- 1895 Okunma
- 6 Yorum
- 1 Beğeni
ZEHİR HAFİYELER.
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
(kemnur) Kemal Abimin vefatını bir süredir defterde olamadığım için birkaç gün önce Sami hocamın yayınladığı duyuru yazısından büyük bir üzüntüyle öğrendim. Rahmetli olmadan çok önce bilgisi dahilinde ve bölümler halinde kaleme aldığım klasik Türk filmlerinden uyarlamaların da olduğu mizahi öyküyü tamamlandığında yayınlamayı düşünüyordum. Ancak yarım kalan ve maalesef yarım kalacak olan bu mizahi öyküyü, öyküde ismi geçen sayfa dostlarımın da hoş görüsüne sığınarak tek bölüm halinde yayınlıyor ve merhum Kemal Yavuz Paracıkoğlu Abimin anısına ithaf ediyorum. Ruhu şad olsun.
......................../ ................/
ZEHİR HAFİYELER.
Tanışmaları Osmanlının aydınlanma çağı diye bilinen II. Meşrutiyet sonrasın da aydınlıkçı akımların geliştiği döneme dayanır.
Dostlukları, o sıralarda yayınlanan edebiyat-ün defterun adlı kültür sanat dergisine olan üyelikleri ile başlamıştır. Başka bir değişle birbirlerinin şiir ve yazılarına yaptıkları yorumlarla defterdeki samimiyetleri gelişmişti.
Zaman içerisinde öyle içli,dışlı olmuşlardı ki,kendilerini ti’ye alan karşılıklı mizah yazıları bile yazıyorlardı.
Esprili atışmalar şeklinde ve dizi halinde yayınladıkları mizahi yazıları kısa zamanda bab-ı ali de ünlenip bütün misak-ı milli sınırlarına yayıldı.Doğal olarak ta bu sayede edebiyat-ün defterun adlı derginin tirajı artıp,binlerce okuyucuya ulaştı.
Darülfünun mektebinden mezun olmuş bu kadim dostlar, devlet-i aliyye-i osmaniyye’nin kurumlarında uzun yıllar memur olarak çalışıp,sonrada emekli olmuş Sami ve Kamil efendi idi.
Sempatik ve bir o kadarda saftirik olan bu ikilinin birçok ortak özelliği vardı. Örneğin: ikisinin de ileri düzeyde saftirik olmasının nedeni, çocukluk yıllarında yaşadıkları talihsiz olaylara dayanmaktaydı.
Çok afacan bir çocuk olan Sami efendiyi evde leğen içerisinde yıkayan annesinin kıpır kıpır haline öfkelenip uslu durması için ellindeki bakır tas ile kafasına vurması,Sami efendinin de can havliyle annesinin elinden kaçıp anadan üryan sokağa çıkarak takımları açıkta koşması sokaktaki kadınların çığlık atmasına neden olmakla birlikte bu olay Sami efendinin de havale geçireceği çok şiddetli soğuk algınlığına sebep olmuştu.
Varlıklı bir ailenin çocuğu olan Kamil efendinin sinir bozucu ciyak ciyak ağlamasına öfkelenen mürebbiyesi susması için onu evin balkonuna çıkarması ve sonrada uykuya dalıp Kamil efendiyi soğuk bir kış gecesinde balkon da unutması soğuk algınlığına müteakip zihinsel faaliyetlerinin tam olarak işlevini yerine getirememesine neden olmuştu.
Çocukluk yıllarına dayanan bu trajik durum iki kadim dostun ortak özelliklerinin başında gelmektedir. Edebiyat-ün defterun dergisinde Şiir ve makale yazmanının yanı sıra ikisi de musikiyle ilgileniyor ve müzik aleti olarak ta Kamil efendi ud, Sami efendi ise def çalıyordu.
Bir çok ortak özelliğe sahip olmalarına rağmen zırt pırt fikir ayrılığı da yaşıyorlardı. Fikir ayrılıklarının en temel nedeni, sıkı sıkıya ve inatla kendi takımlarını tutmalarıydı.
Sami efendi Beşiktaş’ın, Kamil efendi de Eskişehir sporun sıkı bir taraftarıydı. Kişiliklerinin bir başka özelliği de saftirik olduklarının farkında olmayıp kendilerini çok uyanık ve zehir gibi bir akla sahip oldukların zannetmeleriydi. Gerçi Sami efendi Kamil efendiye göre biraz daha uyanık gibi görünse de,aslında saftiriklikte ikisi de birbirinden pek farklı değildi.
Emeklilik sonrası günlük yayınlanan edebiyat dergisinde şiir ve makale yazmanın dışında kalan boş zamanlarını değerlendirip, heyecan verici bir uğraş olması için tanıdık bir emlakçıdan İstanbul’un güzide semti şehzadebaşın da ofis olarak kiraladıkları bir dükkanı, dedektiflik bürosu olarak işletiyorlardı.
