- 801 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
PEMBE KAPLI DEFTER
Elinde pembe kaplı bir defter Konyanın Sahaflar Çarşısını tek tek geziyordu.Hiç birinin dikkatini çekmedi.Eski yazılı bir sahaf dükkanının kapısından içeri girdi.Siyah sakallı,genç bir adam telefonla konuşuyordu.Duvara asılı levhaları okuyarak beklemeye başladı.Uzunca bir zaman sonra kendisine bakmayan sahafa elindeki defteri uzattı.Bu annemin defteri ne yazmış okuyamadım bir bakar mısınız?Sahaf:
Şöyle bir bakıp defteri geri uzattı.Utana sıkıla elindeki kağıtları uzatan kadın;bunlarda benim yazdıklarım kitap oluşturmak istiyorum yardımcı olu musunuz???Hayır dedi sahaf olamayız..Yüreği kabardı kadının elinde pembe defteri ve yazdığı öykülerle yavaş yavaş çıktı sahaf dükkanından.
Mevlana Türbesi’nin yanındaki gül bahçesinde soluklandı uzunca bir zaman..
Çok zoruna gitti ’Konya’da karşılaştığı davranış;kendi kendine söylenmeye başladı.
’Ete kemiğe bürünüp,insan olup görüne geldim’’Yunusça’Yunus’un şavkıyla düşünmenin ve erdemin izi vardı bu defterde;benim yazdıklarımda o defterin bir uzantısı,bir köprüydü şahsiyete...
Fatih Sultan Mehmet Han’ın erdem ve bilgiye dayalı gücüyle,Mevlana’nın tasavvufu içinde dönerken iki elim yakamdaydı;’Ben’ hem ben ’Ben’im hem ’Sen’ sensin,ne sen ben’im ne ben sen’sin..
Yunus Emre’nin şavkıyla ve ’Muhammet Mustafa (SAV) aşkıyla düşmüştüm yollara..Dertli Dolap’ın suyu yalap yalap...İlim ilim bilmekti,ilim kendin bilmekti;elimde bir pembe defter;içindeki ’Elif’ ’B’ den getirmişti bir haber...Çün baktı göremedi’Dal’harfi sekti,’Zal’ın önüne düştü;’Lam-Elif’ünledi duyamadı sahaf!...Mevlana gibi ’Ben’i bulamadı,cümle eksik vicdanından habersiz;kibirle;elimdeki’Elif-Lam’lara çün çün baktı..
’Ko ki;kalsın,no-lur-san???..’Ben’i arar isen bulursan...’diyen feryadı da duymuyordu..
Elinde defter sahaf sahaf dolanmaktan bitap düşmüş nefes alıyordu ’Yeşil Türbe’de..Yerinden kalktı;rüzgar sanki bir çığlık attı;Elif-Ba-nın yaprakları birer birer sanki kanatlanmıştı.Hepsi bir kuş gibi havada uçuşuyordu sanki.Ovalara,dağlara doğru uçup gidiyordu pembe kaplı defter.Defterin içindeki tüm harfler kanatlı bir kuşa benzeyen tohumlara dönüşüp geçtği yerlere saplanıp kalıyordu.Dağın eteklerine,ovalara,yaylalara,bağlara ve bahçalara her yere uçurmuştu rüzgar..
Dağda karğı,gökte yargı olmuş;alevden bir çizgi göğe doğru ağıp itmişti.Cennetin bulunduğu dağın yücesinde bir ağaç;,cehennem uçurumu pençesindeki benliklere merhametle uzanan bir tohumdu o..Rüzgar o tohumu görmüştü:’Konya Ovasına bir ıslık çaldı;Duyamadılar,göremediler,oysa ’ayan-beyan karşılarındaydı’Elif-Lam’’..
Sen ol da yakala o an’ı..Gül rengi sabahlardan,gül rengi akşamlara kadar parça parça dağılan bulutların arasındaki ’Lam-Elif’e dokun dedi hikayeci..
Güller güzelliğinin doruğunda,okyanuslar en derinliğinden incilerin şahı lili-ü Şehvar-ı çıkaran midyeleri kıyılara dalga dalga vurmaktalar...
Bu sır, bu gizem pembe kaplı defterin içindeydi..Şimdi Mevlana’nın gül bahçeleri içinde gezinmekteler.Sabırla maviliğin içinden sonsuzluğa seslenip;zaman tarlasında büyüyorlar.Zaman okyanusunun sınırsız deryasına doğru dallarını uzatmış söğüt ağacı gibi duran bu kadın,bi yandan da salkım söğüde bakarak;ikisinin de yolu ’Hak’ka doğru’diyerek ayağa kalkıp yoluna devem etti.PEMBE DEFTER!!!......
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.