- 625 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sistem İşsizliği Gösterip Sizi Sömürüye Razı Ediyordu 6
Sistem reostası tapusuzlara tapuyu gösterdi. Sistemin enfeksiyonları sömürüyü meşru etti. Üretim hareketi; kolektif olanla, zorunlu ve geri bağlanımlaydı. Tapu sahipliği; kolektif ligi tapu olukla ele geçirdi. El bir yanda kişilere maldan mülkten yoksunluğun öfkesini teskin ediyor; bunu takdir diyordu. Diğer yandan da yoksulluğa tapu gösteriyordu. Hâlbuki tapu iktisapla hayat, meşru değildi. Geri bağlanım yasası yoktu. Üretim hareketinin zorunlu nedeni değildi. Ve sürecin üretim yaptırır bir neden bağıntısı değildi. Tapu üretim hareketinin ilineğiydi. Sömürüye ve sömürtmeye yarıyordu.
Sizi köleliğe razı eden El mantıklı tapu mana anlayışı sistemin alt yapı sürecini inşa ediyordu. Tapu sahipliği hakkı üst sistemin mantığını da oluşmakla sizi kıskaca alıyordu. Bu nedenle köleci tapucu El sistemleri kolektif üretim gücü kullanıyorlardı. İşte bu noktada kolektif ligi yiten insan; yiten kolektif ligi ile özgürlüğünü de yitirdiğini fark etmişti.
Tapu sahipleri, hemcinslerine neler kaybettirdiklerini iyi biliyordular. Bu nedenle mal mülk sahipleri yoksulluğu nasıl tapusuz oluş ile izah ediyorsa; yoksulluğun da yitirilen özgürlüğünde şaibe sel dikkatini kendi üzerlerinde men etmek için yiten özgürlüğü de bulunan yoksul oluşu, insanın doğumuna bağlıyordular! Bu tür anlayışı ortaya koyan üst yapılı mantıklarıyla diyordular ki; “insanlar özgür doğarlar, özgür yaşarlar!” Ya da “insanlar özgür doğmalı ve özgür yaşamalılar” derler.
İnsan neye göre doğuyordular ki; neyin özgürüydüler? Zorunluluğun olduğu yerde özgürlük olmaz. Özgürlük zorunluluğun bilinci üzerinde oluşturulan kolektif üretimli kullanımla olasıdır. Zorunlu bağıntı içinde olmanın koşullarıyla belirlenen süreçte inorganikler de organikler de zorunlu olurla var oluyorlardı. Zorunlu var oluş ta; doğumların özgür doğup, özgür yaşamağa ilişki olduklarına hiçbir şekilde tarif edilemez.
Oysa Ay’a giden insan özgürdü. Ay’a gitme birçok zorunluluğun birçok kişi eliyle kolektif bağıntıların, entegre edilmesiydi. Ay’a giden insan ortak üreten insandı. Ay’a giden insan kolektif üretimin oluşması sonucundaki kullanımlarıyla özgürdüler. Ve özgürlük kolektif bir üretim hareketi sonucunda ortaya çıkıyordu.
Ve üretim hareketi de zaten ancak ve ancak toplum veya kolektif oluş içindeydi. Özgürlük; zorunluluğuna varılmış bilinçti. Ve kolektif yapılan üretim hareketiydi. Özgürlük ortak üretim hareketini kişisi kullanımlar biçimi olmakla zorunluydu. Kolektif gücü kim kullanıp; mülk hakkı diye nemasını kim yiyorsa özgürdü. Zorunluluğunu bilmeyen; zorunluluğun bilinci üzerinde bir kullanım değeri üretemeyenler; özgür değildiler. Doğada üretemeyenler, doğa tarafından (zorunlulukları tarafından) güdülüyordular.
