- 550 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ACIYA GÜLMEK - 2
Bölüm 2
O kadar uzaklara dikmişti ki gözlerini. Kaybolup gitmesinden korktum. İnsan kendi içinde bile kaybolup yıllarca kendini bulamıyordu. Ben içindekileri anlatmasını beklerken hep kaçamak cevaplar veriyordu.
-Ne önemi var şimdi, bunca yıl sonra iki arkadaş karşılaşmışken, bunun ne önemi var ki" diyerek konuyu kapatmaya çalışsa da ben ısrarcı davranmaya devam ettim. "Biliyormusun, sen eskiden de böyleydin. Birini hüzünlü dalgın görünce hemen yanına gider o içindekileri anlatana kadar kopmaz kene gibi yapışırdın. Bir insan hiç değişmez mi ya.
-Değişir değişir, değişen çok şey oldu dur hele. Hadi anlatmaya başla bakim, ne oldu sana böyle.
-Peki anlatayım da sen neden hiç anlatmıyorsun. Hep dinledin anlatmayı hiç denedin mi.
-Benim anlatacak birşeyim yok ki. Herşey göründüğü gibi. Dışardan nasıl görünüyorsam oyum.
-Herkesin anlatacak birşeyi vardır. Sen kendinden bile kaçıyor gibisin. Bu kadar gizemli olmak, içinde bu kadar sır barındırmak zor gelmiyor mu sana? Anlatmaya çalışsan hiç değilse.
-Seni sen yapan şey sırlarındır. Ama şuan ne yaparsan yap kaçamazsın konuyu değiştirme hadi seni dinliyorum. Seni bu ana sürükleyen olay nedir?
Ne kadar uğraşsa da ısrarlarıma yenik düşüp anlatmaktan kurtulamamıştı. Çoğu zaman anlatmak zordur. İçindekilerini birilerine anlatırken canınızın daha çok yanacağı hissine kapılırsınız. Kim bilir belki de anlaşılmama korkusudur bu. Ama şu bir gerçek ki bir tutam rahatlamak istiyorsanız içinizde biriktirmeyin anlatın. Her ne olursa olsun anlatın. Kuşlara anlatın, denizlere anlatın, çiçeklere anlatın, gökyüzüne anlatın, bir sevdiğinize anlatın ama ne olursa olsun yeter ki anlatın. Dökün içinizde ne varsa salın gitsin. Acılarınızın tutsağı olmayın. Bir kere geçmişteki acılara takılırsanız kurtulmanız çok zor olur.
Gözlerini denizin git gellerine kilitleyerek derin bir of çekti.
- Şu dalgaları görüyor musun? Tam da beni tarif ediyor gibi. Çarpıp çarpıp geri dönüyorum olduğum yere. Kavuşmak istiyorum ama hep aynı şey oluyor çarptıkça dağılıp uzaklaşıyor her bir parçam benden. Oysa çok şey istemiyordum ki. Azıcık sevgi biraz değer, gerçekten çok değildi istediğim. En ufak şeylerden mutlu olan biriyim. Biraz sadakat istemiştim sadece.
- Çok mu kırdı seni.
- Kırmak ne ki, bugüne kadar kimi ne kadar sevdiysem ilk o acıttı canımı. Sen hiç sevdin mi? Pardon özür dilerim tabi ya herkes sever. Sevmişsindir tabi. Ama sevgi acıdan başka birşey vermiyor insana. Sevmeyeceksin bence o zaman daha mutlu olursun.
- Bu dediğine katılmıyorum, eminim ki sende bi anlık öfke ile böyle bir düşünceye kapılmışsındır.
- Neden. Sence de sevgi acı vermiyor mu?
- Hayır. Yani aslında yerine göre. Olayın içine girersek aslında hayatta her şeyin temeli sevgi ile oluşur. Sevgi acı da verse bence bu dünya da var olan en güzel duygu. Düşünsene sevildiğinde ki o heyecanı sana kattığı hissi bi hatırla. Sence sevgi o kadar basit birşey mi.
- Haklısın ama hep acı veriyor. Baksana şu halime.
- Ne varmış halinde, bence gayet iyi görünüyorsun.
Başını omuzuma koyarak iyi ki bugün yanımdasın diye mırıldandı. Bende başımı başına dayayarak karşılık verdim sonra ona sevginin ne kadar değerli ve güçlü bir duygu olduğunu anlattım. Ben sevgiyi anlatırken hep onu hayal ederek anlatıyordum. O ise sevdiği kişiyi düşünerek. Hep mi sever insan başkasını, sen onu severken. Şuan yanı başımda omuzuma yaslanmış benimle denizin yakamozunu izliyordu. Bedeni benimleydi ama ruhu başkasıyla. Bu yüzden yüreğimdeki sevgiyi bastırıp mantıklı olanı yapmaya ve onun duymak istediği cevapları vermeye başladım. O bu kadar acı çekerken içimdeki duyguları ona söyleyemezdim. Bunca yıl gizlemiş olduğum bu sevgiyi şimdi bir anda ortaya çıkarmak doğru olmazdı. Hem söylesem ne olacaktı ki. Onun canını daha fazla yakmaktan başka ne işe yarayacaktı...
(Devam edecektir...)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.