- 1921 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İzmir'de; Babamın Ruhuna El-Fatiha
İZMİR’DE Kİ ARSA UÇTU GİTTİ. BABAMIN RUHUNA EL-FATİHA
Öykü: Mustafa Toga
Yaz mevsiminden geriye kalan son sıcaklar olmalı. Ortalık yanıyor. Durakta bekleyen minibüsün arka koltuğunda bir kişilik yer var.
“Selamün alayküm...!”
Alnı, tombul yanakları kan ter içerisinde bir adam “Aleyküm selam” diyor.
İzmir otogarında Gümüldür-Özdere minibüsüne biniyorum. Çünkü Adnan Menderes Havalanının önünden geçen tek araç bu. Eskiden Kuşadası otobüsleride bu istikametten giderdi, şimdi yeni çevre yolundan geçiyorlar, Gaziemir’e uğramıyorlar. Elimdeki valizi görünce “Yolculuk nereye böyle hemşerim?” diye sordu.
“Havaalanına”
“Yurtdışına mı uçacaksın?”
“Evet. Hollanda’ya”
“THY ile mi yoksa SunExpress?”
“Neden sordunuz?”
“Sadece bu ikisi direk Amsterdam Schiphol havalına uçuyorlar. Diğerleri İstanbul aktarmalı”
“Siz nereden biliyorsunuz?”
“Bende Hollanda’da oturuyorum.”
Hıııı...!
“Siz nereye?”
“Değirmendere’ye.”
“Orası neresi?
“Gümüldür yolu üzerinde. Menderes’i geçince (ilçenin eski ismi Cumaovası) hani Tahtalı barajı geliyor ya... İşte orası ama eski yol üzerinden gideceksin.”
“Köy mü orası?”
“Evet. Orman köyü. Benim ev hemen ilkokulun yanında. Arkasında dağlar var, önünde göl. Biraz uzak ama avluya çıkınca mas mavi göl çarşaf gibi önünde. Bir buçuk dönümde bahçem var. Kuyuda vurdurdum. Dometes, biber, patlıcan her şey yetiştiriyorum, Zeytin ağaçlarım da var..”
“Hollanda’nın neresindesin?”
“Rotterdam”
Hıııı....!
“Vallah-i mi? Ben de orda oturuyorum. Noord’da Bergweg hani eski Eudokia hastanesinin yerine yapılan yeni binalar var ya orada.”
“Biliyorum. Ben de Rotterdam-West’de. Mathenesserbrug köprüsünü geçince, Perşembe Pazarına yakın.”
“İzmirli’mi siniz?”
“Hayır, aslen Konya’lıyım. Abilerim yıllar önce göçüp İzmir’e yerleşmişler. Bende Değirmendere’den yer aldım. Ama orman köyü olduğu için arazi almak çok zor. Orman kanunu var.”
Bu arada Havaalanı-Gümüldür kavşağına gelmiştik. Şoföre “Kaptan, durur musun? Burada ineceğim” dedim. Baktım o da inmeye hazırlanıyor.
“Hayırdır...!” dedim.
“Bende burda ineceğim. Karşıdaki evleri görüyor musun. Orası Görece’ye bağlı bir mahalle. Adı Ata Mahallesi. Bu evler var ya hepsi kaçak inşaat, Hazine yeri, devletle davalılar. Akıl var mantık var havaalanın hemen yanı, çok değerli buralar çok, öyle hemen adama ruhsat muhsat verirler mi hiç.
Minibüsten indik. Durağın yanında derme çatma bir çay ocağı. Önünde küçük tabureler. “Zamanın varsa bir çay ısmarlıyayım” dedi. Saate baktım uçağın kalkmasına daha 3 saat var.
“Olur” dedim.
“Bizim Hollanda’da Niko var biliyon mu?” dedi.