İşletiyorlardı derken, yaptıkları iş,mahalle esnafının yaptığı gibi dükkanın önünde tavla oynayıp nargile höpür detmekten ibaretti. Çünkü hafiyelik yaptıkları zaman içerisinde yakalayıp adalete teslim ettikleri bir suçlu, çözüme ulaştırdıkları bir olay ve bu işten kazandıkları tek bir akçe bile yoktu. Ama buna rağmen yinede dedektiflik bürosunun kirasın ceplerinden ödeyip,sözde hafiyelik faaliyetlerini sürdürüyorlardı.
Bir perşembe günü‘’zehir hafiyeler’’ ismiyle işlettikleri dedektiflik bürosunun önünde yukarıdaki resimde olduğu gibi aylak aylak otururken, yıldız sarayından gelen bir ulak,üzerinde ‘’çok gizlidir’’ ibaresi bulunan mektubu onlara verdi.Ulak gittikten sonra heyecanla mektubu açtıklarında önemli bir konuda görüşmek üzere Tacettin paşanın davetlisi olarak cuma günü saat dörtte yıldız sarayına çağrıldıklarını öğrendiler.
Nihayetinde cuma günü şehzade başından faytona binerek Eminönü, Karaköy ve Kabataş güzergahı üzerinden yıldız sarayının önüne geldiler. Fakat ileri saat uygulamasını unutan ikili randevularına üçte yani bir saat erken geldiler. Faytondan indikten sonra yeleğinin ön cebinden köstekli saatini çıkaran Sami efendi, boynunda aslı olan yakın gözlüğünü takıp saatine bakarak oh oh, tam zamanında geldik deyip, Kamil efendiyle birlikte bir kaç adım atıp sarayın bahçe kapısına doğru yürümeye başlamışlardı ki, faytoncu arkalarından seslendi.
-Hoop beyler nereye?’’
Sami efendi, kendilerine oturduğu yerden seslenen faytoncuya dönerek cevap verdi.
-Efendim bizi Tacettin paşa çağırmıştı da onun yanına gidiyoruz.
-Hadi ya! Bak sen vallaha mı?’’
-Vallaha bilaha çağırdı ya! sana yalan mı söyleyeceğim kardeşim.
-Demek öyle peki bir şey unutmadınız mı lo?
Faytoncunun bu sözü üzerine Sami efendi, Kamil efendiye dönerek tüüüh gördün mü?!’’ faytoncu haklı, paşaya bi’kutu lokum almayı unuttuk.Böyle eli boş gitmek ayıp olacak. Deyince faytoncu biraz daha sinirlenmiş şekilde konuşmaya devam etti.
-Ula ne lokumu lo, bana para vermeyi unuttunuz?
Sami efendi şaşkın bir ifadeyle.....
-Ne parası?
-Faytona bindiniz ya hemşerim onun parası!
-Hemşerim mi?! Sen nerelisin?
-Kaaars
-Hakketten hemşeriymişiz!’’ Bende karslıyım. Yaa hemşerim biz paşanın davetlisi olarak geldik, şimdi para vermemiz hiç yakışık alır mı, çık çık çık çok ayıp.
Kamil efendi de tartışmaya müdahil oldu.
- Heeey faytoncu kardeş, ne parasıymış bu? Senin karşında Devlet-i Osmaniyye ait kurumda yıllarca muhasebecilik yapmış biri var. Haddini bil, bizimle ona göre konuş tamam mı?
- Bana ne lan, param mı verin yoksa ikinizin de geçmişini severim. Alemin üşütükleri.
Faytoncunun, ağzını bozduğunu ve birde oturduğu tablanın altından kalın bir sopa çıkardığını gören Kamil efendi, korkudan Sami efendinin arkasına saklandı.Nihayetinde faytoncunun paşayı pek takmadığını anladılar. Yeniden Sami efendi devreye girip Ağa bir dur hele,hemen kızma sen bizi yanlış anladın diyerek durumu idare etmeye çalışsa da, parayı ödemekten başka yapacak bir şey yoktu. Çünkü faytoncu ikilinin geçmişi ile ilgili düşüncelerinde oldukça kararlıydı.
Adamın parasını ödeyip, Kamil efendiyle yürümeye devam ederek sarayın ana kapısından içeri girip,sarayın geniş ve gösterişli merdivenlerine ulaştılar.
Kırımız halı kaplı basamakları çıkarken bir yandan da kendi aralarında konuşuyorlardı.Kamil efendi Sami efendiye hitaben....
-Samicim?
-Neee
- Tacettin paşa bizi niye çağırdı?
- Ne bileyim ben, paşa hazretlerinin kendisine sorarsın?
- Sorarım dimi?
- Sorasın tabi
- Evet sorarım.
Basamaklar bittiğinde iki nöbetçinin beklediği büyük salonun devasa kapısının önüne gelmişlerdi ki,Sami efendi şehzadebaşından yıldız sarayına geldikleri süre içerisinde fark edemediği bir şeyi son anda fark etti. Kamil efendinin başında fesi yoktu.!’’
