- 1323 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
13Suskunluklarımız benlik direncimizi aştı 13.
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yakınım sana, kendi içimde kaçıncı kezdir bu senin için kendime diz çöküşüm?
Yumruklarımı sıkıp, göğsüme vuruşum, ayrılık şarkılarını dinlerken, akıttığım gözyaşlarımdı bu sevgi için yılların ardına sakladım hep bu sevgiyi, çürütmek için…
Geriye kalan yığılmış düşlerle, dünyama küserken sadece kendi ruhuma yalvardım, bu son yıl olsun acılandığım deniz mevsimi diye…
Yaşam bu sevgili, beyaz ile düş görme zamanlarının artık çok azaldığı belki de pişmanlıksız bir yaşamdı arkada kalan…
Gece sardı tüm gökyüzü, tüm yalnızlıklar, başıboşlukla duman dumana, ardı bir ateş, bir koyu siyah gökyüzü, bir yalnızımsı ateş tüm bulutlarda, bir duman uçsuz bir gökyüzünde ve tüm sevgiler harıl harıl ateş ve bir yokluk zamanı yalnızlığı karşılayan, belki de bir kimsesizlik, bir korku çemberi…
Acemi bir balıkçı deryanın uçsuzunda, bir gurbet türküsü yalnızlığı delen, uykusuzluk hazımsızlıkla boğazın derininde ve sevgili yüzü göz kamaştıran bir yalnızlıkla, ılık bir ışıltı ile derinlere yolculukta ve sen sevgili yarınsızlığımın en büyük korkusu, en yüce duygusu, geceye yok sayılacak bir bakışta...
Gerçeklik ve de tüm gerçekler ki yaşamın içindeki toplam gizemler…
Kaçında belirsizlik hüküm sürdü, kaçında ki yokluklarla var oluş arasındaki güç denemesiydi kırılmış nefeslerle sakinliğe doğru hükümsüz yalvarışlar içindeki geçmişte kalmış kaç ayrı gün vardı acıları, acılanmaları içinde biriktiren?
Yorgunluk... Ve kendi kendime çok fazla ağır kalıyorum...
Oysa dünlerde hep, yüzüm çoğu zaman gülerdi…
Bu gün sana sırnaşasım tuttu...
Sana ömrümce sahiplendiğimi, sanmakla yaşamın tüm güç bela zamanlarının içinde kaldım sanki…
Kararmış zamanlar, islenmiş vakitlerle yaşamın içinde gölgelendikçe beklenmez şaşkınlıklarımdı sen varlığını düşünmek…
Kara kış koyusu gibi bir hava ve Güneş doğdu doğacak…
Sanki tüm beklentiler bu ışıkların arkasına sinmiş, yeni günün getirecekleri ile götürmek istedikleri sinsi bir bekleyiş içinde…
Güneşin hızlanmış doğma isteğinin, tüm gecenin saklıları ile, saklanacakları, amansız bir yarış halinde…
Ve ben gecenin tüm beklentilerini erteleyerek, bir ertesi zamanın insafına sığınmış gibi garip bir küskünlük içinde kendi benliğim ile düşüncelerimle köşe kapmaca içindeyim…
Gecenin yorgunluğunun, güneşin ilk ışıklarındaki umutlarla ertelenmiş isteklerimin baskısı içinde aniden “canımsın” cümlesinin maviliğindeki umuda tutundum…
Çocuksu gülüşler ve çocuklaşmış oyunların içindeymişim gibi kendi kendime tekrar “canımsın” kelimesine tutundum…
Belki de biraz başkalaşım peşinde koşma arzusuna boyun eğiyordum…
Geceden kalma sahipsizlikle kendi kendime kurgular düzenleyip, bir ertesi zamanın içinde yaşamak gibi bir düşüncenin içinde buldum kendimi bir anda…
