- 1483 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
HEP GENÇ KALDILAR
YAŞANDIĞI dönemde Türkiye’yi sarsan 68 Kuşağı hakkında bugüne kadar çok şey yazıldı. O dönemin ansiklopedilere, kitaplara geçmiş kahramanları bugün 70 yaş civarında...Gencecik yaşlarında tarih oldular. Bir bölümü idam edildi, öldürüldü, sağ kalanlarıysa uzun yıllar hapislerde yattı..
Ve bazıları da benim gibi onların arasından çıkıp bu sitelere kadar geldi devrimcilik ruhunun ve meşalesinin asla sönmeyeceğini kanıtlamanın ölümsüz inancıyla.
Göze aldıkları az şey değildi, devrim yapmak için yola çıkmışlardı. Arkalarında onurlu bir tarih bıraktılar. Giriştikleri hareketin faturasını hak etmedikleri kadar ağır ödediler.
Şimdiye kadar yazılanların büyük çoğunluğu, yapılan eylemlerin, siyasal ağırlığına denk düşen eserlerdi.
Oysa 68 Kuşağı’nın bir de "genç yüzü" vardı. Yaşları 18 ile 25 arasında değişen öğrenci önderleri yürekli oldukları kadar çalışkan, neşeli, esprili, şakacı gençlerdi. Hayattan tat almasını biliyorlardı.
Eğer bir bölümü öldürülmüş olmasaydı, kahkahalarla okuyacağınız bir metin ortaya çıkabilirdi. Bu yazı dizisi 68’in gülen yüzünü anlatmaya çalışan "buruk" bir tebessümdür!..
İSTANBUL Üniversitesi öğrencileri derslerden ve eylemlerden arta kalan zamanlarda Beyazıt’taki Çınaraltı çay bahçesinde oturup sohbet ederlerdi. Eğer gündemde hareket yoksa konuşmalar, "Türkiye’yi kurtarma" ekseninden uzaklaşıp yaşlarının gereği olan aşk kulvarına girerdi.
Yine böylesi bir ortamda İktisat’tan Mehdi Beşpınar ve Hukuk’tan Deniz Gezmiş bir kaç arkadaşıyla çay içiyorlar. Üniversitenin en güzel kızlarından "Tıbbiyeli Modesty" de iki masa ileride oturuyor.
Modesty, o yıllarda Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan bir çizgi romanın siyahlar içindeki esas kızı... Bu Tıbbiyeli kız da, siyah deri pantolon siyah deri ceket giyiyor. Siyah saçları ve kömür karası gözleriyle çizgi romandan çıkıp üniversiteye düşmüş gibi duruyor. Bu benzerlik yüzünden kıza Modesty adı takılıyor.
Bizimkilerin masada Modesty’nin ulaşılmazlığı üzerine derin tahliller yapılırken Deniz, zor işlerin adamı olarak ortaya atılıyor:
"Ben şimdi gider bu kıza bir ilan - ı aşk ederim, yarım saat içinde götürür Beyazıt Kulesi’nde onu öperim!" Arkadaşları da onu yüreklendiriyor:
"Oğlum hayal görme, sen kime ilan -ı aşk ettin ki?"
Deniz, cümlenin sonunu beklemeden kalkıp Modesty’nin masasına gidiyor. Kendisini ajitatif bir girizgahla tanıtıyor:
"Ben, Amerikan emperyalizmine, Sovyet revizyonizmine, Romen dejenerasyonuna ve Yugoslav soytarılığına karşı mücadele eden Türkiyeli devrimci Deniz Gezmiş!"
Kız şaşırıyor ama Deniz’i tanıdığını da zarif bir biçimde belli ediyor:
"Aaaa biliyorum, deli misin nesin?"
Deniz, ilan - ı aşk gerekçesini de ideolojik bir temele dayandırıyor:
"Biz devrimciler her şeyin en iyisini, en güzelini isteriz. Burada en güzel sensin! Seninle arkadaş olmak istiyorum."
"Çekil git başımdan!"
"Hayır oturacağım."
Deniz, Modesty’nin masasına oturuyor. Olayın "tarihi tanığı" Mehdi Beşpınar bundan sonrasını şöyle anlatıyor:
"Yarım saat dolmadan masadan birlikte kalktılar. Biz de elli adım arkalarında... Beyazıt Kulesi’ne girip yukarı çıktılar. Yukarıda ne olduğunu bilmiyorum. Çünkü biz aşağıda kaldık."
Biz kendimizden başka kurtarıcı aramadık
Biz fani olmuş insanlardan medet umup gelip bizi kurtarmalarını beklemedik
Biz klasik söylemleri yıllarca dilimize pelesenk edip bunlarla avunmadık
Biz at gözlüğüyle değil ileriyi gören gözlerle evreni kucakladık
Biz Devrimci ruhumuzla şahlanıp ülkeyi özgürlük ve bağımsızlığa taşımaya ant içip bu uğurda öldük
Biz kendi devrimci tarihimizi kendimiz yazdık
Biz tek din - tek adam- tek kurtarıcı ideolojisine tapınmadık
Biz toprağa uzanmış yıldızların altında her an ölümü beklerken en güzel ve gerçek aşk şiirlerini yazdık…Biz yalnızca bir kez sevdik…
Elli yıl sonra bu bilgi çağında ve bir edebiyat sitesinde kalkıp
Çok okuyan çok güzel yazar deyip yorumları cevaplarken bile ayırımcılık yapmadık
Kendi görüşümüze ters düşen görüşte olanları silip atmadık
Kibirden değil içine düştüğümüz acıları burnumuzun ucunu bile göremeyecek hale gelmedik
Benim bilgim tahsilim mesleğim edebiyatçılığım senin yetersizliğini döver! deyip gülünç durumlara düşmedik
Biz dosta düşmana iletişim yollarını kapatmadık korkak aciz ve namertçe
İşte bu nedenlerledir ki
Biz Hep Genç ve Güzel Kaldık
YORUMLAR
Baba,
Mektup elinize geçmiş olduğu zaman aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum. İnsanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler, önemli olan çok yaşamak değil yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir.
Bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de düşmeyeceğimden şüphen olmasın. Oğlun ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir, o bu yola bilerek girdi ve sonunun da bu olduğunu biliyordu. Seninle düşüncelerimiz ayrı ama beni anlayacağını tahmin ediyorum.
Sadece senin değil Türkiye'de yaşayan Kürt ve Türk halklarının da anlayacağına inanıyorum.
Cenazem için avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da
bildireceğim, Ankara'da 1969'da ölen arkadaşım Taylan Özgür'ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul'a götürmeye kalkma.
Annemi teselli etmek sana düşüyor, kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum, kendisine özellikle tembih et, onun bilim adamı olmasını istiyorum; bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir. Son anda yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir, seni, annemi, abimi, ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarım."
Oğlun Deniz Gezmiş
" İnsanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler, önemli olan çok yaşamak değil yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir." Denizimizin son mektubunun en vurucu cümlesiyle.. ve yüreğimizin olanca ateşiyle sevgi selam...
DEVRİM DENİZERİ
En uzun koşuysa elbet
Türkiye’de de Devrim
O, onun en güzel yüz metresini koştu
En sekmez luverin namlusundan fırlayarak …
En hızlısıydı hepimizin,
En önce göğüsledi ipi…
Acıyorsam sana anam avradım olsun
Ama aşk olsun sana çocuk, Aşk olsun…
Nasıl ki insan olabilmek en zor işse hayatta idealist bir Devrimci olabilmekte
insanlığın ilk adımıdır. Değerli hiç bir şeye sonradan sahip olunmaz onları doğarken birlikte getirirsiniz. Çetin Altan kitabımdaki bir paragrafta durup bana "ne güzel günlük tutmuşsun kız" dediğinde altı yaşımın anılarıydı okudukları günlüğü tutan o çocuk ruhumdu benim.
Ülkeler idareler ve toplumlar kavramı var olalı beri böylesine iflah olmaz zavallı şaşkın cahil ve insanlıktan yoksun bir ülke dünya tarihine gelmemiştir.
6. Fiioyu protesto ederlerken bu cahil toplum Amerikanın yanında yer almış
Onları vatan hainliği ile suçlamıştı.
Eli kanlı katil Kenan Evren'İ bir kahraman gibi yüceltmişlerdi. Bu ideal uğruna ölmedim belki ama kitaplar dolusu yazılarım eylemlerim cesur korkusuz yiğit ve aydın kimliğimle çok işler yaptığıma inanıyorum. Bu defter ise bana toplumun en az yarısının kendini popo kılına kurban ettiği ve boş oturup boş yazan hala gerçekleri görmekten uzak korkak kompleksli samimiyetsiz ve sahtekar insanların varlığını kanıtladı.
İyi ki Varsınız İyi ki Varız Mavi Çocuk. Beni sonsuz mutlu ettiniz.
Sizi Devrimci selamıyla selamlıyor sevgiyle kucaklıyorum.
kalemin daim olsun çok değerli canım ablacığım, ben o yıllarda daha çocuktum ve ilk okulu okuyordum sadece radyodan dinliyordum bazen..? bazen diyorum o zaman bizim evde radyo bile yoktu idare lambası dediğimiz içinde gazyağı dolu bir tenekeden lehimlenerek yapılan içerisine bir bez parçası atılarak ve ucundaki buruya benzeyen şeyin içerisine sokularak yokarıya doğru ucu çıkık bir ben parçası ile etrafı ışıtmaya çalışan bir el yapımı lamba..köyün tam ortalık yerinde oturan adı hasan olan birazda şişmanca ve burma bıyıklı yakışıklı bir adam olan rahmetli hasan amcanın bir radyosu vardı tuşları taştan yapılmış ve önünde fileye benzeyen bir ipekli bez çekiliydi tül perde gibi bataryalı bir radyoydu bataryası bitince ilçeye veya çoruma onu doldurmaya giderdi haaa lakabınada et hasan derlerdi etahasan amcanın radyosundan duyardım oradan geçerken her kez haber saati gelince oraya birleşirlerdi ona da ajans derlerdi bende bilmiyorum ya ajans nedir meğer habere ajans derler imiş.ve sonradan biraz büyüyünce okudum onları kitaplardan ve darağacında üç fidanı..ruhları şadol sun cennet mekanları olsun faşist bir ülkede yaşıyoruz ezelden beri, doğruları konuşmak suç sayılıyor bu ülkede.. ammmaaaa onlardan yana olursan yalanda olsa haksız da olsan yalaka da olsan sen en değerli ve vatan sever Atatürkçü birisin bu böyle biline tamamııı selam ve sevgilerimle ellerinizden ve o kocaman sevgi dolu yüreğinizden öpüyorum..