Hemcinslerimiz ve biz doğarken hem üreten bir eyleme sahip değildik hem de üreten eylem ile doğmamakla, özgür değildiler. Daha doğrusu doğumlara, özgürlük te; özgürlük değil de diyemezdik. Özgürlük, doğa içinde sunulana bağlı kalan bir yetinme de değildir. Özgürlük doğanın sunumuna bağlı kalmadan; üretir olmanın eylemliliğiydi.
Özgürlük; kolektif olan üretim hareketinin; alan içindeki insanlar bilinci üzerinde verdiği yansımalarlaydı. Yansıma her bir kişide farklı farklı yanlarıyla beliriyordu. Bu belirenler entegrasyonu da kolektif bilinçti. Yansıma da kolektifti. Üretim hareketi de kolektifti. İnsanın toplum içinde ortak üreten bağıntı hareketleriyle biz özgür oluyorduk.
Öyleyse biz toplumla (kolektif ile) üretendik. Ve biz kolektif bağıntı ile (toplum sal bağıntı ile) özgür olup; özgür yaşıyorduk. Yani kimse bizi özgürce doğdurmuyordu. Bizler bir toplum içine doğmakla, özgürlük bize kaçınılmaz oluyordu.
Yani dünyaya gelen insan elinde penisilin antibiyotiğiyle doğuyor olmakla özgür değillerdi. Bu böyle olmadığı nedenledir ki toplum içinde toplumla antibiyotiği kullanır oluyordunuz. Antibiyotiği kullanmakla hastalığa karşı irade var edip, özgür oluyordunuz. Özgür doğum olmadığı nedenle bir tilki özgür doğmaz; hiçbir organik doğum özgür doğup, özgür yaşayamaz. Tilkiler özgür doğsun demekle de tilkiler özgür doğmaz.
İnsan toplum içinde özgür olduğu gibi özgürlüğünü de toplum içinde kaybeder. Ürettiği halde ürettiğinin kölesi olur. Emeğine, kendisine, toplumuna, üreten ilişkilerine yabancılaşmakla köleleşmiştir. Bu kölelik tilkinin köle doğup doğaya boyun eğmesi gibi de değildir. Bu insanın özgürlük yaratan yeteneği üzerinde köleleşmesiydi.
Kolektif üretim hareketinin bir parçası olan tüketim ve kullanım sahipliği; kimi kişilerin sahipliği olur. Böylece üreten ilişkiler içindeki birçok bağ karakterler mal-mülk takdiri ile kimi kişilerin sahipliği yapılır. İnsanın kolektif bağıntılarla üretir olması mal-mülk sahipliğinin tozu dumanı içinde görünmez olmuştur.
Üretim hareketi; kimi kişilerin mal mülk sahipliği ve mal mülk sahipliği hakkı karşısında zorunlu anlamını, büyüsünü yitirmediği halde insanın emeğine; üreten ilişkilerine yabancılaşmasıyla yitirilmiştir. “İnsan özgür doğar özgür yaşar” anlayışı kapitalizmin uydurmasıdır. Size açıktan kölesiniz diyemediği için “insan özgür doğar özgür yaşar” diye sizi okşayan bir üslupla, size; uydurmuştur.
Bu uydurma, gözlerden düşen El mantığının yeni bir versiyonu olması ile El mantığına da çok uygundur. Neydi El mantığı? El mantığına göre daha siz doğmadan önce kaderleriniz yazılmıştı. Siz de kaderinizle birlikte doğuyordunuz. Oysa doğada bir determinasyon vardır. Ama size yönelik özel seçilimle beliren yönelimiyle determinasyon yoktur. Bir böceğin determinasyonu neyse belirme açısında sizinle böceğin determinasyon içinde belirmesine hiçbir özel kayra karışma yapmaz.
