- 638 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ZİRVEDEKİ GÖL
ZİRVEDEKİ GÖL
Emre:
-Kalkalım arkadaşlar.Bu kadar dinlenme yeter.Gölün kenarındaki dağ evine akşam olmadan çıkmamız gerekiyor.
Melda:
-Haydi kalkalım.
Cenk:
-Etrafı iyice kontrol edin,bir şey unutmayalım.
Ayşe:
-Emre,şu rulo yaptığım hasırı sırt çantamın üstüne bağlar mısın?
Emre:
-İyice bağlayayım da sağlam olsun.Bir daha mola verme fırsatımız olmayacak. Sürekli
yürümemiz gerekecek.
Melda:
-Keşke dağın diğer tarafından çıksaydık.
Cenk:
-Neden?
Melda:
-Daha az yol yürümüş olurduk,daha az yorulurduk.
Ayşe:
-Amacımız yürümek,doğayla baş başa kalmak değil mi?Öyle düşündükten sonra araba ile de gidebilirdik ya.
Emre:
-Masmavi gökyüzünde güneş nasıl da parlıyor.Pırıl pırıl.
Melda:
-Daha fazla terlememek için bu taraftan değil de gölgede kalan yoldan yürüyelim.
Cenk:
Ama bu taraftan çıkarsak ilerideki erimemiş olan kar kütlelerine ulaşabiliriz.
Ayşe:
-Hem de yolumuzu uzatmış oluruz,bu taraftaki yolu kullanalım.
Emre:
-Umarım zirvedeki gölün kenarında bulunan kulübe beklentilerimizi karşılar.
Melda:
-Sen kulübeyi hiç görmedin mi?
Emre:
-Hayır,görmedim.
Cenk:
-Sen daha önce çıkmadın mı zirveye?
Emre:
-Birlikte çıkacağımızı söylemiştim ya size.
Ayşe:
-Ama daha önce çıkmadığını söylememiştin.
Melda:
-Çıkmadın da orada kulübe olduğunu nereden biliyorsun?
Emre:
-Bir internet sitesinde okumuştum.
Cenk:
-Yalnızca okudun mu?
Emre:
-Evet.
Ayşe:
-Görmediğimiz,varlığı,yokluğu şüpheli olan bir kulübede mi geceleyeceğiz?
Emre:
-Kulübe yoksa çadırlarımız var.Çadır kurmak için yer bulamazsak uyku tulumlarımız var arkadaşlar.O kadar çok kulübe merakınız varsa…
Melda:
-Eee,ne olmuş?
Emre:
-Otursaydınız evinizde.Kumanda elinizde televizyon karşısına geçseydiniz.Renkli magazin programları izleseydiniz.
Cenk:
-Arkadaşlar,sessiz olun ve olduğunuz yerde kalın!
Ayşe:
-Ne oldu Cenk? Ne var?
Cenk:
-Şu ağaçtan sarkan kocaman yılanı görmüyor musunuz?
Melda:
-Ben geri dönüyorum arkadaşlar!Daha dağın yarısına kadar bile çıkmadan bu büyüklükte yılan olursa, yukarılarda neler vardır kim bilir?
Emre:
-Korkmayın arkadaşlar.Şu an dağda olduğumuzu unutmayın.
Melda:
-Doğadayız diye yılanlarla, çiyanlarla koyun koyuna yatacak değiliz ya.Ben gerçekten dönüyorum.Gelen gelir,gelmeyen gelmez.
Cenk:
-Yürü be Melda,duymamış olayım.
Melda:
-Gölün kenarında kulübe bile yokmuş.Nasıl yürümemi istersin Cenk?
Emre:
-Kulübe yok demedim.
Ayşe:
-Var da demedin. Bir internet sitesinde okuduğunu söyledin.
Cenk:
-Bakın ,yılan ağacın köklerinin arasındaki yuvasına giriyor.
Emre:
-Bunlar doğanın bir parçası.Doğada canlılarla ilgili bir akış var.Biz hiçbir hayvana dokunmadığımız sürece,onların da bize zarar vereceklerini düşünmüyorum.
Melda:
-Tamam tamam. Macerayı ve dağ yürüyüşlerini çok seviyorum ama elimde değil.Bazen
içime bir korkudur düşüyor.
Melda bunları söylerken bir yandan da gülüyordu.
Ayşe:
-Ne gülüyorsun Melda?
Melda:
-Söylüyorum bunları da kendim de inanmıyorum.İçimdeki korkuyu bastırmaya çalışı-
yorum.
Ayşe:
-Bence biraz abartıyorsun.
Cenk:
-Biraz değil,bayağı abartıyor.Yaptığımız altı üstü bir spor.Herkes yapıyor bunu.
Melda:
-Herkes mi?
Cenk:
-Evet.Zirve tırmanışı yapanları,yamaç paraşütü ile kayalardan atlayanları,hatta bungee
jumping yapanları televizyonlarda görmüyor musun?Bizim yaptığımız sıradan bir dağ yürü-
yüşü.Birkaç gece de zirvedeki gölün kenarında yatacağız.
Emre:
-İki mavinin kucağında geçireceğimiz huzur dolu geceleri düşünmek bile beni mutlu etmeye yetiyor.Masmavi gökyüzünde güneş pırıl pırıl gülümseyecek.Gündüz gölde güneş ışınlarının tıpkı bir aynada ışığın yansıması gibi yansıması…Gece ayın göl üstündeki dansı…
Ve sessizlik…Rüzgarın ıslığı,dalgaların rahatlatan sesi…
Ayşe:
-Kurtların uluma,çakalların ayak sesleri…
Cenk:
-Heyecan da olacak tabi.Bu yürüyüş her türlü maceraya açık.
Melda:
-Anladım arkadaşlar.Olumsuz şeyler söylediğime bakmayın.Siz ruhunuzu dinlendirme-
ye bakın.
Emre:
-Rüzgarın getirdiği çiçek kokularını doldurun ciğerlerinize.
Melda:
-Ne kadar güzel kokuyorlar.
Cenk:
-Hangi çiçeğin kokusu acaba?
Ayşe:
-Kekik kokusu sanki.Bazen nane kokusuyla karışıyor gibi.
Emre:
-Ve göl!
Melda:
-Geldik mi?
Emre:
-Evet geldik.
Melda:
-Ne kadar çabuk!Akşamın olmasına daha çok var.Bu kadar erken çıkabileceğimizi tah-
min etmiyordum.
Cenk:
-Kestirme yoldan geldik de ondan. Senin söylediğin yollardan tırmansaydık göle ulaş-
mamız akşamı bulurdu.
Ayşe:
-Gölün üstünde güneşin sıcaklığını hissedebiliyor musunuz?
Melda:
-Ne kadar huzur verici!Pırıl pırıl ve hareketsiz.
Emre:
-Gölün karşı tarafındaki kar kütlesini görüyor musunuz?
Melda:
-Göl ayrı parlak,kar kütlesi ayrı.
Cenk:
-Sanırım yeryüzünde bundan daha güzel bir göl,bundan daha yaşanılası bir manzara yoktur.
Ayşe:
-Bence de.
Melda:
-Her şey güzel de onu göremedim.
Emre:
-Neyi göremedin Melda?Ne görmeyi bekliyordun?
Melda:
Kulübeyi.Gece uyuyacağımız kulübeyi.
Emre:
-Kulübenin önünde iki tane kalın ağaç olduğu yazıyordu.Şu kırmızı çiçeklerin üstüne çantalarımızı bırakalım.Biraz nefeslenelim,sonra kulübeyi ararız.
Melda:
-Şöyle bir uzanayım çiçeklerin üstüne.
Cenk:
-Tıpkı benim nevresimlerim gibi.
Ayşe:
-Göl mü?
Cenk:
-Hayır,şu çiçekler.Yemyeşil otların içindeki kırmızı çiçekler.Ne kadar da güzel kokuyor-
lar.
Emre etrafa biraz bakındıktan sonra kendini tutamadı ve yüksek sesle bağırmaya başladı:
-Yaşamak ne güzel!
Melda:
-Her şey güzel,her şey!Huzurun ,mutluluğun,sevginin yüreği burada atıyor.Ciğerlerime oksijen değil,yüreğime sevgi soluyorum adeta.
Ayşe:
-Yaşama sevincine dair ne varsa hepsi burada.Güneş,rüzgar,göl,yeşil,kırmızı,mavi,ışık,
sessizlik…
Cenk:
-Beyazı unutma Ayşe.Kar seni duyarsa gücenir.
Emre sırt üstü yattığı yerden doğruldu.Oturduğu yerde dizlerini karnına doğru çekti ve
ellerini dizlerinin ön kısmında birleştirdi.Gözlerini kısarak güneşe baktı,derin bir iç çekti.
Melda:
-Ne düşünüyorsun Emre?
Emre:
-Huzurun adresi burası imiş.İnternette gördüğümden daha güzel.Yukarıdan çekilmiş fo-
toğraflardan daha harika.
Melda:
-Gürültü ve patırtının içinde yaşayan insanlar için sessizlik huzurun adresi oluyor,değil
mi?
Cenk:
-Bir yazı aklıma geldi arkadaşlar.
Ayşe:
-Yazı mı?
Cenk:
-Evet.Bilgisayarımda masa üstüne de koydum.Hemen hemen her gün okuyorum.
Emre:
-Söyle bakalım şu önemli yazıyı.
Cenk:
-“Başka türlü davranmak açıkça gerekmedikçe herkesle dost olmaya çalış.Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık unutmak olsun.”
Melda:
-Büyük söz.”Bağışla ve unut”öyle mi?
Cenk:
-Evet.”Ama kimseye teslim olma.İçten ol;telaşsız anlat.Kısa,açık ve net konuş.”
Ayşe:
-Tıpkı senin gibi.
Emre:
-Bölmeyelim,arkadaşlar.
Cenk:
-Tam yerinde söyledin Emre.Yazının devamı da öyle zaten.”Başkalarına da kulak ver.Her zaman dinle onları;çünkü dünyada herkesin bir öyküsü vardır.Yalnız yaptığın planlarının değil,başarılarının da tadını çıkar.
İşinle ne kadar küçük olursa olsun ilgilen;hayattaki dayanağın odur.Seveceğin bir iş seçersen ,hayatın boyunca bir an bile çalışıp da yorulmuş olmazsın.İşini öyle sev ki ;başarı-
ların ,bedenini ve yüreğini güçlendirirken, yaptıkların da yepyeni hayatlar başlatmış olsun.
Olduğun gibi görün ve göründüğün gibi ol.
Sevmediğin zaman sever gibi yapma.
Çevrene önerilerde bulun ama asla hükmetmeye kalkma.
İnsanları yargılarsan onları sevmeye zamanın kalmaz.
Ve unutma ki,insanlığın asırlardır öğrendikleri,sonsuz uzunlukta bir kumsaldaki tek
bir kum taneciğinden daha fazla değildir.”
Melda:
Ya da bu dağdaki ağaçların yapraklarından fazla değildir.
Cenk:
-“Kaybetmeyi, ahlaksız bir kazanca tercih et.
Emre söylediği son sözden sonra Cenk’i alkışlamaya başladı:
-Bu söz alkışlanır.
Ayşe:
-Bölmeyelim,arkadaşlar.
Cenk:
-“İlkinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı ömür boyu sürer.Bazı idealler o kadar değerlidir ki,o yolda yenilmen bile zafer sayılır.Bu dünyada bırakacağın en büyük miras
dürüstlüktür.Yılların geçmesine öfkelenme;gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim
et geçmişe…Yapacağın şeylerin yapabileceklerini engellemesine izin verme.Rüzgarın yö-
nünü değiştiremediğin zaman,yelkenlerini rüzgara göre ayarla.
Melda:
-Ben ona katılmıyorum.
Ayşe:
-Neye katılmıyorsun?
Melda:
-Yelkenlerini rüzgara göre ayarlamaya katılmıyorum.Ben rüzgara karşı mücadele eder,gerekirse sonsuza kadar direnirim.
Cenk:
-Ama dünya,karşılaştığın fırtınalarla değil,gemiyi limana getirip getiremediğinle ilgilenir.
Melda:
-Peki sen,ömrünün yetmeyeceğini bildiği halde Kabe’ye gitmek için yola çıkan karınca masalını hiç duymadın mı?
Emre:
-Neyse tartışmayı bırakalım da Cenk ,sözlerini tamamlasın.
Cenk:
-“Arasıra isyana yönelecek olsan da hatırla ki,evreni yargılamak imkansızdır.Onun için kavgalarını sürdürürken kendi kendinle barış içinde ol.
Hatırlar mısın doğduğun zamanları?Sen ağlarken herkes sevinçle gülüşüyordu.Öyle bir ömür geçir ki ,herkes ağlasın öldüğünde,sen mutlulukla gülümse.Sabırlı,sevecen,erdemli ol.
Eninde sonunda bütün servetin sensin.
Görmeye çalış ki,bütün olumsuzluklara rağmendünya yine de insanoğlununbiricik,güzel mekanıdır.”Arkadaşlar,dünyanın en güzel yeri de bence bulunduğumuz yer.
Ayşe:
-Bunu söylemek için ,bu kadar sözü söylemene gerek var mıydı?
Melda:
-Ayşe bırak espiri yapmayı da…”Hatırlar mısın doğduğun zamanları?Sen ağlarken herkes sevinçle gülüşüyordu.Öyle bir ömür geçir ki,herkes ağlasın öldüğünde,sen mutlaka gülümse.”Şehre gider gitmez internetten tüm arkadaşlarıma göndereceğim bu anlam dolu sözü.
Ayşe:
-Şaka yaptım canım.Cenk’e şaka yapmayacağım da kime yapacağım…
Emre:
-Melda,gerçekten de anlamlı bir söz değil mi?”Onurunla yaşa ,insan gibi yaşa.”diyor,
değil mi?
Melda:
-Çok etkiledi beni.”Sabırlı,sevecen erdemli ol.Eninde sonunda bütün servetin sensin.”
(Melda,Cenk’e döndü.)Teşekkür ederim arkadaşım.Çok önemli şeyler öğrendik.(Ayağa kalktı.)Haydi,ne yatıyorsunuz!Kalkın!Kulübeyi arayalım.
Cenk:
-Tut elimden kalkayım.
Melda:
-Haydi,haydi kalkın.Tembellik etmeyin.Tuttum,haydi kalk.
Ayşe:
-Böyle iyiydi be.
Emre:
-Sen burada çantaların yanında otur.Bizler kulübeyi arayalım.
Ayşe:
-Hiç de fena olmaz.Çantalarınızı şöyle önüme koyun ,gidin.
Cenk:
-Sakın uyuma!Buralarda yabani hayvanlar yaşıyor.Çantalarımızı parçalayıp,yiyecekle-
rimizi yemesinler.
Ayşe:
-Uyumam uyumam,haydi gidin de kulübeyi bulun.Kulübede yatıp uyumak istiyorum.
Melda:
-Emre ile ben bu taraftan gideyim,Cenk sen de şu taraftan git ,gölün karşısında görüşe-
lim.
Cenk:
-Tamam.Kulübeyi bulan “Mutluluğun adresi!”diye bağırsın.
Emre:
-Bunu duyan”Zirvedeki göl!”diye karşılık versin.
Melda:
-Tamam arkadaşlar bu şekilde haberleşelim.
Ayşe:
-Harika!İletişim sorununu da çözdük.Şimdi hemen gidin kulübeyi aramaya başlayın.Bir
an önce “Mutluluğun adresi!”sözünü duymak istiyorum.
Cenk:
-Ayşe,sakın uyuma.
Ayşe:
-Uyumam uyumam merak etmeyin.Siz gidin de bulun şu kulübeyi.
Emre:
-Gelirken Melda takmıştı kulübeye,şimdi de sen taktın.Ne var şu kulübede bimiyorum ki?
Melda:
-Haydi,vakit geçirmeyelim de arayalım şu kulübeyi.
Akşam olmak üzereydi.Güneşin pırıltısı azaldı,neredeyse kaybolmak üzereydi.Emre ile
Melda sağ tarafa,Cenk ise sol tarafa gitmek üzere ayrıldılar.Ayşe çantaların yanında oturup onları beklemeye başladı.
Cenk,sık ağaçların arasından girerek gözden kayboldu.Emre ile Melda yemyeşil çimen-
lerin,rengarenk çiçeklerin olduğu tarafa konuşarak gittiler.
Emre:
-Kulübenin bu tarafta olacağını tahmin etmiyorum.
Melda:
-Neden?
Emre:
-Çünkü iki büyük ağacın arkasında olduğu yazıyordu.Girişinin de ağaçların arasından
olduğu bilgisini okumuştum.
Melda:
-Biraz sonra Cenk,”Mutluluğun adresi.”diye bağırır.
Emre:
-Bir an önce sesini duysak da karanlık tamamen kavuşmadan kulübeye yerleşsek.
Melda:
-Burada çimenler ve çiçekler son buluyor.
Emre:
-Evet,ne kadar taşlık!Buradan geçerken dikkatli olmalıyız.
Melda:
-Bence de.
Emre:
-Ben önden yürüyeyim,sen arkamdan gel.Taşların kaydığını hissedersem geri adım atarım.Biraz daha yukarıdan yürüyelim.
