SEVGİLİYE MEKTUPLAR (2)
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bitanem,
Gecenin koynuna yorgunluğumu uzatarak yatıyorum tek kişilik yatağıma. Bedenim yorgun değil ama ruhum yokluğuna harabe! Odanın kederli soğuna sarılarak uyuyabilirsen, gelde uyu! Ekim’in şu son günlerinde güneşin yazdan kalma iştahını görsem de, gecelere yetmiyor sıcaklığı. Güz demişiz Sonbahar’ın adına. Olmuyor işte yazın sıcaklığı buralarda artık. Fakat ölüm sessizliği çökmüş dört duvar arasındaki buz kesen havaya baş kadıramıyorum gayri! Çünkü; şehrimizin son yorgancısına yaptırdığım tantel işlemeli, içi koyun yününden doldurulmuş pembe seten yastığa sarılarak sıcaklığın akıyor yatağıma, koynuma ve ben üşümüyorum. Sıcacıksın hayallerinle bile... Tabi; yatar yatmazda hemen uykum gelmiyor ki canım aşkım. Ben tavana, tavan bana bakıyor ve işte o zamanlar bir tuhaf,anne şefkatinden uzak kalmış gibi oluyorum. Göz bebeklerim mıh gibi saplanıp kalıyor duvara astığım dünya güzeli, yüreğimin prensesi fotoğrafına. Konuşuyorum fotoğrafınla... Yok yok, fısıldayarak içimi döküyorum sana. Öyle bakıyorsun ki bana; canlısın karşımda sanki. Dudaklarından sözcükler öylesine kibarca, iki dudağının arasından süzülelerek ta yüreğimin en hassas yerine dokunuyor. Yankılanıyor dört duvar arasında, çınlatıyor kulaklarımı. Efkar basıyor, sana ne diyeceğimi bilemiyor, titriyorum. Parmaklarımı dudağıma götürüp öpücükler yolluyorum konuşamamanın hüznüyle.Nemleniyor gözlerim! Yanımda olsan kim bilir ne hallere girerdim, lal olurdu dilim!? Düşüncelerimin yumağına sarılarak uyuyorum. Eminim; uykumun içinde de adını sayıklıyorumdur. Bir gün teyibi sabaha kadar açık tutacağım ve uyku arasında neler konuştuğumu sana satır satır yazacağım. O kadar çok bağlanmışlığım var ki sana; her zaman dediğimi tekrarlıyorum ve usanmıyorum tekrarlamaktan! Sen bir yana, dünya bir yana diyorum gururla.
Bu sabah, ezanın kulaklarımda çınlayan rahmeti ile uyandım. Yakınımızdaki Yeni caminin müzezzini öyle güzel okuyordu ki ezan-ı Muhammedi’yeyi, etkilenmemek mümkün müydü? Yatağımda doğrulup huşu içinde dinledim. Ezanı makamında okuyordu müzezzin güzel sesiyle şu zamanda. Şu zamanda dediğim; Allah’a teslimiyet ile gönülden okuyan pek yok! Kim olduğunu sorduğumda müezzini, ülkücü olduğunu söylediler. ’Helal olsun adama aldığı maaş!’ demeden edemedim. Sende biliyorsun, hocaların neredeyse yüzde doksanı görevini ’salla başını, al maaşını’ babından görevlerini yürüttükleri için yürek sesleri hep zayıf, yapmacık, imamcık oynar gibi... İnsanımızı camilere gelmeyin, kaçın dercesine ama bu inceliği kimse fark edemez! Neyse; bu onların sorumluğunun idrakine bağlı bir şey. Yatağımdan kalktım, doğruca lavobaya gittim. Abdestimi alıp sünneti kıldıktan sonra farzı imama uyarak cemaatle kılmak istedim. Yatağımı darman-dağınık bırakarak camiye gittim. Sokağa çıktığımda pek o kadar sert soğuk yoktu. Sen her zaman tenbihlersin ya ’ Aman sakın ha! Dışarı çıkarken ceketini giymeden çıkma!’ diye. Bu seferlik affet beni, ceketimi havanın güzelliğinin hatırına almadım aşkım. Öyle, ceketsiz gidip geldim camiye. Gelir gelmez yatağımı topladım, ocağa çay koyup oturdum çalışma masamın başına yarım kalan yazılarımı tamamlak için. Yazıya başlamadan önce masamın üzerinde duran Hüseyin Nihal Atsız’ın ’ Bozkurtlar Diriliyor’ tarihi romanına ilişti gözlerim. Yarısına kadar okumuştum ama gençlik yıllarımda da okuduğum önemli bir şaheserdi ve çok sevmiştim bu romanı.Bana kim olduğumu,geçmişimi hatırlatan ölümsüz bir eserdi! Mahallemizdeki arkadaşlar Amerikan emperyalizminin çizgi romanlarından Teksas, Tommiks, Kaptan Swing’leri okurlarken ben Tarkan’ı, Bozkurtların dirilişi, Ruh Adam romanlarını okuyordum. Gerçeğin ta kendisiydi hayal mahsulü ile yazılsalarda da Türk romanları... Kaldığım sayfaya koyduğum ayracı kaldırdım. Göz gezdirdim öylesine. Bilmem okudun mu bu romanı? Tadı doyumsuz bir roman, okumanı arzu ederim aşkım. Çay suyu kaynayıncaya kadar, on dakika okuduktan sonra bıraktım masaya romanı, mutfağa geçip kahvaltı hazırladım. Hazırladım dediğime bakma sen! Masaya iki çeşit siyah ve yeşil zeytin, bir parça ekmek koydum. Sen olsaydın yanımda, neler hazırlardın neler. Ben ’yeter bebeğim’ dedikçe ’sana az bile aşkım!’ derdin. Ne yapalım, şimdilik kahvaltılarım böyle, sensiz olsa da aşkım. Gün ola harman ola... Yarınlar yakın olur inşallah ikimize.
Bugün pazar canım aşkım.
Nasıl bir vakit geçireceğime henüz karar veremedim. Gerçi sensiz nasıl geçireceğim zaten belli ama sensizliği doldurabilmek, ayrılık sızısını dinlendirebilmek adına ruhumun, maneviyatımın dinç olması lazım, tazelenmesi gerek! Yalnızlığımla enkaza dönüyorum buralarda. Morelsizlik çökertiyor insanı. Hele oturup sohbetler edebileceğin birinin olmaması insanı daha da kötü durumlara sokuyor, bunalıyorum. Bu şehirde açık hapishanedeyim. Şehrin bin, binbeş yüzlük dükkanların bulunduğu alanda olta atmak hapishanelerin olta atılan alanları gibi gelir bana! Aynı mekanlar, aynı binalar, aynı insanlar ve gürültülerinden, azot çıkarmalarından başka marifetleri olmayan arabalar... Tek tük, sağa sola kandırmaca yeşillik serpiştirilmiş solgun çiçekleri ölgün caddelerde görsem ne yazar. Senin cennet yüzünde dünyayı görmeye benzer mi hiç buralar... Beş on dakika gezdikten sonra iki adım ötesi evim. O nedenle bugün köyüme gideyim, soluklanayım beni büyüten topraklarımda. Bakire kalmış güzelliğine yüz süreyim köyüm Karabulut’ta. Çayını içeyim, güzel insanlarının demli çaylı sohbetlerinde tat alayım. Ah aşkım! Burada olsaydın seni gezdirirdim köyümde. Sende çok sevecektin buraları. Buram buram insanlık, dostluk, arkadaşlık kokar benim köyüm. Şehirlere hiç benzemez! Elli yıl önce nasılsa, şimdi de öyledir buralar. Bir lokmayı bölüşürler misafirleri ile. Elbette bozulmuşlukları, bozulanları var ama pek belli etmez, devede kulak misali farkına varılmaz.