-Kamil?
-Efendim Samicim?
-Başında fesin yok!fesin nerede?
-Aaaa evet yok! Takmayı unutmuşum!
-İnsan kafasına fesini takmayı unutur mu?
-Ama Samicim sen demiyor musun hiç bir şeyi kafana takmayacaksın diye?
-Yahu ben bunu mu diyorum? Hayret bi’şeysin ya!
Paşanın huzuruna Kamil efendinin başında fesi olmadan çıkamayacakları için bir çözüm yolu arıyorlardı. Ne yapacaklarını düşünürken Sami efendi kendince bir formül buldu.
-Bana bak içeri girdiğimizde sen yine arkamda dur, başında fesinin olmadığı fark edilmesin tamam mı?
-Tamam Samicim.
Nöbetçilerin büyük solonun iki kanatlı devasa kapısını açmalarının ardından, zehir hafiyeler arka arkaya sıralanmış şekilde kendilerini Tacettin paşanın huzurunda buldular.
Kamil efendi biraz daha uzun boylu olduğu için Sami efendinin arkasında dursa da başında fesi olmadığı belli oluyordu. Tacettin paşa bu absürt duruma şaşırıp yaverinin gözüne bakarak ne olduğunu anlamaya çalışıyordu o esnada yaverinin durumu idare edin dercesine başını hafifçe öne doğru eğmesi üzerine paşada durumu idare edip bozuntuya vermeden zehir hafiyeleri tebessüm eden bir yüz ifadesiyle karşıladı.
Yaver miralay Yekta efendi paşanın yanına sokularak kulağına fısıltıyla önde duranın Sami efendi, arkada duranın da Kamil efendi olduğunu söyleyip zehir hafiyeleri tanıttı. Paşa hazretleri tebessüm eden yüz ifadesiyle konuşmaya başladı....
-Hoş geldiniz efendiler. Maşallah Erkencisiniz?!’’
O anlarda paşaya sırıtarak bakan Sami efendinin arkasında duran Kamil efendi hafif eğilerek Sami efendinin kulağına fısıltıyla seslendi.....
-Samicim?
Sami efendi de sırıtan yüz ifadesini bozmadan başını sol yana doğru hafifçe çevirerek arkasında duran Kamil efendiye kısık sesle cevap verdi......
-Ne var Kaamil?
-Sana bir şey soracağım.
- Şimdi hiç sırası değil.
- Ama çok önemli.
- Hadi çabuk sor o zaman.
-Neyi?
-Yahu neyi sorcaksan onu!
-Hah! hatırladım Tacettin paşa bizi niye çağırmıştı?
- Öf ya! Bana sorup duracağına paşaya sorsana.
-Sana ne sormuştum ki?
-Bana bak beni zıvanadan çıkarma paşa hazretleri bizi niye çağırdı diye sormuştun ya!
-Sormuştum dimi evet sormuştum.
-Tamam şimdi o soruyu Tacettin paşaya sor. Hem bak! Senin kafanda fesin olmadığını fark etmedi.
-Fark etmedi dimi?
-Yok,yok fark etmedi hadi sen sorunu sor.
-Sorayım mı?
-Tabi ki,sor.
-Ayyiiih çok korkuyorum.
-Korkma hadi sor
-Sorayım dimi? Sorayım tabi..
Sami efendi yüzünde beliren anlamsız ve sinir bozucu ifadeyle paşa hazretlerine sırıtarak bakmaya devam ediyordu. O anlarda arkada duran Kamil efendi Sami efendinin yanına sokularak ürkek bir sesle Tacettin paşaya seslendi.
-Paşam?
-Buyurun Kamil efendi.
-Paşam?
-Efendim.
-Paşam?
-Efendim dedim ya!
Üzerinde madalyaları, püskülü apoletleri olan gösterişli üniformanın içerisinde çok heybetli duran paşa hazretlerinden etkilenip tırsan Kamil efendi, ne soracağını unuttu.Yanında duran Sami efendiye dönüp yeniden kulağına fısıltıyla bir şeyler söylüyordu...
-Yahu paşaya ne soracaktım unuttum.
-Bizi niye çağırdığını soracaktın ya, hatırlasana.
-Ha! evet hatırladım.......
Sami ve Kamil efendi,kendi aralarında hararetli ve fısıltılı konuşmalarını sürdürürken,Tacettin paşa da hazır ol da bekleyen yaveri miralay Yekta efendiyi parmak işaretiyle yanına çağırdı.Ve onlar da kendi aralarında kulaktan kulağa fısıltıyla konuşmaya başladılar.
-Bana bak,Yekta efendi. Bu heriflerin çok tuhaf halleri var biri pişmiş kelle gibi sırıtıyor diğerinin başında fesi yok,bunların her biri bi’alem.Yahu mübarekler kavukluyla pişekar gibiler. Bunlar o işi becerebilecekler mi? Ne diyorsun?
