- 699 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ARTVİN FIKRALARI-12
173-GİT BAŞIMDAN
Padişahın eşi Sultan’ın göğüsleri çok meşhurdur, herkesin hayalini süsler. Özellikle de sarayda çalışan Abdül’ün rüyalarına girer. Daha fazla dayanamaz ve bir gün harem ağasına açılır ’Sana 1000 altın helal olsun, yeter ki yap ’der. Kurnaz harem ağası da büyücüye bir losyon hazırlatıp Sultan’ın banyo sonrası giydiği korsesine 1 damla damlatır. Sultan kaşıntıdan ölecek duruma gelir,kimse çare bulamaz.Harem ağası da "Padişahım!.. Sarayda çalışan Abdül kulunuzun dili sihirlidir, salyasının çare bulamadığı hastalık yoktur." Der. Padişah da çaresiz, çağırttırır, Abdül muradına erer.1 saat boyunca sultanın göğüslerini yalar, çaktırmadan panzehiri de sürer. Harem ağası parasını istediğin de ise ’Git başımdan padişaha her şeyi anlatırım; senin de kellen gider, benim de”, der. Duruma bozulan harem ağası, geri kalan losyonun tamamını padişahın banyodan sonra giyeceği donuna boca eder…
174-KUZUKUNA VERAH!..
Ardanuç-Yolağzı Köyü’nden Beykoz’a göç eden Hasan Yüksel bir müddet sonra kereste atölyesi kurar ve köylüsü Casım Yenigün ile çalışmaya başlar. Babası Veysel Yüksel de misafir olarak oğullarının yanına gelir, sırtındaki kamburdan şikâyetçidir ve bundan dolayı da köyünde “Kuzuk Veysel” diye tanınır. Casım’ın dedeleri de köyde “Karapan” adı ile bilinir.
Bir gün iri bir tomruğu testere ağzına verirken Hasan Usta alaylı bir şekilde:
-Habu tomruk, nasıl da karapan orta direği olur, Ola!..,der. Casım Usta da kendisine bir taşın atıldığını anlar ve:
-Habuni hele testereye kuzukuna verah, der, gülüşürler. Dikili tahtalar arasında konuşmaları gizlice dinleyen Veysel Amcamız, o anda aniden ortaya çıkar, iki ustamız ne yapacaklarını şaşırır ve sessizliği Veysel Amcamızın sesi bozar:
-Beyuklarıza eyyy rahmet okiyersiz,Ola!..Der.
175-NASIL YAPILACAĞI
Üniversiteyi yeni bitiren bir genç iş arar, bulur. İlk çalışacağı gün patronu gelir:
- Hey sen!.. Al şu bezi, yerleri silmeye başla, der.
Genç:
- Ama efendim, ben üniversite bitirdim.
Patron:
- Ha, o zaman başka. Ver bezi, ben sana nasıl yapacağını göstereyim.
176-DONSUZLUK CEZASI
Sultan en güvendiği adamını Arabistan’a Vali olarak gönderir. Vali, Arabistan’ da gezerken Arapların entari giydiklerini ama alta donları olmadığını görür. Bir rüzgâr esti mi, manzara felaket! Haber salmış, altına don giymeyenler kadı huzuruna çıkartılıp, hapsedilecek. Aradan günler geçmiş Arap’ın bir tanesi don giymediği rüzgârlı bir havada fark edilir, Kadı huzuruna çıkartılır. Kadı sorar:
- Adın?
- Aptülmecit
- Baba adın?
- Aptüllaziz
- Evli misin?
- 5 tane karım var.
- Kaç çocuğun var?
- İlkinden 15, ikincisinden 17, üçüncüsünden 16, dördüncüsünden 13, beşincisinden 18 tane.
Kadı kararını okur:
-Aptülazizoğlu Aptulmecit, don giymeye vakti olmadığından beraatına karar verilmiştir.
177-TEMEL’İN İSTEĞİ
Temel, gezide olduğundan uzun süre evden uzak kalır, gittiği şehirde küçük bir otele yerleşir ve danışmaya telefon eder:
-Bana bir fahişe bulup gönderin, der ve telefonu kapatır. Otelin sahibi şaşır, yanında duran karısına döner:
-Demin gelen müşteri kadın istiyor, der. Kadın köpürür:
-Terbiyesiz adam, ne zannediyor bizim otelimizi. Hemen git o müşteriye ağzının payını ver, der. Adam, uygun bulmaz:
-Müşteriye ne söyleyeceğim karıcım, bir terbiyesizlik eder, başım derde girer, der.
Kadın iyice sinirlenir:
-Sen gitmezsen, ben giderim, der ve o hışımla merdivenlerden çıkar. Kocası aşağıda beklerken üstten gürültüler gelmeye başlar.
On beş, yirmi dakika sonra Temel aşağıya iner, üstü başı yırtılmış, yüzü tırmıklanmış durumda; otelciye çıkışır:
-Ne biçim kadın göndermişsin be!. İstemem diye tutturdu. Becerene kadar anam ağladı.
