- 833 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
0087 - 'BANA DOĞRU GELEN KİM? - SOL ANAHTARI KİMDE
BANA DOĞRU GELEN KİM? ’YA DA
ŞİMDİKİ ZAMANDA
BİR MOBİL, BİRİNCİ TEKİL ŞAHIS
"Dökülmüş bedenim kimyasına pirincin, yokedilerek kalsiyumun büyüsü yazgım belirlenmiş. Her an, hoş geldin diyorum bana doğru gelene, dalgalanan duygularımla. Sarkıyorum tavandan (bir tavan varmışçasına) yeryüzünün (varolduğunu umarak) renklerini bilmeme karşın - lal rengi, çivit mavisi ve sarı - ve onların yalanlamalarını - tutku, dinginlik ve ölüm - kendimle işaretliyorum yanı, yöreyi - bir aşağı bir yukarı, bir yukarı bir aşağı, sağ sol, sağ sol."
Nilgün MARMARA
***
SOL ANAHTARI KİMDE
Onur BİLGE
O kadar yorgun, o kadar bitkim hissediyorum ki kendimi! Son zamanlarda pirince talim etmekten dizlerimde derman kalmadı. Resmen dökülüyorum! Bir insan yeterli beslenemezse ne olur? Pirinç pilavı, pirinç çorbası… Ne et var ne süt…
İnsanlarla ilişkilerimde de hüsnüniyetim kötüye kullanılıyor. Bana elini uzatana elimi uzatıyorum. Gelene gönül kapım sonuna kadar açık… Kalbim pır pır… Pırıl pırı… Sevgi dolu… Yüreğimde ağırlıyorum bana geleni. Gönlümün başköşesinde hem de…
Sanki gök diye bir çatı varmış da ondan sarkıyormuşum gibi ayaktayım işte. Sanki yeryüzünün bir albenisi varmış gibi… Cisimler, renkler… Renklerde duygular… Mesela lal, tutku ifade ediyor. Gökyüzünün uçuk ve denizlerin çivit mavisi ruha huzur veriyor. Sarı ölümü sembolize ediyor. Etrafıma şöyle bir bakıyorum ve kendime göre belirliyorum her şeyin yerini. Aşağıda taban, yukarıda tavan… Sağımda pencere solumda kapı… Ben diye bir varlık olmasa, sağım da olmayacak solum da… Ne yer ne de gök… Ne toprak ne hava…
Yönler belirsiz olunca insana göre olmak zorunda yer tespiti… Bir yerde durmak lazım… Sağda mı yer alacaksın, yoksa solda mı?
Ulumalar, habercisi olduğu halde bana doğru gelmekte olan ölüm erteleniyor da erteleniyor.
Bu zamana kadar kimler gelmiş geçmiş dünyadan! Birbirlerinden türemiş insanlar öle öle bana kadar gelmiş silsile… Beni hayatta tutan, var gibi görünen, aslında yok olan insanlardan oluşan çevrem… Onlar ki hiçbir şeyin varlığına inanmıyor, inanmamı da istemiyorlar. Birazcık imanım vardıysa onu da yok etmeye çalışıyorlar, yoklukta yok olan varlıkları gibi. Ne kadar da soğukkanlılar, insanların inançlarını yok etmeye çalışırlarken! Hem kendilerini bekleyen akıbetten hiç mi hiç korkmuyorlar! “Ya gerçekse?” diye bir ihtimal de gelmiyor akıllarına! Ne tuhaf!..
Ben, her konuda kendisini yetiştirmeye çalışan biri oldum bu zamana kadar. Elimden geldiği kadar mükemmel olmaya çalıştım. Ne kadar başarılı olabildim, bilmiyorum. Bütün çabam beğenilmek ve takdir edilmek içindi ama ne yazık ki umduğum gibi olmadı.
Herkes gibi duygularım var benim de… Sevmeye ve sevilmeye ihtiyacım var. İşte şuracıkta, şu küçücük yüreğimin kilidini açacak anahtara sahip olan birine hasret duyuyorum. Gönlüm portedir ve o dizekte aşk için gereken notalar dizilidir ama melodiye dönüşebilmesi için sol anahtarına ihtiyacım var. O olmadan okunamaz da çalınamaz da… Kalbimdeki sevme potansiyeli ne kadar yüksek olursa olsun, gönül telimi titretecek biri olmadıktan sonra neye yarar! Sol yanım, ancak sol anahtarıyla ses verebilir.
Gönlümün portesindeki aşk melodisine dönüşmek üzere yazılan notalar, o anahtar olmadıkça ortaya çıkamaz ki! Birisinin o sol anahtarını getirip, en sola koyması lazım. Aksi halde silinsinler, dağılıp gitsinler daha iyi!
Ben sola gönül vermişim, sola ümit bağlamışım. Bozkurt seslerini değil, gönlümdeki aşkın müziğini dinlemek istiyorum. Kim sahip çıkacaksa çıksın artık bu davaya, o suskun notalara ses versin! Şayet biri gelip de bir şeyler yapmayacaksa, böyle bir sevda kalmasın kalbimde, yok olsun gitsin! Artık ne olursa olsun, hiç umurumda olmaz!
Şimdilik, beklemede kalbim. Kendimi ve olmasını düşlediklerimi kader rüzgârlarının hükmüne bırakmışım. Ne taraftan eserlerse, beni ve davamı ne tarafa sürüklerlerse o tarafa doğru gitmekteyim.
Sıcak yaz geceleri… Sivrisinekler, açıkta kalan yerlerimi, kollarımı bacaklarımı ısırıp duruyorlar. Onlar ısırdıkça dans eder gibi kıvrılıp bükülüyorum, şu tabuta benzeyen odanın içinde. Tabut gibi tek kişilik o/da… Sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar burada böyle bir başıma… Akşamlar oluyor, sabahlar oluyor, değişen bir şey yok. Ne gelen var ne giden, ne de gelecek günlerden birinin geleceği… Ben de sahipsizim, idealim de…
Sol anahtarı kimdeyse çıksın gelsin artık! Olanca güzelliğiyle çalmaya başlasın türkümüz bizim! Daha ne kadar bekleyeceğim! Sabrım tükendi.
Bu gidişle bir şey değişmeyecek ve ben bu hayatı böyle, yalnız başıma sürüklemeye ve biz garibanlar hepimiz bu şekilde sürünmeye devam edeceğiz anlaşılan.
Boşu boşuna gelip geçecek günler, ömrüm bitecek! Bütün günleri, geceleri ufalaya ufalaya tüketeceğim. Sonunda sonun sonuna geleceğim. Finişe… Kurdeleyi göğüsleyeceğim!..
Bana doğru gelen ecel… Bana doğru giden, Azrail… Ne zaman ki o gelecek, her şey bitecek! O anda dikey tabutun içinden, yatay olanına nakledileceğim. O zamana kadar bu kısır döngü böyle sürüp gidecek…
Ölüm nasıl bir şeydir? Henüz bilmiyorum ama onu da ölürken öğreneceğim.
***
Onur BİLGE
ŞİİR FISILTILARI - 0087
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.