-Vallaha paşam ne diyeyim? O işi kime teklif ettiysek, yemişim devlet-i aliyye’nin istikbalini diyerek bu tehlikeli görevi kabul etmedi. Sizin anlayacağınız bu iki saftirikten başka bir alternatifimiz yok.
-Alternatif mi? o da ne oluyor yav?!’’
-Şey, paşam kusura bakmayın bugünlerde İngiliz edebiyatına heves ettim de oradan dilime dolandı. Alternatifimiz yok demek, yani elimiz de bu iki keko dan başka adam kalmadı demek oluyor.
-Haaa!’’ Tamaaam, şimdi anladım.
Tacettin paşa üç beş adım mesafede el pençe divan duran Sami ve Kamil efendiye eliyle işaret ettiği kadife kaplı üçlü koltuğa oturmaları için buyur etti. Üçlü koltuğa yapışık kardeşler gibi yan yana oturmalarının ardından paşada karşılarındaki şatafatlı tekli koltuğa geçip oturdu.Konuşmaya ilk paşa hazretleri başladı.
-Bakın dostlar bir sürü alternatifimiz olmasına rağmen. Ayyy, Amaaan! kusura bakmayın benim de dilime dolaştı. Neyse, ne diyordum? Ha, bir sürü adam olmasına rağmen bu çok gizli görev için sizi tercih ettik. Eeee namınız saraya kadar geldi. Onun için bu görevi sizin gibi iki cengaver’e teklif etmeyi uygun gördük.
Paşa hazretleri gaza getirmeye çalıştığı konuşmasını sürdürürken Sami ve Kamil efendi paşaya melül melül bakıyorlardı. Bir ara Kamil efendi araya girerek söz aldı.
-Paşam?
-Evet Kamil efendi.
-Şimdi cengaver biz oluyoruz dimi?
-Evet gözlerinizden ateş saçıyorsunuz Maşallah!
-Saçıyoruz dimi?
-Saçıyorsunuz tabi ki, onu için sizi tercih ettik diyorum ya.
-Paşam?
-Of, off ne var Kamil efendi?
-Bu görev çok gizli dimi?
-Çok gizli, onun için bu sırrı bir tek size söylüyorum. Bu görev aynı zaman da çokta tehlikeli.
-Öyle miii? O zaman vaz geçin paşam?’’
-Olmaaazzz bu çok gizli ve önemli bir görev, birilerinin bu işi yapması lazım, onun için de özelikle bu sırrı yanlızca size söylüyorum.
-Ah, paşaaam bunu söylemek için mi bizi çağırdınız? Bak Samicim paşam sırrını yanlızca bizimle paylaşıyor, canım paşam.
- Çok haklısın Kamilciğim üstelik paşamız pek kahraman.
- Evet Samicim pek kahraman canım paşam sizi çok özleyeceğiz gelin sizi bi’öpeyim.
- Hööyyt Sersem herifler!’’ Bu ne laubalilik!? Bu tehlikeli görevi siz yapacaksınız ben değil.
Fırçayı yiyen Sami ve Kamil efendi hep bir ağızdan.Biz miiii?! Diye tepki verdiler.
Kem küm ederek söze bu safer Sami efendi girdi,
-Şeeyyy paşam sizin üniformanız da bir sürü madalyanız var apoletleriniz den püsküller de sarkıyor, bu tehlikeli görevi siz yapsanız olmaz mı? Ha! Hem siz daha tecrübelisiniz ne dersiniz daha iyi olmaz mı?’’
Tacettin paşa, ya sabır çektikten sonra sitemkar ifadelerle cevap verdi.
-Ulan oğlum Siz hafiye değil misiniz?. Tabi ki, siz yapacaksınız. Nenem mi yapacak? deli etmeyin lan beni. Hayret bir şey ya tövbe tövbe.
Sıkıntıdan yaka düğmesini açan Tacettin paşa cebinden çıkardığı mendili ile oflaya puflaya bir yandan terleyen yüzünü ve boynunu kuruluyor bir yandan da bu görüşmeyi kara kalemle çizerek ölümsüzleştirmeye çalışan yaveri Yekta Attila efendiyi parmak işaretiyle yeniden yanına çağırıp, oturduğu yerden yaverin kulağına fısıltıyla bir şeyler söylüyordu....
-Bana bak Yekta efendi. Bunların o işi becerebileceklerini hiç sanmıyorum. Bunlar çok saftirikler, nereden buldun bu herifleri yahu? kovun gitsinler yoksa elimden bir kaza çıkacak.
-Aman paşam bunları yazısız başlığıyla çizimlerimi yayınladığım edebiyat-ün defterun adlı dergiden tanıyorum. Eğer kovarsak bunlardan başka o tehlikeli görevi yapacak saftiriği nereden buluruz?
-Ben onu bunu bilmem sorumlusu sensin eğer bir sıkıntı yaşanırsa hesabını sana sorarım haberin olsun. Benim için hava hoş, taksimden aşaa kasımpaşa.
- Kasım paşa da mı sorumlu?
