- 554 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Denge Ve dengesizlik Süreçleri 28
Üretim hareketinin başlangıcında ne El vardır. Ne de para başlangıç koşulları içende vardır Başlangıç koşulları içinde olmadıkları için ne El ne de Para başlangıç koşulu gibi davranan özellik ve bağıntılar gösteremezler. Yani ürettiremezler. İkisi de üretileni sahiplenir sömürürler.
En başta dedik, üreten ilişkili toplumsal başlangıcın içinde kimse atalarımıza “al şu parayı da buğday, süt üret”; dememişti. Para da yoktu. Üretim de yoktu. Para, üretim olmadığı için yoktu. Ama üretim para olmadığı için değil üretim faaliyetinin yeterince deneyim edilmesini bilmemekten kaynaklıydı. Üretim hareketi başladıktan sonra dahi para yoktu. Var sayalım ki en başta para olsun. Birisi de bu parayı atamıza “al bu parayla buğday üret” demiş olsun.
Sanki üretim yapılıyormuş ta, para olmadığı için üretim yapılıyormuş gibi ters yanlış bir durum ortaya çıkar. Üretim ve ürün yoksa para hiçbir işinize yaramaz. Üretim paraya bağlanmış değil, para üretime bağlanmıştır. Parayı ne yapacağınızı bilemezsiniz. Paranın da yapacağı bir şey yoktur. Para üretim hareketi içinde yoktur. Ve para üretmez. Üretim olsa bile takas sürecini bilmeyen kandaş grup içinde paraya işlerlik vermeniz son derece güç ve anlamsızdır.
Kişi üretim hareketini bilmiyorsa bir kamyon para da verseniz boşunadır. Diyelim; “kişi parayı aldı ve buğday üretmeyi de biliyor” ve buğdayı üretti. Bu kez de ürettiği buğdayı tüketecek olan da kendisi (grup) olmakla para "hiç" olan bir ilişki durumuna düşecekti. Üreten-tüketen gruptu, kendisiydi.
Tüketen kendisi olunca takas ortaya konamıyordu. Böyle olunca da para hiçtir. Takas; satış, kazanç ya da kâr yapmak olası değildir. Takas asla böyle bir anlamla bilinip ortaya konmadı. Takas; karşılaşan ve farklı kullanım değeri üreten grup emek güçlerini; kendi aralarında kendi içinde ve kendi dışında farklı kullanım değerlerinin değiştirilebilir olmasının, "değişime" tabi tutulmasıydı.
Ki ittifakı olan bu takas durumunda bile para işlev eşemezdi. Bu dönemin takas zorluğu yoktur. Takas mal sahipliği içinde özel mülkiyetin, birbiri hilafına olan süreçlerin; grup ihtiyacı yerine kişinin, kişilerin duygu ve ihtiyacının değişime sokulmalarındaki arızalar nedenle ortaya konmuştu. Kişinin kısıtlı durumları takas olayının da tıkaçları olmaya başlamıştı. Kolektif olan süreç; sahipliği ile kısıtlı kişilerin duygu ve düşüncesine endekslenmeye başlamıştı. Psikolojik ve gerçek olmayan ilinek etkiler takasta rol oynamaya başlamıştı. Denklik ilişkisi kişinin günlük ruh haliyle ortaya konmuştu!
İttifakı sürecin süreç içine yansıması; deniz karakterinin damlaya yansıması gibiydi. Kolektif karakterin yetenekler üzerinde sınırlı durumlarla da kişilere yansımasıydı. Bu bağıntılarla El vesveseli (kuruntulu) bencil söylemli fısıldamalar şöyle başlamıştı. "Kolektifin içinde; benim olan da var, senin olan da var; onun olanda var" diyordu. Bu duygu, düşünce olukla kolektif sürecin kişi sahipli sürece parçalanışıydı.
Bu ilke olarak, bağıntılarından koparmadan doğruydu. Bağıntı ilke olarak doğru olan, bağıntılarından koptuğu anda doğru olmuyordu. "Kolektifin içinde benim olan da var, senin olan da var; onun olanda var" diyordu. Öyleyse; "benim olan benim". "Senin olan da senin". Onun olan da onun" denmekle kolektif ya da bütün olan süreç: böylece kişiler sahipliğine doğru öznel söylemce parçalı ediliyordu.
Böylesine masumane; böylesine iyi niyetli çıkarımı yapılan süreç; kendi içinde tartışılmaya başlandı. Benim, senin, onun olanı kolektif ortaya koymuştu. Kolektif hareket başlamadan benim senin onun olan bir üretim ve üretim hareketi ortaya konamamıştı. Üretimin baş denge koşulu ortak eylemli karakter olmasıydı. Kişiler yiten kolektif bağ enerjisini görmemekle, sürecin içine balıklama dalıyordu. Kişi, eylemce, duyguca, düşünce olukla hafıza bilinç ve meşruiyet olukla kolektifin ürünüydü. Kolektif olanda kopan kişi; kişisi sahiplikle kolektif gibi davranamayacağını göremiyordu.
