- 1159 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
BİZİM CEHALETİMİZ VEYA VURDUMDUYMAZLIĞIMIZDAN MI YOKSA ŞAİR/YAZARIN YAZDIĞININ ANLAŞILIR OLMAMASINDAN MI ?
Bazı manzum ya da nesir yazıları anlamakta zorluk çekiyoruz. Hatta zorluk çekmekten de öte hiç bir şey anlamıyoruz. Hiç bir şey anlamadığımız için de o yazı ya da şiirle ilgili olarak herhangi bir yorumda bulunmuyoruz / bulunamıyoruz. İşte böyle durumlarda da yazının ya da şiirin yazarı iki tür davranış içine giriyor: 1- Ya bizleri cehaletle suçluyor 2- Ya da sitem ediyor ’’ Neden benim yazdıklarıma da misafir olmuyor, iki kelime de olsa bir yorum yazmıyorsunuz?’’ Diye.
Bizlerin durumuna bakalım önce
Evet bazı yazılanları gerçekten de cahaletimiz sebebiyle anlamıyoruz. Yazılanlar konusunda cahiliz. Yazarın yazdıkları bizim seviyemizin oldukça üzerinde.
Şöyle bir örnek vereyim:
İki liseli genç arkadaş birinin evinde Edebiyat Dersi çalışılıyorlar ve önlerinde Yunus Emre’nin bir dörtlüğü var:
Beni bende demen
Bende değilem
Bir ben vardır bende
Benden içeru
Liseli gençler ’’ Şair bu şiirde ne demek istemiş’’ onu yazacaklar ödev olarak. Tam bu konuda fikirlerini söyleyecekleri anda birinin dokuz yaşlarındaki kardeşi atılıyor:
-Bunda anlaşılmayacak ne var? Bunu yazan her kimse ’’ Bir ben vardır bende benden içeru’’ Diyerek hamile olduğunu anlatmaya çalışmış.
Evet..Dokuz yaşında bir çocuk elbette ki bu dörtlüğü böyle anlayacaktır çünkü tasavvufu bilmez, mecazdan, kinayeden, açık ve kapalı istiareden anlamaz. Yunus Emre’yi tanımamıştır henüz. Bunlar onun seviyesinin çok çok üzerindedir. Yani onun anlamaması henüz bu konuların cahili olmaktan kaynaklanır.
İstanbulda bir semtin adının Mahmutpaşa olduğunu bilmeyen biri Orhan Veli’nin ’’ İstanbul’u dinliyorum ’’ Şiirinde geçen ’’ Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa’’ dizesini gördüğünde ’’ Bu Cıvılcıvıl Mahmut Paşa kimdir? Ne zaman yaşamış? Ne biçim lakabı varmış: Cıvıl cıvıl’’ derse bu, şiirin eksikliğinden ya da noksanlığından değil, okuyanın cehaletindendir. Yani evet bazen cehaletimizden bir şiir ya da düz yazıyı anlamadığımız doğrudur.
Peki, ne kadar okumuş, bilgili, kültürlü olursanız olun aşağıda okuyacağınız paragrafla ilgili nasıl bir yorum yapabilirsiniz? ( Ki pek çoğumuz orta düzeyde bir bilgi, kültür ve entellektüel birikime sahibiz. )
Said-i Nursi’nin Risale-i Nur Külliyatından Sikke-i Tasdik-i Gaybi adlı kitabın 27. Mektup bölümünden bir paragraf: ( İnternetten tesadüfen buldum bu örneği )
Önce bir ayet var: Zümer Suresi 22. ayetten kısa bir cümle.
’’E fe men şerahallâhu sadrahu ’’ ( Allah’ın, göğsünü İslâm’a açtığı, )
Sonra bu ayet ile ilgili bir tahlil...
Şimdi o tahlile bakalım ve ’’Ne anladık? Diye soralım kendi kendimize
’’ Madem bu büyük âyet, hesab-ı cifirle bu asra ve iki Harb-i Umumîye bakar; eski harbin patlamasına ve Risale-i Nur’un zuhuruna tevafuk ettiğini mânen de gösterir. Elbette mezkûr hakikatlere ve kuvvetli karinelere binaen, bilâtereddüt hükmederiz ki, Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsi ve tercümanı, bu âyet-i azîmenin mânâ-yı işârî tabakasının külliyetinde dahil ve medâr-ı nazar bir ferdidir ve bu âyet ona işaret eder ve mânâ-yı remziyle ondan haber verir ve ihbar-ı gayb nev’inden bir lem’a-i i’câziyeyi gösterir denilebilir.’’