- Yok yav, sözgelimi öyle dedim.
-Haa! Anladım. Zati devletleriniz ne derse o olur. Sizin sözünüzün üzerine söz söylenmez boynumuz kıldan incedir paşam.
-Eh,peki o zaman benden günah gitti.Sonra vay ben bilmedim, vay ben duymadım olmasın.
Yaver Yekta’efendinin uzun çabaları sonuç vermiş ve Tacettin paşa sinirlerine hakim olmuştu. Karşısında oturan ve kendisine melül melül bakan hafiyelerle bir kez daha konuşup ikna etmek amacıyla, söze başladı.....
-Efendiler, çaylarımızı içmek için sizi sarayın büyük balkonuna davet etsem buyurmaz mısınız?
Deyince
Sami efendi ve Kamil efendi önce arkalarına, kısa bir süre de birbirlerinin yüzüne boş ifadeyle baktıktan sonra Tacettin paşaya dönüp, biz miii? Diye cevap verince Tacettin paşada yok ebeniz diye içinden geçirse de asabiyetini belli etmeyip, tabi ki siz. Buyurun efendiler diyerek eliyle balkon kapısın işaret etti.
Paşanın ayağa kalmasıyla Sami ve Kamil efendi de paşayla birlikte oturdukları koltuktan aynı anda ayağa kalktılar. Tacettin paşa yanlarına yaklaşıp ortalarına girerek ikisinin de omuzuna kollarını dolayıp balkona doğru küçük adımlarla yürüdüler. O anlarda Yekta efendi de bir kaç adım mesafede arkalarından geliyordu. Sarayın teras şeklindeki deniz manzaralı büyük balkonuna çıktıklarında paşa hazretleri konuşmasına devam etti. Ve nihayetinde ağzındaki baklayı çıkarıp, gizli ve tehlikeli görevi açıkladı.
-Bakın aslanlarım çok önemli görevinizi açıklıyorum. Hazır mısınız? Göreviniz galata esnafının başına bela olan karabela Bedriyi yakalamak.
İki hafiye de bir kez daha ve hep bir ağızdan karabela Bedri miiiii?!’’diye şaşırarak sesli tepki verdiler. Bunun üzerine Tacettin paşa ikisininde sırtını sıvazlayıp,
-Evet, eski zabit hanlardan Bedri Tokul’u yani ünlü kabadayı namı diyar karabela Bedri!’’Gerçi hakkını teslim etmek gerek milleti kazıklayan üç kağıtçı esnafın başına bela oldu ama olsun kimse devletten daha büyük olamaz.
İlk şaşkınlığı üzerinden atan Sami efendi söze girerek konuşmaya başladı....
-Aman! paşam siz ne diyorsunuz? karabela Bedri bu boru mu?
-Ne diyeceğim sizin gibi cesur ve gözlerinden ateş saçan iki cengaver, karabela Bedri gibi bir kabadayıdan korkacak değil ya!
Tacettin paşa sinirlendiğini belli etmeyip saftirik hafiyelere gaz vermeye devam ediyor ve çok tehlikeli bu görevi üstlenmeleri için çalışıyordu. Şaşkınlığını üzerinden atan Kamil efendi de paşaya hitaben konuşmaya başladı.
-Paşam?
-Sizi dinliyorum Kamil efendi?
-Şimdi biz cengaveriz dimi?’’
-Cengaversiniz dedik ya!
-Gözümüzden de ateş saçıyoruz dimi?’’
-Eeeee ‘’dimi dimi’’ deyip durma da sadede gel ne söylemek istiyorsun?
-Diyorum ki, biz karabela Bedriyi değil de,bir cengaverlik yapıp bizim mahalledeki ‘’kukurikuu’’ emlak’ın sahibi Eyüp Yaşar Ovalı’yı yakalasak olmaz mı?. Deyince, paşanın yüz mimikleri gerilip istem dışı şekiller alıyor, adeta kafasından dumanlar çıkıyordu. Kamili desteklemek amacıyla bu seferde Sami efendi söze girip...
-Şey, evet yani paşam Kamil efendinin dediği gibi bizim mahalledeki kukurikuu emlak’ın sahibini yakalayalım hem ne güzel işte o da eski zabit, üstelik adam belalı falan da değil. Ha! olmaz mı? Dedikten sonra,
Tacettin paşa da sinirden titreyen elini beline götürüp üniformanın üzerindeki beylik silahını deri kılıfından çıkarmaya gayret ediyordu ki, ani bir hamleyle yaveri Yekta efendi paşanın ellerine sarılıp aman paşam sakin olun diyerek silahı kılıfından çıkarmasına engel oluyordu.
-Bırak Yekta efendi bırak sakin olmayacağım müdahale etme vuracağım bu herifleri.
Miralay Yekta efendi öfkeden şuurunu kaybetmiş paşayla arbede yaşarken bir taraftan da paşayı sakinleştirip zehir hafiyeleri vurmasına mani olmaya çalışıyordu.