Doğduğunuz kişi, zenginse; doğduğunuz kişinin mal mülk sahipliği varsa; siz üretmeden (sömürerek) üretileni kullanmakla özgürdünüz. Dünya ve toplum böyle bir üretim hareketi tanımamıştı. Doğduğunuz kişi, kadersiz ise; siz mal-mülk sahipliği olmayan birinde doğmakla, kullanım iradeniz olmamakla; özgür değil köleydiniz
Yok, efendim “insan özgür doğar özgür yaşar” söylemi insan haklarına ilişkindir! Bu söyleyiş içinde öyle denmek istenmiyor “İnsan özgür doğmalı, özgür yaşamalı!” denmek istenmekle bu bir temennidir diyebilirsiniz. Yine bu temenniyi hayata geçirmedir deseniz bile yine de bu böyle olmaz.
Elinde atom, elinde elektrik teorisi olmadan; elinde paratoneri olmadan doğanları siz; nasıl özgür doğdurup ta, nasıl özgür yaşatır olacaktınız acaba? Lafla peynir gemisi yürümez. Bu hikâye bir kayboluşunuza kılıflar uyduran bir hikâye olmakla okunmalıdır.
Elinde mızrağı olmadan aslanın önünde kaçmaktan harap olmuş atayı, aslana karşı nasıl özgür doğdurup; özgür yaşatacaktınız? Sefalet içine doğanları; nasıl özgür doğdurup, özgür yaşatacaktınız”. İşi olmayanı; üretemeyeni; işsiz bırakılanı; özgür doğar veya özgür doğmalı deme içinde; nasıl fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür yapacaktınız?
Bu söz sadece anaca, babaca zengin olanlardaki doğumları, özgür yapardı. Üretim; kullanım ve tüketimdi. Herkes tüketen ve kullanan olmakla zorunlu üretendi. Üreten olmakla da zorunlu bir kullanan ve tüketendi. Oysa ortama verilen bir tür illüzyonlu şaşırtmayla sahiplik mana anlayışı üretimin yerini almıştı. Sahipliği olan üretmiyordu. İş veriyordu! Üretmeden kullanım değeri ile üretilenleri tüketiyordu.
Oysa ilk üretim hareketine girişen atalarımıza, kimse iş vermiyordu. Atalarımızın işvereni ve patronları yoktu! Doğumlar herkes için mallı mülklü doğumlar da, değildi. Öyle olsaydı zaten; El sürecine ve bunca illüzyona gerek kalmazdı. Ama El; El yasasıyla rızklarınızı daha siz ana rahmine düşmeden önce veriyordu. Böylesi özel ve bencil bir gayret yoktu. Ama yine de kişiler bu rızk ve nasipleriyle, doğduruluyorlardı. Yani El Kayralılar anadan babadan mallı mülklü özgür doğuyordular!
İnsan bile bir tür olmanın dışında, insan olukla doğmamıştı. İnsana; üretim hareketi içinde ittifaklı olan nitelikli emek gücü ve biyolojik sentezi nedenle insan denmişti. Biz tarihi insan tanımını hiç bilmeyiz. İnsan söylemi, kendi türü için eşeğe eşek denmesi gibi bizim de kendi türümüze hazıra söylenmiş bir söz gibi anlatılıp anlaşılmaktadır.
İnsan dan başka hiçbir türün isim macerası yoktur. İnsanın isim macerası insana sıradan bir isim olukla söylenmenin çok ötesinde tarihi bir diyalektikle; tarihi bir geçmişle; tarihi bir sosyo kültürlü toplumsal evrimiyle söylenmiştir. Değilse El’in aklına ilk gelen kelime olukla size de insan densin denmemişti.
İnsan insan olma bilincini yitirip te El’in kulu olmakla köleleşmişti. Özgür insandan eser kalmamıştı. El insanı köleleştirmek için her şeyi yapıyordu. Yoksullara iş verdiriyor. Yoksulları işsiz bırakıyor. Olmadı mı tehdit ediyordu. O da olmadı mı vaat ediyordu. İşte El’in ikinci anlamla söylediği “insan nankördür” sözü sonradan söylenen söz olmakla bu ikinci anlamla bu isim; ad gibi üzerimize yapışıp kalmıştı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.