- 825 Okunma
- 5 Yorum
- 4 Beğeni
MELANKOLİ GÖLÜNDE SUYUN SANDALA BIRAKTIĞI KOKU
-Nereye gidiyoruz, söylemeyecek misin?
-Kelimelere ihtiyacımızın olmadığı bir yere gidiyoruz.
Uzun bir tren yolculuğundan sonra hasarlı anımsamalar kasabasına gelmiştik. Çocukluğumun ayak izlerini görebiliyordum burada. İçine kapanık, soyut ve konuşmayı sevmeyen bir delikanlı gelip geçti yanımızdan. Seslendim ona bir dağın en yüksek sesiyle, sesim bir çalıya takılıp düştü. Yolumuza devam ettik. Kasabanın en uç noktasına kadar çıktık. Sonra papatya kokuları arasında patikalarda, kengerlere basa basa yukarı doğru tırmandık. Bir yaban elması ağacının altında oturduk. Sırt çantamı yere bıraktım. Çantamın içi eskimiş zaman doluydu.
‘Burası ölümleri yaklaşan rüyaların gelip gerçeklerle vedalaştığı yer’
dedim O’na.
Şaşırdı, yutkundu, konuşacak gibi oldu, vazgeçti. Kiralık bir tebessüm kanatlarını çırpa çırpa gelip yüzüne kondu. Elleriyle uzaklaştırdı davetsiz tebessümü. Kahkahalarla gülmeye başladı. Bir sığırcık sürüsü havalandı yüzünden Tanrı’ya haber vermeden. İyileşmemiş ressamlar ve düş kaçakçıları demeçleriyle beraber kısa boylu bir sözcüğün yanına oturdular. Herkes sayfadaki yerini almıştı. Anlamıştı… Anlamıştı O’nu öldüreceğimi.
Listede ismi olmayan bir çocuk gibi kulağıma yanaşıp:
‘bunu yapamazsın’ dedi.
Yıllarca içinden çıkamadığım o penceresiz, ıssız evin duvarlarını yıkmak üzereydim. Söylenmemiş sözler bahçesinde biriken bütün kelimeleri boşluğa fırlatmaya başladım. Oyun oynamayı seven sevimli boşluk onları bileyip bileyip bana geri gönderiyordu ateşli mızraklar olarak. Kenara çekilip kendimi toparladıktan sonra belime bağladığım siyah şiiri alıp O’na doğrulttum. Ama bir türlü tetiğe basamıyordum. Ellerim titriyordu. Ellerim daha önce hiç cinayet teklifi almamıştı. ‘Hadi, yap şunu artık’ diyordu yanımda iştahla bekleyen sayın ‘çıkmaz.’ Az sonra bitecekti sonsuz gözaltı. Yıllarca ‘ben diplerde dolaşıyorum, benim silahım bu’ diyerek kendimi kandırışım sona erecekti. Gökyüzü lambalarını acımasızca söndürdü. Suskunluk bulutlarının altından geçiyorduk. Bilgi öylesine önemsizleşmişti ki sahne sadece ayakta alkışlanan içgüdünün karanlık kollarına kalmıştı. İmgeyi ağzına verip bastım tetiğe.
Kan yaban elması ağacının gövdesine sıçradı.
Birbirine sarılıp son kez vedalaştı kırmızının kalbindeki o iki harf.
Uçup gitti melankoli gölünde suyun sandala bıraktığı koku.
Saat sabahın hiçi olmuştu. Şehir ter içinde kalmıştı abartılmış seslerden ve imla hatalı sevişmelerden. İçim bomboştu artık. Sıradanlıklar dünyasına geri dönmüştüm. Taşın sadece taş, yolun sadece yol, evin sadece ev, dokunmanın sadece dokunmak ve üşümenin sadece üşümek olduğu nesneler dünyasına geri dönmüştüm. Çekilivermişti tenimden hiç ödül alamamış sisler ormanı. Çantamın içinde sakladığım büyülü zamanlar uçup gitmişti. Yerine ıslah ediciler, ölüm haberleri sunucuları, vardiyalı nefretçiler, çığlık ustası sayılar, monetaristler ve yenilmiş işçiler geçmişti hiç vakit kaybetmeden. O korkunç bilinmez evrene inmiştim göğe bakma refleksiyle. Arkamdan hızla ‘bunu yapamazsın, bunu yapamazsın’ diye bağırarak ilerleyen bir ordu geliyordu toz duman içinde.