-Aman paşam elinizi kana bulamayın,elbet bir çözüm yolu buluruz.
-Yok yok.Tek çözüm yolu var, o da bu ikisini gebertmek, bunları gebertmek vatana hizmet olur.
Yekta efendi Tacettin paşayı ikna etmeye çalışırken o anlarda olan biteni saf saf seyreden hafiyelere oradan uzaklaşmaları için kaş, göz işareti yapıyordu.
Sami ve Kamil efendi nihayetinde mesajı almış balkondan salona geçerek, salonun dışına çıkıp koridorda şaşkın vaziyette öylece bekliyorlardı.
Sarayın balkonun da yaşanan arbede den sonra yaver Yekta efendi kısmen sakinleştirdiği Tacettin paşanın koluna girip onu salondaki tekli koltuğa oturttu. Derin derin soluk alıp veren paşaya bir bardak su vererek rahatlamasını sağladı. O esnada büyük salonun devasa kapısı açıldı.Ve içeri kolağası Çakır-bey girdi.Esas duruşa geçip askeri selam verdikten sonra payitaht’tan acil koduyla getirdiği telgrafı paşa hazretlerine uzattı.
-Paşam, sultanımız bu telgrafı size bizzat getirmemi emretti.Sanırım içinde çok önemli şeyler yazıyor.
Tacettin paşa,kolağası Çakır-bey’in kendisine uzattığı telgrafı alırken bir yandan da içinden sessizce düşünüyordu; Eyvah sanırım sultanımız karabela Bedrinin vukuatlarını duydu muhtemelen bu telgrafta bana ağzına geleni söylemiştir, diye kendi kendine yorum yapıyordu ki, birden kolağası Çakır beyin başında dikilip durduğunu fark etti.
-Hayırdır?!’’ ne iş!’’ tranvay mı, bekliyorsun?
-Yok Paşam çok merak ettim sultanımız telgırafta ne diyor? Yoksa terfimi aldınız?
-Heee, terfi aldım. Sana ne be adam çık dışarı, tövbe tövbe çattık ya, ulan nerede tuhaf bir adam varsa gelir beni bulur hayret bir şey ya!
Paşa hazretlerinden azar işiten kolağası Çakır-bey yeniden asker selamı verip salondan çıktıktan sonra Tacettin paşada sinirden ve korkudan titreyen elleriyle telgrafın mührünü söküp okumaya başladı.
‘’ Taco ne haber! Ne yapıyorsun?.Stop
‘’Galata da neler olduğundan haberin var mı?Stop
‘’Karabela Bedri denilen kişi ne ayak?Stop
‘’Hakkında tahkikat başlattın mı?Stop
‘’Bu işi derhal çöz?stop
‘’ Eğer çözemezsen kendine haritadan yer beğen?Stop
‘’İmza. Sultanın sipop, pardon?Stop
Tacettin paşa, payitahttan gelen sultanın esprili ama tehditkar telgrafını okuduktan sonra telaşlı bir vaziyette yaveri miralay Yekta efendiye dönerek.....
-Yektacım gözünü seveyim senin şu adamları içeri al da bi’daha görüşelim belki bu sefer ikna ederiz. Bu işi çözmezsek artık soluğu ırak’ta mı alırız, halep’te mi, orası belli olmaz.
Tacettin paşa yeniden görüşme isteğini söyleyince bu sefer de Yekta efendi paşaya sitemkar ifadelerle....
-Şimdi Yektacım mı olduk? Size bi’durun, bi’sakin olun, diyoruz ama dinleyen kim? Hayret bir şey ya! Şeklinde, sitemkar ve laubali bir cevap verince Tacettin paşa bu kez yaverine sinirlenerek.....
-Tamam ulan tamam, afra tafra yapıp tepemin tasını attırma, al adamları içeri,bi’de seninle uğraşmayalım şimdi. Hadiiii..
-Emredersiniz paşam,hemen içeri alıyorum.
Yaver miralay Yekta efendi zılgıtı yeyince Tacettin paşanın emrettiği gibi salonun dışında bekleyen zehir hafiyeleri salona davet etti.
Süklüm püklüm bir vaziyette Tacettin paşanın huzuruna bir daha çıkan Sami ve Kamil efendi paşanın ağzından çıkacak sözleri merakla bekliyorlardı. Nihayetinde Tacettin paşa kendisini toparlayıp bir iki küçük ses egzersizi yaptıktan sonra yeniden söze girdi.
-Öhöm öhöm, Beyler az önce tatsız bir durum yaşadık ama büyütecek bir şey yok. Dediğim gibi göreviniz ünlü kabadayı karabela Bedriyi yakalamak. Bunun için size ellişer adet altın vereceğim.
Bu tehlikeli görev karşılığında ellişer altını alacaklarını duyduklarında her zaman olduğu gibi yine hep bir ağızdan ellişer altın mıııı? Diye sesli tepki verdiler.