Evet... Yukarıdaki ayet bize bir şeyler anlatıyormuş. Ne anlattığını ise Said-i Nursi’nin şakirdlerinden Küçük Hüsrev Fevzi, bizlere yukarıdaki paragrafta açıklıyor(!) Bir şey
anlayan oldu mu? Hiç sanmıyorum.
Şimdi...
Bu tahlilde anlatılmak isteneni açıklayacağım sizlere ama lütfen anlatılmak istenenin doğru ya da ’’ Hastir lan !’’ türünden bir şey olduğuna kafanızı takmayın. Çünkü meselemiz Risale-i Nur değil. Şair ya da yazarın anlaşılırlığını ya da anlaşılamazlığını konu ettik değil mi?
Peki Küçük Hüsrev Fevzi bize ne anlatmak istemiş günümüzde anlaşılabilir bir Türkçe ile?
Demiş ki:
’’Madem ki bu büyük ayet ( Yani Zümer Suresinin 22. ayetinin yukarıya alınan kısmı cifir hesabıyla ( Arap alfabesinde harflerin taşıdığı sayı değerlerine dayanan hesap sistemi) içinde yaşadığımız çağı ve iki dünya savaşını işaret ediyor ve I. Dünya Savaşının ve Risale-i Nur’un doğuşuna manevi olarak işaret ediyor, elbette ki bahsedilen gerçeklere ve kuvvetli delillere dayanarak hiç tereddüt etmeden karar verebiliriz ki Risale-i Nurun manevi şahsı ve tercümanı ( Yani Said-i Nursi ) bu büyük ayetin işaret edilen manasının bütünlüğü içinde dikkate alınması gereken bir ferdidir ve bu ayet ona işaret eder ve işaret edilen ince ve gizli manasıyla ondan haber verir ve gaybdan ( bilinmeyenden ) haber verir türünden mucize pırıltılarını gösterir.’’
Açıklamadan da fazla bir şey anlamadık sanırım. O zaman daha da açıklayayım:
Vatandaş diyor ki kısaca:’’E fe men şerahallâhu sadrahu ’’ Ayeti’nin harflerinin ebcet hesabıyla toplamı Hicri 1326 yı işaret ediyor. Hicri 1326 da I. Dünya Savaşının patlak verdiği ve aynı zamanda Said’i Nursi’nin Risale-i Nurları yazmaya başladığı tarihtir. Bu bir tesadüf değildir. Bu ayet gerek Risale-i Nurların, gerekse onun yazarı olan Said-i Nursinin Kur’an ayetiyle bize sanki gaybdan heber verirmişçesine mucizevi pırıltılarını gösterir’’
Daha da özeti: ’’ Kuran-ı Kerimin bir ayeti ebcet hesabına dayanarak bizlere I. Dünya Savaşını haber verdiği gibi Risale-i Nur ve onun yazarı Said-i Nursi’’ den haber veriyor...’’
Evet... ’’ Özetin özeti ’’ dediğim kısım gibi anlatsa anlayacağız ne demek istediğini. O zaman da yorumumuz ya ’’ Aaaa vallahi doğru. Vay canına be. Neymiş bu Risale- Nurlar ve Said-i Nursi’’ Diyeceğiz, ya da ’’ Hastir lan dangalak !’’ diye yapacağız yorumumuzu. Ama ilk şekliyle anlatıldığı gibi söyleyince bir halt anlamadığımız için daha ilk cümlede okumayı bırakıyoruz.
