Her köşede biraz sen "kalanşo çiçeği"
İki gün önce bir çiçek seçtim içimden geldiğince. Toz pembe renkli, sık tomurcuklu, minik yapraklı, zarif çiçekli... Ona bakınca seni gördüm, senin o naif, temiz sevgini... Ve senden kalan toz pembe hayallerimi... Sonra onu alıp eve getirdim. Paketini biraz kısalttım hava alması için. Bir kalp yaptım ona. Benim dünyamda yeniden yaşama tutunsun diye. Ve onu penceremin önüne koydum. Hatırlar mısın? Buraya ilk geldiğinde aynı pencereden bakmıştım sana. Hani yokuşta belirmiştin ya, dün gibi hatırlıyorum o bakışmamızı , o heyecanı… Bir fırsatını bulup gelmiştim hemen yanına. İşte belki yine gelirsin, aynı yokuştan yine bakarsın pencereme diye süslüyorum her köşemi seninle...
Ona iyi bakmak için araştırdım biraz, öğrendim ki düşen,yeşeren demekmiş kalanşo... Kırılan dalları ve yaprakları yerden yeniden yetişirmiş. Bu yüzden bu ismi almış. Senin dalların da kırılmıştı bana geldiğinde. Kırılıp düşen parçaların bana karışmıştı ve biz sonbahara aldırmadan beraber yeşermiştik yeniden... Kalanşolar da tıpkı bizim gibi sonbaharda çiçeklenmeye başlarmış. Işığı aldığı yöne doğru eğilirmiş gövdeleri. Bizim ışığımız aşkımızdı. Ve biz tüm kalbimizi açmış o ışığın etrafında dolaşıyorduk. Sahi biz ışığımızı nerede bıraktık? Neden boynumuz böyle bükük kaldı? Şimdi bir düşün kalanşom. Dünya güneşin etrafında dönmeyi bırakırsa olabilecekleri bir düşün, o kıyımı, insanlığın yok oluşunu bir düşün. İşte ben aşkımızın söndüğünü söylediğin günden beri böyleyim. Aşk ateşinde yanmaya hazırken ışığını kaybetmiş bir pervaneyim, ruhsuz bir bedenim. Bize ne oldu böyle benim sevgili kalanşom söyle ne oldu? Yoksa sen sıkıldın da yeni bir aşkın ışığı etrafında mı dolaşıyorsun?
Biliyor musun? Kalanşoların yazları uzamaları duruyormuş bu yüzden de saksıları mayısta değişiyormuş . Sen de onlar gibi ilk değişikliğini mayısta gerçekleştirdin anne rahminden ayrılarak. Çok sonra bana geldin, ben hiç gitmezsin, beraber yaşlanırız, düşen parçalarımız yeniden yeşerir zannediyorken sen bir anda gittin… Öyle bir gittin ki… Hala kendime gelemiyorum ve gidişini sorguluyorum içten içe. Ha unutmadan aşırı sıcağı, güneşle direkt teması ve soğuğu sevmezmiş kalanşolar. Ben işte böyle olmazlara sürükledim seni. Zorladım, incittim yapraklarını değil mi? Ahh benim zarif Kalanşom... Yoksa seni ben mi öldürdüm söyle? Seni bu hale ben mi getirdim? Hayır yapamazdım, sana zarar veremezdim.Uzak tutmalıydım kendimi senden. Peki ya bundan böyle ne olacaktı? Sen uzaktayken hele ki bir başkasına aitken buna ne kadar dayanabilirdim? Şimdi yalnızca sorguluyorum: “sen yoksan ben neden yaşıyordum?” Seni her geçen gün daha çok özlüyorum... Ve bu yüzden her köşeme bir parça sen yerleştiriyorum...
Betül TAŞ 05.11.17 01:23
YORUMLAR
Kalanşo çiçeği... bilmiyordum adını. Şimdi öğrendim. İnternetten de şimdi baktım. Dağlarda gördüğüm çiçeklere benzettim. Rengarenk. Sarısı, kırmızısı, moru,beyazı... çok güzel bir çiçek. Kokusu var mıdır, bilmiyorum. Albenisi var ama.
Yazınız çok duygusaldı, beğendim. Hüzünlü de olsa, her çiçek sonuçta solmuyor mu?
Sağlıcakla.