- 1781 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
Tecritte Yüreğim
Ne zaman yüzünü dönsen şehrine, bir güvercin boğulurdu, şehrin gözyaşlarında... yeryüzünde hiçbir canlı göremezdi, yeryüzüne doğru ölüme süzülen güvercinleri... yüreğinde hergün ölümler yaşayandan başka...
Ne zaman hayatımın bir noktasında yakalamaya çalışsam sevdanı, vardığını zannettiğim noktaya ulaştığımda, sen buradan çoktan gitmiş oluyordun, ardında izini takip edebileciğim bir kokunu bırakmadan...
Yavaş yavaş uzaklaşıyorum dünyevi gerçekelerinden... günden güne daha çok bağlanıyorum sevdana... varlığının içinde, yokluğunu yaşayarak, sevdama sevdanı katarak, ıssız bir ada da sadece ikimizi düşleyerek yaşıyorum... gözyaşlarımın nehrinde hergün biraz daha akıntıya kapılarak...
Nerede benliğin?..
Nerede sevdan?..
Neredesin?..
Aç artık gözlerini; gör pencerenden süzülen gözyaşlarımı...
Ne zaman aynaya bakarken görsem seni, gözyaşlarınla aynayı parçalayışlarını seyrederdim; herbir parçasını yüreğime saplayarak... ellerinden oluk oluk akan kana aldırmadan ağlardın... isyanının doruk noktasına geldiğin de; o kadar ürkütücü olurdun ki, öylesine içimi ürpertiyordun ki, hiçbir zaman korkudan sana neyin var diye sorma cesaretini bulamazdım kendimde... biliyordum çünkü; ne zaman soracak olursam o soruyu, düşlerimden yavaş uzaklaşacağını, artık bu aşkın hiçbir gizemi kalmadığı için bitmesini isteyeceğini... damarlarımda çekilen kana aldırmadan...
Durmadan yalvarır gözlerle bakardın gözlerime, ne olur artık sor diye... beklediğin sorularla bir türlü karşılaşmayınca, öfke krizlerine girer, evde ne kadar cam, çanak varsa hepsini kırmaya kalkardın... gidişini kabullenemediğimden mi yoksa varlığının oluşturduğu o iğrenç bencillikten bilinmez ama sormuyordun duymaya ihtiyacın olan kelimeleri... biliyordum çünkü bitecektik biz, ne zaman sorarsam... bitmemek için, durmadan kaçardım şehrin sokaklarına...
Hiçbir zaman; mutlu tebessümlerimle kol kola girerek, gezmedim bu şehrin sokaklarında... ya kırgındım bir arkadaşıma, ya da; hiçbir anlam veremediğim, içime dolan boğulma hissinden kurtulmak için, kendimi vururdum, bu şehrin tozlu, kalabalık ve ses kirliliğine maruz kalmış sokaklarına... Böylesi zamanlarda kusana kadar içmek, kendi kusmuğumda boğulmak isterim... ve şehrin en uzak köşelerinde bulunan bir mahalle meyhanesine atarım kendimi..
Yine aynen böyle bir geceydi dün... öfke krizlerinden kaçarak, hüzünlerimi de yanıma alarak, Şehrin o ucra köşelerinde bulunan bir meyhaneye attım kendimi.... duman altı olmuş sohbetler, alkıl şişelerine sıkışmış tebessümler, kendi kusmuğunda boğulmak isteyen yığınla insanın arasına attım kendimi... boş bir masaya oturup, insanların rezilliğine yataklılk yapan garsona, bir şişe rakı söylerken, tam karşı masa da onu gördüm!.. saçlarını üç numaraya vurmuş, yüzüne erkeksi bir ifade takmış, etrafı kesen o kadını gördüm... ne zaman oldu, nasıl oldu bilmiyorum... ya o beni çağırmıştı yanına ya da; ben onun girdabına sokulup gitmiştim yanına... ikimizde, birbirimizin bilinmezliğin de kayboluyorduk adeta... masalarında, kusmuklarında boğulmak isteyen insanlara inat, masasında sadece bir bardak su vardı... işte o an da; masama gelen rakıdan utandım, benliğimden utandım... acınası bakışları daha içmeden içimi kaldırmaya yetmişti...
Neden burada, bunca sarhoş erkeğin arasında ne arıyordu; düşünceleri arasında beynimi kemirirken, “ boşuna uğraşma, beni anlayamazsınız... yüreğinize tecrit uygulanmadıysa, benliğinize düşen ateşte yanmak nedir “ bilemezsiniz... yüreğinize tecrit uygulanmadıysa, seni bir an da aklıma düşüren tek bir cümle... bu muydu benim sana yaptığım, tecrit mi uyguluyordum yüreğine, yaşama hakkını elinden mi alıyordum, benliğine düşen ateşten miydi yaptıkların...
Bir an, seni geriye bırakıp kendime geldiğimde, karşımda yoktu... şaşkınlıkla sağıma soluma baktım ama yoktu... o gerçek miydi, yoksa şizfren benliğimin kişiliklerinden biri miydi bilemem ama söyledikleri ruhumu emmişti adeta... yüreğinize tecrit uygulanmadıysa, beni anlayamazsınız... sabahım mı beni beklemişti, ben mi sabaha teslim olmuştum bilmiyorum ama kendime geldiğimde evimde buldum kendimi... ve o kadının söylediği halâ kulaklarımdaydı... tecritte miydi yüreğin; ben sana bunu yapmıştım bunca zamandır...
Yoksun evde...
En son kapımdan içeri girdiğin de, yüreğinde beslemiş olduğun ve beni can evimden vuracak sözlerinin. Listesini adeta gözlerinde görmüştüm... artık kaçmayacaktım, yüreğini tecrit te bırakmayacaktım ve öyle de yaptım... sordum duymak istediklerini... ve içmeye koyuldum zehrini...
“ neden beni hiç aldatmadın aşağılık herif, neden birgün olsun ruhunu şeytanın girdabına kaptırmadın... halbu ki sen de biliyordun, senin yanındayken başka bedenleri arzuladığımı... lütfen çık hayatımdan, beni sevginin bağımlısı yapma... bana acı çektir ve ağlat yaptığın hatalardan... sevginde acı çekemezsem, anlayamam seni sevdiğimi, kapıyı çarparak çıkarken, bir daha geri dönmemenin endişesini yaşayamazsam, nasıl anlarım seni sevdiğimi, bilmiyor musun sen; sevgi acıyla büyür, sonsuz ve ebedi sadâkatla değil..” diyerek , tecritte ki yüreğini kurtararak ve yüreğime tecrite vurarak gittin... içim de dolduralamaz bir boşluk bırakarak gittin... zehrini kusarak gittin...
Yoksun...
Kırılıyor tebessümlerim; gülüşlerimin yerini yavaş yavaş, senin hüznün kaplıyor... kim baksa gözlerimin sen bakan noktasına, ince bir kan sızar elmacık kemiklerime... dalga dalga büyüyor yalnızlığım... nereye gitmek için çıkmıştın, neden hep çıkışlarımdaydın, neden hep girişlerinde olmadın yüreğimin. Yüreğimin yüreğine yaslanmasına ne kadar ihtiyacı var bilmiyormusun... tecritine yüreğim senin kadar dayanamaz bilmiyormusun...