- 440 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BALIKÇILAR
BALIKÇILAR
Yaklaşık on dokuz gündür açık denizdeydik; yiyeceklerimiz, içeceklerimiz bitmek üzereydi. Günde üç öğün balık yemekten bıkmıştık. -balıktan da bıkılır mı? bıkılırmış, onu da öğrendik- Sevimli kedimiz Yumak’a da gına gelmişti. Adıyla özdeşleşmiş olan balığı burnunu kıvırarak, bin bir nazla yiyordu. Haklı mı Yumak? Haklı. Bir haftalığına çıkmıştık yola her şeyimizi ona göre ayarlamıştık.
Güvertedeki Yakup Ağa, kavurucu güneşten yanmış alnındaki teri elindeki gri bezle sildi, aşağı indi. Hüseyin Reis’in yanındaki yamalı minderin üstüne oturdu. Hüseyin Reis’in bıkkın ve yılgın gözlerinin içine baktı: Reis, yetmez mi bu kadar?” diye sordu yorgun sesiyle.
Hüseyin Reis: “Yeter Yakup Ağa, yeter de köye parasız dönmek olmaz. Üç aydır doğru düzgün balık tutamadık, uçan kuşa borç yaptık. O limana parasız dönersek çoluğumuzun, çocuğumuzun, alacaklılarımızın yüzüne nasıl bakarız?” diye cevap verdi.
Yakup Ağa: “Doğru dersin, iyi dersin, has dersin de Reis, ne içmeye bir bardak suyumuz, ne yemeye bir dilim ekmeğimiz kaldı. -eliyle direğin gölgesinde serinlemeye çalışan gri kediyi gösterdi- Baksana Yumak’ın şu haline böyle yorgun, halsiz gördün mü daha önce onu? Bence karaya çıkalım, yakaladığımız balıkları -az çok demeden- limanda satalım, parasıyla ihtiyaçlarımızı karşılayalım. Dönüşte tuttuklarımızı da o limanda satarız. Nasıl olur Reis?”
Hüseyin Reis: “Olabilir Yakup Ağa, çocukların da çalışacak halleri kalmadı zaten çevir rotayı limana.”
Yakup Ağa derhal yerinden kalktı, dümene geçti, mürettebata döndü: “Çekin ağları gençler!” diye bağırdı. Rotayı limana kırdı.
Rüzgarın tatlı tatlı esişi adeta insanın içini serinletiyordu. Duydukları haberle mutlu olan gençlerin ağları topladılar. Belli bir süre gittikten sonra limandaki beyaz fenerin tepesi görüldü. Limana iyice yaklaştıklarında bir teknenin yanlarına yaklaştığını gördüler. Teknede sarı tişörtlü dört kişi vardı. İçlerinden biri diafonla gemideki balıkçılara seslendi. “Limana yanaşmayı, demir atmayı düşünüyorsanız, hemen bu düşüncenizden vazgeçin. Derhal geri dönün ve açık denize gidin!”
Bu anlamsız uyarı Hüseyin Reis’in pek hoşuna gitmedi. Siyah, kalın kaşlarını çattı, akciğerlerini şişirecek derin nefesler almaya başladı. Başını Yakup Ağa’ya çevirdi: “Ne diyor bu densizler Yakup Ağa? Bir anlam verebildin mi? Kimdir bunlar? Amaçları nedir?”
Yakup Ağa sakin: “Bekleyelim görelim.” Dedi ve gemiyi olduğu yerde durdurdu. Hüseyin Reis geminin burnuna kadar yürüdü, teknedekilere var gücüyle bağırdı: “Ne diyorsunuz beyler! Neden limana girmemizi engellemeye çalışıyorsunuz? Biz balıkçıyız. İki gün durup, balıklarımızı satıp gideceğiz!”
Diafon elinde olan adam seslendi: “Balıkçıysanız gelebilirsiniz. Gelmenizde herhangi bir sakınca yok. Hoş geldiniz.” Dedi ve geminin yanından hızla uzaklaştılar.
Yakup ağa derin bir “Oh!” çekti: “Açlıktan midemiz sırtımıza yapıştı. Susuzluktan neredeyse böbreklerimiz kuruyacaktı. Şükürler olsun, limana girmemize izin verdiler. İzin verdiler de kimdi bunlar acaba? O da bir muamma.”
Kısa süre sonra gemi limana girdi ve demir attı, gençler hemen inip, halatları bağladılar.
Yakup Ağa gemidekilere seslendi: “Gençler, siz burada durun. Bir şey soran olursa geminin sahibi gelecek, dersiniz. Biz Hüseyin Reis’le bir yere kadar gideceğiz. Yarım saate döneriz.” dedi.
Hüseyin Reis: “Haydi Yakup Ağa.”
Yakup ağa: “Gidelim, şu piyasaya bir bakalım. Sonra da iyi bir lokantaya gideriz. Gençlerin de mideleri bayram etsin.”
Hüseyin Reis: ”Gidelim de…”
Yakup Ağa: “Neden gidelim de, diyorsun? Hayırdır Reis?”
Hüseyin Reis: “O tekneyle gelip, bizim limana girmemizi engellemeye çalışanlar kimdi?”
Yakup Reis: “Bilmiyorum, ben de bir anlam veremedim. Sahil güvenlik olmadıkları kesin. Neyse Reis, onlara takılmayalım, işimize bakalım.”
Hüseyin Reis: “Herhangi bir çevre kuruluşu olabilirler mi?”
Yakup ağa: “Takılma dedim ya. İşimize bakalım dedim sana.”
İkisi birlikte balıkçılar kooperatifine gittiler. Tuttukları balıkların hepsini pazarladılar. Yaklaşık yarım saat sonra kooperatifin iki kamyoneti gemiye yanaştılar. Kasalar dolusu balıklar soğuk hava depolu kamyonetlere dolduruldu.
Davut Ağa gemiyi temizlemeye çalışan mürettebata döndü: “Gençler, gemiyi sonra temizlersiniz. Şimdi gidin elinizi iyice sabunlayın, lokantaya gidelim. Karınlarımızı doyuralım. Yemek sonrası gelir temizlersiniz.” dedi.
Bir kişiyi gemide bırakıp hep birlikte lokantaya gittiler. En güzel yemeklerden, tatlılardan yediler.
Hüseyin Reis: “Şükürler olsun, bu günü de yaşadık. Hepinize afiyet olsun.” dedi.
Gemi çalışanları teşekkür ettikten sonra oturdukları yerden kalktılar, gemiye doğru yol aldılar. Gemiyi iyice temizlediler. Kooperatif yetkilileri sarı anons yapanların çevreci bir derneğin üyeleri olduğunu öğrendiler. Bazı gemilerin kimyasal atık bıraktıklarını öğrendiler. Bu derneğe üye olmaları konusunda Yakup Ağa’yı ve Hüseyin Reis’i de ikna ettiler. Bu önemli çevre derneğine üye olmaları on dakika sürdü. Dernek yöneticileriyle vedalaştıktan sonra gemiye gittiler.
Dönüş yolunda denizden bereket yağdı. Ağları balıklarla doldu taştı. Sevimli kedi Yumak’ın bile tüyleri pırıl pırıl oldu. Herkesin neşesi yerine geldi. Köye gittiklerinde yüzlerinde güller açıyordu. Tüm borçlarını ödediler. Davut Ağa torunları Berke ve Mert’ verdiği sözü tuttu, onlara birer tane bisiklet aldı.
İSMAİL MALATYA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.