şehir
sokak başlarında köşelere işeyen insanlar var. sınırlar böyle çiziliyor. içinde zincirlerinden boşanmaya hazır binlerce kudurmuş köpekle endaze endaze yürüyorsun. birden kısalıyor adımlar. kemiklerin birden yok edici bir alaşıma dönüşüyor. yaralı bir hayvan gibi, veremli bir ciğer gibi yaşayan şehirler gördüm. gündelik sert ve mahzun sözlerle konuşulan şiveler, ölgün ve mucizevi kelamlar, mermi gibi tümceler, beyazlıktan ve selüloz kokusundan ibaret literatürler ve daima ve süreğen ve durağan bas-ü badel mevt’ler, günlük rönesanslar. duaz-ı imam, el dorado, yuhanna... bank, cam kenarı koltuklar, akraba adresleri...
birden uzuyor adımlar, arşınlar kara millerine dönüşüyor. içinde köpekler tedirgin ürmelerini kesiyor, ulumalar seyrekleşiyor. eski evlerle yenileri yanyana. miyopi ve hipermetropi. kurumuş alpin çayırlar ve platolar. derinden yarılmış yüksek düzlemler, tabanlarına düzlemlerin vadiler, yokuşlar, dik iniyor, parelel geçiyor. parabellum, lazarus, çıvgın, çam çırası kokusu... reçine kaplıyor yüzümüzü.
idrar kokusu. kendininkiyle temizliyorsun. ki her zaman yağmurlar sekerek gelir bir sonraki