YORUMLAR
Yazının başlığı zaten çok harikaydı,,benzetmelerde çok hoşuma gitti,,,hep böyle harika yazınız,,,
mutlu akşamlar
Dramatik Buluntular
Sevgiler...
Dramatik Buluntular
Ben de senin dostluğunu ve sevgi dolu yüreğini seviyorum
Sevgiyle...
"hasarlı anımsamalar kasabası"
". Kiralık bir tebessüm"
"Saat sabahın hiçi olmuştu."
"‘Burası ölümleri yaklaşan rüyaların gelip gerçeklerle vedalaştığı yer’ "
soyut anlamların ve nesnelerin somutlaştırdığı; tüm eserlerinde bunu yapabilen başarılı yazar kardeşim sanırım bir simyacı olmalı.
Simyacı: Elementleri altına çevirmek isteyen bir iş alanı olduğu gibi sevgili yazar düşünce ve duyguları sıradışı anlamlarla her anlamı değerli kılıyor ve hiç olan her şeyi çok güzel anlamlandırabiliyor bu bir başarıdır bir yetenektir.
"-Kelimelere ihtiyacımızın olmadığı bir yere gidiyoruz. "
Kelimelere ihtiyaç olmayan bir yerde görsellik vardır "gözünle gör" ve her yaşanılmış an bir görsellik perdesinden geçmiyor mu? geçtiğini biliyoruz fakat anlatamıyoruz çoğumuz böyle fakat hayat ve okumuşluk bilgisi ve/veya birikimi olan bunu gördüğümüz, görebildiğimiz gibi yazabiliyor veya anlatabiliyordur.
Sevgili yürek, sevgili METİN, tüm eserlerinde olduğu gibi bu eserinde de çok başarılı imgelerle her şeyi çok iyi anlamlandırmıştır.
Teşekkürler hocam, ilhamsızken yazdıklarınızla ilhamlandım desem inanır mısınız
Sevgiyle, selametle kalın efendim
Dramatik Buluntular
Teşekkür ederim güzel yüreğin ve dostluğun için...
Kelimelere ihtiyacımızın olmadığı bir yer hayal etmeye çalıştım yazıyı okumaya devam ederken bir yandan da.
Sonra, ''kan, yaban elması ağacının gövdesine sıçrayınca'' dedim ki susabilirim, ömrümün bundan sonraki kısmını susarak geçirebilirim ama okumadan asla. Bu yüzden hayal bile olsa var edemedim kelimelere ihtiyacımızın olmadığı bir yeri.
Olmasın zaten öyle bir yer, yoksa nasıl görebilirdim ,'' kiralık bir tebessümün kanatlarını çırpa çırpa gelip bir yüze konduğunu''
Nasıl farkına varabilirdim ki; taşın sadece taş olmadığının, yolun sadece yol, evin sadece ev, dokunmanın ve üşümenin sadece dokunmak ve üşümekten ibaret olmadığının.
Kelimelere sonsuz ihtiyacım var benim, zamanın sıradan akışını değiştirecek sıradışı kelimelere sonsuz ihtiyacım var.
Çünkü okudukça kendimi evrenin güçlü bir savaşçısı imişim gibi hissediyorum.
Bu yüzden size de sonsuz teşekkürler, iyi ki yazıyorsunuz, saygımla.
Dramatik Buluntular
Sevgilerimle...
Islah ediciler, ölüm haberleri sunucuları, vardiyalı nefretçiler, çığlık ustası sayılar, monetaristler ve yenilmiş işçiler çok yerleşmeyin öyle kalacak gibi o çantada... Yazar sizi de en kısa zamanda gerçek rüya mezarlığına götürecektir. Seri katildir o, ardında sıradanlık ve anlamsızlık kokan cesetler bırakmak onun rutinidir. Uyarmadı demeyin; ölüm gerçekten var!
Dramatik Buluntular
İnsanın içinde çok eskilerden kalan melankolik duygular bile ne kadar değerli, acı verse de değerli. Çünkü o duygularla insanız, varız. Gerçek dünyanın çirkinliğini örten tek şey o hüzün dolu hislerdir. O hislerden kurtulmaya çalışıyoruz ama kurtulduğumuzda da bizi bekleyen şeyler; bizi daha çok öldüren şeylerdir.