BİR UMUT
04 Mart 2007/ Pazar/ Kabil 00.12…
BİR UMUT
Küçük bulutlar dolaşıyor aklımın gri dağlarında. İçimde bir yerlerde kazanlar kaynıyor fokur fokur... Neyim ben, ne olmalıyım yaşam denen koca değirmende?
Yıllardır sorup durduğum sorular bunlar, sıkıldım artık aynı soruları sormaktan ama elimden de bir şey gelmedi hani. Tembelim işte! Elimden bir şey gelmiyor, ne acı… Konuşuyorum oysa sürekli, ama dünyayı konuşanlar değil, fikir üretenler değiştiriyor. Leyleğin ömrü lak lakla geçermiş. Ben de o misal. Üzerime ölü toprağı serilmiş gibi sürekli bir anı bekliyorum. Öylece duruyorum. Bu duruşun bir anlamı olmalı ama benim duruşumun bir anlamı olduğuna emin değilim.
Şimdiye kadar zamanın hep elimden kayıp gideceğini, acele etmem gerektiğini düşündüm. Hep bir telaş içindeydim. Ama hayatım telaş etmekle geçip gidiyor işte, ben de öylece bakıyorum. Böyle giderse hayata gözlerimi yumduğum an bile zamanı boşu boşuna harcadığımı düşüneceğim.
Fakat şu ana kadar bir fındıkkabuğunu dolduracak bir iş de yapmadım. Yazık bunca geçen yıla… Tembelim ben, tembelim. Sanki biri uyuşukluk yapacak bir şurup içirmiş de bir türlü silkinip kalkamıyorum.
Yaşam her zaman bize beklediklerimizi sunmaz. Yaşamın bir şeyler vermesi için dişe dokunur bir şeyler yapmak gerekir. Çocukluğumdan beri Türk filmlerini çok sevmişimdir. O filmlerdeki romantik olaylar beni çok etkilemiştir. Hep iyiler kazansın istemişimdir. Ama filmlerde bile iyiler her zaman kazanamaz. Fakat iyilerin kazandığı filmler de vardır. O filmler beni çok etkilemiştir. Kahramanın hiç beklemediği bir an da – tabi seyircinin de- bir mucize olur, kahraman amacına ulaşır veya sevgilisine kavuşur. İşte ben de öyle bir mucize bekliyorum hayatımda hep. Ne yazık ki hayat filmlerdeki gibi olmuyor. Mucizelerin olduğu yüzyıllar gerilerde kaldı. Akılcılığın düstur olduğu yüzyıllar bile geride kaldı. Ama kim bilir belki de mucizeler oluyor da ben farkında değilim. Belki de ben farkında olmadan çok yakınımdan geçip gidiyor beklediğim güzellikler. Görebilmek için bakmak gerekiyor belki de. İnsanın görmemesi için kör olması gerekmiyor her zaman. Bakarken göremiyoruz onca güzel olguyu. Kim bilir…
Umut etmesini bilmeseydi insan oğlu, yaşamda bu kadar inatçı olmazdı. “Bir umuttu yaşatan insanı.” Bizi yaşama bağlayan umuttur yine de, belki bir gün hiç beklemediğimiz anda oluverecektir beklediklerimiz.
İnsanın yaşamda istediklerinin olabilmesi için gönül gözünün açık olması gerekir. Gönül gözü görmeyenin işleri rast gitmez. Şu kirli dünyada benim gönül gözüm yeterince açık değil. Kirlenmeden kalamadım şu yaşamda. Kimi zaman temiz olmaya çalıştım ama kimi zaman da pisliğin en kuytu yerine yuvarlanıp düştüm. Üstüm başım kir, pas içinde kaldı. Temizlenmeye vakit bulamadım. Hayata öylece, olduğum yerden devam etmeye kalktım. Başarılı oldum mu, sanmıyorum.
Bir gün telaş etmeyi bırakıp da çevreme bakmayı öğrenirsem belki de başaracağım bu dediklerimi. Ancak o gün gelir mi bilmiyorum.
“Ney-i bezm-i gamem ey âh ne bulsan yele ver
Oda yanmış kuru cismimde hevâdan gayrı”
Fuzûlî
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.