Tacettin paşa, bu tehlikeli görev için adam başı elli altını peşin vermeyi düşünüyordu ki,yıllarca muhasebecilik yapmış para işlerinden iyi anladığını sanan Kamil efendi. Söze girdi.
-Şey paşam yalnız bir konuda anlaşalım, altınların yarısını şimdi yarısını da iş bittikten sonra alırız.
Tacettin paşanın yüzünde alaycı bir tebessüm belirmişti. O anlarda Yaveri Yekta efendi paşanın kulağına eğilerek fısıltıyla, aman paşam iş bitmeden ödeme yapmayın bakarsınız karabela Bedri çeker vurur bunları da öteki dünyaya göç ederler falan sonra altınlar boşa gider.
Devam etmeyecek.=SON=
Dip not: Öykü yazma konusunda acizane şahsımı cesaretlendiren değerli kalemlerden biri olan (kemnur) merhum Kemal Yavuz Paracıkoğlu Abime (kendisinin söylemiyle) edebiyata verdiği emek için çok teşekkür ederim mekanı cennet olsun.
Serhat BİNGÖL 14.10.2017
YORUMLAR
antalyadaki torunumun yanında çok uzun kaldık epeydir deftere giremedim. uyarı mesajından sonra muhteşem yazını okudum.inan hüzün karışımı gülücüklere boğdun beni. kemal kardeşimi rahmetle anıyorum. sende bu güzel defterin çok güzel bir ferdisin.ben her zaman yazmak yürek ister emek ister diyenlerdenim. buda sende fazlasıyla var. inan gülmeye çok ihtiyacımız olan şu günlerde bizlere büyük moral verdin. beni yazında bulundurman da ayrı bir incelik. sen istersen dahada güzellikler yarata bilirsin yazılarını dört gözle bekliyor saygılar ve en derin sevgilerimi iletiyorum cannnnnnnnnnnnn
Serhat BİNGÖL
İyi ki varsınız.
Saygı sevgi ve en derin muhabbetlerimle.
Serhat BİNGÖL
İlgine, yorumuna ve paha biçilmez dostluğuna çok teşekkür ederim.
İyi ki varsın.
Sonsuz saygı ve sevgilerimle.
Yazmak hayal etmekle başlar Serhat.
Hayal etmekte sevginin ilk adımıdır.
Bana mesajla bildirme ne rağmen yeni ulaşabildim yazına.
Malum hayat gailesi işte...
Rahmetli dostumuzu anmak ne güzel bir vefa örneği.
Seni seviyor, pırlanta bir yüreğinin olduğunu da biliyorum.
İşte adamlık bu.
Seni seviyor ve teşekkür ediyorum.
(Oğlumun adı ağzımın tadı.)
Öperim gözlerinden...
Serhat BİNGÖL
Edebiyat defterinin en önemli özelliği sizin gibi değerli Abilerimizle samimi diyaloglar kurabileceğimiz bir platform olmasıdır. Rahmetli Kemal Abimle defter dışında hiç bir zaman bir araya gelmemiş olmamamıza rağmen ve defterde de sıklıkla fikir ayrılığı yaşıyor olmamıza karşın vefatı beni derinden sarstı. Sanırım bunun en önemli nedeni fikir ayrılığı yaşasak'ta kurduğumuz samimi diyalog diye düşünüyorum. Bu bağlamda emin olun sizde benim için çok özel diyalog kurduğum çok önemli bir şahsiyet ve çok kıymetli bir Abimsiniz.
Ne mutlu bana ki, sizi tanıma şerefine nail olduğum. Umarım ve dilerim ki,yüz yüze görüşme imkanımız da olur.
Saygı ve sevgilerimle mübarek ellerinizden hürmetle öperim.
Duyarlı yüreğiniz dert görmesin.
En derin saygı ve selamlarımı sunuyorum vefalı yüreğinize.
Kemal Ağabeyimin mekanı cennet olsun.
Ölüm...sıklıkla telaffuz etmesek de mümkün mü yok saymak belki de yaşarken yok sayılmak, ölümden beter iken...
Kutluyorum efendim.
Serhat BİNGÖL
Yorumunuzun son satırı, üzerinde düşünülmesi gereken çok anlamlı sözler içermekte gerçekten muhteşem. Yüreğinize sağlık.
Saygı ve sevgilerimle.
Bir mizah yazısı olmakla beraber gözlerim nemli bir şekilde okudum sevgili Serhat.::Altı sene önce üyesi olduğum bu sitede eşsiz güzellikler yaşadık. Ancak ne yazık ki bu eşsiz güzellikler yanında üzerimizde kara bulutların dolandığı da oldu.
Kemal ve ben sitede çok farklı bir şey başlatmıştık: Yazı ile atışma.
Hatta Rahmetli bana '' Hocam ! Şu Sami Emekli ile ilgili yazdığım yazılar elliyi bulunca bu öykülerimi kitap halinde yayınlayacağım. Elliye ulaşmasına çok az kaldı'' Demişti. O elli kadar yazdığına göre demek ki bir o kadar da ben yazmışım.