Şehirleri görüyoruz. O muhteşem dokularını öyle bozdular ki; tarihimize küfredercesine dev gökdelenler dikiliyor. Göğü deldikleri yok ama ruhumuzu, huzurumuzu, mutluluğumuzu, sevgimizi, aşkımızı, mahallerimizin kardeş yüzlerini silip attılar, delik deşik ettiler her yerimizi! Bizi bize bırakmadılar. Bu ruhsuz binalar dikildikçe şehirlerimizde hayat öldü, yerine itlerin, puştların, yalancıların, dolandırıcıların, kaptıkaçtıcıların, tinercilerin cehennemi yaptılar.. Belediye dediğimiz kurumların başına gelen yalancı sahtekarlar insanımızın o saf duyguları ile oynayarak kendilerini seçtirenler karun hazinelerine taş çıkarttılar. İşte Ankara, İstanbul! Sonunda sıfırların bitmediği paraları, sayısız malları cukka ettiler. Her imkanları sağladılar kendilerine halk adına. Ama halkı aç, perişan, kimsesiz bıraktılar. Göstermelik, aldatıcı haberlerle gözler boyandı. Her nasılsa anlayamadığım halkın bu hırsız, soysuz, mayası bozukları yıllarca başında taç ettiğidir. İşte diyorum ki aşkım; köyüm hala bakire o eski saflığında. Oraların güzelliğine, sevgisine, huzuruna sığınmak gerek bundan sonra. İnşallah bir gün birlikte ileriki yıllarımızda olacak oralarda yaşamak. Amma bizim köy, amma pırıl pırıl başka bir köy...
Memleketimizin derdi çok aşkım. Hangi birini yazayım, konuşayım?. Mutluluğumuzu bile çok görüyorlar bu ülkede! Hiç can ve mal güvenliğimiz yok! İtimat ve güvenin; en önemlisi adaletin kalmadığı yerde nasıl yaşanıyorsa, öyle yaşıyoruz işte. İnan aşkım; ülkemin bağrında kanayan insanlarımıza baktıkça çaresizliğimden, bir şeyler yapamanın utancından uzaklara, çok uzaklara kaçasım geliyor. Fakat bu imkansız! Seni buralarda bırakıp gidemem! Sevdamın beşiği, cennetimin yüzü, mutluluğumun ve sevgimin mihenki seni nasıl bırakıp giderim buralardan söyle? Kustalım olan topraklarımdaki varlığın benim yuvam, ocağımdır. Kanatlarının altına sığınıp, sevda yoksunu yetimliğime annelik, babalık edecek, sevkatinle saracaksın beni. Bir sevgili, bir eş, bir dost en kuvvetli dayanağımsın sen! Uğruna nelerimi vermem ki... O gülücüklerinde çağlayanlar, nehirler, Okyanuslar olurum aşkım!..
Sevdamın Güneşi bebeğim,
Babamın arabasını alıp köyüme gittim öğleden sonra. Kahvenin önüne vardım. Dışarı dört masa koymuşlar sohbetin belini kırıyordu köylülerim. Selam verdim yanlarına varırken. Sağolsunlar, hepside güler yüzle selamıma karşılık vererek buyur ettiler beni. En yakın masaya oturur oturmaz çayımın siparişi verildi hemen. Hal hatır, aç olup olmadığım peşin peşin soruldu. Onlara cevabımı verirken derinden nefes aldım, kokusunu çektim içime köyümün. Çocukluğumun beşiği, tozlu yollarında tay gibi koştuğum yollara, ara sokaklara baktım özlemle. Tıpkı sana özlemlerim gibi... İlkokulumun yerinde yeller essede okulum aynı yerinde duruyordu hayalimde. Gözlerim yaşardı, tuhaf olsum işte. Beyaz yakalık, siyah okul forması, sırtımda anamın bezden diktiği defter çantam gözlerimin önündeydi. Nice güzel çocukluğum geçmişti buralarda.Çocukluğumun yıllarındaki o köyüm yoktu şimdi. Evlerin çoğu harabe, deprem mağduru, terk edilmiş cumbalı hanay evlerin yıkıntı hallerini gördükçe çok üzüldüm. Pek çok köylümüzde ekmeğini aramaya büyük şehirlere göç etmişler.Köydeki yoğun nüfus kalmamış. Kalanlarımızda yaşlı insanlarımız ve mesleğini reçberlik seçmiş olanlar... Çocukluğumun heybetli amcaları terk-i dünya eylemişler kardeşlerim gibi... Köyümün koynunda ebedi uykuya yatan sekiz kardeşim var benim! mezarlığa her gittiğimde gözyaşlarım ile sularım mezarlarını, kucaklar, öperim topraklarını... Ahhh! O acı yıllar anamı çökertmişti ben farkında değilken. Halamın çeşmesi vardı her hanenin su testilerini dolduran. Yok şimdi, halamda yok! Zaman kısa, ömür dediğimiz ne ki? Ayrılıklar inşallah uzun olmaz bize aşkım.