178-ÇIKARDIM ONİ
Temel ile Fadime Lunaparka gider, dolaşırken Fadime bir ara dönme dolaba binmek ister, Temel karşı çıkar;”olmaz, donun gözükür”,der. Fadime ses çıkarmaz. Biraz sonra Temel balonlara tüfekle ateş ederken Fadime yanından yavaşça uzaklaşır. On dakika sonra hanımını yanında gören Temel:
-Neredeydun? Diye sorar. Fadime’nin dönme dolaba bindim demesi üzerine sinirlenir:
- Saa, pinme tonun gozukur temedum mi? Diye çıkışınca Fadime gayet sakin:
-Dedun ama gözükmedi,çıkardım oni Temel..,der.
179-ÇİMDUR O!..
Temel askerde nöbetçi kulübesinde gece nöbeti tutmaktadır. Bir ara tel çitlerin dışında ağaçlar arasında ayak sesleri duyar, belli belirsiz karartılar görür, bağırır:
-Çimdur O!..,Cevap gelmez,sesler devam edince bir şarjörü o tarafa boşaltır ve allarım düğmesine basar.
Birlikte koşuşmalar, komutlar, araç homurtuları ve allarım sesleri birbirine karışır. Güvenlik güçleri kısa sürede olay yerine ulaşır, çevre abluka altına alınır ve ışıldaklarla alan aydınlatılır. Saha dikkatli bir şekilde araştırılırken kulübe yakınından başka bir Karadenizlinin sesi çınlar:
- Pir inek furulmuştur ,komitanum!..
180-TAVANA NASIL
Almanya’ya çalışmaya giden ilk işçilerimizden birine kalacağı yerden bir oda verilir. Eşyalarını yerleştirirken büyük abdesti gelir, alafranga tuvaleti tanımadığından giderecek bir yer bulamaz, Çok sıkışınca yanındaki bir kesekâğıdının içine yapar, pencereden dışarı atmayı düşünür. İkinci kattan aşağı baktığında insanları görür, daha ileri atmak için sallarken kesekâğıdının dibi yırtılır ve pislik tavana fırlar, yapışır, suları da tabana süzülür. Biraz sonra her tarafı pis bir koku kaplar ve kat görevlisi orada biter. Yerdeki ve tavandaki durumu görür, hayretlere düşer, arkadaşlarını çağırır:
-Bu adam yere işerken tavana nasıl s.çtı? Diye merakla olayı çözmeye çalışırlar.
181-SANA BİR KÖY
Ümraniye-Artvinliler Derneği Yönetimi, hemşerileri Hasan Mezarcı’yı genel seçimlerde gönüllü olarak destekler ve tercih oyları ile farklı seçilmesini sağlar. Aydın bir din adamı olarak tanıdıkları eski Müftüleri, daha sonra Atatürk aleyhindeki söz ve davranışları ile basın-yayında manşet olur. Dernek yönetiminde tartışmalar çıkar ve gerçeği kendisinden öğrenmek için TBMM’deki odasına gidilir. Konu açılır, alınan cevaplardan yayınların doğru olduğu anlaşılır. O sıralarda Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri bağımsızlığını kazanmıştır ve ileri gelenleri ülkemize sık sık ziyaret eder ve “Birleşik Türk Devletleri” kurulması konu edilir. Milletvekili Hasan Bey Atatürk’ü eleştirirken bir ara:
-Ülkenin bazı fabrikalarını ve arazilerini üzerine geçirdi, diye söyleyince dernek 2.Başkanı ve sözcüsü Fevzi Durmuş:
-Fabrikalar ve araziler halka bir örnek olsun, diye bizzat ilgilendi ve sonra da kendi hisselerini halkına hibe etti. Şimdi sizin arkanızda güçlü bir Türkiye var, diğer Türk Devletleri ile “Birleşik Türk Devletleri” kurun ve Başkenti’ni de Ardahan veya Kars yapın; Ardanuç’un Yolağzı ve Yaylacık Köyleri’nin yarısından fazlası benim akrabalarıma aittir, beni kırmazlar, beğendiğin köy senin olsun. Binlerce dönüm arazi; tarlası, çayırı, ormanı, yaylası ve soğuk pınarları ile. Biz sizi dedelerimizin hesabını sorasınız diye buraya göndermedik, onlar gittikleri yerde hesaplaşsın. Biz sizi buraya bizim haklarımızı koruyun diye gönderdik. Şu anda bakanlıklarda rüşvetler dönüyor, sizin göreviniz buna engel olmaktır. Siz şu anda bir millettekisiniz, saygı duyarız. Tartışma şartlarımız eşitlenince konuşuruz, der ve konuyu kapatır. Ertesi günü gazetelerde manşet:
”Bakan Özdağlar’ın makam odasında valizler dolusu rüşvet parası ele geçti”.
182-TEK SU KAYNAĞI
Anne alışverişe çıkar, iki buçuk yaşındaki çocuğa babası göz kulak olur. Yavrucak halının üzerinde ’çay seti’ oyuncağıyla oynarken baba da koltuğunda gazetesini okur, ara sıra da bebeğinin kendisine -çay seti oyuncağının minik plastik fincanlarıyla- ikram ettiği suları çay niyetine içer ve oyuna katılır.
