1
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1520
Okunma
hoppala,
konumuzla ne ilgisi var şimdi “unforgiven “ ın dediğinizi duyar gibi oluyorum, hatta duydum.
evet konumuzla ilgisi yok elbet ama işin komik yanı bu günlerde kulağımıza yaslayacağımız müzikler ve satır aralarında kaybolacağımız aktarımlarımız dışında bir konumuzun bile olmadığıdır ne yazık ki.
ha unutmadan bir de aşklık şekerimizin düştüğü durumlarda kendisini aşk sandığımız ve dilimizde eriyerek tadını damağımızda bırakarak yok olup giden rengarenk pamuk şekerlerini de konu sayıp unutmamak lazım hani her seferinde bizi bAŞKalaşıma uğratan diyorum. kime diyorum. anladınız siz.
müziğin evrenselliğini ve ruhlarımızdaki obezite açlığımıza tokluk olduğunu kabul etmeyeninizin olduğunu sanmıyorum. varsa da şimdi söylesin ya da sonsuza kadar ruhu bir deri bir de kemik kalsın.
“Ben arabesk marabesk dinlemem arkadaş ne öyle damardan falan” diyenlerimiz, “Pop ta neymiş bütün şarkıların hepsi aynı dekolte elbise gibi” diye ahkam kesenlerimiz, “Rock tan metalden müzik mi olur öyle gürültü ve aksiyonlu ki olsa olsa metal yorgunluğu olur” diyerek küçümseyenlerimiz, “Anadolu gibi mis kokan türkülerimiz varken hele ki musikilerimiz off anam off” diye iç çekenlerimiz, “Blues, Caz dinler çekilirim köşeme arkadaş” diyerek yalnızlaşanlarımız bir de “klasik müzik dinlemek yükselmektir hatta sanatın ta kendisidir” diyerek bulutlardan konum atanlarımız vardır elbet.
aslında yalnızken aynaya baktığınızda ve bu konuda kendinizi sorguladığınızda bu müzik türlerinin neredeyse tamamını aynı oranda olmasa da sevdiğinizi siz de biliyorsunuz, sakın inkar etmeyin, yerin kulağı benim ve bildiğinizi biliyorum.
bende bir çok müzik türünü ruh halime ve ortamına göre dinlemeyi seviyorum ama metal/rock her zaman farklı boyutta yer almıştır listelerimde. Metallica, hele ki efsane unforgiven her zaman baş yapıt olmuştur ruhumun terasında. evet, “unforgiven” yıllar geçse de ne bana ne de sevenlerine hiç unutturmadı kendini.
yıl dokuzyüzdoksanbir. boğucu bir ağustos gecesinin sessizliğine daha uyanıyordu sabah. müzik tanrılarına yakarıyordu devrim bekleyen aç ruhlar. ayın onikisi sabahına uyandı gökyüzü ve güneş daha parlak sızıyordu yol bulabildiği tüm çatlaklardan. inceden damarlarda başlayan karıncalaşmalar ardından ritmik basınç tınısında beyine ulaşmayı başaran metalik oyuncak askerlerin selam duruşları ve kazanılmayı bekleyen bir savaş servis edilmişti asi ruhlardaki açlığa
kasıkları yırtarcasına bağıra çağıra taze bir kan, bir can “black“ adında bir albüm doğuyordu listelere
evet…siyah belki o yılda modada hafiften esen bir rüzgardı ama “black” bir rüzgardan fazlasıydı, kasırgaydı esip geçtiği her yerde. sonunda Tanrılar yakarışları duymuş olmalı… olmalı ki pas sökücü yağmurlara tutunmuş on iki asker ile yıkanmıştı kulaklar.
adı “unforgiven“ bence ayın onikisinde doğan on iki askerin içindeki en rütbeli general. Önce bir, zamanla iki hatta ikide yetmedi üçe bölündü ve yolunu kaybetmiş uykusuz savaşçı yıldızların işaretçisi ve aç ruh metallerin tokluğu oldu
.
...
.
İnsanlık elbette dünyanın fabrika ayarlarının bozulduğunun farkındaydı. işte tam da bu yüzden
affedilmeyen bendim, sendin, insanlık olarak bizdik aslında. uzaktık birbirimize ve bin bir tuzaktık geleceğimize…
işte sırf bu yüzden
Tanrım n’olur biz aciz kullarını affetme…
ilhanaşıcıkasımikibinonyedi