- 570 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YAŞLI DENİZCİ VE VEFALI MARTI
YAŞLI DENİZCİ VE VEFALI MARTI
Yaşlı adamın deniz aşkı bitmek bilmiyordu. Aslında emekli maaşı ona fazlasıyla yeterdi. Tam kırk yıl deniz fenerindeki görevini başarıyla ve büyük bir aşkla yapmıştı. Oturduğu lojmanı boşaltırken göz yaşlarına hakim olamamıştı.
Öyle ya yıllarını gömdüğü bu burundan ayrılmak zor geliyordu. İlk yıllarda kasabadan bir ev kiraladı, orada oturdu. Beden olarak kasabaya gitti ama ruhen hep orada hırçın dalgaların koynundaydı. Sekiz yıl önce kanser hastalığından kaybettiği hayat arkadaşıyla en güzel anıları orada yaşamıştı. Bir türlü yapamadı. Günde en az iki kere buruna gidip kayalara oturuyor, denizi seyrediyordu. Sonra istemeye istemeye kasabadaki evine gidip hüzün dolu odasına çekiliyordu. Kopamıyordu denizden, çünkü o denize aitti. İlla dalgaların sesini duymalı, yosunların kokusunu içine çekmeliydi.
Yapamıyordu içeride. Evinin önündeki sandalına koyduğu yamalı mindere oturuyor, kendisini denizde hayal ediyordu. Bu arada sanki denize açılacakmış gibi ağlarını onarıyor, tekrar tekrar topluyor, yere seriyordu.
"Bu böyle olmayacak." dedi kendi kendine. Fenerin sol tarafındaki kayanın altına bir kulübe yapmaya karar verdi. Palmiye yapraklarından ve sazlardan mütevazi bir kulübe yaptı kendisine. Kulübe mütevazi idi ama onu yapması tam bir buçuk ayını aldı. Her gün birkaç eşyasını taşıyarak yavaş yavaş kulübesine taşındı. Mayısın onu gibiydi ki asker arkadaşı Hüseyin’in oğlunun traktörü ile sandalını ve bazı eşyalarını da taşıdı - onun için bir saray- küçük kulübeye.
Artık keyfine diyecek yoktu. Günlük balığa çıkıyor, en az bir-iki kilo balıkla dönüyordu. Balığın her türlü yemeğini yapardı. Her cumartesi kasabaya gider, ufak tefek ihtiyaçlarını alır, küfesine koyar, küfesini sırtına vurur kulübeye gelirdi.
Bir gün denizden döndüğünde kulübesinin önünde yaralı bir martı gördü. Sandalı çeker çekmez onun yanına gitti. Kanadının kırık olduğunu gördü. "Bir saldırıya mı uğramış acaba." dedi kendi kendine. Yarasını temizledi, atletlerinden biri ile iyice sardı. Getirdiği balıklardan bir - iki tane verdi ona.
Yalnız olmadığı ilk geceydi o gece. Artık yalnız değildi yaşlı adam.İyileşmesi tam bir hafta sürdü. Saldı doğaya martıyı. Gitmedi iyilik bilir martı. Balığa çıktığında onunla birlikte gider, onunla birlikte dönerdi kulübeye. O kadar abarttı ki kasabaya bile gitmek istedi. Bunu kabul etmedi adam. Birinin zarar vermesinden korktu. Kasabaya gideceği gün-cumartesi- kulübeden çıkartmıyordu martıyı.
Kış mevsimini birlikte geçirdiler. Martı yaşlı adamın adeta sırdaşı olmuştu, can yoldaşı olmuştu. Öyle ki birbirlerinin hangi davranışa hangi tepkiyi vereceğini bile öğrenmişlerdi. Birlikte yaşanan güzel aylardan sonra yaşlı adam bir gün hastalandı. Kalkamaz oldu yerinden, çıkamaz oldu eski yatağından. Fenerdeki görevli onun çıkmadığını görünce merak etti, kulübeye giderek baktı. Yaşlı adamın hasta olduğunu görünce acil onu alıp ilçedeki hastaneye götürdü.
Yaşlı adamın sayılı günlerinin kaldığını söyledi doktorlar. Bir gün kısık bir sesle hasta bakıcıya "Şu perdeyi aralar mısın yavrum, benim iyileşeceğim yok, son kez gök yüzüne bir kez bakayım." dedi. Hasta bakıcı yaşlı adamın isteğini yerine getirdi.
Balkon demirinden ağzında bir balıkla içeri bakan martıyı gören yaşlı adamın gözlerinden süzülen iki damla yaş, beyaz sakallarının telleri arasından süzüldü çenesine doğru.
İSMAİL MALATYA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.