- 947 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MAHLEP 2
Ali ağabeyi Osman’ın bayılıp yere düştüğünü görünce, şaşırmış, kısa bir tereddütten sonra, omuzuna aldığı gibi köye doğru hızlı adımlarla yürümeye başlamıştı. Tarladan ayrılıp toprak yola yaklaşmışlardı ki, bir traktör sesi duydu. Biri traktörle geliyordu. Biraz daha hızlandı. Traktör geçmeden yetişti. Durdurdu. Bu köylülerinden Hasan dayı idi. Nefes nefese.
-Hasan dayı. Ağabeyim bayıldı. Bunu Kasabaya götürmemiz gerekir. Köyde taksi var mı?
- O Ali hoş geldin. Sen Almanya’da değil miydin? Osman’a ne oldu? Ali Osman’ı traktöre bindirmeye çalışırken;
-Bilmiyorum Hasan dayı benim tarlayı bakmaya gitmiştik. Oradan birden bayıldı. Köye mi gidelim? Yoksa bizi kasabaya görür müsün?
- Götürürüm tabi yeğenim. Lakin muhtar köyde idi onun taksisi ile hem daha rahat gideriz, hem de eşine de haber vermiş oluruz, daha iyi olmaz mı?
-Olur, dayı biraz acele edelim. Köye gelince Osman ayılmış, şaşkın şaşkın etrafa bakıyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Neden muhtarın yanında idiler? Eşi niye ağlıyordu?
-Ne oldu dedi hırıltılı bir sesle. Göğsünde bir sancı vardı.
-Bir şey yok ağabey. Bayıldın birden seni doktora götüreceğiz. Osman olmaz anlamında başını salladı ise de Ali oralı bile değildi. Taksi kasabaya doğru yola çıkmıştı bile.
Doktor muayene ve tetkiklerden sonra. Kalp krizi geçirmiş olduğunu söyledi. Tıkalı damarı olup olmadığını anlamak için anjiyo yapmaları gerektiğini söyleyerek hasta haneye yatırdı.
Yapılan anjiyodan sonra bir damarında tıkanma olduğunu, onu açtıklarını söylediler. Altı saat yattıktan sonra hasta haneden çıkabileceklerdi. Altı saat sonra doktor tekrar kontrol edip çıkabileceğini, ilaçlarını düzenli kullanmasını, kendisini yormamasını, sinirlenmemesini ve yiyeceklerine de dikkat etmesini söyledi.
Eve geldiler. Ali ağabeysinin durumuna çok üzülmüştü. Sorular soruyordu.
- Ağabey neden oldu? Daha öncede oldu mu? Ağrıyan bir yerin var mı? Şimdi kendini nasıl hissediyorsun? O sordukça ağabeyi belli etmiyor, için, için kızıyordu.
- Yok, bir şeyim iyiyim. Sen git artık. Sen git. Ağabeyinin sen git demesini hastalığına yordu. Yengesinin yüzüne baktı. O başını önüne eğmişti. Kalktı.
- Geçmiş olsun. Yenge en ufak bir şeyde seslen olur mu? Haydi, sağlıcakla kalınız. Babasından kalan odaya yöneldi. Beş yıl sonra içeri giriyordu. Kapı büyük bir gıcırtı ile açıldı. Valizini araya bırakmıştı geri dönüp onu içeri aldı. Odanın tek camını açtı. Etrafa göz gezdirdi. Yatağın örtüsünü kaldırdı. Yarın güzel bir havalandırmak gerek diye düşündü. Valizden elbiselerini çıkarıp duvarda ki çivilere astı. Akşam oluyordu. Lambaya baktı. Yerinde duruyordu. Gazını kontrol etti. Yeter dedi. Yengesi bir tepsi ile kapıda gözüktü.
- Ali çörek yapmıştım. Turşuda getirdim yanında yersin. Bir şeye ihtiyacın var mı idi?
- Yok yenge. Ağabeyim nasıl?
- Uyudu.
Ali o günden sonra kendine yeni bir ev yapmaya karar verdi. Yaptı. Bütün gününü tarlada ağaçların bakımı ile geçirmeye başladı. Ağaçların meyveleri olgunlaşmaya başlamış, dallar meyvesini taşımakta zorlanır olmuş, aşağıya doğru sarkmaya başlamıştı. Ali gördükçe Allah’a şükrediyor. Hayran hayran ağaçları seyrediyordu.
Mahlepler toplanmaya başlanınca, Osman için, için kendini yiyor. Yumruklarını sıkıyor. ‘’Kendi elimle yaptım. Ah! Akılsız kafam. Kendi elimle diktim. Günlerce dereden tohum taşıdım. Ah akılsız kafa sen adam olmazsın. Bak gördün mü sümüklüyü adam ettin’’. Diye söyleniyordu.
