- 1234 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SEN GİTTİN
Yetim kaldı güzelim vadinin içine serpilmiş yoksul evlerin reyhanları, karanfilleri,rengarenk gülleri.
Karacadağ’ın dağ bayırında gezen soylu keklikleri,yavrusunu yeni kaybetmiş yüreği yanık tavşanları
Ağladı günlerce çoban çeşmesi
Yoksul kimsesiz çobandan gizli
Küstü birbirine yeni sevgililer
Kanlı bıçaklı oldu eş dostlar sabahın ilk saatlerinde sebepsiz yere köy camisinin yanındaki küçük çayhanede.
Ağzı kanlı kurtlara kaptırdı yürekli yiğit çobanlar dünya güzeli kuzularını yemyeşil tertemiz yaylalarda.
İnemez oldu ceylanlar pınarların soğuk suyunu içmesine
Öfkelendiler zalim hain acımazsız avcılara kendi içinde.
Artık eline alamaz oldu güzelim kavalını aşk dertli çobanlar koyunlarını güderken bahar aylarında
Karalar giydi on dört yaşında Halepçe kadar tatlı güzel kızlar ardından. Suruç’un pamuk tarlaları içine serpilmiş yoksul evlerde yaşayan okulundan alınmış genç kızlar üzüldü en az okullundan ayrıldığı ilk gün gibi sebepsiz yere aniden gidişine
Artık çekmez oldu fıstık ağaçların terli kokusunu köyün ihtiyarları dertli kanayan ciğerlerine
Kurudu en zengin derin kuyuların soğuk tatlı suyu yoksul sahipsiz köyün
Susuzluktan dili damağına yapıştı bahtsız insan ve hayvanların.
Fırtına öncesi hüzün dolu bir sessizlik çöktü sararmış sonbahar yaprağı gibi köyümüze
Ardından birden bire öfkelendi asi serseri kapkara bulutlar aniden sebepsiz gidişine
Çarpıştı koca yağmur yoklu bulutlar.Hareketli dakikalar yaşadı yorgun argın şimşekler
Bağırdılar kapkara ağır bulutlar kulakları sağır edercesine
Aklını yetirdi korkudan yerdeki yuvasız kuşlar
Saldırdılar aklını yetirmiş şimşekler sağa sola
Çarptığı yeri yakıp yıktılar
Simsiyah bir duman yükseldi köyün kimsesiz gökyüzüne.Saatlerce yuvalarına hapsoldu kanatlı kanatsız bütün canlılar
Sen gittin diye
Bardaktan boşanırcasına yağdı hüzünlü zayıf bir yağmur perişan halimizin üstüne.
Ve Biri Sor’daki ebedi tatlı uykusuna çekilmiş talihsiz ölüler coşkun sele kapıldılar.
imdadına yetişemedi kendini güçlü sanan zayıf güçsüz insanlar.
Sen gittin diye
Tutuldu uçsuz bucaksız evrenin göz bebeği yorgun bitkin güneş
Kararırdı sonsuzluğa elini uzatmış masmavi gökyüzü
Ağladı kanayan yetim yarılı zavallı kalbim
Nemlendi güzel yardan ayrılmış talihsiz gözlerim
Sen gittin diye
Çirkinleşti bir şehadet parmağı gibi göğe yükselen güzel mi güzel minarenin ay gibi beyaz çehresi
Kırıldı yaşama hevesi
Donakaldı eskisi gibi güzel görünmeyen minareye bakınca çirkin imam
Yaşardı imamın yarı kör yorgun gözleri
Titredi bir zamanlar demir gibi sağlam dizleri
Tutmuyordu bir deri bir kemik kalmış imamının vücudunu emektar hasta yorgun zayıf ayakları
Sen gittin diye
Korkuya kapıldı camimizin kubbesindeki insan dostu petrol mavisi kaya kuşları
Dönmemek üzere terk ettiler boynu bükük ,gözü yaşlı yavrularını
Bir bilinmezin içine attılar kendini bizden uzak, bize kızarak
Ve bir daha da görmeyecekler canından çok sevdikleri serin korunaklı kale gibi sağlam yuvalarını
Gurbet ellerde içecekler zehir zemberek vatan hasretini
Saklayacaklar onları görenlerden kaçak suçlu kimliklerini
İrfan GÖRGÜN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.