Damlanın deniz karakterli olması; damlanın da deniz gibi davranacağı; deniz gibi üzerinde trans Atlantikler yüzdürüp; fırtınalar koparacağı anlamına gelmiyordu. Üretim hareketi; tarla, bağ, bahçe, kazma, çapa, saban, tohum, koyun, demir, ürün, emek gücü gibi üretim gücünü veren kolektif bilginin ve kolektif emek gücünün, her biri bir kolektif bağıntıların girişmesi ile oluşuyordu. İstisnasız bunların tümü kolektif süreçliydi.
Denizin karakteri damla da olsa bile damlanın; deniz ile birlikteliği (kolektif ligi) olmadan; damla deniz gibi davranamıyordu. Emek sizde olsa bile bu "emek gücünün", kolektif ırasıdır. Kolektif bağıntı olmadan emek gücüne bağlı davranışları ortaya koyamıyordunuz. Kişi emeği kolektif yapı içinde olmadan kendi başına kişi hareketli bile olsa takas gibi başka bir kullanıma karşılık olmak gibi girişmeleri ortaya koyamıyordu. Yani bahçede domates yetiştiriyorsanız bu eylem emek ıralıdır. Domatesi pazara götürüp takasa sokuyorsanız, takas olan bağıntı emek gücü ıralıdır.
İlah, kolektif karakterli süreç anlayışıydı. El, damla olup kolektif gibi davranmak isteyen sürecin mana anlayışıydı. El damla olup, deniz gibi davranamıyordu. Ama deniz gibi davranmanın yolunu bulacaktı. Kolektif olan ilaha karşı El; benim olan benim, senin olan senin, onun olan da onun demekle anlamca kişi iyeli, sahipliğin altını çizdi. El mana düşüncesi ilk kez ve sesli şekilde bu cümlelerle ortaya konmaya çalışılıyordu. Bu söylem sürecin öznel anlamalı ve öznel söylemli geçiş ritüeli olan anlamca iknaaydı.
Bu tür geçiş ritüeli ve geçiş ritüeli ifade eden söylemler içinde karşı grupların farklı kullanımlı emekler gücüne karşı; kendi grubunun kolektif emek gücü meşruiyeti ile olan kolektif bağının yok edildiği hiç görülemiyordu. Kafa özel sahipliğin içinde olunca, zorunlu olan kolektif oluş kör nokta oluyordu.
Denizden ayrılan "damla"; deniz karakterli, deniz karakterli davranışı taşır ama her durumla damla deniz gibi davranamazdı. Çünkü damla da, "deniz olmanın bağ ve bağıntı özelliği kopmuştur”. Yani kolektifi ilikten kopan kişinin üretim karakteri; pazar için yetiştirilen domates gibi yine kolektif ıraya göre; yine kolektif karakterlidir.
Bütünsel bağıntı içinde olan ana süreç, kişi sahipli bağıntı biçimine dönüşürken kopan kolektif polar bağlar nedeniyle; kişi sahipliği olan süreç kolektif sahiplik gibi dalgalanma veya salınım yapamaz olacağını da, göremiyorlardı. İşte kopan polar bağlı boşluk devinmesinin içi, kişi sahipli irade ile dolacaktı. Kolektif başlayıp kolektif süren süreçte kişi sahipliği yalancı bir enfeksiyondu. Sistem kolektif polarla davrandırmaya devam edecekti. Ürün de kolektif olan yerine kişi sahiplere akacaktı.
Kişi sahiplik hakkı ana üretim hareketi içinde yoktu. Yani kişi kendi başına üreten olamamıştı. Üretim kolektif başlamıştı. Üretimin başında kolektif oluş vardı. El düşüncesiyle birlikte bir illüzyon ile kişi sahipliği üretim hareketinin başına kondu. Kolektif oluş yerine kişi sahipliği üreten emek gücünün de sahipliğini hak ediyordu. Yani kişi sahiplik hakkı üreten emek gücü sahiplik hakkıydı! İllüzyon buydu.
Benim olan benim, senin olan senin demekle kuvve (düşünce) olan süreç eylemli uygulama olmaya başladı. Bunun inanıcı tarafları oluşmaya ve şiddetli tartışmalarının yapılmasına başlandı. Kişinin sınırlı yeteneğini de göz önüne alındı. Böylece kişileri kişi sahipliği içine kolektif etmek gerekiyordu. “Benim olan benim, senin olan da benim" denmeye başlandı. Düşüncede meşru olan anlayışların ikna süreci eylemde de meşruydu. Kişilerde kolektif yansımalı miras vardı. Kolektif olan; kişi olan içinde tıkalıydı. Tıpkı damlada olduğu gibi kolektif olan kişi de sınırlı oluyordu. Kişisi sahiplik içinde yitenleri gören El; “müminler kardeştir. Ve müminlerin malı ortaktır” demeye başladı. Kişi sahipliği içinde olan kişi artık; "benim olan da senin" diyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.