Melda:
-El fenerini de almadık.Karanlık iyice kavuştu.Korkmaya başladım ben Emre,buradan geri dönelim.Ayşe de orada tek başına korkar.Buradan ne kadar bağırırsak bağıralım sesimizi ne Ayşe,ne de Cenk duyar.
Emre:
-Kulübeyi bulmadan mı gidelim?
Melda:
-Dön lütfen,acayip acayip sesler duymaya başladım.Bu gece çadırlarımızda yatarız.Sa-
bah kulübeyi ararız.
Emre:
-Dönünce bana “Kulübeyi bulamadık,hani kulübe var diyordun ya!”demeyeceksin,değil mi?
Melda:
-Kulübe falan umrumda bile değil.
Emre:
-Yine ben önden gideyim,sen arkadan gel Melda.
Melda:
-Hayır,ben arkada korkarım,yan yana yürüyelim.
İkisi yan yana Ayşe’nin bulunduğu yere doğru dikkatli dikkatli yürümeye başladılar.
Emre:
-Yol sanki gelirken daha kısaydı.Meğer ne kadar çok yürümüşüz.
Melda:
-Ayşe’nin sesini sen de duyuyor musun?
Emre:
-Evet,duyuyorum!Çok korkmuş olmalı!Biraz hızlı yürüyelim!Başına bir iş geldi galiba!
Melda:
-Hızlı yürüyelim,hatta koşalım!İçimdeki korku gittikçe büyüyor.
Emre bağırmaya başladı:
-Geliyoruz Ayşeee!...Bekle bizi!Birazdan yanında olacağız!
Emre ile Melda soluk soluğa Ayşe’nin yanına geldiler.Geldiklerinde Ayşe’nin oturduğu yerde titrediğini ve bağırmaya devam ettiğini gördüler.
Melda:
-Ne olmuş bu kıza böyle!
Emre:
-Sakin ol Ayşe,biz geldik.Bağırmaktan vazgeç artık.Bak Melda da yanımda.
Ayşe:
-Duymuyor musunuz arkadan gelen sesi?
Melda:
-Sen susarsan duyacağız.Tamam,biz buradayız,artık sakin ol.
Emre:
-Evet,bir homurtu geliyor.Ve bize doğru bakıyor.İrice bir boz ayı.
Melda:
-Homurtusu artıyor!Saldıracak galiba arkadaşlar!Hemen şu ağaca çıkın!
Emre:
-Durmayın,hemen tırmanın şu ağaca,ben onu oyalarım!
Melda hemen ağaca tırmandı.Emre eline çadırın metal sopasını geçirdi ve iri boz ayıyı beklemeye başladı.
Melda:
-Haydi Ayşe,sen de çık buraya!
Ayşe sanki şoktaydı.Melda’nın söylediklerini bile duymuyordu.Çünkü ayı ona saldırmış,elbiselerini yırtmış,kolunu da derin bir şekilde çizmişti.Tekrar aynı şeyleri yaşamaktan korkuyordu.
Emre:
-Ayşe ,Bulunduğun yerden kalk ve bana doğru gel!Ayı çok kızmış ,her an saldırabilir!
der demez ayı,Ayşe’nin üstüne atladı.Atlar atlamaz pençelerini omuzlarına attı ve yüz üstü
yere yatırdı.Tam bacağını yakalamak üzereyken Emre,Elindeki metal sopayı ayının çenesine vurdu.Canı yanan hayvan ani bir hareketle döndü ve Emre’nin üstüne atladı.Atladığı gibi Emre’yi yere yatırdı.Ağaca tırmanmış olan Melda,kopardığı büyükçe dalı,eline aldı ve hiç
tereddüt etmeden hayvanın üstüne atladı.Hayvan neye uğradığını şaşırdı.Arka ayaklarının üzerine dikildi.Bunu fırsat bilen Emre ve Melda ellerindeki sopaları sallayarak koca ayıyı
korkutmayı başardılar. Hayvan daha fazla beklemedi ve oradan uzaklaştı.
Emre:
-Ayşe,iyi misin?Bir şeyin yok değil mi?
Ayşe titrek bir sesle:
-İyiyim Emre,sen nasılsın?
Emre:
-Ben de iyiyim.Melda’nın sayesinde.İyi ki varsın Melda.Çok teşekkür ederim.
Melda:
-Galiba bir ayı ini var yakınlarda.
Emre:
-Yavrularını ya da inini korumak için saldırmış olmalı. Ayıya ,yavrusuna ve inine yaklaşmamak gerektiğini biliyordum.
Ayşe:
-Buralarda ayı ini mi var?
Melda:
-Hem de yavruları mı var?
Emre:
-Tahminen öyle.Şimdi çantaları sırtlanalım ve Cenk’in gittiği yöne doğru gidelim.Bi-
razdan “Mutluluğun adresi” diye bağırır.
Ayşe:
-Mutluluğun adresi mi? Güldürme beni Emre.
Melda:
-Bu parolayı değiştirelim lütfen.
Emre:
-Parolanın ne olmasını istersiniz ,bayanlar?
Melda:
-“Ayılarla Dans”
Ayşe:
-Evet ,bu parola daha iyi olur.
Emre:
-Gündüz fikrinizin değişeceğinden eminim.
Melda:
-Cenk’in sırt çantasını da ben alayım.
Emre:
-Hayır,sen bana ver.
Melda:
-Ben biraz taşıyayım,yorulunca sana veririm.
Ayşe:
-Mümkünse ben ortadan yürüyebilir miyim?
Emre:
-Melda,sen şu büyük el fenerini al ve önden yürü.Ben de ağaçtan kırdığın büyük dal elimde arkanızdan geleyim.
Melda:
-Ayılar önemli bir neden olmadıkça diğer canlılara saldırmazlar.
Ayşe:
-Ben ona ne yaptım ki bana saldırdı?
Emre:
-Arkadaşlar,Cenk’in henüz dönmemesi beni korkutmaya başladı.
Melda:
-Beni de…
Emre karanlığı yırtarcasına bağırmaya başladı:
-Cenk! Ceenk! Cenk!
Melda:
-Başımıza kötü bir şeyler gelecekmiş gibi içimde bir his var.Cenk! Cenk!
Gecenin karanlığında üç arkadaş ayaklarını bastıkları otlardan çıkan sesin ritmine uyarak epeyce yürüdüler.Ters giden bir şeylerin bir şeylerin farkındaydılar.Artık yorum yapmak istemiyorlardı.Ancak Cenk’e ulaşmak ve kulübeyi bulmak zorunda olduklarını biliyorlardı.Adımlarını biraz daha hızlandırdılar.
Emre:
-Cenk! Cenk! Cenk!Arkadaşlar,buradan daha ileriye gitmeyelim.Sanki bilinmeyene doğru yürüyoruz.Hem orman daha da sıklaşıyor,hem de gölden uzaklaşıyoruz.
Ayşe:
-Cenk ne olacak?
Emre:
-Şimdi şu büyük ağacın dibine çadırlarımızı kuralım.Siz çadırın birinin içine girin ,
kapısını kapatın.Ben biraz daha ilerleyip Cenk’i arayayım.En azından aklım sizde kalmasın.
Melda:
-Cenk’i bulabileceğinden emin misin?
Emre:
-Emin değilim ama onu bulmak zorunda olduğumdan eminim.
Ayşe:
-Çantalarınızı tam şuraya bırakın.Çadırın birini ağacın dibine kuralım,diğerini biraz aşağıya.
Emre:
-Yok,yok;ikisini de burayakuralım.Yan yana olmaları daha iyi olur.Bu geceyi kazasız,belasız atlatmamız gerek.Sabah olunca gerekli önlemleri alırız.
Melda:
-Hala kaza ,bela gelmesin diyorsun.Kaza,bela daha nasıl olacak?Kocaman bir ayı sal- dırıyor,sen hiçbir şey olmamış gibi davranıyorsun.
Ayşe:
-Evet,çadırın biri hazır.
Melda:
-Emre,sen git Cenk’i ara,biz diğer çadırı da kurar,burada seni bekleriz.
Emre.
-Siz o çadırla hiç uğraşmayın,girin bu çadıra uyuyun.
Ayşe:
-Uyuyalım mı?Sen ormanda tek başına ,gecenin bu saatinde dolaşırken.Cenk’ten henüz haber alamamışken mi?Nasıl uyuruz Emre?Sen bizi düşünme,haydi git,Cenk’i bul.Biz buraya
bir ateş yakar ,çay demleriz.Siz gelene kadar da diğer çadırı kurmuş oluruz.
Melda:
-Aman dikkatli ol Emre!
Emre:
-Dikkatli olmamak gibi bir şansım mı var?Mecbur dikkatli olacağım.Haydi ben gidiyo-
rum .Cenk’i bulmadan dönmeyeceğimden emin olabilirsiniz.
Emre; bir elinde bir sopa , bir elinde el feneri iri gövdeli ağaçların arasında ilerlemeye
başladı.”Melda ile Ayşe’ye Cenk’i bulmadan dönmeyeceğimi söyledim.Ya Cenk’i bulamaz-
sam! Ya başına bir şey geldiyse çok sevdiğim arkadaşımın! Ya onu farklı bir şekilde bulur-
sam!Nasıl gelirim çadırların yanına?Melda’ya ne söylerim? Ayşe bana ne der? En önemlisi vicdanımla nasıl hesaplaşırım?”diye düşünerek giderken gölden bir atlama sesi geldi.Sanki biri çok yüksekten göbeğinin üstüne göle düştü.Korku içinde”Yine neler oluyor?”diye ak-
lından geçirirken ; yüreğini ağzına getiren bir karartı geçti önünden.”Bu da ne?”diye bağır-
masıyla Cenk’in titrek ve kısık birselse “Emre,sen misin? Buradayım kardeşim!” dediğini duyar gibi oldu.”Ne oluyor bana? Birtakım karartılar görmeye, olmadık sesler duymaya baş-
ladım!Çıldırıyorum galiba!Ama kendimi toparlamalıyımDuyduğum gerçekten de Cenk’in se- si miydi acaba?”
Emre birden kendini topladı,Gecenin gizemini yırtarcasına bağırmaya başladı:
-Cenk! Cenk! Cennnk!
Cenk:
-Buradayım Emre!Sesin çok yakından geliyor!
Emre:
-Evet,onun sesi!Buldum arkadaşımı!(Sesini biraz daha yükseltti)Geliyorum,sesini duymak ne güzel!
Cenk:
-Dikkatli ol kardeşim!Kulübenin önünde iri bir yaratık var!Sana da saldırabilir!
Emre:
-Şu an orada mı?
Cenk:
-Evet,kulübenin önünde ,dışarı çıkmamı bekliyor.
Emre:
-Kulübeyi bulmuş olman çok güzel.Ayşe ve Melda’yı da alıp geliriz buraya.
Cenk:
-Emre,şaka yapmıyorum.Birazdan seni kocaman bir ayı karşılayacak.Senden rahatsız oldu.Sesinin geldiği yöne doğru döndü!
Emre:
-Dönsün Cenk.Korkma,elimde sopa var.Bana bir şey yapamaz.Kendimi savunurum.
Cenk:
-Çok büyük bir ayı bu,Kendini savunabileceğini sanmıyorum!
Emre:
-Ayı bana doğru geldiğinde sen kulübeden çık ve geldiğimiz yöne doğru koşarak ilerle!
Cenk:
-Seni parçalar Emre! Beni kurtarmak için nasıl kendini feda edersin?
Emre:
-Elimde sopa ve fener var.Şu an ayıyı gördüm.Bana dikkatli dikkatli bakıyor!
Cenk:
-Ben de seni gördüm.Aman dikkatli ol!Bir pençe indirirse parçalar seni!
Emre,elindeki büyük sopayı önündeki ağacın gövdesine hızla vurarak;bağırmaya,ilginç ilginç sesler çıkarmaya başladı.Cenk de Emre’ye eşlik etti.Ayı rahatsız oldu,bu beklenmedik
gürültüden adeta korktu. Kulübenin arkasına kaçtı. Oradan da hızla , aşağıya doğru kaçmaya başladı.Cenk derin bir nefes aldı.Saatlerce yaşadığı kabus sona erdi.
Cenk:
-Teşekkürler Emre.Buradan kurtulacağımı ve seni bir daha göreceğimi aklımın ucundan bile geçirmiyordum.
Emre:
-Ormanla kaplı bir dağın zirvesindeyiz.Üstelik yabani hayvanların,yırtıcı kuşların barı-
nağı olan bir ormanın.Zirvede bir göl var.Ve gece göz gözü görmüyor.Unutma ki biz isteyerek geldik buraya.
Cenk:
-Emre,sen ne anlatıyorsun?
Emre:
-Hala anlayamadın mı?Yaşadıklarımızın doğal olduğunu söylemeye çalışıyorum.
Cenk:
-Çevre doğal olunca ,yaşananlar da doğal mı demek istiyorsun?
Emre:
-Evet.
Cenk:
-Bunları ben de biliyorum da şimdi konuşmanın ne yeri,ne de zamanı.
Cenk kulübenin kapısını açtı,Emre ile sanki uzun zamandır görüşmemiş gibi kucaklaştı,
ona sıkı sıkı sarıldı.
Emre elindeki feneri kulübenin içinde dikkatlice gezdirdi:
-Kulübenin içi oldukça genişmiş .Dördümüz buraya rahatlıkla sığarız.
Cenk:
-Ne? Bu gece burada mı kalacağız?
Emre:
-Zirvedeki en güvenilir yerin burası olduğundan emin olabilirsin.
Cenk:
-Ayşe ile Melda neredeler?
Emre:
-Merak etme iyiler. Çadırlardan birini kurmuştuk. Sanırım şimdi çayı hazırlamış bizi bekliyorlardır.
Cenk:
Çay mı?Ne kadar iyi olur.
Emre:
-Şu kulübenin yanındaki sopayı eline al ve arkamdan gel.Çayı soğutmayalım.
Cenk:
-Bu sopa daha önce elime geçmiş olsaydı kendimi savunurdum.
Emre:
-Neden kulübeyi buldun da “Mutluluğun adresi”diye bağırmadın?
Cenk:
-Çok bağırdım.Var gücümle bağırdım.Ama beni bir türlü duymadınız.Ayı,benim bağır-
malarımdan rahatsız oldu.Tam üzerime atlamak üzereydi,kendimi kulübeye zor attım.Hemen kapıyı kapattım ve arkasındaki sürgüyü ittim.Neyse ki kulübenin tam önündeydim.Bir metre ileride olsaydım,kurtulmam mümkün olmayacaktı.
Emre:
-Kulübe gölden uzaktaymış.Biz de gölün karşı tarafına gitmiştik.Birbirimizden bayağı uzaklaşmışız.Ondan duyamamışız seni.
Cenk:
-Ayşe neden duymadı acaba?
Emre:
-Ayşe’nin duyacak hali mi kalmıştı ki…
Cenk:
-Ne olmuştu Ayşe’ye?
Emre:
-O da senin gibi irice bir ayının saldırısına uğramış.
Cenk:
-Kendisini nasıl korumuş?Ben kulübeye girdim de kurtuldum.O ne yapmış tek başına?
Şu an iyi mi?Durumu nası?
Emre:
-İyi iyi,merak etme.Tam zamanında yetiştik.Eğer Melda ile yanına gitmeseydik,aklına-
gelenler Ayşe’nin başına gelebilirdi.
Cenk:
-Neyse,şu an durumu iyiyse sorun yok.
Emre:
-Geldiğimiz ilk gecede ne maceralar yaşadık,değil mi?
Cenk:
-Macera mı diyorsun yaşadıklarımıza Emre?Tehlike desen daha iyi olur bence.
Emre:
-Cenk,Melda ile Ayşe’nin bulundukları yere bayağı yaklaştık.Onlara bir şaka yapalım.
Cenk:
Şaka mı?Ne şakası bu saatte Allah aşkına!
Emre:
-Evet, şaka.sen burada bekle ,ben yanlarına gidip sana rastlayamadığımı söyleyeyim.Ba-
kalım tepkileri ne olacak?
Cenk:
-Madem şaka yapacağız,tam tersini yapalım.
Emre:
-Nasıl yani?
Cenk:
-Nasıl olacak;ben yanlarına gidip kulübeyi bulduğumu söyleyeyim.Senin nerede olduğunu sorayım.
Emre:
-Bak şu ne şakası diyene.Bence hiçbirini yapmayalım.Yeterince gerildiler zaten.Onları daha fazla üzmeyelim.
Cenk:
-Ama sen başlattın bu şakayı.Haydi sen burada bekle,ben onların yanına gideyim.
Emre olduğu yerde kaldı.Cenk,Ayşe ve Melda’nın yanına gitti.İki çadırı yan yana kurmuş,çadırların gölden tarafına ateş yakmış ve çay demlemişlerdi.
Cenk:
-Merhaba arkadaşlar.
Melda:
-Aaa,Cenk!Pekiyi Emre nerede?
Cenk:
-Emre sizinle birlikte değil miydi? Nerede olduğunu bana mı soruyorsunuz?
Ayşe:
-Şu ağaçların arasından gelen el feneri ışığı ne oluyor?Kandıramazsın bizi Cenk.
Cenk:
-Emre,neden bozdun planı?
Melda:
-Bu saatte, burada yapılacak daha iyi planlara ihtiyacımız var.
Emre:
-Evet arkadaşlar;çayımız hazır mı?
Ayşe:
-Hazır hazır.Bardakları hazırlıyorum.