“İzmirli muhacir Necdet Çivi’yi mi diyorsun? Hani pazarda karısı Hollandalı olan Ankaralı Kazım Akyürek’e yardım ediyor. O na da Niko diyorlar, yoksa onu mu kastediyorsun?”
Tamam. İşte O..! Yazın izine geldiğinde burda oturuyor. Babası gilin evleri burada. Beş dakika onlara uğrayacağım. Belki daha Hollanda’ya geri dönmemiştir.
“Güzel yer. Uçaktan inince on dakikada evdesin.”
“Hiç sorma” dedi. Onun yüzünden neler gelmedi başıma. Bak bir yol anlatayım.
Oturduğumuz tabureler çok rahat. Önümüzdeki küçük masaların üzerindeki örtülerin dört köşesine taş konmuş. Demek ki burası rüzgarlı. “Gel” dedi çayın yanında kumru da yiyelim mi. “Kuş mu?” (Kumru denince aklıma kuş geldi) Hayır. İzmir’de yapılıyor, bir çeşit sandaviç. Çok meşhur. İstersen simit de yiyebiliriz. Kağıda sarılı kumrular geldi. Sandaviçin içine beyaz peyniri yatırmışlar. Bir ısırdım, tadı nefis. Öyle hoşuma gitti ki tadı damağımda kaldı diyebilirim.
Gurbet arkadaşı anlatıyordu: Sene 1996. Değirmendere’deki derme çatma köy evini satın aldım. Öyle ucuz mucuz da değil ha! 60 bin Gulden saydım. (AB ülkeleri 2002 den itibaren EURO para birimine geçtiler, alım değerleri şu an hemen hemen aynı) Bu arada Hollanda’da ki ekonomik durumun çok iyi. Hem öğretmenlik yapıyorum hem de ufak da olsa tekstil ticaretiyle uğraşıyorum. Yılda en az dört defa Türkiye’ye gidip geliyorum. Yaz tatilinde, Noel Bayramında, Kraliçe gününden sonra okulların 17 günlük tatiline denk gelen Mayıs ayında. Gece iniyorum uçaktan. Değirmendere uzak. Eve gitmek için ne dolmuş var ne araba. Artık taksi tutuyorum. Tek gidiş 50 gulden.
Güneşli bir haziran günü Coolsingel’da, çarşıda Necdet ile karşılaştım. Yürüdük Rotterdam Blaak pazarına (Centrummarkt) doğru. Türkiye’den, tatilden ordan burdan konuşurken Necdet: “Babam mahalleye cami yaptırıyor. Banada makbuz gönderdi buradaki arkadaşlardan camii yararına para toplamam için. Toplanan 5-10 Gulden bağışla hiç bir şey birikmiyor. Gaziemir’in Görece mahallesinde arazimiz var, isteyen olursa bir kaç parsel satmak istiyor.” dedi Kafamdan bir kaç hesap yaptım, tamamdı. `Bana uyar!` dedim.Yer hemen havaalanın karışında. Arsaya önce bir garaj yaptırırım sonra bir araba alır buraya koyarım. Türkiye’ye geliş gidişlerimde havalanından inince gecede olsa fark etmez arabamı garajadan alır evime giderim. Hollanda’ya geri dönerkende garaja kitler, uçağa biner giderim. “Babana söyle bu yaz yanına uğrayacağım” dedim.
O yaz buluştuk. Nihat Sertel Caddesi ile Fevzi Çakmak Caddesi’nin kesiştiği noktada beş dönüm arazileri vardı. Arsanın kenarında iki odalı bir evleri, inşaat halindeki caminin bulunduğu 50. Sokakta ise iki katlı daireleri. Oturduk, konuştuk...! Yol kenarından değil de iç taraftan 800 metre kare yeri 15 bin Guldene anlaştık. Önden 1.500 Gulden kapora verdim. Geri kalanı Hollanda’ya dönünce göndereceğim. Kendi aramızda satış protokolu hazırladık. Babası satıcı, ben alıcı olarak imzaladım, şahit olarak da Necdet ile büyük abisi.
