- 492 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TEMAŞA-İ KAZA
TEMAŞA-İ KAZA
Bir Pazar günü, arkadaşım da aramadı, canım sıkılıyor. Çarşıda da kimse yoktur ama yine de bir dolaşsam açılırım.
Çarşıya iniyorum. Ulu Camiin kuzey kapısında trafik sıkışmış. Sonradan anlıyorum ki bir trafik kazası var. Yazı Çarşıya doğru gitmek isteyenleri trafik polisi göndermiyor. Bir önümdeki arabanın şoföre ısrarlı. Polis sert hareketlerle dönmesini istiyor, zaten yol verse de arabanın geçmesi mümkün değil. Sanıyorum araç sürücüsü geçmekten çok arabasının içinden olayı izleme hevesinde. Fazla ızrar edemiyor, onunla birlikte okulun önüne doğru dönüyoruz. Bu arada her zaman olduğu gibi meraklılar, yolun ortasında duran bir motosiklet ve kırmızı bir otomobil görebiliyorum.
Arabamı park etmek için ilerilere gidiyorum. Yayan dönerken cankurtaran Ziraat Bankasının yanından hastaneye doğru yol alıyor. İçinden Allah yardımcısı olsun dileklerini geçirerek ben de meraklılar kervanına katılıyorum.
Kırmızı araba hala yerinde. Tamponu kırılmış. Biraz de şoför kapısında ezik var. Ama motosiklet berbat. Yerde cam kırıkları var. Biraz da kan akmış. Polisler harıl harıl işlerini görüyorlar. Bir an önce trafiğe açmak için yolu. Zorlanıyorlar. Meraklılar o kadar meraklı ki cam kırıklarını yakından inceleyen mi sorarsınız, trafik polisine akıl verenleri mi… Birkaç polis trafiği kontrol ederken diğerleri de ölçüm yapıyor. Vatandaşlar nerede ise ölçüme de engel oluyorlar.
Ben elli metre kadar gerideyim ve kazayı bırakıp insanları izliyorum. Yakınımdakilere kulak kabartıyorum.
“Cankurtarana bindirirken gordün mü, nasıldı, kimmiş?”
“Yok gormedim, ben de yeni geldim, ne olmuş burada?”
‘La gormüyon mu, gaza olmuş.”
“Ölen var mıymış?”
“Ben de onu soruyom goçum.”
Onların bir şey bilmediğini anlayınca öbür taraftaki yaşlılara çevirdim alıcılarımı.
“La, çok kotü düştü gobel.”
“Ne acelesi varmış da bu kadar hızlı gediyomuş?”
“Ne bileyim, herkesin bir acelesi var ki daağme gitsin.”
“Sen gordün mü emmi?”
“Godüm görmüye de, polisler yanaştırmıyo ki.”
“He la, şunların tafrasına bak.”
Sonra birilerine daha döndüm. Onlar da aynı konuyu konuşuyorlardı.
“Bak gardaşım motordaki gabahatlı, sen motorsun şu goca arabaya napan? Biraz dikkatli sürsene.”
“İyi de taksinin heç mi gabahatı yok?”
“Oğlum o zengin arabası, onda gabahat olur mu?”
Bu arada polis tekrar çıkışıyor. İnsanları daha geri çekilmeleri için uyarıyor.
“Allahu Ekber Allahu Ekber”
Herkes ezanın okunduğu yöne, camiye bakıyor gayri ihtiyari. Sonra seyircilerde bir kıpırdanma oluyor. Bir kısmı temaşayı bırakmak istemese de camiye yöneliyor. Arada bir arkasına dönüp baka baka uzaklaşıyor kaza yerinden. Geri kalanlar hiç kıpırdamadan ipnotize olmuşçasına kaza yerine ve polislere bakıyorlar.
Yarım saat sora aynı yerden bir daha geçiyorum. Ne polis kalmış, ne kan, ne da kaza yapan araçlar, hatta akıl verenlerden bile kimse kalmamış. Her şey bitmiş. İnsanlar işlerine dalmışlar. Hayat gailesi devam ediyor.
Bir kazaya şahit olmak… Sonra bu kazadan bir sonuç çıkartmak. Bir daha böyle bir kazaya yol açmamak için tedbir almak. İşte yapılması gereken de budur. Yoksa seyretmekle bir şey olunsa kediler kasap olurdu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.