Cenk:
-Doldur da içelim Ayşe,yorgunluğumuzu atalım.Şu an ne kadar ihtiyacım var bir bardak çaya bilemezsin.
Melda:
-Ne oldu Cenk?Neler yaşadın?Emre ile nasıl karşılaştınız?Anlatır mısın?
Emre:
-O kadar çok soru sordun ki , hangisini anlatsın?
Gecenin karanlığını çay karıştırma sesleri çınlatmaya başladı.Melda ve Ayşe , Cenk’in anlattıklarını büyük bir heyecanla dinlediler.Sanki anlattıklarını birlikte yeniden yaşadılar.İç-
lerindeki var olan korku ve tedirginlik bir kat daha arttı.
Sıra Ayşe’nin yaşadıklarını anlatmasına geldi.Aynı heyecanla Cenk de onu dinledi.
Melda:
-Arkadaşlar,az bir cesaretim kalmıştı sayenizde o da gitti.Size bir önerim olacak;bu gece uyumayalım,sabah erkenden burayı terk edelim.
Ayşe:
-Gitme önerin kabul edilmedi ama nöbetleşe uyuyabiliriz.İki kişi çadırda uyusun ,iki kişi
nöbet tutsun.
Emre:
-İkinizin de önerileri reddedilmiştir.
Melda:
-Nedenmiş o?
Emre:
-Çünkü,birazdan çadırları topluyoruz ve kulübeye gidiyoruz.
Ayşe:
-Kulübenin güvenli olduğundan emin misiniz?
Emre:
-Geniş ve kapısının arkasında sürgüsü var.En azından uyurken ayıları görmeyeceğiz.
Cenk:
-Dördümüz aynı anda uyuyabileceğiz. Ayıların yalnızca homurtuları ve ayak seslerini
duyacağız.Bundan daha güzel ne olabilir?
Ayşe:
-Yaşadıklarımı günlüğüme ayrıntılarıyla yazacağım.Her yazının başına “Merhaba gün-
lük” değil,”Ayılarla Dans” yazacağım.
Melda:
-Önce yaşa da sonra yazarsın.
Cenk:
-Karamsar karamsar konuşma Melda. Kulübeyi gördüğünde bu düşüncelerinden vazge-
çeceksin.Burada bulunmanın heyecanını ve mutluluğunu yaşayacaksın.
Emre:
-Bu tırmanış,bu kamp planladığımız gibi yedi gün yedi gece sürecek.
Ayşe:
-Bundan emin misin?
Emre:
-Eminim.Sabah olduğunda buraları daha iyi tanıyacağız.Ayıların sırrını çözeceğiz.
Melda:
-Onlar bizim sırrımızı çözmezlerse,biz onların sırrını çözeriz.
Cenk:
-Ayıların yaşadıkları doğal ortamda nasıl sır çözeceğiz?korkudan kulübeden dışarı çıkabilecek miyiz?
Ayşe:
-Korkarım ki gölün tadını bile çıkaramayacağız.
Emre:
-Sabah olduğunda ayıların değil,bizim dediğimiz olacak.Onların bize neden saldırdıklarını daha iyi anlayacağız.Ya Ayşe’nin oturduğu yerde ya da kulübenin bulunduğu yerde ayıların inlerinin olabileceğini tahmin ediyorum.
Cenk:
-Nereden yola çıkarak böyle bir tahminde bulunuyorsun?
Emre:
-Ayılar aslında bu kadar saldırgan değildirler.Belki de birileri bizden önce buraya gelip
Onların canlarını yakmışlardır.Bakalım; gündüzün aydınlığı her şeyi aydınlatacak.
Melda:
-Büyük ihtimal avcılar yakmıştır hayvanların canlarını.Bizim gibi insanların onlara zarar vereceklerini sanmıyorum.
Emre:
-Evet,onu söylemek istiyorum.Belki de ayılarla sıkı bir dostluk kuracağız.Kim bilir?
Ayşe:
-Hatta onlarla dans bile edebiliriz.
Emre:
-Haydi,şaka yapmayı bırak da çadırları toplayalım.
Melda:
-Ben bardakları ve çaydanlıkları toplayayım.Sonra da ateşi söndüreyim.
Emre:
-Keşke şu çadırı kurmasaydınız.
Ayşe:
-Kulübeyi bulabileceğinizi hiç tahmin etmiyorduk.O kadar ümitsizdik ki…
Cenk:
-Ne korkular yaşadık,ne tehlikeler atlattık!
Melda:
-La Rochefoucauld ne diyor, biliyor musunuz?
Cenk:
-Ne diyor?
Melda:
-“İnsan tehlikeyle karşılaşmadan cesur olup olmadığını anlayamaz.”
Emre:
-Yaşadığımız tehlikeler yüreksiz olduğumuzu ortaya koydu.
Ayşe:
-“Cesaret hiç korkmamak değil,korkuya rağmen bir şeyler yapabilmektir.
Cenk:
-Bu söz de büyük düşünür Ayşe’ye ait olmalı(!)
Ayşe:
-Büyük düşündüğüm doğru ama bu söz bana ait değil; Napolyon Hill’e ait.
Cenk:
-Atalarımız”Cesurun bakışı,korkağın kılıcından keskindir.”demişler.
Emre:
-Bırakın felsefe yapmayı da çantaları sırtlanın.Kulübeye gidip yerleşelim.Bir an önce yatıp uyumak istiyorum.
Melda:
-Benim meskenim dağlardır, dağlar…Dağlardır dağlar…
Ayşe:
-Neyse ki bir daha çadır kurma derdimiz olmayacak.
Cenk:
-Son kez ateşin sönüp sönmediğini kontrol edeyim.
Emre:
-Cenk,umarım seninki kulübenin önünde bizi beklemiyordur.
Cenk:
-Belli mi?Belki de arkadaşlarını da toplayıp kapının önünde bizi bekliyorlardır.
Emre:
-Ayıların bu kadar saldırgan olmalarını anlamış değilim.
Melda:
-Anlamamış olman üzücü.Adı üstünde ayı bu.Ayılığını yaptı ve saldırdı.
Ayşe:
-Melda’ya katılıyorum. Ayı bu;kelebek değil ya…
Cenk:
-İşte,kulübeye geldik.Ne korku dolu anlar yaşadım burada…
Emre,elindeki fenerle kulübenin içini aydınlattı:
-Bakın,ne kadar geniş.
Melda:
-Tam da dört kişilik yapmışlar.
Ayşe:
-Sanki bizim için yapmışlar.Ben şu köşeye yerleşeyim.
Cenk:
-İsterseniz çadırları dışarı bırakalım.
Emre:
-Hayır hayır ,dışarıda bir şey bırakmayalım.Burası ıssız bir orman ,ne olacağı belli olmaz.
Melda:
-Hiç de ıssıza benzemiyor.Bizden başka onlarca canlı yaşıyor burada galiba.
Ayşe:
-Haydi arkadaşlar,kapının sürgüsünü itin de yatın,uyuyun artık.
Cenk:
-Bence de iyi olur.Mutluluğun adresi kulübenin içi olsa gerek.
Emre:
-Neden?
Cenk:
-Güvenli de ondan.En güvenli yer burası.
Ayşe:
-Bu kulübeyi avcılar mı yapmış?
Melda:
-Büyük ihtimalle öyle.Bir filmde izlemiştim.Avcıların buna benzer kulübeleri vardı.
Kulübede günlerce kalıp avlanıyorlardı.
Emre:
-Arkadaşlar,artık uyuyalım,sabah erken uyanalım.
Cenk:
-Neden erken uyanacağız?
Emre:
-Güneşin doğuşunu görüntüleyelim.Zirvedeki göle gelip de güneşin doğuşunu seyretmemek olmaz.
Ayşe:
-Bence de.
Emre:
-Cep telefonumun alarmını ayarladım.Sabah erkenden sizi uyandırırım.
Melda:
-Telefon alarmı bizi uyandırabilirse.
Cenk:
-Bu kadar yorgunluğun üstüne ,davul çalsalar uyandıramazlar beni.
Emre:
-Hiç merak etmeyin,ben sizi uyandırırım.Gölün serin sularıyla yüzümüzü de yıkadık mı,
ne uykusuzluk kalır ,ne de yorgunluk.
Ayşe:
-Haydi size iyi uykular.
Bu kısa süreli sohbetin sonunda , dördü birden uykuya daldılar.Ne baykuşların ötmesini,
ne ayıların ayak seslerini,ne de kurtların ulumalarını duydular. Bu derin uykuyu Emre’nin cep telefonunun alarmı araladı. Emre hemen telefonun alarmını kapattı. Usulca doğruldu ve kulü-
benin kapısını açtı.
Melda gözlerini ovarak:
-Şu alarmı kurmasan olmaz mıydı?
Cenk esneyerek:
-İlk gecemizi uyuyarak geçirseydik iyi olurdu bence.
Ayşe:
-Gözlerimden uyku akıyor adeta.
Emre:
-Arkadaşlar, buraya uyumaya gelmedik. Şu karanlığı aralayan güneşin, gülümseyen yü-
zünü bir görseniz, düşünceleriniz değişecek.Güneşin ışıklarının gölün durgun sularıyla kucak-
laşmasını bir görseniz.Bu görüntü ancak tablolarda olur.Kalkıp dışarı bakmayarak çok şey ka-
çırıyorsunuz.İşte mutluluğun adresi!İşte zirvedeki gölün eşsiz güzelliği.
Emre’nin bu sözleri üzerine üçü birden yattıkları yerden kalktılar.
Melda:
-Gözlerime inanamıyorum,bu ne güzellik!
Cenk:
-Kulübe göle çok da uzak değilmiş.
Ayşe:
-Evet,mutluluğun adresi burası!Hemen resmini çekelim!Böyle bir güzellik ancak masal-
larda olur.
Emre:
-Bir masallarda ,bir de zirvedeki gölde olur!
Melda:
-Bir de ayılar olmasa.
Cenk:
-Benim duyduğum sesi siz de duyuyor musunuz?
Ayşe:
-Nasıl bir ses?
Cenk:
-Su şırıltısı.Sanki yüksekçe bir yerden su akıyor.
Emre:
-Evet,ben de duydum.Gölden gelmesi mümkün olmayacağına göre,buralarda bir dere olmalı.Belki de bir şelale.
Melda:
-Olabilir.Ses şu taraftan,aşağıdan geliyor.
Ayşe:
-Haydi suyu bulalım. Elimizi yüzümüzü o suda yıkayalım.
Cenk:
-Su kaplarını da yanımıza alalım,dolduralım.
Emre:
-Önce suyu bulalım da!Kaplara su doldurmak kolay.
Melda:
-Haydi ne duruyoruz?
Ayşe:
-Kulübeyi kapatalım,ne olur,ne olmaz.
Melda:
-Ben elime şu sopayı alayım.
Ayşe:
-Şu büyükçe ağacın yanından geçerken dikkatli olun,düşebilirsiniz.Dikenli dallar elinizi çizmesin.
Cenk:
-Ayşe,ileri gitme!Orada kal!
Ayşe:
-Neden?
Cenk:
-Görmüyor musun mağaranın girişini?
Ayşe:
-Gördüm,ne olmuş?
Cenk:
-İçeride belki ayılar vardır!Sakın ilerleme!
Emre:
-Ayının sana neden saldırdığı anlaşıldı.Yuvasını korumaya çalışıyormuş.Ben de zaten ondan şüphelenmiştim.Yoksa neden saldırsın.
Melda:
-İçeri bakmak istiyorum.
Ayşe:
-Sakın deneme!
Melda:
-Neden?
Ayşe:
-Sevenlerinin çok üzüleceği şeyler olabilir de ondan.
Cenk:
-Evet Melda.Denemeye kalkma.Belki de mağara boştur ama ne olur,ne olmaz.
Emre:
-Şimdi değil de öğleden sonra girmeyi deneyelim.Şu an ayılar varsa bile o saatte dışarı çıkmış olurlar.
Melda:
-İyi fikir.Gidelim.Mağaranın biraz uzağından yürüyelim.
Ayşe:
-Siz beni takip edin.
Cenk:
-Suyun sesi daha iyi duyuluyor.Yaklaştık galiba.
Ayşe:
-Gördüm,arkadaşlar!Zirvedeki göle hiç de uzak değilmiş.
Emre:
-Ne kadar güzel bir şelale!Köpük köpük!
Melda:
-Serinliği buraya kadar geliyor.
Cenk:
-Buradan aşağı inmemiz mümkün değil.
Ayşe:
-Altımızda korkunç bir uçurum var!
Emre:
-Biz de şelalenin üst tarafına girelim.
Melda:
-Bu suyun kaynağı nerede acaba?
Cenk:
-Fazla uzakta olamaz.
Ayşe:
-Çünkü dağın zirvesindeyiz.
Emre:
-Öyle ya;sular bulutlardan boşalacak değil ya!
Melda:
-Haydi,ayaklarımızı suya sokalım.
Cenk:
-Biraz dikkatli olun arkadaşlar,suyun tabanı kaygan olabilir!
Ayşe:
-Metrelerce yükseksekten şelaleden düşmek;düşünmesi bile insanı korkutuyor!
Melda:
-Ne kadar soğuk bir su!Buz gibi!
Emre:
-Melda,biraz daha yukarıdan gir.
Dördü birden şelalenin üstündeki köpüklü,buz gibi berrak suya ayaklarını soktular.Ellerini,yüzlerini yıkadılar.
Cenk:
-Ne kadar güzel,insana hayat veriyor.
Ayşe:
-İleri gitmesen iyi olur.
Melda:
-Evet Cenk,şelalenin ne kadar yüksek olduğunu gördün.Lütfen biraz yukarı gel!
Cenk:
-Bir şey olmaz.Siz de gelin buraya ,akıntı daha hızlı.Akıntıya karşı yürümek çok eğlenceli oluyor.
Emre:
-Cenk,eğlencenin sonu kötü bitmesin.Suyun zemininin ne kadar kaygan olduğunu biliyorsun.Başına bir iş gelmesin.
Cenk:
-Sen de mi korkuyorsun Emre?Haydi gel akıntıya karşı birlikte yürüyelim.
Cenk bütün uyarılara kulak tıkadı.Kaygan zeminli,hızlı akan,buz gibi köpüklü suda akıntıya karşı yürümeye devam etti.Fazla geçmeden ,üstüne bastığı taş parçasının sallanması sonucu dengesini kaybetti.Kendisini toparlamaya çalıştı.Bir türlü dengesini sağlayamadı.Arkadaşlarının şaşkın bakışları arasında sürüklenmeye başladı.Tam şelaleden aşağı düşmek üzereyken sivri bir kaya parçası imdadına yetişti.Korkuyla bağırmaya başladı:
-Kutarın arkadaşlar,bir şeyler yapın!Suyun akıntısına daha fazla karşı koyamıyorum!
Emre:
-Sıkı tutun,sakın panik yapma!
Cenk:
-Su öyle soğuk ki,sanki ellerim buz tutu!Daha fazla tutunamayacağım galiba!
Emre:
-Melda,sopa nerede?Onu bana verir misin?
Melda:
-Hemen getiriyorum!
Ayşe:
-Arkadaşlar,bir şeyler yapalım!Cenk’i kurtaralım!
Cenk:
-Ne yapacaksanız bir an önce yapın!Daha fazla dayanamıyorum!
Melda:
-Al Emre,sopayı getirdim!
Emre:
-Cenk,sopayı sana uzatıyorum, sıkı sıkı tut bırakma!
Cenk:
-Sopaya yetişemiyorum!
Emre:
-Melda,Ayşe,siz benim sol elimi tutun,ben biraz daha ilerleyip,sağ elimle sopayı az daha uzatayım.
Ayşe:
-Dördümüz birlikte aşağı düşmeyelim!
Emre:
-Siz elimi sıkı sıkı tutun!Başka çaremiz yok!Cenk!in şelaleden aşağı düşmesine seyirci kalamayız!(Cenk’ bağırmaya başladı)Tut Cenk,sıkı tut!
Cenk:
-Biraz daha uzat!
Emre:
-Şimdi tutabilecek misin?
Cenk:
-Tamam tamam şimdi tuttum!
Melda:
-Sıkı tut Cenk,sıkı tut!
Emre:
-Beni belimden tutup çekin!Sopayı iki elimle tutmam gerekiyor!
Ayşe:
-Sen merak etme Emre!Sopayı iki elinle tut ve çek!
Emre:
-Oluyor arkadaşlar!Başardık galiba!Tut elimi Cenk!
Cenk:
-Sağ olun arkadaşlar!Size çok şey borçluyum!Beni kulübeye götürün lütfen!Çok üşü-
düm.
Emre:
-İnatlaşmayıp uyarılarımızı dikkate alsaydın,bize çok şey borçlu olmayacaktın.Ayşe,
sen sopayı al önden yürü.Ben Cenk’i sırtıma alayım.
Cenk:
-Gerek yok arkadaşım,ben yürürüm.
Emre:
-Hayır hayır,yürümen doğru olmaz.Bin sırtıma seni kulübeye kadar taşıyayam.Yürüye- cek halin yok.Uzat ellerini omuzlarıma doğru.
Cenk:
-Teşekkür ederim.Arkadaşlar,iyi ki varsınız.Melda,Ayşe hepinize teşekkürler.Hayatımın
kalan kısmını sizlere borçluyum.
