamuk çıktı ortaya neredeyse ölümüne ferman çıkardılar vatan hainliğinden!
Çünkü inandırıcılıktan doğallıktan olduğu gibi olmaktan içtenlikten geldiği yeri hazmedebilmekten çok çok uzaktaydılar da ondan. Hangi alan ve anlamda olursa olsun yükseklere çıkarken başı ve tevazuu o denli aşağılarda tutmanın anlamını kavrayamadılar.
Varsa yoksa övünmek yabancı düşmanlığı iflah olmaz kompleks ve çekememezlik.
Bizim üst sokaktaki duvar panosunda aylarca gördüğüm ve işinin mankenlik olduğunu düşündüğüm Tuba Büyüküstün diye bir genç bayanın aynı nedenle dünyaca ünlü -bana göre öncelikle insan yanıyla- Angelina Jolie ilekarşılıklı geldiği sahneyi gördüm bir tesadüfle tv kanallarının birinde.
Eskilerin “besleme” dedikleri kız çocuğunun saç şekli ve yatak odasından fırlamış gibi siyah dantelli bir kombinezonla karşı karşıya geldikleri sahneyi gördüğümde onun da Tuba’mıza benim gibi acıyan gözlerle baktığı gözümden kaçmadı maalesef.
Şu sıralar bana göre yazdığı o muhteşem kitapları bir kez daha okumaya çalışıyorum. Ruhumun farklı boyutlarının varlığını keşfe çıktığıma inanarak.
Bir dansçı olan Shirley MacLaine, ruhsal bir yolculuk serüvenine çıkmasıyla yaşamaya başladığı mucizeleri, kendini ve varlığını tanıyışını, evrende insanın yerini keşfini, oyunculuğa adım atışını, aşk ve ilişkiler düzlemindeki kırılmalarını ve düzenlediği seanslarda yaşadıklarını üç ayrı kitapta yazıya dökmüş. İçimdeki Yolculuk, Sevginin Sonsuz Dansı ve Dışarıda Hiçbir Şey Var isimli kitapları, işte bu sihirli kadının yaşamının –ve aslında her birimizin aradığı cevapların- özü belki de...
Can-Can, Loving Couples, A Change of Seasons, Waiting for the Light, Bewitched, The Evening Star, A Smile Like Yours gibi pek çok filme de oyunculuğuyla imza atmış olan yazar, yaşadıklarını diğer insanlarla paylaşarak dünyaya farklı kanallarla iz bırakmanın ve makro değişimlerin mikro değişimlerle başladığının çok güzel bir örneği.
Sevginin Sonsuz Dansı’nda daha çok ailesiyle olan ilişkilerine, ailemizin bize, bizim ailemize olan ruhsal yansımalarımıza, misyoner taraflarımıza, yaşamın tüm olaylarına ve yaşamın içindeki tüm ilişkilerle bizi nasıl tekamül ettirdiğine değinmiş. Bu kitapta bugün popülerize olmuş aile dizimi, kuantum drama, kişisel gelişim gibi konuların aslında seneler öncesinde de var olduğunu görüyor okuyucu. Daha kitabın girişindeki yazar notu ile, gözlerimden önce ruhuma dokundu. Hayatın başlı başına bir sahne olduğunu, ne oynadığımızı, ne kadar ve nasıl oynadığımızı bizim idrak edip seçebildiğimizi, esas olanın yapmamız gerekenin farkına varmak ve önce kendimizi sonra yaşamı doğru evrimleştirmek, daha iyiye dönüştürmek olduğunu ancak bir dansçı kelimelere böyle taşıyabilirdi sanırım.
Bunların dışında da kitapları bulunan Shirley MacLaine için fazla söze gerek yok, “dışarıda hiçbir şey var” diyerek insanı önce kendi içine, sonra yaşama verebileceklerine yönlendiren bu özel kadınını ben çok ama çok seviyorum. Çünkü onun ruhunun derinliklerinde nelerin barındığını anlıyorum sanırım tıpkı şurada burada yazdıklarıma rastlayan genç dostlarımın beni anlıyor olmaları gibi.
“tek kelimeyle ...muhteşem.......o bir umut,o bir gizem...o bir özürlük ve kendin olmak demek sanki......iyiki varsınız....... 31 Oca 2009 at 01:13
Bir umut,bir ışık oldunuz yüreğime yine,yeni,yeniden……ne mutlu size yaşattığınız duygular için……ne mutlu bunları yaşadığım için….karanlık gecenin ardından gelen bir sabahın yaz güneşi gibi ısıttınız yüreğimi……devam diyen….dayan diyen bir ses oldunuz sanki…..
İyiki varsınız …iyiki sizi tanımışım….hiç bir şey rastlantısal demeyerek……….
Diogenes elinde fenerle gezinirken,’ ne arıyorsun ? ‘diyenlere ‘insan arıyorum’ diye cevap vermiş…..
Sizin onun aradığı insanlardan biri olduğunuza şüphe yokkkkk belliki…
Sevgiyle kalın,sevgiyle yazın……
Sizi seviyorum Tülin Öztunç…”
İnci Yazıcı
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.