Peki basitçe ’’ Kuran-ı Kerimin bir ayeti ebcet hesabına dayanarak bizlere I. Dünya Savaşını haber verdiği gibi Risale-i Nur ve onun yazarı Said-i Nursi’’ den haber veriyor.’’ demek yerine bir ton anlaşılmaz laf eden o yazar bizlere ’’ Siz cahilsiniz’’ deme hakkına sahip mi? Değil. Ya da ’’ Yahu neden benim yazdıklarımı okumuyorsunuz?’’ deme hakkına sahip mi? O da değil. Nasrettin Hoca’nın dediği gibi Bir dirhem bal yemek için bir çeki odun mu çiğneyelim yani? Üstelik bir çeki odun çiğneyip elde edeceğimizin bir dirhemcik de olsa bal olup olmayacağından emin değilken...
Yahu Allah lillah aşkına ’’ Susadım ’’ demek o kadar zor mu. Alt tarafı yedi harf. Onun yerine...
Durun, fıkranın yeri geldi şimdi.
Sarıklı hoca, medresede ders anlatırken, genç mollalardan biri parmak kaldırmış:
"Susadım hocam!"
Hoca sinirlenmiş:
"Öyle denmez... ’’Derûnum âteş - i nâr ile püryân idigünden, bir kadeh lebrîz âb - ı hoşgüvâr, nûş eyleyerek, teskin - i âteş ve bu suret ile iktisâb - ı ferâh - ı bi şûmar eylemeliyim.’’ demeliydin... Cahiller gibi ’’susadım’’ demek olur mu?"
Aradan zaman geçmiş, bir gün sınıftaki sobadan sıçrayan bir kıvılcım, gelip hoca efendinin sarığının kıvrımına girmiş...
Molla hemen parmağını kaldırmış:
"Ey hâce - i bi misal, v’ey üstâd - ı zi kemâl, bu şakird - i pür kemâl, şol vechile arz - ı hal eyler ki; bî hikmet - i mütteâl, nâr - ı mangaldan bir şerrare - i cevvâl pertâb ile ser - i al’ül âlinizdeki sarığı iş’al eylemiştir."
Hoca, elini sarığına atar atmaz, sarık tutuşur, hemen pencereden fırlatır:
"Bre mel’un, sarığın tutuştu desene!"
Molla, taşı gediğine koyar:
"Aman hocam, cahiller gibi, yandı, tutuştu denir mi?"
Evet... Lütfen ’’Susadım’’ deyin susadığınızda ki biz de size bir bardak su verelim. ’’ Susadım’’ yerine bir ton anlaşılmaz laf ederseniz daha sonra ’’ Su istedim de bir bardak su verenim olmadı ’’ Diye sitem etme hakkınız olmaz. Sonra biz de maazallah sarığınız yandığı zaman kısaca ’’ Sarığınız yanıyor’’ demek yerine bir ton laf ederiz , siz bu arada yanıp gidersiniz ey sitemkar kardeşlerim.
YORUMLAR
Özellikle bu site de yazanlar için güzel ve örnek bir yazıydı. Zira ben de bazı arkadaşların yazılarını okurken ki (sık sık güne gelen yazılar da olabiliyor bunlar) daha bir kaç satır sonra yarıda bırakmak durumunda kalıyorum. Sanki boğazıma bir şey gelip tıkanıyor.
Sebebi aynı cümle içinde bir kaç edebi kelime ile süsleme yapılıyor olması.
Tamam yazarın kelime haznesi geniş olmalı, güzel ve farklı kelimeler kullanması hoş olur tabi ki ama aynı cümle içine doldurarak ve neredeyse her satırda tekrarlanarak gidilmesi itici ve tatsız geliyor bana.
Ne yapayım benim kelime dağarcığım öyle geniş değil, sıkılıyorum...
Billur T. Phelps tarafından 11/14/2017 12:03:55 AM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Umarım ve dilerim ki mesaj ulaşması gereken arkadaşlara ulaşmıştır.
Selam ve sevgilerimle.
Uyarınızı yapmışsınız:
"Bu tahlilde anlatılmak isteneni açıklayacağım sizlere ama lütfen anlatılmak istenenin doğru ya da ’’ Hastir lan !’’ türünden bir şey olduğuna kafanızı takmayın."
Ama engel olmak mümkün mü? Çoğu zaman olduğu gibi sizin bahsettiğiniz konudan çok belirli detaylara takıldım. Hatta hep örneğini verdiğim Kadeş Savaşı Perşembe mi, Salı mı noktasındayım.