Melda:
-Olur mu öyle şey?Bizim başımıza benzer bir şey gelseydi sen yardımcı olmayacak mıy-
dın?
Ayşe:
-Keşke sen de bizim uyarılarımıza kulak verseydin.Yüreklerimiziağızlarımıza getirdin.
Öldük öldük dirildik.
Cenk:
-Hepinizden özür diliyorum.Sizlere korku dolu anlar yaşattım.Kusura bakmayın.
Emre:
-Neyse,olan oldu bir kere.Senin kurtulmuş olman bence daha önemli.
Melda:
-Bence de.
Emre:
-Ayşe,biraz hızlı git de kulübenin kapısını aç.
Ayşe:
-Tamam,hemen gidip açıyorum.
Ayşe biraz önden yürüdü.Elindeki sopayı sallaya sallaya kulübenin önüne gitti.Gitti ama bir de ne görsün!Kulübenin kapısının önüne boz bir ayı uzanmış yatmıyor mu!...Ayı sanki ku-
lübenin kapısını kapatmak için yatmıştı.Ve sabah güneşinin verdiği sıcaklıkla uyumuştu.Ayşe ne yapacağını bilemedi .Biraz bekledi. Kapıyı açmasının gereğine inanıyordu.Bir ara elindeki sopayla boz ayıyı korkutup kovalamayı düşündü. Bunu yapmaya cesaret edemedi.Geri dönüp arkadaşlarının yanına gitmek istedi.Geriye döner dönmez karşısında ,sırtında Cenk’le Emre’yi gördü.
Emre:
-Ne duruyorsun Ayşe?Açsana kulübenin kapısını.(Emre de gördü boz ayıyı.)Hah,bir de bu eksikti.(Cenk’i ağacın dibine indirdi.)Arkadaşım,sen burada biraz uzan,ben şu ayıyı uyan-
dırayım.
Cenk:
-Aman dikkatli ol!Benim başıma gelen senin de başına gelmesin!
Emre:
-Sen ağacın arkasına geç.Ayşe,Melda siz de şu büyük ağacın arkasına saklanın Ben boz ayının rahatını kaçıracağım .Böylece ona da buradan gitmek düşecek .O yuvasını bizden kıskanıyorsa biz de kulübemizi ondan kıskanıyoruz.Ayı bu tarafa doğru koşarsa size saldıra-
bilir.Yeni bir plan yapmamız gerekiyor.Tamam buldum.Şimdi hep birlikte kulübenin arkasına geçelim.Cenk sen tekrar sırtıma bin.
Cenk:
-Gerek yok,ben oraya kadar yürürüm.Hem üşümem geçti sayılır,bak titremiyorum.Elbi-
selerim de ıslak olmasa hiçbir şeyim kalmayacak.
Melda:
-Titremen pek geçmişe benzemiyor.Üşümeden midir,korkudan mıdır bilmiyorum.Azra-
ililin nefesini ensende hissettin dakikalarca.
Ayşe:
-Yalnızca o mu hissetti?Biz de onunla birlikte gittik gittik, geldik.
Cenk,Ayşe ve Melda kulübenin arkasına geçtiler.Emre eline aldığı sopayla yanındaki ağaca hızlı hızlı vurmaya başladı. Gürültüye uyanan ayı, başını kaldırdı ve Emre’ye doğru homurdanmaya başladı.
Emre:
-Bu ses onu rahatsız etmeye yetmedi galiba.Arkadaşlar siz de elinize sopa alıp kulübeye vurun.
Ayşe, Melda ve Cenk ellerine aldıkları sopalarla kulübeye vurmaya başladılar.İyice ra- hatsız olan boz ayı,yerinden kalktığı gibi karşısında duran Emre’ye doğru koşmaya başladı.
Bunu tahmin eden Emre siçrayarak yukarıdaki dala asıldı.Bir hamle ile kendini dalın üstüne aldı.Hırsını alamayan ayı geri dönüp kulübeye doğru koştu.Hızla pençelerini kapıya vurmaya başladı.Rahatsız edilmenin verdiği sinirle şelaleye doğru gitti.
Ayşe hemen kulübenin kapısını açtı. Ayıdan kurtulmuş olmanın vermiş olduğu mutlu-
lukla kulübeye girdiler.
Cenk:
-Siz dışarı çıkın da ben şu ıslak giysilerimi değiştireyim.
Emre:
-Benimkiler de senin giysilerin kadar ıslandı. Senden sonra da ben değiştireyim. Şimdi dışarı çıkıp kulübenin önüne ateş yakalım. Hem ısınırız hem de kahvaltı için çay demleriz.
(Ayşe ve Melda’ya döndü)Haydi arkadaşlar,çalı çırpı toplamaya.Dikkatli olun,kulübeden faz-
la uzaklaşmayın.Bir ayı macerası daha yaşamak istemiyorum.
Melda:
-Merak etme Emre, uzaklaşmayız.
Ayşe:
-Emre,sen nereye gidiyorsun?
Emre:
-Şu su kaplarına su doldurmaya;şelalenin üstüne.
Melda:
-Biliyorsun ayı da o tarafa gitti.Asıl sen kendine dikkat et.
Emre:
-Buraya geldiysek ayılarla barış içinde yaşamaya alışmamız gerekir.Bu büyük orman onlara da yeter,bize de.
Ayşe:
-Tabi,ayılar buna itiraz etmezlerse.
Cenk kulübede ıslanan giyeceklerini değiştirirken,Melda ile Ayşe ağaçların arasında çalı çırpı toplamaya başladılar.Emre ,elinde su kapları ile şelalenin üstüne su doldurmaya gitti.Boz ayının suyun tam ortasında durduğunu gördü. Onu bir kere daha rahatsız etmek istemedi.Ses-
sizce otların üstüne uzandı ve ayıyı seyretmeye başladı.
Boz ayının alabalıkları büyük bir ustalıkla nasıl yakalayıp yediğini merakla izledi. Kar- nını iyice doyuran ayı, serin serin su içip sudan çıktı ve karşı taraftan gözden kayboldu. Emre
“Öğle yemeğimiz hazır.” dedi kendi kendine ve uzandığı yerden kalkarak suyun yanına gitti.
Eğilip birkaç yudum su içti .Su kaplarını doldurdu ve kulübeye gitti.Cenk,Melda ve Ayşe’nin
ateşi yakmış olduklarını gördü.
Cenk:
-Nerede kaldın Emre? Biz de senin yanına gelecektik Altı üstü bir su doldurup gelecek-
tin.
Melda:
-Su kabını ver de çay suyu koyayım.
Emre:
-Buradan gide ayıyı şelalede gördüm.
Ayşe:
-Sana saldırmadı mı?
-Hayır,burada yuvası olduğu için saldırıyor olmalı.Ya da bu kulübeye bizden önce avcı-
lar gelmiş,ayıların canlarını yakmış olabilirler.Onlar da avcı olduğumuzu sanıyor olabilirler.
Ayşe:
-Bak bu ikinci söylediğin olabilir.Hiç düşünmemiştim.
Melda:
-Bence de.Bizim de canlarını yakabileceğimizi sanıyor olabilirler.(Emre’ye döndü)Emre sen üstündekileri ne zaman değiştireceksin?Sırılsıklam olmuşsun,hastalanırsın.
Cenk:
-Biraz sonra değiştirirsin,ayı ne yapıyordu,onu söylemedin.
Emre:
-Ayı,balık avlıyordu.
Ayşe:
-Balık mı avlıyordu?
Emre:
-Evet.Hem de nasıl ustaca avlıyordu!Şaşırdım,kaldım!Otların üzerine uzandım,onu seyrettim.
Melda:
-Nasıl avlıyordu?Belgesellerde izlediğimiz gibi mi?
Emre:
-Şelalenin üstündeki kaygan zeminli yerde dikilmiş,duruyordu.Yakaladığı balığı kaptığı gibi midesine indiriyordu. Karnını güzelce doyurdu. Sonra suyunu içti, karşıya geçip gözden kayboldu.Öğlen yemeğine biz de oradan balık tutup yiyebiliriz.
Cenk:
-Aman ben almayım.
Emre:
-Neden?
Cenk:
-Bir daha ne oraya giderim,ne de suya girerim.
Ayşe:
-Ama Cenk,tatlı su balığı çok lezzetli olur.
Melda:
-Hem tavasını,hem de ızgarasını yaparız.
Cenk:
-Ben gölden tutmayı tercih ederim.Gölün suyu da tatlı su nasıl olsa.
Emre:
-Ben şu ıslak giysilerimi çıkarıp asayım.Cenk,sen nereye astın ıslak elbiselerini?
Cenk:
-Gölün kenarındaki çalılıkların üstüne serdim.Güneş bugün çok etkili olacağa benziyor.
Öğleden sonra kururlar.
Emre:
-Tamam,ben de götürüp oraya sereyim.
Melda:
-Çay suyu kaynamak üzere,Emre kulübeden gelirken çayı da getirir misin?
Emre:
-Tabi getiririm,iki dakikaya oradayım.
Ayşe:
-Kahvaltıyı ateşin yanında mı yapalım,yoksa kulübenin önünde mi?
Cenk:
-Kulübenin önünde yapalım.
Melda:
-Bence burada yapalım.
Cenk:
-Neden?
Melda:
-Çayın suyu ateşin kenarında durursa soğumamış olur.
Emre:
-Çayı getirdim.
Melda:
-Teşekkür ederim.Bakalım şelalenin suyu ile demlenen çay nasıl olacak?
Ayşe:
-Beğenmezsek bir dahaki çayı gölün suyundan demleriz.
Cenk:
-Kahvaltı sonrası oltalarımızı alıp gölde balık tutalım.
Emre ıslak giysilerini astığı yerden geldi:
-Dip oltalarını atalım,el oltalarını çıkarmayalım.
Melda:
-İyi olur.Önce gölün sırrını çözelim.Dün etrafını dolaşamamıştık,bugün onu deneriz.
Dört arkadaş ateşin yanına kurdukları yer sofrasında kahvaltılarını yaptılar.Şelalenin suyundan yapılan çaya doyamadılar.Çaydanlığın dibi görünene kadar içtiler.Ateşi söndür-
düler, eşyaları kulübeye koydular.Kulübenin kapısını iyice kapattılar.Dip oltalarını alarak
gölün kenarına gittiler.
Cenk ile Emre “Ya kısmet” deyip ,dip oltalarını göle attılar. Oltaların iplerini gerip,
küçük sopaların üstlerine taktılar.Her misinanın sopalara yakın yerlerine birer tane zil bağ-
ladılar.Balık yeme geldiği zaman anten adı verilen sopaların yakınlarında bağlı olan zilleri
çaldıracaktı.
Cenk:
-Bu iş tamam .Misinaların uçlarındaki yemlere balık geldiğinde ziller çalacak.
Ayşe:
-Biz gölün etrafını dolaşacağımıza göre zillerin sesini nasıl duyacağız?
Emre:
-Geldiğimizde bakarız.
Melda:
-Bu arada balıklar kurtulmazlar mı?
Cenk:
-Kurtulanlar kurtulur,kurtulamayanları çekeriz.Onlar da bize fazlasıyla yeter.Daha olmadı el oltalarıyla tutarız.
Ayşe:
-Benim korkum ne biliyor musunuz arkadaşlar?
Emre:
-Nedir korkun Ayşe?
Ayşe:
-Oltaların ucundan da balık yerine ayı çekeceğiz galiba(!)Ya da ayı balığı(!)
Melda:
-Çok komiksin.
Ayşe:
-Geldiğimizden beri hiç eksik olmadılar.Hangi taşı kaldırsak,altından onlar çıktılar.
Cenk:
-Hangi taraftan gidelim,arkadaşlar?
Emre:
-Bu taraftan ilerleyelim.
Ayşe:
-Geldiğimiz taraftan dolaşmayalım mı?
Emre:
-O tarafta taşlar var,geçmekte zorlanabiliriz.Sol taraftan ilerleyeli.Her ihtimale karşı,so-
payı almayı unutmayalım.
Melda:
-İyi ki kırmışım şu sopayı.Olmasaydı ne yapardık?
Cenk:
-Söylediğin şeye bak,sanki ormanda başka ağaç dalı yok.
Melda:
-Şaka yaptım şaka,haydi gidelim.
Ayşe:
-Ayılarla dans yeniden başlayacak anlaşılan.
Emre:
-Gerçekten buralarda bu kadar fazla ayı olacağını hiç tahmin etmemiştim.Bize saldırma-
larını da hala anlamış değilim. Aslında iri yapılı boz ayılar,korkunç cüsselerine ve güçlerine rağmen saldırgan değildirler.
Cenk:
-Özellikle kış uykusunu geçirdikleri inlerinden çıktıkları ilkbaharda daha çok bitkisel yiyeceklerle beslenirler. Tıpkı sığırlar gibi otlarlar. Ya gruplar halinde ya da yalnız başlarına dolaşırlar.Gecenin dokuzu ile sabahın altısı arasını genellikle uyuyarak geçirirler.Uyumak için kızıl ağaçların ve cüce çamların arasına gizlenirler.
Emre:
-Ayrıca ayıların aile bağları çok kuvvetlidir.Yavrular iki yaşına kadar annelerinden ay-
rılmazlar.İri boz ayılar ancak yedi yaşına geldikleri zaman yetişkin sayılırlar ve ortalama ola-
rak da yirmi beş yaşına kadar yaşarlar.Arkadaşlar;ayının kocaman somon balıklarını nasıl ya-kalayıp,yediğini görseniz;şaşırırdınız.
Melda:
-Bence kulübenin aşağısındaki inde yavru ayılar var.
Ayşe:
-Öğleden sonra girip bakalım mı?
Cenk:
-Ayşe,sen girer bakarsın(!)
Ayşe:
-Ben cesaret edemem.
Emre:
-Zaten Cenk şaka yapıyor.Önce ben girerim.Eğer ayılar varsa çıkarım.Ayılar yoksa he-
pimiz girer,bakarız.
Melda:
-Buradan gittiğimizde ayılarla ilgili anlatacak çok anımız olacak.
Cenk:
-Hem anımız hem de bilgimiz olacak.
Emre:
-Bakın bakın ,iyi ayı sözünün üstüne gelirmiş.Bizimki ne yapıyor…
Ayşe:
-Yine mi ayı?İnanmıyorum!
Emre:
-Sağ tarafa bakarsan inanırsın.
Melda:
-Gerçekten de ,ne yapıyor öyle?
Cenk:
-Ağaca tırmanmaya çalışıyor.
Ayşe:
-Neden tırmanmaya çalışıyor acaba?
Emre:
-Galiba ağaçta bal kovanı var.
Melda:
-Bal kovanı mı?Kim koymuş onu oraya?
Emre:
-Bildiğimiz bal kovanlarından değil.Arılar bir kovuk bulmuşlar,oraya bal yapmışlar.
Cenk:
-Daha fazla ilerlemeyelim.Bizi fark etmesin.Bakalım bal almayı başarabilecek mi?
Ayşe:
-Tıpkı insan gibi ağaca tırmanıyor.
Melda:
-Ön ayağının biri ile ağacın dalına asılıyor.Diğeri ile de bal alacak galiba.
Emre:
-Bunu başarabileceğini sanmıyorum.
Melda:
-Neden?
Emre:
-Çünkü asıldığı dal o ayıyı zor tartar.Düşerse onun için hiç iyi olmaz.Alttaki kırılmış ağacın büyük dalları oldukça tehlikeli duruyor.
Cenk:
-Evet,ne kadar sivriler.Aşağı bir düşerse kesin yaralanır.
Ayı ön ayaklarının birini ağacın yüksekçe olan dalına geçirdi .Diğeri ile balla dolu ko-
vuğa uzanmaya çalıştı.Bir denedi olmadı,iki denedi olmadı…Ağacın dalı boz ayının ağırlığı-
na daha fazla dayanamadı ve kırıldı. Boz ayı neye uğradığını şaşırdı,kendini yerde buldu.Ca-nının yanmasıyla bağırmaya başladı. Bağırma ,hem nasıl bir bağırma!Orman sesinden adeta
inlemeye başladı.
Emre:
-Korkulan oldu!Nasıl da canı yanıyor hayvanın!
Cenk:
-Haydi ona yardım edelim.
Emre:
-Şu an canının acısı ile bize saldırabilir.Yanına yaklaşmamız doğru olmaz.
Melda:
-Onun böyle acılar içinde kıvranmasını seyredip ,bağırmasını dinleyecek değiliz.Bu acı-
ya seyirci kalmamız hiç doğru olmaz.
Emre:
-Hayatımızı tehlikeye atmamız da doğru olmaz.Bak duyuyor musun ayak seslerini?
Ayşe:
-Evet,sesi duyan bütün ayılar buraya toplanıyorlar!Canını seven ağaçlara tırmansın.
Ayılar gelmeden kısa bir süre önce Melda ile Cenk bir ağaca Emre ile Ayşe yanındaki diğer ağaca hızla tırmandılar.Sesi duyan ne kadar ayı varsa yaralı boz ayının başına toplandı-
lar.
Ayılar sanki bir dedektif gibi nereden nereden ,nasıl düşmüş olabileceğini incelemeye başladılar.Bazıları ağacın gövdesine,bazıları dalın nasıl kırılmış olduğuna baktılar.Hatta bir tanesi,gözüne ağacın yukarısındaki kovukta bulunan balı kestirdi.Almayı denedi,başaramadı.
