- 1176 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
SAÇLARINI ÜFLEYEN ADAM
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bizim televizyonumuz yoktu. O günlerde televizyonsuz evler televizyonlu evlerden çoktu aslında. Gittiğimiz misafirliklerde evin baş köşesine kurulmuş dantel örtü altında görmüştüm bu büyülü kutuyu. (Büyülü kutu diyorum, büyüsü marifetinden değil üzerimizde oluşturduğu Vizontele etkisinden.) Ama hiç izlememiştim. Ev sahibinin televizyonunu kurcalayacak kadar yaramaz, ille de izleyeceğim diye tutturacak kadar da şımarık değildik demek ki. Battal Gazileri, Tarkanları, He-man’leri arkadaşlardan dinlerdim. Anlatanın da dinleyenin de adeta yaşadığı filmleri sonradan izlediğimde aynı etkiyi yapmadı nedense.
Bir eylül sabahı öğretmenimiz Naim Süleymanoğlu’nu izleyemeye götüreceğini söyledi. Halterde dünyanın en iyisi, olimpiyatlarda ülkemizi temsil edecekmiş. ‘‘halterin, olimpiyatın’’ ne olduğunu bilmiyordum ama Naim Süleymanoğlu’nu tanıyordum. Radyodan, 19 haber bültenlerinden dinlemiştim Türkiye’ye geliş sürecini. Adı sık sık Turgut Özal’la anıldığını anımsarım.
Köyün kahvehanesinde izleyecektik.Heyecanla yola koyulduk. Naim’i, halteri merak ediyordum ama en çokta televizyonu belki de. Kahveye vardığımızda bir kenara ilişmiştik hemen. Tam zamanın da gelmiş olmalıyız ki kafamı kaldırır kaldırmaz göğsünde ay yıldız, mavi mayosuyla O’nu görmüştüm. Yanındaki adamlardan çok kısa boylu olduğu anlaşılıyordu. Onlardan ayrılıp podyuma çıkarken elini beyaz bir toza buladı. Sıkı sıkı sardı, adeta yapıştırdı ellerini halterin demirine. Bir kaç kez saçlarını üfledi ve ağzını açtı hem de kocaman. Dualar ediyorduk onun için, duyar diye cesaret sözleri söylüyorduk. Hepsini toplamış olmalı ki kapattı ağzını yüklendi hayallerimizi, umutlarımızı… Kaldırdı bütün dünyanın ağırlığını. -Aslanım benim, işte bu- naralarıyla coştuk. Koparmalar, silkmeler, rekorlar…, hepsi geldi, gitmeye hazırlanırken gözümüz hala televizyonda madalya törenindeydi. Bir sesle arkama döndüm ve dondum kaldım. Ne zaman kodlandı bilmiyorum ama İstiklal Marşıyla bayrağımızın göndere çekilmesi tüylerimi diken diken etmişti.
Dönüş yolunda hepimiz halterci olmaya karar vermiştik. Hatta biz Naim’den daha fazlasını kaldırabilirdik.Okul çıkışı eve gittiğimde ilk işim eski araba tekerlerine tahta sopaları geçirip ağırlık yapması için de içine kum doldurarak çalışmalara başlayışım oldu. Ellerime kireç tozu sürdükten sonra sıkıca barı tutup saçımı da bir kaç kez üfleyerek kaldırıyordum. Her seferinde bir rekor kırıyordum. Başka çocuklar da bir yerlerde benzer şeyleri yapıyordu belki de.
Halterci olamadık. Ama halteri sevdik. 92 Barselona’da, 96 Atlanta’da, 2000 de Sidney’de izledik Naim’i. Sonra Halil Mutluları, Nurcan Taylanları…
Olimpiyatı, halteri, koparmayı, silkmeyi öğrendik. En önemlisi İstiklal Marşıyla bayrağımızı göndere çektirmenin tarifsiz gururunu…
Teşekkürler NAİM SÜLEYMANOĞLU, Teşekkürler SAÇLARINI ÜFLEYEN ADAM.
Mekanın cennet olsun… 19.11.2017
YORUMLAR
Cep herkülünü aynı coşkulu duygularla izlemiştik. Hatta Bulgaristanda yaşadığı zulum yüreğimizi derinden acıtmış, şimdi suriyelilere ev sahipliği yaptığımız gibi o zaman da Bulgar soydaşlarımıza ev sahipliği yapmıştık. Galiba bizim ülke olarak misyonumuz bu. Her zulum görene Büyük Türkiye kucak açıyor. O zaman da Rahmetli Turgut Özal'ın da öncülüğünde ülkemize gelen Naim Süleymanoğlu aldığı şampiyonluklar ile bize tarifsiz güzel duygular yaşatmıştı.
Ruhun Şad olsun. Işıklarda Uyu.
Büyük İnsan.....
Değerli yazarım bu güzel anlamlı yazınız için çok sağolun
Saygılarımla.
KALEMİ SAYE
Ruhu şad, mekanı cennet olsun inşallah
Yazı güne ve yerine yakışmış
Tebrikler, saygılar
KALEMİ SAYE
Ülkemizin gururu, başarılarını ailecek alkışlardık ekran karşısında. Babamın gururdan ağlayışını hiç unutmam. Hadi aslanım, hadi aslanım diye haykırışlarını hiç unutmam.
Küçük dev adam Naim Süleymanoğlu, ruhun şad olsun, mekanın cennet.
Sayın Bedirhan büyük bir vefa örneği şu yazınız. Çok teşekkür ediyorum.
Duyarlı yüreğiniz dert görmesin.
Saygılar.
KALEMİ SAYE
Sporda uluslararası başarının ne olduğunu bilmeden büyüdüm. 76 Olimpiyatlarının bende hiç bir izi olmadı. 80 e katılmadık. 84 ten üç tane bronz ile döndük (1948 den beri güreş dışında ilk defa başka bir dalda Eyüp Can'ın bronzuyla) Futbolda ise Avrupa ya da Dünya Kupası finallerine gidebilmek için 96 yı beklemem gerekecekti. Avrupa kupalarında 1981 e kadar ikinci turu bile görememiştim.
Derken Naim geldi ve her şey değişti. Altın madalya bir kenara, bizi dünya rekorlarıyla tanıştırdı. Belki bugün onun madalyalar alıp, rekorlar kırdığı 60 ve 64 kilo sikletleri artık yok ama olsun. Nasıl ki 2002 Dünya Kupası bize sonunda 56 Macaristan galibiyetini unutturdu, Naim de Koca Yusufları, Kurtderelileri bir yüzyıl sonra gazete başlıklarından indirdi. Onun yeri bambaşka olacak. Saygılarımla.
KALEMİ SAYE
Biri çıksa sürekli eski günleri anlatsa. Ben o günleri hiç yaşamamışım gibi merakla ve özlemle dinlesem...Kesinlikle hayat eskiden güzeldi.
Ben çok beğendim yazınızı. Naim Süleymanoğlu ancak bu kadar sade ve etkileyici anlatılabilirdi.
Saygılarımla.