- 1013 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sponsorlu Necip Fazıl, Onurlu Nazım Hikmet
Kültürel iktidarın hakimiyeti üzerine bir başlık atılacaksa, açıklama getirilmesi gereken en önemli alt başlık kültürel iktidarın yapı taşları olan entelektüel ile aydın kavramlarının tanımlanması olacaktır. Klişeleşmiş tanımların aksine entelektüeli aydınla bir tutan kavramsal karmaşanın yaratığı kültürel kaosun çözümlemesi; sanatın ve onun bir dalı olan edebiyatın toplumsal bünyeye ne kadar nüfuz edebildiğini ve amaç/araç ilişkisinin karşıtlığını ortaya koymakla en sağlıklı halini alacaktır. Sartre’ ye göre entelektüel; ‘’ kimse tarafından görevlendirilmemiş, somut kavramlara eleştirel yaklaşan, toplumun parçası olmuş bireylerdir. Entelektüelin önünde ki tek yol, toplumu ezilenlerin bakış açısından ele almak olduğunu saptadıktan sonra, çelişkinin doğası gereği ezilenlerden taraf olmasıdır. Entelektüelde kendisinin ezilenlerden olduğu farkındadır ve ezilenlerden yana saf tutar. Tüm bunlar egemen sınıfın ezilenler üzerinde ki baskısının sonucudur. ‘’
Türkiye Edebiyatının içerisinde vücut bulan entelektüel birey tanımı da tam buraya oturuyor. Sol ve sağ ideolojinin günümüze kadar olan süreçte yetiştirdikleri edebiyatçılar arasında diğerlerine nazaran ön planda duran Nazım Hikmet Ran ve Necip Fazıl Kısakürek örnekleri, Sartre’nin tanımlamasıyla ayakları yere basan kutuplaşmanın iki ayrı tarafını temsil ediyorlar. Aydınlanma çağından bu yana entelektüelin tanımının değişmez, koşulsuz gerekçesi Kant’ın da dediği gibi ‘’ entelektüelin kendisini vesayete maruz bırakmaktan kurtarmasıdır’’. Toplumsal yapıyı politik zeminden ayırmadan, ezilen perspektifinde inceleyen ideolojik edebiyatın tarihsel birikiminde ki bütünlük algısı ile, egemen sınıfın yaşam alanını genişletmek çabası içerisinde, dönemsel politik hamlelere, kısa vadeli çözümler (toplumsal refleksi zayıflatma amacı taşıyan) üreten, bireye sonradan eklemlenmiş aidiyetler üzerinden sanatın dallarını araç olarak kullanan ideolojik edebiyatın tarihsel birikiminde ki bütünlük algısının; gelecekte nasıl konumlanacağı üzerine gerçekçi bir kanıya varmak gerekirse, iki farklı ideolojinin kendi geçmişinden kopmadan yetişmiş günümüzde ki entelektüel birikiminin zenginliğine bakmak yeterli.
2012’de dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan, varsayılan “kültür iktidarına” yönelik, “Bu ülkede sanat sizin tekelinizde mi? Sanat konusunda söz söyleme ehliyetine sahip olan sadece sizler misiniz? Geçti o günler” demişti. Geçmemiş anlaşılan. Hilmi Yavuz bir röportajında; sağ kesimin entelektüelleri yok, olması da zor demiş. Üstelik 2012 de İskender Pala’nın Solun Kültürü Tekelleştirmesi düşüncesinden yola çıkarak yayınladığı tepki nitelikli Muhafazakar Sanat Manifestosu’da, sağın sanat anlayışına, istediği noktaya gelecek ivmeyi kazandıramadı. Sağ edebiyatı kurtarmak ve/veya revize etmek üzere yapılan somut adımların uzun vadede başarıya ulaşmasının, edebiyatın (sanatın) toplumcu yapısını tekrar şekillendirmekten geçtiğinin farkında olan Muhafazakar Sanat Manifestosu yazarları yeni Türkiye ideolocyası ( Necip Fazılın Büyük Doğu dergisinde yayınladığı yazı ) çizgisinde yayınlanan yirmi maddelik metinde, oluşturulmaya çalışan alt yapıyı ortaya koydular. Türk edebiyatının kültürel birikimiyle barışık, güncellenmiş bir yeni edebi akıma duyulan ihtiyaç muhafazakar edebiyatın hangi noktada olduğunun kabullenilişidir.