Ondan sonra birkaç ayı daha denedi,başarılı olamadılar.
Ayılardan birkaç tanesi çevreyle ilgilenmek yerine yaralı boz ayıyla ilgilenmeyi tercih ettiler.
Cenk:
-Bunlar yaralı ayının ailesinden galiba!
Emre:
-Ben size ayıların aile bağlarının kuvvetli olduğunu söylemiştim.
Melda:
-Biraz sessiz konuşsanız iyi olur.
Cenk:
-Neden?
Melda:
-Ayılar sesimizi duymasınlar.Burada olduğumuzu bilmesinler.
Emre:
-Güldürme insanı;ağaçlara çıkıp bizi aşağı mı indirirler?
Ayşe:
-Komik olmayın arkadaşlar.Bakın içlerinden biri ayının yarasını yalıyor.Yarayı temizli-
liyor.
Cenk:
-Diğeri de boynunu yalıyor.Acısını paylaşıyor olmalı.
Melda:
-Ayılar da paylaşmayı ,dayanışmayı biliyolar.
Emre:
-Ayılardan çok şey öğreneceğiz.
Ayşe:
-Yaralı ayının kanı hala durmadı.
Cenk:
-Belki biraz sonra pıhtılaşır,kan durur.
Melda:
-Kan kaybından ölmesin!
Emre:
-Onu bu durumda görüp de yardım edememek ne kötü.
Ayşe:
-Ayılar bir bir dağılmaya başladı.Belki biraz sonra hepsi gider.Biz de iner,yaralı ayıya yardım ederiz.
Cenk:
-Yaralı ayı ile yakından ilgilenen o iki ayının ayrılacaklarını pek sanmıyorum.
Melda:
-Yapabileceklerinin en iyisini yaptıktan sonra giderler diye düşünüyorum.
Yarım saat sonra bütün ayılar yaralı ayıyı tek başına bırakıp gittiler.
Yaralı ayı kan kaybından dolayı bayağı güç kaybetti.Bağırmalarının yerini kısık kısık in-
lemeler aldı.
Emre:
-Artık inebiliriz.Yaralı ayıya yardım etme sırası bizde.
Ayşe:
-Bize saldırmasın!
Cenk:
-Ben, Melda ve sen ,ayının üstüne var gücümüzle abanalım.Emre de kanamayı durdur-
maya çalışsın.
Emre:
-Artık inelim.Bir an önce hayvana yardım edelim.
Cenk,Emre,Melda ve Ayşe ağaçtan iner inmez boz ayının üstüne kuvvetlice abandılar. Ayı,aniden çırpınmaya,kurtulmaya çalıştı.Kocaman bir atı bile parçalayabilecek güçteki boz
ayının sağından soluna dönebilecek gücü bile kalmamıştı.
Cenk, Melda ve Ayşe her ihtimale karşı ayıyı var güçleriyle tutmaya çalıştılar.
Emre:
-Yarası oldukça derinmiş.bu yara biraz zor kapanır.
Cenk:
-Cerrahi müdahele yapamayacağımıza göre ,ayıyı bırakalım gitsin.
Ayşe:
-Biz hiçbir şey yapamayacak mıyız?
Emre:
-Durun arkadaşlar.Ben gömleğimi çıkarıp,Yaranın üstüne sıkıca bağlayayım.
Melda:
-Bunun kanı durdurmaya etkisi olur mu?
Emre:
-Yarayı dikemeyeceğimize göre ,en azından üstünü kapatmış oluruz.
Ayşe:
-En azından “Elimizden bir şey gelmedi, bir şey yapamadık.”demeyiz.Yaptığımız da bir müdahele olacak.
Emre:
-Cenk,sen şu gömleğin üstüne iyice bastır.Ben sıkı bir düğüm atayım.
Cenk:
-Sen bu tarafa ver ,ben düğümleyeyim.
Cenk’in düğümü atmasıyla ayının yerinden doğrulması bir oldu.Sanki ayı değil,evcil bir
hayvandı.Yavaş yavaş kulübeye doğru gitmeye başladı.
Ayşe:
-Bu ayı bizim kulübenin aşağısındaki mağarada yaşıyor galiba.
Melda:
-Akşam üzeri hasta ziyaretine gideriz.Hatta ayıları da oturmaya davet ederiz.Öyle ya komşu komşuya hastalık ya da felaket zamanlarında gerek(!)
Emre:
-Bakalım kovukta ,ayının hayatını tehlikeye attığı kadar bal var mı?
Cenk:
-Emre,lütfen ağaca tırmanma.
Emre:
-Neden?
Cenk:
-Ayılarla uğraştığımız yetmiyormuş gibi bir de arılarla uğraşmayalım.
Emre:
-Arılar varsa ,onları rahatsız etmem ,hemen inerim.
Emre,ayının tırmanmaya çalıştığı kovuğa kadar çıktı.Kulağına arı vızıldamaları gelmeye başladı. İçeri baktığında yüzlerce arının hareket halinde olduğunu gördü. Çıktığı gibi sessizce aşağı indi.
Ayşe:
-Ne bal var,ne de arı var galiba.
Emre:
-Bal göremedim ama yüzlerce arı gördüm.
Melda:
-İyi ki dal kırılmış da ayı düşmüş.
Cenk:
-Neden?
-Arılar boz ayının işini bitirirlerdi.Hiç olmazsa yaralı olarak kurtuldu.
Ayşe:
-Haydi gölün etrafını dolaşalım.
Emre:
-Yukarıdan geçemezsiniz,şu ağaçların arasından yürüyelim.
Melda:
-Dikkat edin alt taraf uçurum.Uçurumun sonunda da göl var.
Cenk:
-Uyarmana gerek yok.Ben buradan göle atlayabilirim.
Ayşe:
-Gerçekten atlayabilir misin?
Cenk:
-Evet,daha yüksekten bile atlayabilirim.
Ayşe:
-Aşağıya bakmaya bile yüreğim dayanmaz.
Melda:
-Benim de.
Ayşe:
-Emre,sen de atlayabilir misin?
Emre:
-Atlayabilirim.
Cenk:
-Atlayalım mı Emre?
Melda:
-Hayır hayır ,atlamayın!
Emre:
-Korkma Melda. Korkacak bir şey yok.
Melda:
-Atlamanızdan korkmuyorum da nereden çıkacaksınız?
Cenk:
-Kulübenin bulunduğu yerden çıkarız. Böylece oltalara da bakmış oluruz.
Melda:
-Hatırlatırım,gölün etrafını dolaşmak için çıkmıştık yola.
Ayşe:
-Yürüyün,gölün etrafını dolaşıyoruz.Sonra balık ziyafeti çekeceğiz.Daha sonra kulübenin yanındaki mağaraya yaralı ayıya bakacağız.Lütfen yaptığımız planı kimse
bozmasın.
Emre:
-Sanki ayı;”Ben mağaraya gidiyorum” dedi(!)Nereden biliyorsun yaralı ayının ora-
da olduğunu.
Cenk:
-Ayşe’ye katılıyorum. Günümüzü planladığımız gibi geçirelim.
Melda:
-Ben de bu arada size bir ayı masalı anlatayım.
Emre:
-Ayı masalı mı? Ayılar şu an hayatımızda iken masala gerek var mı?
Melda:
-Bu masalı aslında sizi bir konuda bilinçlendirmek için anlatacağım.Biliyorsunuz her masalın ,her fıkranın sonunda bir ibret vardır.Ayılarla kuracağımız dostluğun ölçüsünü be-
lirlememizde bize yardımcı olacağına inanıyorum.
Ayşe:
-Madem bu kadar önemli bir masal; düzlüğe inip oturunca anlat.Uçurum biraz ileride
son buluyor.
Cenk uçurumun sonundaki düz alanda bulunan otların üzerine uzandı:
-Gelin arkadaşlar, oturun.Burası çok güzel.Göl buradan daha güzel görünüyor.
Emre:
-Muhteşem bir manzara…
Ayşe:
-Mutluluğun adresi burası…Melda gel,anlat bakalım bizi yönlendirecek olan ayı masalını. Anlat da ibret alalım. Ayılarla olan arkadaşlığımızı ona göre düzenleyelim.Ayı-
larla dansa devam edip etmeyeceğimize karar verelim.Yaşamadan tecrübe edinelim,ayılar-
la dansın kurallarını öğrenelim.
Melda:
-Ayının biri,başına geleceklerden habersiz ,yüzüne konan sinekleri kovalayarak uyu-maya çalışıyormuş.
Cenk:
-Bu,sabah kulübenin önünde uyuyan ayı olmasın(!)
Ayşe:
-Lütfen Cenk! Bırak da anlatsın.
Melda:
-Ayı , ailesinden ve arkadaşlarından uzaklaşmış. Tenhada yalnızlığın keyfini çıkaracak-
mış.
Büyük bir boğa yılanının karnı acıkmış, av arıyormuş .Dolaşırken tek başına uyumaya
çalışan ayıyı görmüş.Sessizce yanına yaklaşmış,ayıyı belinden sararak sıkıştırmaya başlamış.
Ayı korkuyla ve can havliyle bağırmaya, kurtulmaya çalışmış. Boğa yılanı ayıyı sıktıkça sık-
mış.
O sırada ormandan geçen bir avcı,ayının bağırıp inlemesini duymuş,ayıya yardım etmiş.
Yılanı öldürmüş,ayıyı ölmekten kurtarmış.
Ayı,bu iyiliği karşılıksız bırakmak istememiş,avcının peşinden hiç ayrılmamış.Sadık bir köpek gibi peşinde dolaşmış durmuş.
Emre:
-Yaralı ayı da bizim peşimizden ayrılmasın da görün.
Ayşe:
-Aman,lazım değil.
Melda:
-Avcı bir gün hastalanıp,yatağa düşmüş.Ayı sevgisinde ve sadakatinden dolayı avcının başında beklemeye başlamış.
Cenk:
-Ayı da olsa iyiliği, kötülüğü biliyor.
Melda:
-Komşularından biri avcıyı ziyarete geldiğinde ,hasta komşusunun başında bir ayının beklediğini görmüş.Bu işe şaşırmış”Komşu,bu ne hal?Ayının ne işi var burada?”diye sormuş.
Hasta avcı , ayıyı büyük bir yılandan kurtardığını ,o günden beri de ayının kendisine bağlanıp, bir an bile yanından ayrılmadığını anlatmış. Komşusu güngörmüş,tecrübeli biridir.
“Aman komşu,sen ne yaptığının farkında mısın?Budalanın dostluğu,düşmanlığından beterdir.
Bu budaladan kurtulmanın çaresi de hemen onu yanından uzaklaşmaktır.”diye öğüt vermeye çalışmış.
Fakat avcı,ayının göstermiş olduğu bağlılığa öylesine kendisini kaptırmış ki,komşusu- nun doğru sözü ona diken gibi batmış.
“Komşum bunu, kıskançlığından söylüyor. Onun böyle sadık bir ayısı yok ya…Ayının gösterdiği sevgiyi kıskandı.Onun ayı olmasına değil,bana gösterdiği bağlılığa ve sevgiye bak-
mak gerek.”diye içinden söylenmiş.
Nasihat veren komşu sözlerine devam etmiş:”Ey komşum!Öyle düşünceli düşünceli ba-
kıp durma. Söylediklerimi kulak ardı etme.O,seni sever gibi görünür ama bir gün onun sana büyük zararı dokunur.”demiş ve hasta olan avcının yanından ayrılmış.
Avcı,tecrübeli komşusunun söylediklerini umursamamış ve ayıya olan sevgisinden vaz-
geçmemiş.Ayı hayatından memnun,avcı memnun yaşayıp gidiyorlarmış.
Avcı bir gün uyumuş.Bir sinek avcının yüzüne konup durmaya başlamış.Ayı,avcıya iyi-
lik olsun diye sineği kovalamaya başlamış.Ayı tüm çabalarına rağmen ,sineği bir türlü uzak-
laştıramamış.
Ayı,sineğin avcıyı daha fazla rahatsız etmesine dayanamamış.Dağdan kocaman bir kaya parçası almış.Sineği öldürmek amacıyla avcının yüzüne bütün gücünü kullanarak indirmiş.
Cenk:
-Ayı,ayılığını yapmış.
Melda:
-Böylece avcını kafası paramparça olmuş.
Emre:
-Böylece ,avcı ayı ile dostluğun cezasını çekmiş.Bu masalın sonunda bize de bir şey yapmak düşüyor.
Ayşe:
-Ne düşüyor?
Emre:
-Ayılarla dans ederken daha dikkatli olmak düşüyor.
Cenk:
-Dans sırasında özellikle ayıların ayaklarına basmamak gerekiyor.
Melda:
-Nasıl yorumlarsanız yorumlayın.Ne sonuç çıkarırsanız çıkarın.Benim bildiğim bir şey
var;biraz daha dikkatli olmamızın gerektiği.
Emre:
-Bu masalı insanlarla kurulan dostluklar için anlatıyorlar ; ama şu an tam yeri ve zama-
nıydı.Teşekkürler Melda,bu masal işimize yarayacak.
Ayşe:
-İnsanların hepsi nasıl aynı değilse,ayıların da hepsinin aynı olduğu söylenemez.
Melda:
-Dün öyle demiyordun ama…Ayının karşısında ne yapacağını şaşırmıştın.
Ayşe:
-Şaka yaptım arkadaşım,haydi kalkın gidelim.Oltalar balıklarla dolmuştur.
Cenk:
-Dün siz buralara kadar gelmiş miydiniz?
Emre:
-Hayır. Oldukça taşlık bir yere gittik .Hava da kararmak üzereydi,geri döndük.
Melda:
-İyi ki de dönmüşüz. Dönmeseydik Ayşe’yi kurtaramayabilirdik.
Ayşe:
-Melda!Bugün bana,yarın sana.
Emre:
-İlk geldiğimizde karşıdan görünen kar kütlesine geldik arkadaşlar! Koşun!
Cenk:
-Bu mevsimde kar!Ne kadar güzel!
Melda:
-Mutluluğun adresi!
Ayşe:
-Zirvedeki göl!
Emre:
-Arkadaşlar,burada da ayıların ayak izleri var.
Melda:
-Bir de burada eksiktiler zaten!
Ayşe:
-Haydi,kardan adam yapalım.
Cenk:
-Biraz acele edelim.Fazla oyalanırsak öğlen yemeğini güneş batarken yemek zorunda kalabiliriz.
Emre:
-Yemekten sonra mağaradaki komşularımıza oturmaya gidelim.Yaralı ayıyı ziyaret edelim.
Melda sırt üstü yattı,gökyüzünde giden bir uçak gördü.Çocuklar gibi uçağa el sallamaya başladı:
-Git uçak,git.Güle güle git.Uç özgürce,uç.Sen gökyüzünde,ben zirvedeki gölün kenarın-
da,olabildiğince özgürüz.
Cenk:
-Aranızda bir fark var,onu neden söylemiyorsun?Uçak,arılarla dans edemiyor.
Melda:
-Buraya da ayıları sokmasan olmuyor muydu?
Ayşe:
-Burası ayıların yaşadıkları doğal bir ortam.Onlar da kendi aralarında”Şehirlere biz gidi-
yor muyuz? İnsanların ne işi var burada?”diyorlardır.
Emre:
-Gidince yaralı ayıya soralım;bizden rahatsız olmuşlar mı?
Cenk:
-Bize saldırmalarının tek sebebi ,bizden rahatsız olmaları bence.(Eliyle gölün kenarında-
ki patika yolu işaret etti.)Haydi kalkın,yola devam edelim.
Melda:
-Biraz daha hızlı gidelim.Kurt gibi acıktım.
Ayşe:
-Ben de çok acıktım.Balıkları hiç bekleyemeyeceğim.Kulübeye gider gitmez kahvaltılık-
lara saldıracağım.
Emre:
-Oyun bozanlık yok.Ben balık ızgara yapacağım,sen de tavasını yaparsın.
Melda:
-Emre,dünkü taşlık alana geldik.
Cenk:
-Taşların üzerine basarken dikkatli olun.Her an ayağınızın altından kayabilir.
Ayşe:
-Yine birimizin başına bir iş gelmesin.Ne olur dikkatli geçin!
Emre:
-Ben biraz aşağıdan yürüyeyim.Ayağı kayan olursa göle düşmeden tutarım.
Melda:
-Ya tutamazsan?
Emre:
-Hiç sorun değil,hemen göle atlar,kurtarırım.
Cenk:
-Tamam,korkmanıza gerek yok artık.Taşlık alan,şu köşeyi dönünce son buluyor.
Melda:
-Evet,arkadaşlar;dün tam buraya kadar gelmiştik.
Emre:
-Bu da bize yolumuzun az kaldığını gösteriyor.Biraz sonra Ayşe’nin boz ayı ile dans ettiği yere geleceğiz.
Ayşe:
-Bunları bir kenara yazıyorum.Yeri geldiğinde bakıp bakıp okuyacağım.Sizler ayılarla dans ederken ,bir kenara çekilip oturacağım.
Cenk:
-Didişmeyi bırakın da biraz hızlı yürüyün.
Dördünün de karnı iyice acıkmıştı.Hızlı adımlarla yürüyerek,zirvedeki göle ilk ulaştık-
ları yere geldiler.