Lakin artık kader mi diyeyim, şeytan ya da nefs mi bilemiyorum ama bazen yollar ayrılıyor. İşin kötüsü de yollar ayrıldıktan sonra anlıyorsunuz asıl olması gerekenin baki kalacak dostluklar olduğunu. Zira bedenler gün gelip yok olabiliyor. Bu gün onun bedeni yok, kim bilir ne zaman benim bedenim de yok olacak. Ama eminim ki yine bir gün bu ülkenin insanları '' Kamil Oğuz Mangırcıkoğlu- Sami Emekli'' atışmalarını okuyup '' vay be, ne dostlukmuş ama'' Diyecekler.
Çok üzgünüm. Böyle bir ekip dağılmamalıydı. Şimdi maalesef sitede adeta tek tabanca dolanan bir ben kaldım o ekipten. Bir de çizimleriyle Yekta usta ( Ki o çoook sonra katılmıştı aramıza.)
Yazabileceğim daha o kadar çok şey olmasına karşın susuyor ve büyük bir vefa örneği olan bu yazından dolayı hem tebriklerimi hem şükranlarımı arz ediyorum.
Selam ve sevgilerimle.
Serhat BİNGÖL
Hocam. Sizin merhum Kemal abiyle aranızda yaşanan olumsuzluklar ne olursa olsun sonuçta sizin ne kadar kadim dostlar olduğunuzu herkes biliyor.
Nihayetinde sizler kişisel tartışmalar içerisinde değildiniz. Sizin yaşadıklarınız doğru bildiğiniz konularda bir bakıma öyküde geçen deli Bedri gibi gerçek hayatta da kötülere ve kötülüğe karşı verdiğiniz zihinsel bir mücadele bir dik duruştu. Bu noktada bazen fikir ayrılıklarının olması çok doğaldır. Keşke herkes sizler kadar ‘’deli’’ kanlı olabilse yani gerçekleri sizin gibi cesurca tartışa bilse emin olun o zaman yanlış düşünen insanlar er geç doğruyu bulur.
Sitede eski diyalogların olmaması üzücü bir durum. Dostlukların yeniden pekişmesi için sanırım site yönetimi dahil hepimize görev düşmektedir. Umarım sitemiz yenden eski diyaloglarına kavuşur bu sayede hem aramıza yeni dostlar katılır hemde tadına doyulmaz nice güzel paylaşımlar olur.
Yorumunuza, ilginize ve hiç eksik etmediğiniz hoşgörünüze çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Değerli kardeşim, bazı kamyonetlerde karşımıza çıkar: Büyüyünce tır olacağım...:)))
Bu yazınızda tır olamamışsak da damperli kamyon olmuşuz ya, varolasınız, iltifatınıza binlerce teşekkür...
Evet, üstat Kemnur'un kaybı hepimizi gerçekten üzdü...
Bu üzüntüyü Türk edebiyatı adına da duymak gerektiğine inanıyorum...
Bir edebiyatseverin farkı bu olmalı; dil işçiliği yapanların, yani zihnimizin güçlenmesine hizmet edenlerin kıymetini bilmek...
Edebiyat tarihimizin bilmezlikten gelmemesi gereken bir kalem ustasıydı üstat Kemnur...
Değerli hocam, üstadımız, ağabeyimiz Sami Biberoğulları'nın uzun yıllar yazması, aydınlatması, namuslu kalem işçiliğinin daha nice örneklerini sergilemesi için duacısıyım...
Allah onu başımızdan eksik etmesin...
Değerli kardeşim, Defter'deki yokluğunu hissedip durmak üzücüydü...
Tekrar hoşgeldiniz...
Tacettin Yıldırım, Bedri Tokul ve Yaşar Ovalı üstatlarımıza da selam, sevgi ve saygılarımı sunuyorum...
Değerli kardeşim, binlerce teşekkürümü tekrar iletiyorum...
Sağolasınız, varolasınız...
Saygılarımla.
Serhat BİNGÖL
Evet dostum sizinde dediğiniz gibi Sami hocamızı Rabbim başımızdan eksik etmesin. Edebiyat defterinin çok önemli kalemlerinden biri olan (kemnur) rumuzlu Kemal Paracıkoğlu. Abimin ne yazık ki, ani vefatı hepimizi derinden üzmüştür. Her ölüm erkendir diye bir söz duymuştum. Her ölüm erken midir bir şey diyemem ama Kemal hocamın vefatı gerçekten çok erken oldu. Çünkü onun zihin dünyamıza olduğu kadar gönül dünyamıza da katacağı çok şey vardı. Ne diyelim mukadderat.
Hayatın koşuşturmalarından maalesef bazen aralık verip deftere pek vakit ayıramıyoruz. Kendi adıma sanırım bu koşuşturmalar yoğun bir biçimde bir süre daha sürecek, ama ne olursa olsun edebiyat defteri ve buradaki dostlukların naifliği zihin kodlarımızdaki yeri aralıksız devam eder.
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.