"Ayeti’nin harflerinin ebcet hesabıyla toplamı Hicri 1326 yı işaret ediyor. Hicri 1326 da I. Dünya Savaşının patlak verdiği"
Birinci Dünya Savaşı Hicri takvimle 6 Ramazan 1332 tarihinde (28 Temmuz 1914) başlıyor (Gerçi Diyanetin takvimi 5 Ramazan diyor ama farklılık o kadar önemli değil). Orijinal metinde kesin bir sayı verilmediğine göre bu 1326-1332 uyumsuzluğunun sebebi ne olabilir?
Diğer nokta da Zümer Suresi Mekke'de, Hicret'ten önce (Yani takvimin başlangıç noktası meydana gelmeden önce) inen bir ayet (Zaten takvimin başlangıç yılı da 638 de halife Ömer tarafından uygulamaya konuyor). Her ne kadar Allah'ın ilminin geleceği görebilmeyi de içerdiği kabul (ve İslam'ın kutsal kitabında resmen ilan) edilse de yine de böyle bir işaret konduğu iddiası bana epey zorlama geldi.
Saygılarımla.
sami biberoğulları
I. Dünya Savaşının Hicri 1326 da başladığını söyleyen ben değilim Yukarıda yazdığım tahlili yapan Küçük Hüseyin Fevzi Efendi Efendi... 1332 yi 1326 ya çekecek ki Risale-i Nurların da Said-i Nursinin de Kur'anda -açık bir şekilde olmasa da- geçtiğine dair bir delili olsun elinde...
Sanırım o kısımda da ben anlatamamışım.
Selam ve sevgilerimle.
Derin konulara parmak basmış yine Sami Hocam engin bilgi birikimi ve kültürü ile... Okunduğu zaman bir şeyler aldığınız bir yazıya her zaman şapka çıkartılır, Sami Hocanın her yazısı gibi bu da öyle bir yazı. Kutluyorum içtenlikle...
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Değerli yazınızı okuyunca yıllar öncesine gittim. Çok değerli edebiyat öğretmenim manzum ve nesir yazmanın bir sanat olduğu ve bunun da iki türünün olduğu; birinci türün sanat sanat için? ikinci türün sanat halk için? olarak değerlendirmişti. Sanat sanat için bölümünü seçen yazar yada şairlerimizin okuyucu oranının düşük olması tabi ki doğal.
Sami hocam sizin gibi bir cümleyi özel olarak incelemek isteyenleri bir tarafa koyarsak okumak ve anlamak tabi ki belli bir birikim istiyor. Her okuyucudan da aynı birikimi beklemek yanlış olur.
Sanatı sanat için yapanlar bir tarafa, tercihim sanat halk için olandır.
Kaleminiz dert görmesin hocam.
Saygılar.
Fatma Oral tarafından 11/12/2017 1:19:34 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Mozart'ın Türk Marşı dünya çapında üne sahiptir ve müzik otoriteleri bu eserin bir sanat harikası olduğunu söylerler.
Aşık Veysel'in '' Uzun ince bir yoldayım '' Diye başlayan türküsü ise Türkiye dışında bir üne sahip değildir. En azından Türk Marşı kadar bilinmez.
Şimdi ben bir Türk olarak hiç bir şey anlamadığım Mozart'ın bu eserine mi sahip çıkmalıyım '' İşte sanat bu'' diyerek yoksa benim ruhuma hitap eden Veysel'in eserine mi?
Aynen sizin de belirttiğiniz gibi: Sanat toplum için değilse ne işe yarar ki.
Denilebilir ki '' Sanat evrenseldir '' Doğru olabilir ama önce benim ülkemin sanatı...Benim ülkemin kültürü..
Selam ve sevgilerimle.
OKUDUM OKUDUM EN SONUNDA GÜLÜMSETTİNİZ ALLAH DA SİZİ HER DAİM GÜLÜMSETTSİN KARDEŞİM,SELAMLARIMLA.
sami biberoğulları
Selam ve sevgilerimle.
Değerli hocam, sürecin en başında 'düşünme disiplini' sorunu var...