Melda:
-Ayşe,burayı bir yerden hatırladın mı?
Ayşe:
-Ben size soracağım!…
Melda:
-“Buralarda ilginç bir anı yaşadın mı?”demek istedim.Yanlış anlama lütfen.
Emre:
-Neden kızıyorsun Ayşe?Korku ,panik,endişe,heyecan gibi duyguları yaşayıp yaşama-
dığını soruyor.
Ayşe:
-Yürü Cenk ,yürü.Onlar alaylı alaylı konuşmaya devam etsinler,biz bir an önce gidelim.
Melda:
-Sana da hiç şaka yapılmıyor.İstemiyorsan bir daha yapmayız.
Ayşe:
-Ayı,az kalsın beni parçalayacaktı Melda!Bunun şakası olur mu?
Cenk:
-Oltaların zil seslerini sizler de duyuyor musunuz?
Emre:
-Evet!Oltaların hepsine balık takılmış olmalı!Biraz daha hızlı gidelim de balıkları yaka-
layalım.
Melda:
-Hayatımda bir ilki daha gerçekleştireceğim.İlk kez balık yakalayacağım.
Emre:
-Ben de dip oltasıyla balık yakalamamıştım.El oltasıyla balık yakalamak kadar zevkli olur mu,bilmiyorum.
Cenk:
-Her oltada birden fazla balık var galiba.
Ayşe:
-O,küçük çanlara neden “zil”diyorsunuz?
Cenk:
-Bize balık tutmayı öğreten büyüklerimiz öyle diyorlardı,biz de öyle demeye başladık.
Böylece küçük çanların adları oldu zil.
Melda:
-Hepimiz birer tane olta çekelim.
Cenk:
-Nasıl çekmeniz gerektiğini ben size göstereyim,ondan sonra çekmeye başlayın.Rast gele çekerseniz balıklar kurtulup giderler.
Emre:
-Ben bu arada gidip kulübeden bir poşet getireyim.
Cenk:
-Bakın arkadaşlar,misina şu anda oldukça gergin.Çekerken kesinlikle gevşetilmemesi
gerekiyor.Önce bağlı olan çanı şu şekilde çıkaracaksınız.Sonra biraz eğilip ;bir sağ,bir sol elle boşluk bırakmadan misinayı çekeceksiniz.Balık suyun yüzüne çıkar çıkmaz,bir elinizle çekip,
diğeri ile balığı sıkıca tutacaksınız.Balıkların vücutları kaygan olduğu için bir sıçrayışta göle atlarlar.
Ayşe:
-Ben bunları yapamam.Tuttuğunuz balıkları poşete koyarım.Onu yapmak için de bir in-
san gerekiyor.
Üç-dört kilo ağırlığında tam altı tane aynalı sazan balığı tuttular.Balıkları özenle temiz-
leyip,yarısını ızgarada,yarısını tavada kızarttılar.Balıkları yedikten sonra dördünün ortak nok-
tada buluştukları bir söz oldu:”Daha önce böyle bir lezzet tatmamıştım.”
Melda:
-Arkadaşlar,hepimizin eline sağlık.Biraz geç oldu ama nefis bir yemek yedik.
Emre:
-Afiyet olsun ,gerçekten harikaydı.
Ayşe:
-Ben şu ateşin üstüne çay suyu koyayım.
Cenk:
-Balığın üstüne çay iyi gider.
Melda:
-Ben de bulaşıkları toplayıp yıkayayım.
Emre:
-Siz bu işle uğraşırken Cenk’le biz mağaraya bakıp gelelim. Bakalım,bizim yaralı boz ayı orada mı?
Ayşe:
-Ne yapacaksın?Yarasına bağladığın gömleğini mi alacaksın?
Cenk:
-Evet,yeter gömleğimi giydiğin çıkar biraz da ben giyeyim,diyecek.
Emre:
-Şaka yapmayı bırakın arkadaşlar.Haydi Cenk,gidelim.Sopayı almayı unutma sakın.
Melda:
-Hanginiz içeri girme cesareti göstereceksiniz?
Cenk:
-Tabi ki ben.
Emre:
-Hayır,ben gireyim.Eğer yaralı ayı içeride olursa bana saldırmayabilir.
Cenk:
-Madem sen girmek istiyorsun,ben elimde sopayla dışarıda beklerim.
Ayşe:
-Ayının yanına sopasız mı gireceksin Emre?
Emre:
-Mağaranın geniş ya da dar olup olmadığını bilmiyoruz.Eğer dar ise sopayı hareket ettiremem.İşime yarayacağına ,işimi zorlaştırır.Ayrıca ayı,saldırmayacak olsa bile sopayı görünce saldırganlaşabilir.
Ayşe,ateşin üstüne çay suyu koymak için oturduğu yerden kalktı.Melda bulaşıkları yıkamaya başladı.
Emre ile Cenk mağaranın önüne gittiler.
Emre:
-Cenk,sen elinde sopayla burada bekle,ben içeri gireyim.İçeride ayı görürsem hemen çıkarım.
Cenk:
-Tamam,sen gir ,beni merak etme.Gerektiği zaman seni herhangi bir saldırıya karşı korurum.
Emre biraz çekinerek,biraz korkarak ve bunu Cenk’e belli etmemeye çalışarak mağa-
ranın girişine kadar geldi.Başını içeri uzatmak istedi,geri çekti.
Cenk:
-Ne o?Korktun mu?Sen giremeyeceksin galiba,buraya gel,ben mağaraya ben gireyim.
Emre:
-İnsan neyle karşılaşacağını bilemeyince biraz çekiniyor.Çekinerek de olsa gireceğim.
Emre mağaranın girişinden kafasını uzattı,tekrar dışarı çıkarttı.
Cenk:
-Gel diyorum.Sen oraya giremeyeceksin.Gel artık buraya ,ben gireyim.
Emre:
-Hayır,korktuğumdan değil,içerisi çok karanlık,hiçbir şey görülmüyor.
Cenk:
-Mağaranın karanlık olabileceğini hiç düşünemedik.
Emre:
-Ben gideyim de el feneri getireyim.
Cenk:
-Sen orada dur,ben getiririm.
Cenk elindeki sopayı yanında bulunduğu iri gövdeli ağaca dayadı,kulübeye gitti.Eline bir el feneri alarak tekrar mağaranın önüne geldi. Geldi gelmesine ama Emre’yi mağaranın
önünde göremedi.İçine bir korku düştü.İri gövdeli ağaca dayadığı sopayı eline aldı.Ayıların onu mağarada sıkıştırmış olabileceklerini düşündü.Elinde sopa ile mağaranın girişine kadar geldi.Bağırmaya başladı:
-Buraya kadar mıydı Emre?Ayılarla dansın sonu böyle hüzünlü mü bitecekti?Bekle be-ni arkadaşım!Bekle ben de geliyorum!Seni boz ayılara yem yapmayacağım!
Emre ,tırmanmış olduğu iri gövdeli ağaçtan kahkaha atarak seslendi:
-Cenk,sakın girme!
Cenk:
-Gireceğim,seni kurtaracağım!
Emre daha fazla gülmeye başladı:
-Mağarada değilim,yukarıdayım;kahraman arkadaşım!
Cenk:
-Yukarıda mısın?Yani mağarada değil misin?
Emre:
-Başını yukarı kaldırırsan beni görebilirsin.
Cenk şaşkın:
-Yukarı mı?
Emre:
-Evet,yukarı bak.
Cenk mağaranın üst tarafına baktı:
-Neredesin?Seni göremiyorum!
Emre:
-İri gövdeli ağacın dalına bak.
Cenk başını yukarı kaldırdı, dikkatli dikkatli iri gövdeli ağacın dalına baktı. Emre’nin kahkahalarla kendisine baktığını gördü.Bu şakayı kaldıramadı,elindeki sopayla ağaca doğru koştu.Sopayı Emre’ye vurmak için sallamaya başladı:
-Şimdi seni oradan nasıl indiriyorum,göreceksin!Kalbim duracak sandım!Nasıl korktum
bilemezsin!Bunun bedelini ağır ödeteceğim sana!
Emre daha yüksek dallara tırmanmaya başladı:
-Dur Cenk!Ne yapıyorsun?Buradan düşersem bir tarafım kırılır!Yapma ne olur,şaka yapmak istemiştim.
Cenk:
-Böyle şaka olur mu?
Emre:
-Bırak şu sopa sallamayı da aşağıya ineyim.
Cenk:
-Haydi in aşağı.Yaptığının şaka olması,ayılara yem olmandan daha iyi.
Emre,bir sporcu gibi daldan dala sallanarak iri gövdeli ağaçtan indi.
Cenk:
-Bu kötü şakanın bedelini ileride ağır bir şekilde ödeyeceğinden hiç şüphen olmasın.
Emre:
-Ver şu el fenerini de ben mağaraya gireyim.
Cenk:
-Dikkatli ol.
Emre,mağaranın girişine geldi.Elindeki feneri yakıp içeri tuttu.Çekine çekine başını içeri uzattı.Mağaranın pek de büyük olmadığını fark etti.
Emre:
-Mağara boş galiba.
Cenk:
-Ben de geleyim mi?
Emre:
-Acele etme.Boş olduğundan emin değilim.Biraz sonra boş olup olmadığını tam olarak anlarım.
Emre mağaraya yavaş adımlarla girdi.Dört bir tarafına fenerin ışığını gezdirdi.Boş oldu- ğunu gördü.”Şu anda boş görülüyor ama burada ayıların yaşadığı kesin.Hem de birkaç tane a-
yı yaşıyor Bize saldırmanın sebebi de bu olmalı.olmalı.Büyük ihtimal bir ayı ailesi olsa gerek.
Anne ayı yavrularını ve yuvasını korumaya çalışıyor galiba.Belki de bizim kaldığımız kulübe-
de kalan avcılar bu ayıların canlarını yakmışlardır.Canlarını yakmışlardır hayvanların.Bizi de avcı sanıp,canlarını yakacağımızdan korkuyorlar.Bu korkuyla da bize saldırıyorlar. Evet,evet.
Burada bir ayı ailesinin yaşıyor olması her şeyi açık seçik ortaya koydu .Bu mağara düğümü çözdü.”diye kendi kendine söylenirken dışarıdan Cenk’in bağırdığını duydu”Emre,çabuk dı-
şarı çık,yaralı boz ayı geliyor!”
Emre Cenk’in bağırmasını önemsemedi.”Bu benim yaptığım şakaya karşılık olmalı.Ara-
dan pek zaman geçmedi.Ben bu şakaya inanır mıyım?” dedi ve mağarayı incelemeye devam
etti.
Cenk,dışarıdaki ayının Emre’nin bulunduğu mağaraya girmesini engellemeye çalıştı.Bir yandan elindeki sopayı salladı,bir yandan da Emre’ye olanca gücüyle bağırdı.
Cenk’in bağırmaları,tüm çabaları sonuç vermedi.Bunu bir şaka sanan Emre’yi mağara-
dan çıkarmaya;ayının mağaraya girmesini engellemeye yetmedi.
Emre,içeri giren yaralı ayıyı karşısında görünce bunun bir şaka olmadığını anladı ve tit-
remeye başladı. Mağaranın çıkışında ayı durduğu için dışarı çıkma düşüncesinden vazgeçti.
“Sonum geldi galiba! Ayılarla dansın son tangosu bu olmalı.”diye düşündü. Elindeki feneri söndürdü,arkasını boz ayıya dönerek mağaranın bir köşesine yattı.Dizlerini karnına çekti,elle-
riyle başını korumaya çalıştı.
Ayı, Emre’den de şaşkındı.Öylece kaldı bir süre.Sonra Emre’nin yanına gitti.Burnunun ucunu dokundurdu ve koklamaya başladı.Yarasında sarılı olan gömleğin kokusunu aldı.Tıpkı
Emre’nin yaptığı gibi mağaranın diğer köşesine sırtını döndü ve yattı.
Sanki Emre’”Korkma,benden sana zarar gelmez,kalk da git.”der gibiydi.
Birkaç dakika sonra Emre başını kaldırdı ve yaralı boz ayıya baktı.Onun derin bir uyku-da olduğunu görünce ,sessizce sürünerek mağaradan dışarı çıktı.
Cenk’in iki yavru ayıyı mağaraya sokmamak için çaba harcadığını gördü.
Emre:
-Bırak girsinler Cenk!Sana zarar verebilirler!
Cenk:
-Çıktın mı arkadaşım?Mağaranın girişinde durma,geliyorlar!
Emre,kendisini güçlükle bir kaya parçasının arkasına atabildi.
Cenk:
-Nasıl korktum!Boz ayı içeride seni parçalayacak sandım!
Emre:
-Asıl dışarıda sen ne yaptın?İki yavru boz ayı ile nasıl mücadele ettin?
Cenk:
-Yaralı ayı mağaraya girince ,seni kurtarmak için ben de girecektim.Tam sopayı elimden yere bırakıyordum ki arkamdan iki ayının geldiğini fark ettim.Sopayı bırakmaktan vazgeçtim.
İçeri girmelerini engellemek için çaba harcamaya başladım.
Emre:
-Gel,buradan gidelim. Kulübenin önünde konuşmaya devam ederiz.Biraz sonra yine ayı gelebilir.
Cenk:
-Sopayı da elden bırakmamak gerek.Bu bizim en büyük savunma silahımız oldu.
Emre:
-Evet,bu sopa ayılarla dansın sembolü oldu.
Cenk:
-Sirklerdeki insanların ellerinde niçin sopa olduğunu daha iyi anlıyorum.
Emre ile Cenk, birlikte kulübenin önüne gittiler. Melda bulaşıkları yıkamış, Ayşe çayı demlemişti ve onları merakla bekliyorlardı.
Emre:
-Merhaba arkadaşlar.Burayı ne güzel düzenlemişsiniz,elinize sağlık.
Melda:
-Merhaba,gelin oturun.Mağarada ne gördünüz?Anlatın da merakımızı giderin.
Ayşe:
-Çay da demini yeni aldı.Tam zamanında geldiniz.
Cenk:
-Ne gördüyse Emre gördü.Ayıyla mağarada baş başa kaldı.Ben de sizin gibi neler yaşa- dığını merak ediyorum.
Emre:
-Yaşadığımın oldukça ilginizi çekeceğinden eminim.Mağarayı inceliyordum.Bir baktım;
karşımda yaralı boz ayı.
Ben korktum,ayı şaşırdı.Şaşkın ayı karşımda öylece kaldı bunu fırsata dönüştürmek istedim.
Melda:
-Mağaraya giren ayı sana saldırmadı ve dikildi durdu,öyle mi?
Emre:
-Evet.
Ayşe:
-Sonra ne yaptın?Ayının bu duruşunu nasıl fırsata dönüştürdün?
Emre:
-El fenerini söndürdüm,yavaşça çömelip mağaranın bir köşesine yattım.Ayıya sırtımı döndüm,dizlerimi karnıma çekip ,kafamı ellerimle korudum.
Cenk:
-Peki,ayı ne yaptı?
Emre:
-Ayı biraz sonra yanıma geldi, burnunun ucunu üzerimde gezdirmeye, kıyafetlerimi koklamaya başladı.Yarasındaki sarılı olan gömleğin kokusu ile aynı kokuyu almış olmalı ki
dışarı çıkmam için bana izin verdi.
Melda:
-Nasıl yani?
Emre:
-Bana arkasını döndü ve mağaranın diğer köşesine gitti yattı.Sanki”Haydi git buradan,
diğer ayılar gelip sana zarar verebilirler.”der gibi.
Ayşe:
-Gerçekten de öyle yapmış.
Melda:
-Bir de kaba saba,saldırgan kişilere ayı derler. Nasıl da iyiliğe iyilikle karşılık vermiş.
Cenk:
-Ne yaparsın,adı ayı değil mi?Adın çıkacağına canın çıksın ondan iyi.
Emre:
-Ayının verdiği mesajı alır almaz harekete geçtim. Sessizce mağaradan dışarı çıktım.
Çıktım ama korkum daha da arttı.Asıl macerayı dışarıda gördüm.
Ayşe:
-Neden?
Emre:
-Cenk’in iki ayı ile dans ettiğini gördüm.Hem ne dans!
Bundan sonra ,yaşananları Cenk anlattı.Öyle anlattı ki;sanki bir kez daha yaşadı.Ve dile-
yenlere yaşattı.
Cenk:
-Emre,çaylarımızı içelim,biraz dinlenelim de göle girelim.
Emre:
-İyi olur.
Melda:
-Göle yarın girin.Bugün yaşadığınız heyecan ve korku yetmez mi?
Cenk:
-Girelim de ter kokusundan kurtulalım.
Emre:
-Benimle yüzme yarışına var mısın?
Cenk:
-Varım.Nereye kadar?
Emre:
-Karşı taraftaki karların bulunduğu yere kadar.
Cenk:
-Ayşe,Melda sizler de var mısınız?
Ayşe:
-Ben oraya kadar yüzemem.
Melda:
-Ben yüzebilirim ama tekrar buraya kadar yüzebilir miyim,bilmiyorum.
Emre:
-Siz gölün ortasına kadar yüzüp,geri dönün.Ben bu kurala razıyım.(Cenk’ döndü.)Cenk,
sen de razı mısın?
Cenk:
-Sen kabul ettikten sonra,benim için fark etmez.
