7
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
1422
Okunma
İzmir Tepecik Göğüs Hastalıkları Hastanesine yatırmıştım babamı. Başında refakatçı olarak da ben vardım. Seksen yaşındaki babam ömrünün son demlerini bu hastanede geçirirken ben arasıra kendime ufak bir mola verip hastane bahçesine iniyor, bir çay alıp üstüne de cigaramı yakarak kendimce yorgun bedenimi dinlendiriyordum.
Bir göğüs hastalıkları hastanesinin bahçesinde sigara içmek oldukça ters bir durumdu ama ondan daha da tersi burunlarında oksijen hortumu olduğu halde bahçeye inmiş bazı hastaların ’ Allah rızası için bir sigara ver abi/ kardeşim’ diye yalvarmalarıydı. Bu nasıl bir illetti ki ancak makineyle nefes alabilecek durumda olan bir hasta bir sigara için resmen dilencilik yapıyordu. Ki bunlar içinde oldukça yüksek mevkilerde olan insanlar da vardı. Koskoca bir köy ağası üç kuruşluk sigara için yalvarıyordu.
Peki bana ne demeli? Üç dakika önce bir hastanın hırlaya hırlaya son nefesini verip öldüğünü gördüğüm halde nasıl oluyor da o lanet sigara paketini hâla göğüs cebimde taşıyabiliyordum. ( Bu gün hâla taşıyorum maalesef )
İşte bu karmakarışık düşünceler içinde çayımı yudumlayıp sigaramın dumanını taa topuklarıma kadar indirirken sanki birdenbire kafama iğneler battı. ’ Ne oluyor yahu ’ deyip elimi kafama götürdüğümde bir güvercin kafamdan pırr diye havalandı. Evet kafama bir kuş konmuştu. Hem de talih kuşu olarak nitelendirilen güvercin...Ama daha da güzeli(!) kafama kakasını yapmıştı. Heyoooo bundan sonra artık şans benim de yüzüme gülecekti.
Hemen kalktım ve hastane bahçesinden çıkıp sayısal loto oynadım. Altıyı tutturup milyarder olacağıma kesin gözüyle bakıyordum. Talih kuşunun onca insan varken benim başıma konması, konmakla da kalmayıp kakasını yapması tesadüf olamazdı.
Akşam sayısal loto çekilişi yapıldı. İnanmayacaksınız biliyorum ama altıyı yakalamıştım. Üstelik de üç kolon oynadığım halde altıyı yakalamıştım. Birinci kolonda üç, ikinci kolonda üç, üçüncü kolonda da üç rakamı tutturmuştum. Dördüncü bir kolon oynayıp ilk üç kolonda tutturduğum rakamların hepsini o kolona yazsaymışım altı garantiymiş anlayacağınız.
Aradan bir kaç ay geçti babam öldü. Sonra bilmediğimiz, anlamadığımız işlere girip çıkmamızdan dolayı iflas ettik. Sonra eşimden boşandım. Sonra ayağım çatladı. Sonra mide kanaması geçirdim. Kanama iç kanamaya döndü. Günlerce komada kaldım. Velhasılıkelam talih kuşu şans getirmemiş tam tersine var olan son bir kaç gramlık şansımın da içine etmişti.
..................
Bu senenin(2017) Muharrem ayındayız.
Evlerde kazan kazan aşure yapılıyor ama bizim kapımızı çalıp bir tas aşure getiren yok. Face bookta biraz da gırgır olsun diye ’ Bu gün Muharremin onu hâla aşure yemedim’ Diye yazdım. Sağolsun arkadaşlar, kimi bol bol aşure resmi gönderdi ’ buyur ye’ diye kimi de ’ ilk karşılaştığımızda aşuren benden’ Diye yazdı.
Gerçekten de bir kaç gün sonra bir grup arkadaşla buluştuk ve içlerinden Fikri Muştu adlı arkadaşım bizi bir lokantaya sokup hepimize yemek ve aşure ısmarladı.
Yemekleri yedik. Sıra aşureye gelince daha ilk kaşığı ağzıma götürür götürmez üst protez tam orta yerinden çaaat diye ikiye bölünmesin mi?
Gerçi yediğim şey muhallebi değildi ama yine de başlıktaki söz tam yerini bulmuştu: Talihsizse bir kişi muhallebi yerken kırılır dişi ’
Mecburen aşureyi yuttum.
İçinde ayva da vardı sanki.
Yani anlayın. Millet ayvayı yiyor, ben yutuyorum.
.....................
Tüm bu yaşadıklarıma bakarak kendimi dünyanın en şanssız insanı addediyordum. Ama akşam televizyonda haberleri seyrederken gördüm ki benden de beterleri varmış.
Burdur’un Yeşilova ilçesinin Horoz Köyünde oturan 58 yaşındaki İsmail Sargın, solunum rahatsızlığı olan bir vatandaş. Bu vatandaş 6 Ekim 2017 Günü iyice rahatsızlanıyor. Bunun üzerine Eşi Teslime Sargın, ambulans çağırıyor.
Gelen ambulansın şoförü Hamza Tokgöz. Sağlık ekibi olarak da anestezi teknikeri İbrahim Bölükbaşı ile Sağlık Memuru Levent Yaman var bu ekipte.
Hasta İsmail Sargın, eşi Teslime Sargın ve anestesi teknikeri İbrahim Bölükbaşı ambulansın içinde, Şoför Hamza Tokgöz ile sağlık memuru Levent Yaman ambulansın ön kısmında olmak üzere yola çıkıp hastayı önce Yeşilova Devlet Hastanesine getiriyorlar.
Yeşilova Devlet Hastanesinde ilk müdahalesi yapılan İsmail Sargın, buradan da Burdur Devlet hastanesine gönderilince ambulans yine aynı düzen üzere Yeşilova’dan Burdur’a doğru hareket ediyor.
Sabah 4.30 a doğru Göl Evleri mevkiine geldiklerinde ambulansta şiddetli bir patlama oluyor.
Şöför Hamza, ambulansı durduruyor ve önde oturan Levent ile birlikte kendilerini dışarı atıyorlar. Bu arada arkada oturan İbrahim ile Teslime Hanım da kendilerini ambulanstan dışarı atıyorlar. Ancak ambulans yanmaya başlamıştır ve İsmail Sargın Ambulanstadır.
İsmail’i de çıkarmak için hamle yaptıklarında ikinci bir patlama daha oluyor ve ambulans tam anlamıyla alev topuna dönüyor. Artık İsmail Sargın için yapılabilecek hiç bir şey yoktur. Hayatı kurtulsun diye çıkılan bu yolda İsmail Sargın, ambulans içindeki oksijen tüplerinin birbiri ardına patlaması sebebiyle diri diri yanarak can veriyor.
Hani derler ya ’Az yaşa, çok yaşa, akıbet gelir başa’ Aynen öyle...Bin tedbir bir takdiri bozamıyor. Aşure yerken protezi kırmak neyse de bir ambulansın içinde yanarak can vermek kimin aklına gelir ki.