Akşam evde oturuyorum memleketten, annemden telefon geldi. “Yarın yanına geliyorum, arsada almışsın. Gelmişken onuda göreceğim” dedi. Sabah erken İzmir otagarına gittim. Saat 10:00 da annem geldi. Dolmuşa binip doğruca Görece’ye geldik. Necdet’ler bizi sıcak bir sevgiyle karşıladı. Arsayı gezdik. Annem yerini, muhitini çok beğendi. “Sudan ucuza almışsın hayırlı olsun..!” dedi. Öğle yemeğine onlarda kaldı. Yemekten sonra biz erkekler aşağı indik. Caminin içi dışı delik deşik. İnşaat devam ediyor. 71 yaşındayım diyordu bey amca. Selanik’ten göçmen geldik. Önce Balıkesir’e yerleştik. Yiyecek ekmeğimiz içecek suyumuz varmış ki bizi buraya çekti. İzmir SSK’dan emekli oldum. Öbür dünyaya ne götüreceğim ki...! Arsasını da ben verdim, emekli maaşımla bu camiyi yaptırmaya çalışıyorum. Sağ olsun konu komşuda ellerinden geldiğince yardımcı oluyorlar. Gaziemir İlçe Müftülüğünden izin aldım, makbuz da bastırdım, bağış topluyorum. Ama yetmiyor. Gözüm kapanmadan camiinin bittiğini görebilecek miyim acaba. Allah sizden razı olsun. Gelecek parayla bitmesede üstünü kapatırız, bu yıl ibadete açarız inşallah diyerek bana derdini döküyordu.
Öğleden sonra ordan ayrılıp Değirmendere’ye, evimize geldik. Annem durgundu, sabah ki neşesi yoktu. Ne oldu diye sordum. Siz camiye gittiğinizde kadınla konuştum. Oralar devlet arazisiymiş. İstimlak yokmuş. Tüm mahalleli yıllardır devletle mahkemelikmiş. `İyi de anne` dedim. Paranın tamamını ödeyince noterden satış muamelesi yaptıracağız.
Ahhh...! benim iyi niyetli oğlum. Sen, dibi görülmez kuyuya taş atıyorsun. Tapusu yok, imarı ifrazı olmayan yere noter senedinin ne geçerliliği olur ki. Hem yarın birgün adamcağız hakkın rahmetine kavuşursa (Bir yıl sonra vefat etti) çocukları sorun yaratmaz mı. Buralar bizim malımız demez mi? Artık sen o kıçı kırık makbuzlarla bir şey yapabileceğini mi sanıyorsun. Ağrımaz başına dert alacaksın. Bir taraftan devletle uğraş, bir taraftan mirasçılarla. “Bu iş benim aklıma yatmadı” dedi.
“Eee...!” dedim “1.500 Gulden ne olacak?”
Oğlum, 1970 yılında sen daha 14 yaşındayken baban ölmedi mi? Ona da hayır lazım değil mi? Bakıyorum halin vaktin yerinde manşallah. “Verdiğin kaporayı babayın hayrına say, camii ye hibe ettim de..”
Düşündüm annem haklı. Necdet’i çağırdım. `Bu iş olmayacak` dedim. Gözünün ününde satış mukavelesini yırtıp attım. Babasını aradı, adamcağız olmaz demiş. Son kuruşuna kadar geri ödeyiceğim demiş. “Almam...!” dedim. Anamın ak sütü gibi helal olsun. “Babamın ruhuna bir Fatiha okursa yeter” dedim. İşte böyle hemşerim, burdan her geliş geçişimde bunları hatırlıyorum...
Zaman ne çabuk geçmişti. Uçağın kalkmasına 2 saatten az bir zaman vardı. Kalktım, “Haydi bana eyvallah” deyip Adnan Menderes Havaalanının yolunu tuttum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.