Emre,bardağından çayın son yudumunu içti:
-Çay harika olmuştu,eline sağlık Ayşe.
Melda:
-Bence de harika olmuş,eline sağlık.
Ayşe:
-Afiyet olsun arkadaşlar.
Cenk:
-Eline sağlık ama aynı güzellikteki çayların devamını da bekliyoruz.
Ayşe:
-Sana da afiyet olsun.Daha güzel çaylar demleyeceğimden şüpheniz olmasın.
Emre:
-Yarım saat şu çiçeklerin arasında uyuyayım,uyanınca yüzeriz.
Cenk:
-Ben de şuraya hamağı kurup uyuyayım.
Melda:
-Bence dışarıda değil de kulübede uyusanız daha iyi olur.
Ayşe:
-Ben uyumayı düşünmüyorum,bırak dışarıda uyusunlar.Olağan üstü bir şey olursa sizi uyandırırım.
Melda:
-O zaman ben de gidip kulübede uyuyayım.
Üç arkadaş uyurken Ayşe bardakları toplayıp yıkadı.Yarım saat sonra onları uyandırdı.
Ayşe:
-Beş dakika içinde herkes hazır olsun.yüzme yarışı başlayacak.
Emre:
-Yarışmada birinci olan ne kazanacak?
Cenk:
-Yaralı boz ayı ile dans edecek.
Melda:
-Ne kaybedecek,demiyor,ne kazanacak,diyor.
Ayşe:
-Bir günlük yapılacak işlerden muaf olsun.Gün boyunca ne su getirsin,ne çay yapsın,ne de yiyecek hazırlasın.
Emre:
-Tembellik yani…Ben böyle bir ödülü kabul edemem.
Melda:
-Önce yüzme yarışını kazan da ödülü sonra eleştir.
Emre.
-Bu yalnızca benim için değil,dördümüz için,hatta tüm insanlar için geçerli olmalı.Ayrı-
ca ben hiçbir zaman başarısızlığı düşünmem.Bunun beni başarısızlığa götüreceğine inanırım.
Cenk:
-Emre,yüzmede aldığım madalyaları sana daha önce göstermiştim.
Melda:
-Bu iş madalya ile olmaz.
Cenk:
-Ben Emre hatırlatmak istedim.
Ayşe mayosunu giyip geldi:
-Bırakın gereksiz tartışmayı da hazırlanıp, gölün kenarına gelin.
Birkaç dakika içinde Melda,Cenk ve Emre de mayolarını giyip,gölün kenarına gittiler.
Emre:
-Ben kulübeyi kapatıp da geleyim.
Cenk:
-Bırak kalsın Emre,bir şey olmaz.
Emre:
-Öyle deme Cenk,buralarda yalnızca ayılar yok.Avcılar da geliyorlar buraya.
Melda:
-Avcılar kulübenin dolu olduğunu görünce girmezler.
Emre:
-Sen öyle san.
Melda:
-Ne demek sen öyle san?Nihayetinde avcılar da insan.
Emre:
-Ayılara bile zarar verenler,insanlara zarar vermezler mi?
Ayşe:
-Avcılar ayılara zarar mı veriyorlarmış?
Emre:
-Büyük ihtimal öyle. Ayıların bize saldırma sebeplerinden biri de o olabilir.Canlarını yakabileceğimizden korkuyorlar. İster istemez kendilerini savunmaya çalışıyorlar.Gördünüz
mü yaralı boz ayıyı?Benim o,zalim avcılardan biri olmadığımı anladı.Mağaradan çıkmam için
arkasını dönüp yattı.Oysa ki;
“Bir tek kalbin kırılmasını önleyebilirsem,
Boşuna yaşamış olmayacağım
Bir yaşamdan acıyı alabilirsem
Ya da bir acıyı hafifletebilirsem
Ya da bir ardıç kuşunu yeniden yuvasına koyabilirsem
Boşuna yaşamış olmayacağım…”diyor bir düşünür.
Cenk:
-Ağzına,yüreğine sağlık arkadaşım.Şimdi yarışmaya başlayalım.
Melda:
-Ben üçe kadar sayayım.Göle hep birlikte atlayalım.Unutmayın,Ayşe ile ben gölün orta- sına kadar yüzeceğiz.
Ayşe:
-Haydi artık Melda,uzatma da saymaya başla.
Melda:
-Biiir,ikiii,üç,başla.
Melda “Başla”der demez ,dördü birden zirvedeki gölün pırıl pırıl berrak sularına atladılar.Birbiri ardına kulaçlar atmaya başladılar.
Cenk karşı kıyıya Emre’den önce ulaştı. Kıyıya çıktı ve yemyeşil otların üzerine sırt üstü uzandı. Emre gelene kadar dinlendi.Emre kıyıya çıktı ve nefes nefese kendini otların üstüne attı.
Cenk:
-Ne o? Yoruldun mu?
Emre:
-Denizde yüzmeye benzemiyormuş. Tatlı suda yüzmek oldukça yorucu.
Cenk:
-Melda ile Ayşe gölün ortasına kadar gelebildiler mi acaba?
Emre:
-Gelmişlerdir,belki de geri dönmüşlerdir.
Cenk:
-Karların üstüne uzanalım mı?
Emre:
-İyi fikir,haydi kalk.
Karların üstüne ,sahilde kuma uzanır gibi uzandılar.Birbirlerinin üstüne karlar attılar.
Cenk:
-Karşı kıyıya kadar yüzebilecek misin?
Emre:
-Evet,yorucu da olsa yüzebilirim.
Cenk:
-Haydi yüzelim,Melda ile Ayşe bizi merak ederler.
Emre:
-Yarışı senin kazanacağın kesin de arayı fazla açma.Birlikte yüzelim.
Cenk:
-Merak etme,gölün tam ortasına gidince sırt üstü yatar seni beklerim.
Emre:
-Karda yattıktan sonra gölün suyu ne kadar da sıcak geliyor.
Cenk:
-Göle girdikten sonra üşüdüğümü fark ettim.
Cenk ve Emre bir süre yan yana yüzdüler.Daha sonra Cenk,arayı açmaya başladı.Gölün tam ortasında durdu ve Emre’nin gelmesini bekledi.Emre’nin yaklaştığını görünce var gücüy-
le bağırdı:
-Mutluluğun adresi!
Emre:
-Zirvedeki göl!
Cenk,Emre’nin beş-altı kulaç önünde kulübenin bulunduğu kıyıya geldiler.Sudan çıkıp koşa koşa kulübeye gittiler.Havlularını alıp kurulandılar.
Cenk:
-Melda ile Ayşe nerede acaba?
Emre:
-Bilemiyorum; başlarına bir şey gelmiş olmasın!
Cenk:
-Aklına kötü şeyler getirme.Gölün kenarında ya da ormanda dolaşıyorlardır.
Emre:
-Umarım öyledir.Ama Cenk,buranın ıssız bir dağ başı olduğunu unutma.
Cenk:
-Sopayı alıp şelalenin yanına gidelim.Belki oradadırlar.
Emre:
-Sopa yok buralarda;bu oldukça sevindirici.
Cenk:
-Neden?
Emre:
-Bu,gölden çıktıklarını,çevrede dolaştıklarını gösterir.
Cenk:
-Ben kendimi rahatlatmaya çalışıyorum,sen içime korku düşürüyorsun.
Emre:
-Mağaranın önünden geçerken fazla gürültü yapmayalım.Ayı komşularımızı rahatsız etmeyelim.
Cenk:
-Gerçekten de her tarafta avcı izleri var.
Emre:
-Ne gibi?
Cenk:
-Ne gibi olacak?Adamlar yemişler,içmişler,çöplerini buraya atmışlar.
Emre:
-Hani,nereye atmışlar?
Cenk:
-Şu çalıların arasına baksana.Poşetinden tut,şişesine kadar her şey var.
Emre:
-Bu insanlar tam bir doğa düşmanı olmalı.Pil bile atmışlar.
Cenk:
-Buraların aslında koruma altına alınması gerekir.
Emre:
-Doğayı düşünmemiz güzel bir şey de önce arkadaşlarımızı bulalım.
Cenk:
-Gitmemize yakın bu çöpleri toplar yanımızda götürürüz.
Emre yüksek sesle bağırmaya başladı:
-Melda!Ayşe!
Cenk:
-Neredesiniz arkadaşlar?
Emre:
-Şelalenin üstünde olsalar bizi duyarlardı.
Cenk:
-Dönelim,başka yerlerde arayalım.
Emre:
-Şelalenin üstüne kadar gidelim.Ne olur,ne olmaz!
Cenk:
-Melda!Ayşe!
Emre:
-Burada yoklar.Başka nereye gitmiş olabilirler acaba?
Cenk:
-Oltaları alıp,balık tutmaya gitmiş olabilirler mi?
Emre:
-Sanmıyorum.Mağaraya girmiş olmasınlar?Kötü bir sürprizle karşılaşmasınlar orada?
Cenk:
-Düşünmek bile istemiyorum.
Emre:
-Burada,düşündüklerimizle değil,olmadık şeylerle karşılaşıyoruz.
Cenk:
-Yani boz ayılarla…
Emre:
-Şelalenin altına bakar mısın?
Cenk:
-Evet,oradalar,yaşasın!
Emre:
-Ayılarla dans etmiyor olmaları onlar açısından oldukça sevindirici.
Cenk:
-Onlar şanslı ama biz o kadar şanslı değiliz galiba!
Emre:
-Yoksa?
Cenk:
-Yine onlar.Tam üç iri boz ayı!
Emre:
-Neredeler,Cenk?
Cenk:
-Arkana bakarsan görürsün.
Emre:
-Çabuk koş!
Cenk:
-Nereye?
Emre:
-Karşıya geçelim!Çabuk davran!
Cenk:
-Kaymadan geçebilecek miyiz?
Emre:
-Başka şansımız kalmadı,çabuk ol!
Emre ve Cenk’in korktuklarını fark eden ayılar oldukları yere oturdular. Sanki onlara
“Bizden size zarar gelmez. Korkmayın,sakin olun.”diyorlardı.
Cenk:
-Ayılar oturdular Emre!
Emre:
-Bizimle dost olmak istiyorlar galiba.İçlerinden biri yaralı boz ayı idi.Artık bizi tanıyor-
lar Cenk. Avcı olmadığımızı ve onlara asla zarar vermeyeceğimizi fark ettiler. Bak,şimdi de yerlerinden katlı gidiyorlar.
Cenk:
-Ayıdan dost olur mu Emre?Melda’nın anlattığı masalı ne çabuk unuttun?
Emre:
-Suyun bu tarafı oldukça eğimli.
Cenk:
-Aşağı doğru inen bir patika yol var burada.
Emre:
-Bu yoldan şelaleye inebilir miyiz acaba?
Cenk:
-Karşı taraftan inmemiz mümkün olmadığına göre,bu patika yoldan şelalenin altına ine-
lim.
Emre:
-Haydi inelim.
Biraz indikten sonra durdular. Artık seslerinin işitilebileceği kadar Melda ve Ayşe’ye yakınlaştılar.
Cenk:
-Mutluluğun adresi!
Melda:
-Zirvedeki göl,bir de bu şelale!
Ayşe,Emre ve Cenk’e seslendi:
-Neredeyseniz gelin buraya.
Emre ile Cenk,Ayşe ve Melda’nın oturdukları;ayaklarını suya sarkıttıkları yere kadar geldiler.Şelalenin altında ferahlatıcı bir serinlik vardı.Sanki bir nisan yağmuru yağıyordu.
Emre:
-Arkadaşlar bu yaptığınız doğru değil.
Melda:
-Neden doğru değil?Biz zirvedeki gölün kenarında oturmaya gelmedik buralara kadar.
Cenk:
-Doğru söylüyorsun ama insan bir haber vermez mi?
Ayşe:
-Aslında buraya inmek gibi bir düşüncemiz yoktu.Gölün ortasına kadar yüzmekten vazgeçtik.Beş dakika yüzüp çıktık.
Emre.
-Yani yarışmanın kurallarına uymadınız, öyle mi?Bu da ikinci hatanız.
Melda:
-Siz arayı epeyce açıp uzaklaşınca fikir değiştirip, geri döndük.Ayrıca ,gölde yüzmek,denizde yüzmek kadar zevk vermiyor.
Ayşe:
-Dönüp gölden çıkınca da şelalenin üstündeki suya gitmeye karar verdik.
Melda:
-Ayşe’nin aklına karşıya geçme düşüncesi geldi.
Cenk:
-Karşıya geçince de patika yolu gördünüz.Şelalenin altına iner mi acaba?diye merak edip,buraya geldiniz,öyle mi?
Ayşe:
-Evet,aynen öyle oldu.
Emre:
-Şelalenin güzelliği sizi büyüledi ve sizi merak edebileceğimiz hiç aklınıza gelmedi.
Melda:
-Doğruyu söylemek gerekirse;evet.Meraklandırdığımız ve sizi üzdüğümüz için özür dileriz.
Ayşe:
-Yüzme yarışını kim kazandı?
Emre:
-Cenk kazandı.Ben de sizin gibi gölde yüzmekte zorlandım.Cenk daha iyi yüzdüğü için benim kadar yorulmadı.
Cenk:
-Sizce bu şelalenin yüksekliği kaç metredir?
Melda:
-Bence yirmi beş-otuz metre vardır.
Emre:
-Bence de…Yukarıdan bir düşen olsa(!)
Ayşe:
-Düşünmesi bile ürkütücü!
Cenk:
-Ben ucuz atlatmışım anlaşılan.(Başını ormana doğru çevirdi.)Buraların orman dokusu oldukça zengin ve bitki örtüsü bayağı çeşitli.
Melda:
-Genelde kızılçam hakim.
Emre:
-Bakın;aşağıya doğru küçük gruplar halinde doğu çınarları,defneler ve yaban zeytinleri uzanıyor.
Ayşe:
-Patika yoldan inerken sakız ağaçlar,söğütler ve incirler de vardı.
Cenk:
-Göldeki kamışlara ve nilüferlere ne demeli?
Melda:
-Peki,rüzgarın gölden getirdiği su nanesi kokusunu hiç söylemiyorsunuz.
Emre:
-Buradaki güzellikleri anlatacağımız herkesin hayran kalacağından şüphem yok.
Ayşe:
-Buralar gerçekten de mutluluğun adresi imiş.
Cenk:
-Bir de boz ayılar olmasa…
Melda:
-Onlar da işin macera kısmı.Hiç aksiyon olmadan da canımız sıkılırdı burada.
Emre:
-Neden ayılara taktınız arkadaşlar?Kurtların,tilkilerin,çakalların bulunduğu bir ormanda neden boz ayılar?
Cenk:
-Çünkü bizi bir tek boz ayılar rahatsız ediyorlar da ondan.
Emre:
-Avcılar,onların canlarını yakmışlar.Onlar da kendilerini savunmaya çalışıyorlar.Bizleri
de avcı sandılar,canlarını yakacağımızdan korktular.Zarar vermeyeceğimizi anlayınca saldır-mayı bıraktılar.
Ayşe:
-Ayılarla dans yeni başlayacak galiba.
Emre:
-Dans mı,dostluk mu?dersin bilmem.
Melda:
-Şelalenin döküldüğü kayalardaki yosunların yeşili,ormandaki tüm yeşil tonlarından farklı.
Cenk:
-Sanki bir nem bulutu içindeyiz.Bence zirvedeki en heyecan verici yer burası.
Ayşe:
-Ayılar yeterince heyecan vermemişler miydi?
Cenk:
-Şakayı bırak Ayşe.Tonlarca suyun metrelerce yüksekten aşağı düşmesi ne kadar heye-canlandırıyor insanı.
Emre:
-Bir de kulakları sağır edecek kadar yüksek sesi olmasa.
Melda:
-Şelaleler sessiz akmaz Emre.Ayrıca rahatsız edici değil,oldukça dinlendirici.
Emre:
-Siz ne derseniz deyin,bence mutluluğun adresi zirvedeki göl.Haydi kalkın,artık gidelim.
Zaten üstümüz de ıslandı,üşütüp hasta olmayalım.
Ayşe:
-Bence de zirvedeki göl daha etkileyici.
Melda:
-Farklı düşünmek, farklı zevklere sahip olmak oldukça doğal.Ne demişler?”Zevkler ve renkler tartışılmaz.”
Cenk:
-Oturun arkadaşlar,bir şey anlatayım,ondan sonra gidelim.
Emre:
-Oturmayalım da patika yoldan çıkarken anlat. Oldukça dik,yukarı çıkmamız bayağı zaman alacak.
Cenk:
-Tamam, hem yürüyelim ,hem de anlatayım. Bir kitapta okumuştum. Düşünürün biri yaşadığı bir olayı anlatıyor. Diyor ki;”Okuldayken bir arkadaşımla ciddi bir tartışmaya gir- miştim.Onun haksız olduğundan,benim haklı olduğumdan emindim.Öğretmenimiz bize çok
İyi bir ders vermeye karar verdi.Bizi bütün sınıfın önüne çıkardı. Arkadaşımı masanın bir ta-rafına beni diğer tarafına gönderdi.Masanın tam ortasında yuvarlak bir nesne vardı.Yuvarlak ve siyah bir nesne.Öğretmen diğer çocuğa nesnenin rengini sordu.Çocuk ”Beyaz” dedi.
Ayşe:
-Siyah olduğunu bile bile mi beyaz demiş?
