- 1178 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
İKİ KARDEŞ
Bir varmış. Bir yokmuş. Dünyada her şey yalan, hayalmiş. Anlayanlar anlamış. Anadolu’nun bir köyünde iki kardeş yaşarmış. Babadan kalan tarlaları eker, hayvanlara bakar geçinir giderlermiş. Küçük kardeşin sevgi dolu bir kalbi varmış. Herkesi sever, saygı gösterir, herkese yardım etmek istermiş. İstermiş istemesine de bir bacağı topalmış, hızlı koşamaz, kaçan hayvanları yakalayamazmış. Ağabeyi ise güçlü kuvvetli, taşı sıksa suyunu çıkarırmış. Fakat kalbinde ne sevgi ne merhamet varmış. Kıskançmış. Babası hayatta iken pek sesini çıkarmıyormuş. O ölüp gidince kardeşine düşman kesilmiş. Her fırsatta bağırıyor, dövmeye kalkıyormuş. Hanımı engel oluyor. Ayıp diyormuş. O senin öz kardeşin. Topal bacağı ile her işe koşuyor. Hanımı ise gece gündüz çalışıyor. Ne yapmak istiyorsun. Kim dinler. Her geçen gün kardeşine karşı nefreti artıyormuş. O olmasa bütün araziler onun olacak, krallar gibi yaşayacakmış. Bu düşüncelerle yıllar geçmiş. Kin bu büyüdükçe büyümüş.
Bir gün eline sopayı kapmış seni öldüreceğim diye kardeşine saldırmış. Hanımı ve yengesi yetişip sopayı elinden almışlar. Artık orada yaşayamayacaklarını anlayan küçük kardeş. Hanımını ve ki çocuğunu alıp bir sonbahar günü gözyaşları içinde köyü terk etmişler. Ağlaya ağlaya yola inip bir kamyona binmişler, büyük bir şehrin kenarında boş bir arazide inmişler. Demişler ki bu gece burada yatalım. Yarın ola hayrola, Allah büyük bize de bir rızık verir. Sabah olunca yanlarında getirdikleri ekmeklerle karınlarını doyurmuşlar. Adam demiş sen burada çocuklarla kal. Ben şu apartmanların ona doğru gideyim. Belki bir iş bulurum. Gitmiş. Dönmüş dolaşmış iş yok. Eve gelirken, yolda bir adama rastlamış elinde bir inek. İneği görünce heveslenmiş. Satmasını istemiş. Almış. Hanımının yanına gelince birde ne görsün. Hanımı taşları toplayıp dört duvar örmüş. İkisi de şaşkın bakarken, hanımı bu ne diye sormuş. İnek aldım burada ot çok. İnekte iyi süt vereceğe benziyor. Aç kalmayız. Se ne yaptın. Bende duvar ördüm. Gece rüzgâr oluyor. Bizi rüzgârdan korur demiş. Gülüşmüşler. Birbirlerine sarılmışlar. Daha sonra oraya bir gece kondu yapıp yerleşmişler. İneğin sütünü, satmışlar. İnek yavrulamış çoğaltmışlar. Çocuklar büyüyünce hayvanlara bakar olmuşlar. Kendileri de gündelik işlere gitmişler. Çocuklar büyümüş. Biri orada kasap dükkânı açmış. İşleri çok iyi imiş. Biri büyük bir kuruluşa müdür olmuş. Maaşı ve işi iyi imiş. Hep beraber mutlu mesut bir arada yaşayıp gitmişler.
Ağabeyimi. O kini yüzünden yanında kimse kalmamış. Büyüyen çocukları onu terk etmiş. Gidenlerin suçunu eşine yüklemiş. Her gün ona bağırır çağırır olmuş. Oda daha fazla dayanamayıp dünyadan göçmüş. Köyden birkaç kişi cenazeyi kaldırmış.
Aylar sonra oradan geçen bir kişi gelen kokuya doğru gidince onun haftalar önce öldüğünü görmüş. Gidip komşulara haber vermiş. Birkaç kişi maskelerle girip, çürüyen cesedi toprağa gömmüşler.
Siz bunu masal sandınız değil mi? Gerçeğin ta kendisi idi.