Köyde ki kadın, erkek, çocuk kim varsa mahlep toplamaya gidiyorlardı. Ali iyi yevmiye veriyordu. Hem de her akşam. Yengesi de gitmek istemiş fakat Osman olmaz demiş, göndermemişti.
Köye alıcı tüccar gelip kamyonlara mahlebi yükleyip gitmiş. Avuç dolusu parayı Ali’ye vermişti. Bunu gören köylüler Alinin çok şanslı, akıllı biri olduğunu söylerken, Osman kimsenin yanına uğramaz olmuş. Sanki bir deli gibi. Kendi kendine konuşuyordu. Kimse ne dediğini anlamıyordu.
Ali evlenip bir yuva kurmaya karar verince, Hasan dayının kızı Ayşe’yi münasip gördüler. Onlarda zaten birbirlerinden hoşlanıyorlardı. Birkaç sefer rastlamışlardı. Konuşma imkânları olmamıştı. Sadece birbirlerine bakıp gülümsemişlerdi. Hasan dayı Aliyi seviyordu. Yiğit çocuk derdi. Kalbi temiz. Evini de yaptı. Ondan iyi damat mı olur. Kızını nişanladı. Fazla bekletmeye gerek yoktu. Düğün hazırlıklarına başlandı. Bütün köylü elbirliği ile düğün yapmaya karar vermişti.
Köy meydanına davullar, zurnalar geldi. Kazanlarla yemekler pişirildi. Herkes eğleniyor oynuyor, coşkulu bir düğün yapılıyordu. Herkes oyuna kendini öyle kaptırmıştı ki, bir kadın çığırmaya başladı.
-Tarla yanıyor! Tarla yanıyor! Herkes sesin geldiği yere doğru baktı. O zaman gökyüzüne doğru yükselen dumanı gördüler, ağır koku köye kadar gelmeye başladılar. Alinin tarla yanıyordu. Bütün köylü yangını söndürmeye gittiler. Fakat ne mümkün. Alevlerin sıcaklığından yanına yaklaşamıyorlardı. Komşu köylerden duyup gelenlerde oldu. Gün biterken yangının başka yerler sıçramasını önlemişler. Fakat ağaçları kurtaramamışlar, koca tarla kül olmuştu. Herkes yorulmuş, bir kenara oturmuş, ara ara parlayan yangın yerine bakıyorlardı. Ali üzgündü. Yengesi yanına gelip, Osman’ı görüp görmediğini sordu. Görmemişti. Sahi akşam düğün yerinde de yoktu. Ayağa kalktı. Şaşkın, çevresine bakındı. Görünmüyordu.
-Görmedim yenge. Evde uyuyor olabilir mi? Yengesi, hayır anlamında başını salladı.
Son kalan ateş öbeklerini söndürmeye çalışan biri,
-Karşıda bir şey var diye bağırdı. O tarafa koştular. Derenin yamacına da Osman’ın cesedi ile karşılaştılar. Ayakkabıları yanmış ayağına yapışmıştı. Bir anlam veremediler. Savcı geldi. Doktor geldi.
Doktor raporunda kalp krizi geçirerek öldüğü yazıyordu. Ali ağabeyin tarlaları kurtarmak için kendini ateşe attığını, kendisinin düğününü bozmamak için haber vermediğini düşünüyor, üzüntüden kahroluyor, gözyaşı döküyor. Yengesi tarlayı yakarken yandığını biliyor, fakat diyemiyor. Anlamıştı onun yaktığını. Birkaç sefer söylemişti orayı ona yar etmeyeceğim diye. Kendisi niye yanmıştı onu anlamıyordu. İki çocuk ile ne yapacağını düşünerek ağlıyordu. Köylülerde bu işe şaşkındı. Tarla niye yanmıştı. Osman tarlayı yaksa kendisi neden yanmıştı. Sonra rahmetlinin, Ali’nin tarlasını söndürmek için uğraşırken yandığına kanaat getirdiler. Kimse pek sevmezdi. Bu olaydan sonra, ‘’Allah rahmet eylesin iyi insanmış’’ dediler.
Cenazenin her şeyi ile Ali ilgilendi. Kendisi için, kendini Ateşe atan ağabeyi için, mevlitler okuttu, yemekler verdi. Sonra yengesine dönüp dedi ki:
-Sen benim yengem değil, ablamsın. Çocuklarında benim çocuklarım. Onların her şeyi bana ait. Ne ihtiyacınız varsa söyleyeceksiniz. İster kendi evinizde oturun. İsterseniz Ayşe ile beraber olursunuz, ona ablalık yaparsın, bizimle oturun. Karar sizin dedi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.