Derken anne eve gelir; baba, anneye sus işareti yapar, bebeği izlemesini ister. Bu çok şirin hareketi anne ile paylaşmayı düşünür.
Anne, bebeğin elinde çay fincanıyla salondan çıkıp, biraz sonra içi su dolu olarak babasına getirmesini ve babanın da onu çay içer gibi içmesini izler. Sonra gayet sakin bir tavırla elindekilerle mutfağa geçerken eşine seslenir:
- Oyun arkadaşının uzanabildiği tek su kaynağının klozet olduğunu biliyorsun, değil mi kocacım?
183-BİZ DA…
Ardanuç-Yolağzı Köyü’nden “Kotsulo” olarak bilinen Süleyman Dinçer dedemiz çarşıya gider. Bir dükkânda alış veriş yaparken köylümüze bir memur takılır:
-Amca, O pis köylü kadınlarla nasıl yatıyorsunuz? Allah aşkına!.diye alaylı bir şekilde sorar.Dedemizin cevabı hazırdır:
-Onlari biz da,siz şeherlinin karısı saniyeruh, Çooo!…
184-SONRA DÖNER
Adamın biri köyünden kasabaya gider, yol hayli uzun olduğundan kasabada yemek yedikten sonra köyüne dönmeyi düşünür. Bir lokantaya girer, garsondan bir çorba ister ve afiyetle içmeye başlar. Bu arada hınzır garson da “şu köylü ile bir dalga geçeyim de aval aval düşünsün”,diye arkadaşına işaret eder ve köylümüz çorbasını içince yanında biter:
-Eeemm!.Efendim,arkadan ne alırdınız? Diye sorar. Adam kızarır, bozarır ve sonra cevabı patlatır:
-Sen önümdekini kaldır, sonra döner verirsin.
185-BİZ DİYERUH DA
Kafkasya’dan yeni göç eden Kontromlu Koçi Mustafa Pehlivan ile Ali Pehlivan, Samusharlı pehlivanlar ile Cuma namazından sonra güreş tutarlar ve önüne gelenleri yıkarlar. Bu işe çok kızan köylüleri kabul etmez, tekrar ettirirler. İki güreşçimiz bu sefer rakiplerinin omuzlarını yere yapıştırdıktan sonra göğüslerine oturur ve “Pes” deninceye kadar kalkmak istemezler. Canları acıyan alttaki güreşçiler bağırırlar:
-Ola, biz diyeruh da, aho köyli demiyer…
186-GELİNCİK
Bir dağ köyünde hamile kadının kocası; doğumdan önce ölür, kadın tek başına kalır, kendisine arkadaş olması açısından dağda yaralı olarak bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başlar.
Gelincik kadının yanından bir an bile ayrılmaz. Her ne kadar evcil bir hayvan değilse de, oldukça uysallaşır. Bir kaç ay sonra kadının çocuğu doğar, tek başına tüm zorluklara göğüs gerer ve yavrusuna da bakmaya başlar.
Günler geçer ve kadın bir gün birkaç dakikalığına da olsa evden ayrılmak ve yavrusunu evde bırakmak zorunda kalır. Gelincik ile bebek evde yalnız kalırlar. Aradan biraz zaman geçer ve anne eve döner, Kapıda gelinciği kanlı ağzını yalarken görür, çıldırmış gibi gelinciğe saldırır ve oracıkta hayvanı öldürür. Tam o sırada içerdeki odadan bebeğin sesi duyulur, anne odaya koşar; odada beşiğin içinde bebeğini ve yanında parçalanmış bir yılanı hayretle görür.
187-DOKTORA TEZİ VE DANIŞMAN...
Bir Tavşan önüne bir daktilo almış, tak tuk tak tuk bir şeyler yazıyor. Oradan geçen bir Tilki:
- Hey Tavşan, ne yazıyorsun?
- Doktora tezimi yazıyorum.
- Ha öyle mi, çok güzel, ne hakkında?
- Tavşanların Tilkileri nasıl yedikleri hakkında.
- Yok, canım, olur mu öyle şey, hiç Tavşan Tilki yer mi?
- Olur, canım, gel istersen, sana ispat edeyim, der. Beraberce Tavşanın yuvasına girerler. Biraz sonra Tavşan tek başına çıkar ve yine daktilosunun başına geçer, tak tuk bir şeyler yazmaya devam eder.
Daha sonra oradan geçen bir Kurt, Tavşanı görür.
- Hey Tavşan, ne yazıyorsun?
- Doktora tezimi.
- Ne hakkında?
- Tavşanların Kurtları yemesi hakkında.
- Yayınlamayı düşünmüyorsun herhalde, buna kim inanır?
- Gel istersen göstereyim, der. Beraberce ine girerler, Tavşan biraz sonra dışarıya yalnız çıkar.
Tavşanın yuvasını merak mı ettiniz? Manzara şudur:
Bir köşede Tilkinin kemikleri, bir köşede kurdun kemikleri durmakta ve diğer köşede
ise tavşanın “Doktora Danışmanı Aslan”, kürdanla dişlerini temizlemektedir!..
DEVAM EDECEK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.