Cenk:
-Evet,düşünür de bu cevaba çok şaşırıyor.”Söylediğine inanamadım çünkü nesne siyah-tı.”diyor.Ve devam ediyor.”Yeniden tartışmaya başladık,bu kez de nesnenin rengi hakkında.
Öğretmenimiz beni çocuğun yerine geçirdi.Bu kez nesnenin rengini bana sordu.”Beyaz” de-dim.
Melda:
-Çocuk da “Beyaz”demişti.Sorun düşünürün kendisinde olmasın?
Cenk:
-Dur,bekle ,sonunu dinlemeden yorum yapma.Neden iksi de “Beyaz” demiş,biliyor musun?
Melda:
-Neden?
Cenk:
-Çünkü; nesnenin bir tarafı beyaz,diğer tarafı siyahmış da ondan.
Emre:
-Haydi bundan bir sonuç çıkaralım.Yani karşımızdaki kişinin yerine kendimizi koymayı öğrenelim.
Cenk:
-Ne sonuç çıkarırsanız ,çıkarın,benden anlatması.
Ayşe:
-Zor da olsa şelaleye çıktık.
Emre.
-Şelalenin yüksekliğini bizzat görmüş olduk.Kaygan zeminden dikkatli geçelim arkadaş-lar.
Ayşe:
-Şu sopadan dördümüz de tutalım.Ayağımız kayarsa sürüklenmemiş oluruz.
Cenk:
-İyi fikir.
Melda:
-Bakın, benim sopa burada da hayatımızı kolaylaştırdı.
Emre:
-Gerçekten de sopa çok işe yaradı.Ayılarla olan ilişkilerimizi dengeleyen sihirli bir değ-nek oldu adeta.ğiz.
Melda:
-Eee,ne demişler?”Ayılarla arkadaş ol,yalnız elinden baltayı bırakma.
Cenk:
-Karşıya geçtikten sonra size neşenizi kaçıracak bir şey göstereceğiz.
Melda:
-Tahmin edebiliyorum.
Emre:
-Tahminini söyle bakalım.
Melda:
-Kulübeyi ayıların bastıklarını söyleyeceksiniz.Kulübenin dağınık halini göstereceksi-niz.
Cenk:
-Hayır,bilemedin;ondan da kötü.
Ayşe:
-Korkutmayın insanı! Ondan daha kötü ne olabilir?
Emre:
-Şu çalılıkların arkasına bakarsanız görürsünüz.
Melda ve Ayşe çöpleri görünce gözlerine inanamadılar. Gülen yüzlerinde üzgün ve kızgın ifadeler oluştu.
Melda:
-Bu çöpleri buraya atıp gidenler avcı olamazlar!
Ayşe:
-İnsanların yeryüzünde kirletmedikleri tek yerin burası olduğunu düşünüyordum.Bu çöpleri gördükten sonra düşüncemin doğru olmadığını anladım.
Cenk:
-Biz görevimizi yapalım.Çöpleri toplayıp,giderken yanımızda götürelim,çöpe atalım.
Melda:
-Bu,sorunu çözecek mi?Adamlar gelip yine buralara çöplerini atacaklar.
Emre:
-Biz temizleyelim;gerisi insanların vicdanına kalmış.
Ayşe:
-Zaten dünya böyle değil mi?Birileri yapar,birileri bozar.
Emre:
-Haydi kulübeye gidip,üstümüze kuru giyecekler giyelim.
Melda:
-Oysa ki ;biz doğayı korursak,doğa da bizi korur.Sağlıklı toplumlar sağlıklı çevrelerde olur.
Cenk:
-Böyle bilinçsiz insanlar,doğal dengenin bozulmasına da sebep olyorlar.
Emre:
-Arkadaşlar,durun!
Ayşe:
-Ne oldu Emre?
Emre:
-Kulübenin önünde birileri var!
Melda:
-Kıyafetlerine bakılırsa,avcı olsalar gerek.
Cenk:
-Bu harika.Çevreyi kirletmek neymiş onlara gösterelim!
Ayşe:
-Silahlı insanlara karşı ne yapabiliriz ki?
Emre:
-Silahları var diye onlardan korkacak değiliz. Söylememiz gerekenleri söyleyelim.(Av-cıların yanına iyice yaklaştı.)Merhaba,hoş geldiniz.Avlanmak için geldiniz galiba.Ben Emre.
Bunlar da arkadaşlarım Cenk,Melda ve Ayşe.
Adının Özer olduğunu söyleyen avcı, yanındaki arkadaşlarını tanıttı.Adlarının Gürcan,
Ozan,Metin ve Barış olduğunu söyledi.
Cenk:
-Tanıştığımıza pek memnun olmadık.
Özer:
-Neden? Bir sorun mu var?
Melda:
-Evet.Herkes sağlıklı,dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.Bunu biliyorsunuz,
değil mi?
Gürcan:
-Evet.
Ayşe:
-Neden bu hakkımızı elimizden alıyorsunuz?
Ozan:
-Ne söylemek istediğinizi anlayamıyoruz.Daha açık konuşur musunuz?
Cenk:
-İşinize gelmediği için anlamak istemiyorsunuz.Unutmayın,yarının doğası bugünden oluşur.
Metin:
-İmalı imalı konuşmayı bırakın da ne söylemek istiyorsanız söyleyin.
Emre:
-Bizimle gelin.(Eliyle çalılıkları gösterdi.)Şuçalılıkların arkasına bakın.Ne söylemeye çalıştığımızı iyi anlarsınız.
Hepsi birlikte çöplerin atılmış olduğu yere gittiler.Avcılar ,gördükleri karşısında şaşkına döndüler.Verdikleri tepkilerden ve söylediklerinden,çöpleri onların atmadıkları belliydi.
Özer:
-Anladım sizi gençler.Bu çöpleri buraya atanlar hakkındaki tepkileriniz az bile.Bizler de aynı düşüncelere sahibiz.
Barış:
-Bu çöpleri buraya atanlar avcı olamazlar.Çevre düşmanı,doğa düşmanı insanlar bunlar.
Bu güzelim doğa olmazsa av da olmaz,avcı da olmaz.
Melda:
-Sizler bu çöpleri buraya atmış olamazsınız.Ama anlayamadığım bir şey var;bu çöpler kim attı?
Cenk:
-Buraya sizden başka avcılar da geliyor mu?
Ozan:
-Bazen üç grup avcı olduğumuz olur burada.Ankara’dan,İstanbul’dan,İzmir’den avcılar gelir buraya.
Emre:
-Anlaşıldı.(Eliyle çöpleri işaret etti.)Bunları giderken yanımızda götüreceğiz.Dilerim bu-ralara bir daha çöp atmazlar.
Özer:
-Bu çöpleri atan sözde avcılar adına sizlerden,hatta tüm doğa sevenlerden özür diliyo-rum.Biz iki gün sonra gideceğiz.Çöpleri giderken yanımızda götürürüz.
Metin:
-Çevre için gösterdiğiniz duyarlılıktan dolayı hepinize teşekkür ediyorum.
Emre:
-Biz olmasaydık kulübede mi kalacaktınız?
Barış:
-Evet ama o hakkımızı kullanamayacağız anlaşılan.Zirvedeki gölün kuralıdır bu.Kim önce gelirse kulübede o kalır.Diğerleri çadırlarında kalırlar.
Ayşe:
-Biz avcı olmadığımıza göre…
Özer:
-Olabilir ama kulübe sizin.Hem de sizler misafir sayılırsınız.Biz ayda en az iki kere zirvedeki göle geliriz.
Cenk:
-Bazı avcılar ayılara zarar vermişler,onların canlarını yakmışlar.
Gürcan:
-Bunu nereden biliyorsun?Yaralı ayı mı gördünüz?
Melda:
-Bizi gördüklerindeki tepkilerinden anladık.
Emre:
-Kendilerini,yavrularını ve yuvalarını korumak için savunmaya geçtiler.Hatta birkaç kez bize saldırdılar.
Cenk:
-Biz biraz müsaade isteyelim.Islak elbiseler üzerimizde kurumasın.
Özer:
-Tamam,biz de bu arada çadırlarımızı kuralım.
Avcılar birkaç dakika içinde iki tane çadır kurdular.Yanlarında getirdikleri kumanyalar-dan kısa sürede yemek hazırladılar.
Ozan:
-Ben gidip komşularımızı yemeğe davet edeyim.
Özer:
-İyi olur.Söyle de yanlarında birer kaşıkla,birer tane çatal getirsinler.Ozan;varsa birer tane de çatal ve tabak getirsinler.
Ozan:
-Tamam Özer ağabey,söylerim.
Metin:
-Avlandıktan sonra komşularımızı yemeğe davet etseydik daha iyi olurdu.Av hayvanla-rının tadına bakarlardı.
Barış:
-Yiyeceklerimiz bitmez Metin.Bitse bile burada av bol.Hiçbir şey bulamazsak balık av-larız.
Ozan kulübeye gitti.Emre,Cenk,Melda ve Ayşe’yi yemeğe davet etti.
Emre:
-Siz yeni geldiniz.Misafir sayılırsınız.Asıl bizim sizi yemeğe davet etmemiz gerekirdi.
Ozan:
-Biz buraya sürekli geliyoruz.Sizin ilk gelişiniz.Asıl siz bizim ve zirvedeki gölün misafi-risiniz.
Melda:
-Buraya ne zaman geldiniz de avlandınız?
Ozan:
-Yeni geldik,henüz avlanmadık.
Melda:
-Bize ne yedireceksiniz?
Ozan:
-Konserve türü hazır yiyecekler getirmiştik,onlardan ikram edeceğiz.
Cenk:
-Arkadaşlar,Ozan’a soru sorup durmayın,gidelim,ne hazırlamışlarsa yiyelim.
Hep birlikte,yemeklerini yediler.Yemek sonrası hazırlanan çayı içmeye başladılar
Özer:
-Nasıl ki her meslekten,her gruptan insanlar aynı değilse;avcıların da hepsi aynı değil.
Avcılık ustalık ister,merhamet ister,vicdan ister…
Gürcan:
-Hatta avcılığın yazılı olmayan bazı kuralları vardır.
Ayşe:
-Avcılığın kuralları mı var?
Ozan:
-Evet,o kurallardan haberi olmayan insanlar avcı olduklarını sanıyorlar.Canlılara ve doğaya acımasızca zarar veriyorlar.
Emre:
-Hayvanlara rast gele ateş ediyorlar.
Melda:
-Çevreye çöp atıyorlar.
Gürcan:
-Böylece avcıların toplumda acımasız ve çevre düşmanı olarak tanınmalarına sebep oluyorlar.
Ozan:
-Bu da bizi çok üzüyor.
Cenk:
-Avcılığın yazılı olmayan kurallarından birkaç tanesini söyler misin?
Özer:
-Ne o?Avcı mı olmaya karar verdin?
Cenk:
-Kendi çapımda ben de avcı sayılırım zaten.
Metin:
-Balık mı avlıyorsun?
Cenk:
-Evet.Fena da sayılmam.
Barış:
-Balık tutmak da avlanmaktır. Senin bu kuralları öğrenmende yarar var. Kurallardan birini ben söyleyeyim:Avcı,yanında bulunan kişileri kırmamalı ve kırgınlığa sebep olabilecek davranışlardan kaçınmalıdır.
Özer:
-Dedikodu ve şiddetten uzak durmalıdır.
Gürcan:
-Avcı hiçbir zaman yanındaki veya karşılaştığı kişileri gereksiz incitmemelidir.Ayrıca ölçüsüz şakalar yapmamalıdır.
Ozan:
-Avcı,hayvanlara acı ve ızdırap verebilecek davranışlardan kaçınmalıdır.
Ayşe:
-Boz ayıların canını yakanlara avcı değil,acımasız demek gerekir.
Emre:
-Onlara diyecek tek şey var ama söylemek istemiyorum.
Metin:
-Söyle söyle, “cani” de,”zalim” de onlara.
Barış:
-Avcı doğal dengeyi bozabilecek davranış ve tutumlardan uzak durmalıdır.
Özer:
-Avcı,mütevazi olmalı,kimseye tepeden bakmamalıdır.
Gürcan:
-Bir misafir avcının yanında vurduğu avı çantasına koymamalıdır.
Melda:
-Peki ne yapmalıdır?
Gürcan:
-Misafirine ikram etmelidir.
Cenk:
-Ooo,yaşadık,desene…
Ozan:
-Kesinlikle yaralamak için ateş etmemelidir.
Özer:
-Anlayacağınız;saymakla bitmez avcılığın kuralları.
Emre:
-Avcı olmak adam gibi adam olmayı gerektiriyor demek ki…
Metin:
-Evet ,onlarca kural saymak yerine öyle kısaca öyle demek daha doğru olur.
Ayşe:
-Her şey için teşekkür ederiz.Yemekleriniz ve çayınız harika olmuştu.Biz müsaade iste-yelim,siz de işinize bakın.
Özer:
-Afiyet olsun.Bu küçük ikramı yemekten saymayın.Asıl ikramımız avdan sonra olacak.
Avcılar köpeklerini yanlarına alıp,iki grup halinde dağıldılar.
Melda:
-Bu avcı grubunu tanımasaydım,avcılar hakkında çok olumsuz düşüncelerle buradan ayrılacaktım.
Cenk:
-Evet, ben de.
Ayşe:
-Bu arada ,bizim de avcı olduğumuzun farkına vardık.
Emre:
-Birkaç tane balık tutmakla hemen avcı mı olduk?
Melda:
-En azından avcılık hakkında bilgi sahibi olduk.
Cenk:
-Komşularımız çoğaldı,ayı komşularımızdan sonra,avcı komşularımız da oldu.
Ayşe:
-Zirvedeki göl maceraları tatlı sonla bitecek galiba.
Emre:
-Bundan daha iyi doğa gezisi yapamazdık.Hem eğleniyoruz,hem dinleniyoruz.
Cenk:
-Hem yüzüyoruz.
Melda:
-Tabi ki bunun tadını en iyi sen çıkarıyorsun.
Dört arkadaş kulübenin önünde konuşurken Barış koşarak yanlarına geldi:
-İşiniz yoksa beş dakika gelir misiniz?
Emre:
-Hayırdır,nereye?
Barış:
-Özer ağabey sizi çağırmamı istedi.
Cenk:
-Olumsuz bir şey mi oldu?
Barış:
-Bilmiyorum.”Gençleri çağır da gelsinler.”dedi.
Melda:
-Kalkın gidelim.Önemli bir şey olmasa çağırmazdı.
Barış’la birlikte gölün sol tarafına doğru yürümeye başladılar.
Barış:
-Özer ağabey,neredesin?
Özer:
-Gelin gelin ,buradayım.
Gittikleri yerde Özer’in,Gürcan’ın ve Ozan’ın altlarında yaralı boz ayıyı gördüler.
Emre.
-Kolay gelsin.Ne yapıyorsunuz?
Özer:
-Gelin gençler,gelin!Bu ayının yarasını siz mi sardınız?
Emre:
-Evet,arkadaşlarım tuttu,ben de çıkarıp gömleğimi sardım.En azından kanamayı durdu-rabildik.
Gürcan:
-Eğer gömleği sarmasaydınız,kan kaybından ölebilirmiş.Yarası oldukça derinmiş.Nere-de yaralandığını biliyor musunuz?
Emre:
-Biraz ileride,bir ağacın kovuğundan bal almaya çalışıyordu.Tutunduğu ağacın dalı kı-rılınca büyük bir gürültüyle yere düştü.
Özer:
-Yarasının derinliğinden belli.
Emre:
-Sardığım gömlek nerede?
Özer:
-Metin’de; göle yıkamaya gitti,birazdan gelir.
Melda:
-Gömleği tekrar mı saracaksınız?
Özer:
-Evet,tekrar sarmakta yarar var.Yaraya dışarıdan gelebilecek bir darbe tekrar kanaması-na sebep olabilir.
Metin,yıkamış olduğu gömlek elinde geldi:
-Geldim geldim.Gömlekteki kanı iyice temizledim.
Özer:
-Ver kardeşim ver ,yarasını saralım da ayıyı serbest bırakalım.Hayvan iyice sıkıldı.Boz ayılar bu kadar sıkıntıya gelemezler.
Boz ayının yarasına Metin’in yıkadığı gömleği tekrar sardılar.Ayı,bu iyiliği karşılıksız bırakmadı.Bulunduğu yerden ,başını öne eğip giderken,sanki oradakilere,yaptıklarından do-layı teşekkür ediyordu.
Akşam olduğunda kulübe ve çadırın arasına büyükçe bir ateş yaktılar.Yemeklerini ye-yip,çaylarını içtiler.
Ateşin etrafına oturup,şarkılar ve türküler söylediler.Şarkılardan sonra halaylar çektiler.
Yaralı boz ayı,kulübenin alt tarafına uzandı.Geç saatlerce kadar onları izledi.Ateş sön-dürülüp yatana kadar uyumadı.
Avcıların da gelmesiyle,zirvedeki gölün neşesi kat kat arttı.Doğa sever gençler,doğayla baş başa güzel günler geçirdiler.Dönüşte ,çektikleri resimleri internette yayınladılar.
Zirvedeki göl bundan böyle geniş kitleler tarafından mutluluğun adresi olarak tanındı.
Yerli ve yabancı turistlerin akınına uğradı.
İSMAİL MALATYA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.