Şiir gözlü yârim,
Yoğun duygularla tarlaları, otlakları gezdim. Gallik diye bir tepemiz vardı. Kışın, okulun hafta sonu tatilinde oraya gider, tahtadan yaptığımız kızaklarla kayardık. Cuma camisinin az ilerisindeydi. Şimdi ise dümdüz edilmiş ihtiyaçtan dolayı. İkamet yeri yapılmış çocukluğumun hatıralarının kazındığı tepe. Bayram yeri vardı genç kızların Hıdırellez bahar bayramının ve diğer bayramların kutlandığı. Orası da yok edilmiş ama köyün çocuklarına oyun bahçesi yapılmış. Buna sevindim çocuklarımız adına. Yıllar her şeyi değiştirebiliyor, değişmeyen köyümüzün dürüst, hayırsever, adam gibi adamlıkları hiç değişmemişti. Önemliside buydu zaten. Biraz mutlu, biraz hüzün yüklenmiş halimle şehire, evime geri döndüm. Duygular tavan yapıyor insanı hatıralar gözlerinin önüne serildiğinde aşkım.
Her halimle duygulandım. Sevdamız tüttü gözlerimde. Yine sana, gönlünün enginlerine kısacıkta olsa hasretimi yükledim mısralarımda...
BİLİN İSTEDİM!..
***
.............................................................aşkıma!
***
uyku mahmurluğunda bile aydınlık yüzün
ay parçası gül endamın
baktıkça doyamıyorum sana
nice vaadler söylenip konsa önüme
dönüpte bakarsam namardim!..
***
gönlüme yazılmış yazgımız bizim
aşkına hergün pervaneyim
nice kışlar gelip geçti kıscacık ömrümde
sen baharları yaşattın gelişinle
asrın destanı yazılacak, bilin istedim!
***
Günüm bu mihvalde gelip geçti sevgilim.
Umarım seninde pazar günün sıkıntı, üzüntü içinde geçmemiştir bebeğim. Her zaman dediğim gibi hasretimizin uzaklığı üzmesin seni. Gelecek yıllarımız bir çatı altında ömür boyu kolarında olacağım. İşte o zaman biz susacağız; dudaklarımız, gözlerimiz, tenlerimiz konuşacak. Gecelerin pembe düşleri bir başka tat olacak bize! Gökyüzünün alnıçatısına aşkımızı yıldızlarla yazacağız. Rabbim bize o günleri tez göstermesi duası ile dopdolu öpüyorum ak alnından ve ...
Sevgilerim dünya kadınlarının en güzeline...
Zafer Direniş
...
24 Ekim 2017 Salı 00:30 Akşehir
YORUMLAR
Okuduğum en güzel mektuptu. İçerisinde dinginlik, doğallık, temizlik ve özlemin en güzel hali vardı. Dilerim güzel bir pazar günü kavuşmanızın ışığıyla bu mektupları bir de sesinizle okursunuz alıcısına. Mutluluk dileyerek ayrılırken sayfanızdan, bozulan duyguların kol gezdiği hayatta, böylesi temiz kalan sevginize maşallah diyorum.
Yürek sesiniz muhteşemdi yazarım.
