Gece... Gündüzün Çölü
Gecenin karanlığında uykuya dalan gözler ve ruhunu boşluğa salan bedenler. Gecede güneş parlamıyor. Yapraklar kımıldamıyor. Kuşlar ağaçlara konup ötüşmüyor.
Gece bir noktada gündüzün çölü… Bereketin karanlığa gömülmesi… Günün bir parçasının yoklukla, sessizlikle ve karanlıkla buluşması.
Ya da ışıklarını alarak giden güneşin kendiyle hasbihali. Vurgun yemiş düşlerin, asude bir liman bulup dinlenmesi. İnsanın, hareketten durağana geçmesi…
Gece, gündüzün çölü…
Yıldızlar, bu çölde kaybolmuş, pusulasız gemilerin deniz feneri. İbrahim (as) bulup kaybettiği yalancı rabbi. Yıldızlar kayıp gidiyor. Karanlık yerini aydınlığa bırakıyor.
Gece âşıkların sahrası… Çünkü metrepollerde aşktan dolayı düşecek çöl yok. Çölü geçtik her yerde birbirine katlanmak zorunda kalan hatta suyun kaldırma kuvvetini unutup birbirini kaldırmak zorunda kalan çok katlı binalar. Toprak bile yok. Suların uzun bir süre gittiğinde teyemmüm edecek.
Çok katlı binalar; insanların zindanı. Çocukların prangaları.
Gece, gündüzün çölü…
Sınav içinde sınav, yarış içinde yarış; oyun içinde oyun oynarken yıldızları unutan gemiler.
İnsan olduğunu unutan faniler…
Gökyüzünden habersiz, gece ve gündüzden bigane gece gündüz çalışan insanlar.
İnsan, kendinin esiri…
Gece, gündüzün çölü…
Karanlık, yârin saçlarıydı oysa. Kokusunu içine çekeceğin…
Gözyaşlarıyla aşkını büyütebileceğin gönül bahçesi…
Ne gül var bu bahçede; ne de yüreğini dikene batırıp kanatacak bir bülbül…
Sadece bencil bir aşk… Yaşadığını aşk zanneden bir aşk…
Yaşadıklarından dolayı ya da yaşayamadıklarından ötürü sevgiliyi suçlayan; ah etmek yerine lânet okuyan bir aşk…
Gecenin karanlığı… Sevgilinin saçlarıydı oysa.
Gece… Gündüzün çölü.
Gündüz… Kalpleri sadece karın doyurmak için “hemcinsini” rakip gören insan yığını…
İnsan… Pusulasını kaybetmiş gemi.
Gemi… Fırtınalarda. Alabora olmadan belirsiz bir liman bulmaya çalışıyor.
İnsan… Tutkularının esiri.
M.S./2008
kahramanmaraş