- 664 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
EN GÜZEL GÜN
Ilık bir mart günüydü güneş bulutlardan kaçarcasına vuruyordu yüzlerimize. İlk buluşmaydı bu. Evet ilk buluşmaydı beraber yan yana. Bir okul bahçesinin güneyinde bulunan ormanlığa doğru bakan bankta oturmuş birbirimizi izliyorduk konuşmadan, hareket etmeden. Arkamızdan Fırat nehri kimsesizce ama bir o kadar da çığlık çığlığa akıyordu. Nihayet suskunluğu bozup, geleceğimle ilgili planlarımı sormuştun. "Sensin, tek planım sensin" diyemedim bir türlü. Sadece yazmak ve çizmek dedim. Neyi yazıp çizmek istersin sorusuna yine "Seni, sadece seni" diyemedim. Sustum, gözlerimin içine baktın ve gülümsedin. Ben hayatımda bu kadar güzel bir manzara görmemiştim. Nasıl bir bahardı bu yüzünde açan. Nasıl bir gökkuşağıydı o gözlerinden doğan. Allaha yalvardım dondur zamanı diye. Ne olur zaman burda dursun. Ben bir ömür şu gülen yüzü seyredeyim.
Ne bakıyorsun bu kadar derinden diye sordun bana. O an anlatmak istediğim o kadar çok şey vardı ki dilim tutuldu, heyecanım izin vermedi konuşmama. Güldüm sadece güldüm bende. Soluna dönüp çantasına uzandı başını hafif öne eğerken saçları döküldü yüzüne. Rüzgarın fısıltısıyla dans etmeye başladı uzun siyah saçları. Elimi uzattım saçlarını yüzünden çekmek için fakat elim asılı kaldı havada. Kıyamadım ya incitirsem diye korktum çektim geri elimi. Çantasından iki tane çikolata çıkardı birini bana birini kendisine aldı. Gülümseyerek bizim kadar tatlı değil ama oldukça lezzetlidir dedi. Ben ben değildim ki artık. Ben yoktum orada uçmuşum ruhum göklerde. O kadar masum ve saf bakıyordu ki gözlerime bu gerçek olamaz hayır ya rüya görüyordum ya da cennette bir yerlerdeyim. Sonra omuzuma dokununca uyandım gerçekmiş. Derin bir nefes çektim. Ve gözlerimi gözlerine kitledim. Tabii içimdekileri söyleyemedim asla kendisine. Ama konuşurken hep gözlerine baktım. Kayıp olacaksam da bu senin yüreğin olmalı dedim içimden. Ayağa kalktı utangaç bir bakış attı. Elini uzattı geri çevirmem imkansızdı. Benim yapmam gerekeni o yaptı. Elimden tutarak kaldırdı beni banktan, sonra yan yana yürümeye başladık. Bahçede kimsecikler yoktu. Kuşların muhabbetlerine kulak verdik beraber. Biraz ömrümüzden biraz ruhumuzdan ikram ettik birbirimize.
Güneş tüm çabalarına rağmen bulutlara esir düşüp bir gölge yığını bırakmıştı üstümüze. O güzel saçları ıslanmasın istedim kolundan tutarak evinin yolunu tuttuk. Yağmur öyle bir akıtıyordu ki göz yaşlarını. Sanırım bizi o kadar mutlu görmek duygulandırmıştı gökyüzünü. Bi şaçağın altında durup yağmurun dinmesini bekledik. Bi an ne olduysa kendimi teslim ettim yağmura. Açtım ellirimi iki yana, kaldırdım başımı semaya. Kahkaha ata ata döndüm etrafımda. Başımdan aşağı su, ruhumdan aşağı sen akıyordun. Nasıl bir mutluluktu bu, nasıl bir aşktı bir anda doğan güneş gibi anlamadım. Bi anda herşeyim oldun. Gülerek çektin beni yanına. "Ne yapıyorsun böyle hasta olucaksın gel buraya."
Ben çoktan yakalanmıştım sen hastalığına, teşhis etmekte çok geç kaldık çok. Yüzümdeki yağmur suyunu ellerinle silip üşümemem için gövdeni siper etmeye çalıştın bana. Ama ben buna izin vermedim. Senin varlığın içimi ısıtan en büyük kaynaktı. Ben siper edip kendimi sana, ıslanmanı engellemek istedim ama nafile. Yağmurdan almıştı nasibini saçların. O an sana sırıl sıklam aşığım diye haykırmak istedim. Ama affet yapamadım. Sonra aniden güneş çıktı meydana bu kadar romantizm yeter der gibi girdi aramıza.
Vakit geldi gelmiştik bir günün daha sonuna. Günün sonu sandık biz aslında. Son olduğunu değil. Şuan her gün göğe bakıyorum biliyorum orada bir yerde beni izliyorsun ve yine tüm güzelliğinle gülüyorsun bana. Beni unutma oralarda olur mu.
Ha bu arada ilk verdiğin çikolatanın kağıdı hala yanımda...