Eli kalem tutuyor da(?) olsa, insanımız disiplinli, yani kendisini (var oluş anlayışını, psikolojisini) hesaba katarak, özeleştirisini yaparak, takıntısını, haksız öfkesini, umutsuzluğunu, bilinç seviyesini göz önünde bulundurarak düşünme yetisini taşıma öncülünü pek kaale almıyor...
Hemen somutlayalım: Zülfü yare dokunmadan ifade edecek olursak, Fenerbahçeli ise Galatasaraylıya hunharca saldırması koşulu dışında bir seçeneği olmadığına inanıyor...
İşte bu durum işin başında onu akıl tutulmasına uğratıyor...
Söz konusu olan akıl tutulması olunca, yazmaktan murat edilen uzlaşmanın ilk adımı olan açık, anlaşılır bir üsluptan geri kalıp duruyor...
Bunun bir tür şizofreni olduğunu bilmiyor...
Bu özneye 'meczup' deyip, paye veremeyiz; meczup hikmet sahibidir, bir düşünce disiplini vardır, mesela Sinoplu Diyojen...
Eh yani, bizde de kimseyi, bir tarafa çekilip, derin düşümeye bırakmazlar...
Neyse yaaa...
Bir fıkra da benden...
Nasrettin hoca oğlunu övüp duruyormuş...
Elindeki patlıcanı gösterip "Bu nedir?" demiş...
Oğlu "Sığırcıktır" diye cevap verince, Nasrettin hoca hemen konuşmuş: "Amcalar, vallahi ben söylemedim, kendi bildi..."
Velhasılı: Okuyup-üfleme kültürü bizde sanıldığından çok geniş ve derin bir konudur...:)))
Selam ve saygılarımla:
sami biberoğulları
Nasrettin hoca oğlunu övüp duruyormuş...
Elindeki patlıcanı gösterip "Bu nedir?" demiş...
Oğlu "Sığırcıktır" diye cevap verince, Nasrettin hoca hemen konuşmuş: "Amcalar, vallahi ben söylemedim, kendi bildi.
)))))))))))) Oldukça güzeldi. Anlatmak istediğimizin tam olarak özeti gibiydi.
Selam ve sevgilerimle.
Bazı kalemlerin yazı veya şiirlerini anlamak için (kendi adıma) şifre çözücü kullanmam gerekiyor gerçekten.
Edebi bir yazı veya şiiri anlaşılır kılan özgün ve genelin anladığı dilde yazılmış olmasıdır. Bu nedenle okunurluk oranı elbette yüksek olur. Ama bir cümleyle anlatılacak bir sözü anlamsız betimlemelerle süslemek okuyucuyu sıkıyor..,Ve ortaya keyfsiz ve okudukça bön bön bakıp anlamaya çalışan bir beyinde "acaba bende mi bir tuhaflık var" düşüncesi hasıl oluyor.
Bu da benim cehaletim hocam. Anlamak için beynimi yoramıcam. Zaten bana bile kıt kanaat yetiyor ;))
Ben direk"Susadım " demeyi yeğlerim....
Sevgi ve selamlarımla.. Mutlu pazarlar
Dilek USTA tarafından 11/12/2017 4:32:14 PM zamanında düzenlenmiştir.
Dilek USTA tarafından 11/12/2017 4:32:58 PM zamanında düzenlenmiştir.
sami biberoğulları
Toplum olarak zaten yüzde doksan dokumuz ''Susadım'' demeyi tercih ettiğimiz için zaman zaman içimizden çıkıp sayıları ancak yüzde birlerde kalan insanların ''Derûnum âteş - i nâr ile püryân idigünden, bir kadeh lebrîz âb - ı hoşgüvâr, nûş eyleyerek, teskin - i âteş ve bu suret ile iktisâb - ı ferâh - ı bi şûmar eylemeliyim.’' Demesinden bir şey anlamıyoruz. Anlamak zorunda da değiliz. Onlar bize uymalı, biz onlara değil.
Selam ve sevgilerimle.
Artık anlama kabiliyetimizi iyiden iyiye kaybettik. Tek sebebi var: Sulara katılan flörür :)
Saygılar hocam.
sami biberoğulları
Neyse...
Demiştim ki şu sulara katılan florür konusunu bir araştırmam lazım )))
Selam ve sevgilerimle.