Yarınsızlık tüm ve darlık zamanların korkularını barındırırdı içinde…
Oysa sabahın ilk ışıkları geceyi arkasına alarak yüzümde gerginlik yaratması, bir anda geçmişten gelen anı ve korkularının bedensel titreyişleri ile benliğimi sarsması uzun zamandır özlemi içinde yaşamak istediğim dinginliği sanki zedeliyordu…
Gecesi yorgun düşlerle geçen insanın günü ağır bir isteksizliğe dönüşebileceğini defalarca yaşamış olmam pek de cesaret verici yaratmıyordu…
İçimize sinmiş bir kez kimsesizlik zinciri ile bağlanma hissinin yarım yamalak bir cesaret yaratması, sağlam bir özgüven yaratmıyordu…
Öncelikle kendimi sorgularken, boyun eğilmiş bir benlik ortaya çıkaramıyordu…
Korkular, korkaklıklar yaratmışsa özgüvene ait düşüncelerde yarattığı eksiklenme duygusunun bedeli de oldukça ağır hırpalanmalarla, bedende iz bırakıyordu…
Garip olan tüm bu düşlerin sebebi, ardında bıraktığı sevgim sevgilim, dediğindeki yıpranmışlardı…
Onu sebep göstermek aslında çok da büyük bedensel rahatlık vermiyordu. Sadece zamanın içinde var olan değişken duygular suçlanıyordu…
Hata bedeli ödenmekte çok sevme duygusu ile yaşam gerçeklerine aykırı kararlar verip, birçok olayı görmeze gelip, sevme duygusunun ardına sığınan acıma veya acılanma sebeplerine hoşgörü ile davranmaktı tüm bu acılanma kökenleri…
Yarınsız bir düş kurmanın mümkün olamadığı bir yaşamda düşsüz yarınları yaşamaktı asıl boşluğa sevgi ile düşmek…
Tüm düşünce ölçülerini yok eden sevme duygusu yapılan onca hatalardır bu günkü acılanma sebebi olsa gerek…
Yarınsızlık hisleri ile oluşmuş ve mantık dışı yaşamaktı asıl hataları bedenimize göğüsleten…
Sen sevgili, sana yarınımdaki huzurlarımsın derken, asıl huzursuzluğu yaşamaya adım atmışım farkında olmadan…
Şimdilerdeki pişmanlıkların kulpsuz sebepleri bu olsa gerek…
Evet çok sevmiştim, sevginin limitini aşmıştım, uzun zaman onun mutluluğunu da yaşamıştım ama sonunda düştüğüm yar oldukça diplere götürdü beni…
Şimdilerde zaman kollamak yaşama, o günlerdeki mutluk koşuşturmalarından oldukça fazla ve yıpratıcı…
Sevmenin ödentisi bu yıpranışlar olsa gerek bu günlere sarkaç adımlarla sallanarak ulaşmak…
Galiba seviyorum demek bir ömre yayılan kıskaç olsa gerek…
Gecelerin sessizliğine dalıyor gözlerim…
Uzun düşler ve beklentiler ardına düşen gün ışıklarında artık dilime dolanan bir şarkıyı mırıldanıyorum.
Sesimi sadece kendim içimde hissetmek istiyorum…
Garip bir yaşam yolculuğu bu güne değin, geçen yaşam…
Tüm sevinçlerin ardına sığınan hüzünler yaşamı, bu günkü acınılası zamanlara sokmuşken, artık geride kalan zamandan özlenecek bir anı çıkarmak belki de ruhumu parçalayacaktı…
Alışılmış acılarla yamanmış bir yaşamın içinden neyi özleyecektim, ihaneti mi, yalanları mı, aldatılmış bir ruh ile yaşamanın zorluğunda mı var olmaya çalışacaktım*
Sadece o umulmaz sevginin yüceliğinde var olmaktı belki de en önemli haz.
