- 625 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
PİYASACI EDEBİYAT
Çürümüşlüğün kokusu artık o kadar keskin hale geldi ki, onlarca armudun arasında elimizle koyduğumuz gibi buluyoruz toplumu zehirlemek üzere olanı. Hiçbir toplumsal çöküş, o halkın edebiyatının ki kadar büyük enkaz yığınları bırakmaz geride. Edebi metin tekniklerinin en önemli kilometre taşlarından olan roman türü, bu toprakların geçmişinde çok uzağa gidemeyecek kadar az birikime sahip. Bu kısa sürede aldığımız yol azımsanacak türden değil muhakkak. Ama gözden kaçırdığımız ve edebiyatımız için dezavantaj olan bazı meseleler var.
Ferid Edgü’nün bir söyleşisinde ‘’ Yakup Kadri’yle Yaşar Kemal arasında kırk yıl değil yüz kırk yıl var’’ demişti. Dünya edebiyatında kuşaklar arasında ki birbirine öykünme edebi tarihsel birikimi ardından getiriyor. Eğer 2017 de hikaye yada roman tekniğinde ortaya eser koymak isteyen yazar, ardında tarihsel birikimi olan bir öykünme ihtiyacı hissedecekse işin içinden çıkmakta zorlanacaktır muhakkak. Türk edebiyatındaki kuşaklar arasında gözle görülür farkların olmasının sebebi her şey de olduğu gibi politik. Bizim edebi metinlerimiz arasında gerek içerik gerek teknik noktalarda çok ciddi sıçramalar söz konusudur. 1968 kuşağı edebiyatıyla 1950’ler, 1980 kuşağıyla 1990’lar arasında bile yıl olarak baktığımızda çok uzun zamanlar olmasa da edebi kimlikleri arasında tarihsel birikimden uzak ürünler var. Edebi çeşitlilik kazanmak hususunda avantajları olan bir durumla karşı karşıyayız. Ama tehlike yarının edebiyatının temellerini kimden ve/veya kimlerden öykünerek atacağız. Geçmiş hesaplaşmanın edebi tabanda incelenmesi ülkemizi anlamamız açısından çok değerli. Bahsettiğimiz yıllar ülke içerisinde ki politik ve toplumsal kaygıların yansıması bakımından birebir karakterize ettiği edebi birikimimiz var. Değişen ve gelişen dünya fikirlerinden etkilenen ve bu fikirleri dönemsel kaygıların tavında eriterek ifade eden yazarlarımızın, Türkiye gibi siyasi geçmişi kaoslar ve toplumsal travmalarla dolu bir ülkede bu kadar çeşitlilik gösteren edebi ürünler ortaya koyması da gayet normal. Kendi içinde normalliğini koruyan Türkiye edebiyat tarihinin bu gün yetiştirdiği yada yetiştirmeye çalıştıklarına baktığımızda en başında söylediğimiz gibi çürümüşlüğün kokusu artık kitaplıklarımıza kadar geldi.
Artık edebi kimlikler yok, edebi markalar var. Yazarlarımız ortaya koydukları sanatsal ürünlerle yada yaratıcılıklarıyla değil markalaşmış, belli bir popülariteyi yakalamış isimleri ve/veya kapitalizmin talep kaygısını ortadan kaldırmak için birbirinden ilginç halkla ilişkiler teknikleriyle allayıp pulladıkları, kendilerine göre kültleştirdikleri roman karakterleri var. Bazıları gündemde kalabilmek yada markalaşmak adına kendi isimleri üzerine yoğunlaşırken bazıları herhangi bir eserinde hayat verdikleri karakterler üzerine yoğunlaşıp her halükarda kapitalist bir meta haline bürünüyorlar. Değer yargısı edebiyatının piyasa kaygılarından öteye gidemeyen, para kazanmak için yazan, kendini aydın olarak nitelendirip piyasalaşan ve büyük okuyucu kitlelerine seslenen yazarların sonları nasıl biter, tahmin etmek güç. Ama edebiyat dünyamızı nasıl kokuttukları ortada.
En güzel örneğini geçtiğimiz hafta Elif Şafak’ın TED Talks’ta yaptığı açıklama da canlı canlı yaşadık. Cinsel tercihi üzerine yorumlar yapmak bizim işimiz değil, saygı duyarız. Biz ilgilendiren kısmı; Elif Hanımın nam-ı değer sufizan hanımefendinin neden böyle bir zamanı seçmiş olduğu? Kendisi Türkiye edebiyatının birkaç yazar ile birlikte ( ki onlarda kendisi gibi çalışmakta ) her daim en çok satanlar ve tabiî ki okunanlar listesinde. Ciddi bir okur kitlesine sahip. Anlaşılan bu sahipliği koruyabilmek yerine daha fazlasını kazanmak adına savaşmaktan hiçbir zaman vazgeçmeyecek. Çünkü bu tarz açıklamaları ilk defa yapmıyor.
Ya edebiyatımız açısından baktığımızda Elif Şafak nerede? Bu gün Türkiye edebiyatının tarihsel birikimini göz önüne alırsak Elif Şafak kimden öykünmüş olabilir eserlerinde? Hangi yazım türünün yada edebi akımın bireyi yada savunucusudur? Hiç birininse yeni bir edebi akım üzerinde çalışıyor da bizim mi haberimiz yok?
Bu soruların hiç birine ne edebiyat dünyası ne de sufizan hanımın halkla ilişkiler ekibi cevap verebilir. Çünkü Elif Şafak diğer çok kazanan ve kazanma kaygısıyla kalem tutan, toplumsal kaygılardan uzak apolitik durmaya çalışan yazarlar gibi edebiyat adına değil markalaşmak adına yazıyor. Gündemde kalmak için hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyor. Topluma ve okuyucusu olduğu edebiyata verdiği/verdikleri zararın boyutlarını konuşurken hangi mecradan yaklaşmak lazım onu bilmiyorum. Edebiyat gibi bir sanat dalını çürütmeye başladıysanız, çürümüşlük arasında nefes alıp veren toplumun neresinden tutarsanız tutun, onlara daha iyi bir hayat sunmak adına hangi fikri kanunlaştırırsanız kanunlaştırın hiçbir şey değişmeyecektir. Edebi kimliği çürümüş bir toplumun tutulacak bir yanı kalmayacak neresinden tutarsanız tutun elinizde kalacaktır.
Peki ne istiyorsunuz sufizan hanım? ( ve diğer türevleri )
Ardınızda bırakacağınız bir tane edebiyatçı yok. Geliştirip, savunacağınız bir tane elle tutulur fikre sahip değilsiniz. Türkiye’nin her gün değişen gündemi içinde yer yer mağdur yer yer toplumcu kahraman maskelerinizle daha fazlasını kazanmak adına ekranlarda kendinizi hatırlatmaktan başka hiç bir kaygınız yok. Ödülleriniz de paralarınız da sizin olsun.
Neye inanırsanız inanın ama lütfen edebiyatımızın üzerine gölge etmeyin..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.