Sözcüklerin Hülyası
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Sözcüklerin en daniskasını seçtim senin için, çayın en demlisini. Sonra, oturdum bir başıma çay renkli hayaller kurdum; şiir oldu hayallerim. Sözcükler ince sızı. Billurdan cümleler aktı gönlüme sevgi denizi oluştu, derinlerinde sen vardın. İskandiller ölçemedi derinliğini gönlümdeki denizin. Kandiller bir bir söndü yokluğunda. Yalnızlık bestesinin güftesi çayın buğusuna karışıp gitti… Aklım bulutlarda rehin. Gönlümde firak ateşi.
Çaydanlığı ocağa koyduktan sonra aklım avdet etti.Teşrinlerin merhaba dediği geldi aklıma ilk teşrinin ortalarını geçmişti vakit. Son teşrin el ediyordu , nefes nefes yaklaşırken. Nereden aklıma düştüyse Merhum Yahya Kemal’in Eylül Sonu şiiri sardı hayal hanemi. “Günler kısaldı… Kanlıca’nın ihtiyarları/ Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları.” Neden sonbahara hep hüzün yakıştırılır… Oysa o da yaratılmış bir zamandır. Ömrün gelip geçiciliğine atıf mıdır şiirlerde sonbahar? Hani, aynı şair şiirin devamında “Yalnız bu semti sevmek için ömrümüz kısa…/ Yazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa…”diyor ya. Hüznün sözcülüğünü yapıyor galiba. Henüz şairin söyleyecekleri bitmedi:
“İçtik bu nadir içkiyi yıllarca kanmadık...
Bir böyle zevke tek bir ömür yetmiyor, yazık!
Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor;
Lâkin vatandan ayrılışın ıztırâbı zor.
Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sâhile,
Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile.” Bu mektepli şairin sözünü perçinleyen halk şairi Karacaoğlan da:
Şu kışlayı bizim için yapmışlar
Çatısını ne muntazam çatmışlar
Ölüm ile ayrılığı tartmışlar
Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık… diyerek söze noktayı koyar. Aslında nokta koymaz, kendinden asırlar sonrasına mesajdır söyledikleri hâlâ ilk günkü tazeliğinde.
Sözcükler, şairin her şeyidir, onlarla ünsiyet eder, düşünür; hayal kurar. Çocuğun oyuncakları ne ise, şairin de sözcükleri odur. Bir şairin imzasıdır sözcükleri. Vukuflu okuyucular, herhangi bir yerde duydukları, rast geldikleri mısraların altında şairin isimi yazmasa da onu sözcüklerinden tanır ve bu mısraların kime ait olduğunu bilir.
Sözcüklerin de rüyaları hülyaları vardır. Onların gördüğü rüyayı fark edebilenler şairlerdir. Şair, kendi hülyası ile sözcüklerin hülyasını harmanlayan insandır. Nedim, İstanbul sözcüğünün hülyasına kendi hülyasını katarak “Bir sengine yekpare Acem mülkü fedadır.” mısraını söylemiştir İstanbul için.
Yahya Kemal, “Bir Başka Tepeden” Şiirinde Nedimin yaptığından farklı davranmamıştır:
“Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Nice revnaklı şehirler görünür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim en hoş ve uzun rüyada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.”
Bu minvalde rüya görmek için şair olmak, gördüğü rüyayı böylesine ustalıkla ve sanatkârane dile getirebilmek için Yahya Kemal olmak lazım gelir. Yoksa sözcüklerin hülyasına tanıklık ederek kendi rüyasıyla harmanlamak her babayiğidin harcı değildir. Dünyada biricik İstanbul ve bir tane Yahya Kemal vardır. Yahya Kemal İstanbul’u İstanbul Yahya Kemal’i çok iyi anlamıştır. Dünyanın en nadide şehri, âşığını sinesinde uyutmaktadır nicedir. Nice revnaklı şehirler bu hususta imrenmektedir İstanbul’a. Sözcüklerin hülyasına ortak olabilmemiz temennisiyle.
Ankara, 19.10.2017 İbrahim Kilik
YORUMLAR
Hep o eskilerde kalmış eşsiz güzellikler müthiş anlamlı değerli şiirler edebiyatçılar sanatçılar onlarla nefes alıp verdiğim hayallerim hülyalarım ve eski İstanbul'uma sığınıyorum her şeye kapılarımı kapatıp şimdi..Duygularım en yüksek noktada..
Varolun ve hep yazın.Sevgiler.