Gerisi boşa geçmiş zamanlarla ömründen alınmış mutluluklarımı düşlemekti belki de en acı olan…
Sadece kin ve öfke değildi bu yaşamın her anı. İçinde en büyük hazların bulunduğu kesik kesik mutluluk hislerinde de var olmak belki özlenebilirdi ama acılanma hislerinin çokluğu geçen onlarca yıla siyah zamanların örtüsünü yüklüyordu.
Asıl güzellik bu güne kadar kalabilmiş nefes almalar galiba yaşamın diğer kısmını ve o ismin üstünü siyah bantla örtme zamanı sanki çok evvel geçti…
Artık huzur ve dinginlikle sakinlik yaşama zamanlarının özlemi başlıyor benliğimde…
Yaralanan bir beden, parçalanmış bir ruh ile daha ne kadar heyecan verici nefesler alacaktı sevmeye adanmış bir ömrün uzun bir zaman bölümündeki hisleri cümleleştirmek oldukça zor olandı. Gerçeğin ve mantığın dışına çıkmama duygusu yalandan ve riyadan uzak durarak anlatılabilenleri kalemden akıtmak aslında oldukça zor oluyordu…
Peki yazılmasa ne olurdu o zaman bu paylaşımsız düşüncelerle sona koşmak belki deha zor olacaktı.
Avuçtan düşen bir taştı aslında bu yolculuğun zaman örtüsü o taş rengi, renk yaşam ışıkları olan bir mavi parlak cam kesmesi küre idi, yıllarca benim anıma masasında saklanan sırlardı aslında o mavi ışığın sırrı…
Şimdi kim bilir hangi değersiz saklantıların arasındadır, bir zamanlar sevgi sembolü olan mavi küre…
Bir gün sabahın tanında, doğan ilk güneş ışıklarını omuzlarımda hissederken, kumsalın serinliğini içimde daha farklı hislerle nefesler alabileceğime de inancımı hâlâ yitirmedim…
Aslında o kadar güzeldi ki yeni doğan ışıklara ilk merhabayı demem, gene de…
Omuzlarım oldukça, hatta çok fazla ısınmaya başladı, galiba uykusuz zamanları yaşadığım gecenin son zamanlarında olmak bu olsa gerek…
Hem yabancıyım, hem de ürkeğim kendi kendime, bir küskünlük yaşama, bir zorluk nefes almalara, bir bıkkınlık, bir umarsızlık yaşama, dünlerden sonra gelecek yarınlar umurumda değil sanki, bedensel bir düşkünlük bu yaşam, korkular, özlemler üst üste, yarınsızlık umurumda değil, sanki gök delinmiş kasvet düşmüş yüreğime, bir gök dolusu hasret bu geçmişteki tek güne, ilk sevdim kelimesi ile başlayan bir yaşamın boşlukta kalan bu günleri sanki umurumda değil, sanki yaşamın boşvermişliği içinde arsız bir sarsıntı bu düşlerin hepsi oysa yaşamın güzelinde varken nefes almalar, bu duman, bu is, bu yangın sanki dağ çöküyor üstüme, sadece bir yarınsızlık düşleri ayakta iken, sevgili gülüşü umurumda değil hafızamda kalanı kadarı ile…
Bu yangın, bu is, bu kül yağmuru nefes almak imkânsız bir istek, boş verilmiş yarınlara, sen gideli içim boşalmış kasvete...
Kara bir düş, siyah düşüncelerdi bu sevgideki perişanlığıma sebep...
Oysa yarınlar umuttu tüm yaşamışlığımızın siyah zamanlarına rağmen...
Sadece umuttu beklentilerimizin yaşamın içinde kalan nefes almalarımızın muhtaç olduğu anlarda kalan...
Mustafa yılmaz
YORUMLAR
Tebrik için geldim, güne gelen yazınızı ancak uzun bir seri imiş bu.
Daha önce de fark etmemişim.
Yine de selamlarımı bırakıp gideyim, :)