Sağ siyasal iktidarların hayatta kalmak adına mücadele ettikleri nefes alma alanları hiçbir zaman toplum tabanıyla gerçekçi anlamda bütünleşememiştir. Toplumun salt yaşam mücadelesinde karşılık bulamayan, tüketim endeksli edebi metin ve ürünleri, kendi siyasi bedenlerini canlı tutmak için kullanan iktidar, sanatın hiç bir dalında kendine özgü tarihsel birikim yaratmamış, bu da dönemsel edebi kimliklerin doğmasına sebep olmuştur. Türkiye sağının bugün kendi entelektüel kimliğini yaratamamış olmasının başlıca sebebi; edebi üretim mekanizmalarını besleyen dogmaların insana sonradan eklemlenmiş aidiyetlerden besleniyor olmasıdır. Necip Fazıl sağ kesimin entelektüel tavrını tamda bu noktada tamamlayıcı bir nitelik taşıyor. Necip Fazılın edebi kimliğinde içerik değerlendirmesi yaparken tanımlamayı sadece metafizik-psikolojik temalarının salt işlenmişliği üzerinden değerlendirmek masumane bakış açısı yaratır. Necip Fazıl Yunus Emre’ye yakın bir üslupla dini içerik ve tekke-tasavvuf etkisi içerisinde bir yol izlemektedir. Kimliğinin ideolojik hattını çizen mistik-dinsel aidiyetlerin sarhoşluğunda edebi yol izleyen Necip Fazıl, gerçekçi toplumsal edebiyattan uzak durmayı kendine yol edinmiş, Muhafazakar Sanat Manifestosunun altıncı maddesinde söyledikleri gibi; MS; devlet eliyle kontrole karşı çıkar, devletin patron değil sponsor olarak katkı sağlamasından yanadır düşüncesiyle egemen güç sponsorluğunda edebiyat üretmiştir.
Sartre’nin entelektüelin karakteri ayrımında bir diğer uçta duran Nazım Hikmet Ran kendisinin de ezilenlerden olduğunun farkına varmış, edebiyatı ve duruşuyla ezilenlerden yana saf tutmuştur. Yeni cumhuriyetin kazanımlarında nefes alıp veren aydın kesimin içerisinde bulunduğu sarhoşluğun etkisine kapılmadan, yoksul halkın sorunlarını ve yeni yönetimin eksik, tehditkar etkilerini cesurca edebiyatında işlemiş ve emekçi halkın yanında duran tavrıyla evrensel boyutta eserler ortaya koymuştur. Gerçeği söylemekte bir an olsun tereddüde düşmeyen, kimse tarafından görevlendirilmemiş, insanı insan olarak bilen ve içselleştirdiği toplumsal sorunları göz ardı etmeden tuttuğu kalemi, hiçbir sponsora ihtiyaç duymadan onurlu bir şekilde kullanmıştır. Bağımsız, özgür edebiyat kimliğinin evrensel boyutta kazanacağı değeri ve gelecekte konumlandığı yerin sağlamlığını tüm dünyaya ispat etmiştir.
Bu gün sol’un kültürel İktidarı tekelinde tutmasının merkezinde yatan ‘’insan’’ kavramıdır. İnsan var olduğu ve hayatta kalma mücadelesinden vazgeçmediği sürece sol kültürel iktidarı elinden bırakmayacaktır.
Günümüz sağ kesimin; izlediği edebi yol bu gün ABD karşıtlığı yaparken, geçmişinde bir tane emperyalizm karşıtı entelektüel yetiştirmemiş olmalarından kaynaklı, onları onursuz bir aciziyetin içinde Nazım’a başvurmaktan alıkoymadı. Sponsorlu, işportaya düşmüş bir edebi kimliğin geleceği düşünülemeyeceği gibi kültürel iktidarsızlığına da çözüm yolu bulmak imkansızdır.
12 EKİM 2017 / SOSYALİST CUMHURİYET GAZETESİ / KÜLTÜR SANAT
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.