Mektup yazma alışkanlığı kazandığımız her yeni yazı ve satır yine şahsına münhasır bir kelam ile ne de güzel yakışmış yerine ve yüreklerimize.
Var olunuz.
Saygılarımla hocam.
direniş
selam ve saygılar uzaklardan..
Abim yazilarini okumayali epey olmustu.senin alanin siirdi ama nesir one gecmis galiba.harika bir anlatimdi. Tebrik ederim Zafer abim. Saygilarimla.
direniş
Nermin kardeşim çok teşekkür ederimmm
var olasın kardeşim benim..
Senin kadar, Aynur kardeşim kadar, Emine bacı kadar yazamam ama. Kafamda kurabildiğim kurguları aktarmaya çalışıyorum.
Selam ve saygılar yolluyorum uzaklardan..
direniş
selam ve saygılar...
devamı gelecek diğer mektuplarla ..
Uzun bir aradan sonra hoş geldin Zafer Abi.Eski dostları görünce bir başka seviniyor insan. Ayrıca sen bu yazıya amatörce mi diyorsun...
Çok sevgiler, selamlar.
Aynur Engindeniz tarafından 10/25/2017 10:51:31 PM zamanında düzenlenmiştir.
direniş
selam ve saygılar abim...
Günün yazısı seçilen kalem dostumun iç sesini güzel ülkemin bakir topraklarında ak köpükleriyle akan duru çayların gönüllerde bıraktığı tüm güzel duygular hoşluğunda hissettim. Kutlarım.
Klasik deyişle gönül ister ki, köylerimiz de bozulmamış kirlenmemiş kalsaydı. Ülkede izlenen yanlış politikalar insanlarımızı varoşlara göç etmeye mahkum etti. Boşaldı köyler. Köye ışık taşıyan öğretmenler yok köy okullarında. Çünkü okullar kapandı. Okul binalarında baykuşlar ötüyor artık. Camilerimizde siyaset pazarlayan imamlığı geçim kaynağı yapmış imamlar çalışıyor çoğunlukla.
Emeğe ve sanata saygımla esenlikler.
direniş
maalesef durumlar dediğiniz gibi
Allah yardımcımız olsun...
Selam ve saygılar hocam uzaklardan..
Yazınızın iki bölümünü de okudum.
Kendimi sevgiliye yazılmış bir roman okuyor gibi hissettim. Herhangi bir sayfasını açmış gibiydim. . .
Biliyordum ki, yazar bu satırların içine daha çokk satırlar yazmak istiyor.
Ve biliyordum ki o yüzden kısa kesip adını "Mektup" koymuş.
Biliyordum ki Kız Kulesi ortada kalmış.
Tebrik ederim.
direniş
Kız kulesini daha geniş tutacağım gelecek mektupların birinde... Nişantaşı, İstiklal Cadesi, Eminönü vazgeçilmez sevdalarım benim...
Yazabildiğim kadar yazmaya çalışacağım eksikliklerimle birlikte. Ama şunu gördüm; yazdıkça insan kendini geliştiriyor, tamamlıyor eksik parçalarını... Yazmak... hep yazmak... usanmadan yazmak...
sevgi ve selamalrımla uzaklardan...
Memleketimizin derdi çok aşkım. Hangi birini yazayım, konuşayım?. Mutluluğumuzu bile çok görüyorlar bu ülkede. Sevgiliye mektuplarda sevgiliye ask sirlerinde bile memleketimixin zor gunleri yer almakta. Gercekten içimixe isleyen acilar kederler nasil etkiliyor her birimizi Zafer bey, emeklere saygimla ,kıymetli dost kalem.
Sevgi ve selamlarimla..
Oya gedik tarafından 10/25/2017 12:53:07 AM zamanında düzenlenmiştir.
direniş
var olasın.
bitmez memleketimizin dertleri, çileleri ve bu insanlar kahırlar çekmeye hep aday akılları başlarında gelmedikçe! :(
selam ve sevgiler yolluyorum uzaklardan..