- 431 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Denge Ve Dengesizlik Süreçleri 10
Aslan avı envanterleri içindeki hızların ve hız limitlerinin aniden ve birkaç dakikalığına üst sınırında olan bir hıza sahiptir. Daha doğrusu aslan bir anda, ceylan gibi avından çok daha hızlı olan hız limitine çıkmakla, iki üç yüz metrelik bir koşunun anlık takatine sahiptir. Bu eylemle aslan kalp atışını belli bir saniyeler içinde üç beş yüz atımlık değerlere çıkarması demektir.
Bu durum belli ve çok yüksek bir enerji maliyeti demektir. Bu nedenle çoğalan avlanmayla birlikte aslanın üremeyi çoğaltması gibi oluşacak süreçler, aslanda tersine bir süreci başlatır. Su her derecede buharlaşır. Belli bir atmosfer basıncı altında (deniz seviyesinde) suyun sıcaklığı yüz dereceye doğru artarak tırmanır ve su yüz derecede kaynar. Ve su yüz derecede de kaynarken, artık ısısı yüz bir, yüz iki derece olmaz. Su kaynayıp bitene kadar yüz derecede kararlı-stabil-sabit kalır. Bu süreçlerin tek düze olmamasını da, bir örnektir. Sekanslı olan kollu terazi sakala hareketi, kolların düşey konuma gelmesine kadar sürer.
Sizden önceki olayların; kolektif süreçlerin; çevrimlerini tekrarlayan özyineli süreçlerle siz; süreç çevrimlerini yaşayıp algılamıştınız. Uzaklarda değil, geçmiş sizdeydi. Genel olurluk (bağıntı), siz olamayacağınıza göre siz genel bağıntılı geçmişin tümünü değil, parçalı kısmı ve yasal oluşunu taşıyordunuz.
Kendiniz kadarla geçmiştiniz. İçinizdeki bir damla hücreler arası su, o günün temel koşullarını koruyan inşa şeklini oluşup o değerde stabil kalışıyla geçmiş kendisini ele veriyordu. Su geçmişiyle şimdiki okyanus suyu değerlerindeydi. Her damla geçmişin o skalaların içinde geçip bu günkü değerle okyanus suyuna katılır. Böylece bir damla oluştaki süreç hızlanır.
Başlangıçta saf enerji; ısıl hareketler üzerinde niceli oldu. Sıkışma bu ısıl frekanslar ve akıl almaz ısıl değerler üzerinde niceli tayflarıyla belirme ve sıkışmanın parçalı durumlarıydı. Ve saf enerji ısıl eşikler içinde; eşik, eşik parçacıklara dönüşmekle zaman hızlanmış ve sıkışmıştı. Bu sürecin belli bir belirgin aşama ve zaman (olay) “sıkışmalarıyla” kuark, mezon, leptonlar gibi sentez belirmeler; zaman, mekân devim gibi oluşmalarla süreç kompleksleşiyordu.
Süreç atoma, atom içi yapılara, atom sentezlerine ve enerji düzenli; her biri bir düzlem devinmeli inorganik süreçlere; oradan da organik süreçlerine; öznel süreçlerine sosyal ve toplumsal süreçlere dönüştü. Süreç muazzam boyutlarda sıkıştı. Olayın parçalı süreçler üzerinde akması zaman mekân sıkışmalı genleşmeye dönüşmüştü.
Bu nedenle geçmişten kopuk bir gelecek; geleceği olmayan bir geçmiş yoktu. Geçmiş olayları üzerinde sıçramalar yapıyordunuz. Geri besleniniz olan referans ya da başlangıç koşullarına bağlılığın, imleyen denetimi; sürekli geçmişe gidip gelmeydi. Kalıtımdı. Genetik oluştu. Depo bilgi ya da inşa kuralının kendisiydi. Geçmişe gidip gelme. İnorganik süreçlerle evrensel başlangıca; biyolojik süreçlerle organik başlangıçlara gidip gelmenin denge ve dengesizlik koşullarıyla süreç akıl almaz denli hızlanmıştı.
Bu çocukluğumuzun şimdiyle var olması gibi geçmişe atıf içinde olaylarla şimdiye gelen süreç sıçrama eylemleri içinde hızla ve birden bire gibi olur. Dönüşmelerin her biri bir özyineli devimdir. Bir parça süreç içinde başlangıç koşullarına bağlı özyineli hareketler eşik atlamaları sıçrama hareketi tekrarlarını ortaya korken süreç gecikir. Geciken süreç geçmişi şimdi ile belirirken de hızla ileri akmıştır.
Pasif süreçler üzerinde bir bina inşasını düşünün. Kum çakıl tuğla, demir, çivi. Makina, bilgi vs. hep başlangıca bağlı süreçleri tekrarlayarak kum, çimento çivi makine vs. olur geçmişin birlikte entegresi binayı (şimdiyi) oluşur. Bu süreçler her bina inşasında bire bir aynen tekrarlanır (özyinelilik). Süreç geçmişe doğru giderek ve geçmişten beri süreçlerine doğru akarken sıçramalar yapmakla bina yapımı zaman alır.
Yazı yazarken özyineli değil misiniz? “Evren” yazarken geçmişin inşa süreci içinde olan harflerin yazımını bir bir; aynı şekilde her “e” yazışta “e’yi”, “v yazışta “v’yi” vs. başlanıştaki Örnekçilerinde hareketle tekrar etmez miyiz? (özyinele yapmaz mıyız?) Evren sözcüğündeki sayı ve harf dizileri her kesinde aynı olukla kopyalayıp; genetik edip; depo ve inşa aktarmasını bire bir aynı yapmaz mıyız?
Harf eksikliği, yazım eksikliği ve hatalar başlangıç koşullarına göre kıyasla imla denetimli imla (yazım) hatası olukla söylenmez mi? İmla hatası, geçmişe bağlılık; geçmişin özyineli tekrarı olukla; DNA denen nükleikler olmadan karşımıza çıkmaz mı? Yazılarımdaki bu örnekler bu çıkarımlar tümden benimdir.
Geçmişin özyineli tekrarı zamanı yavaşlatır. Şimdi ile belirmesi zamanın geçmesi ve hızlanmasıdır. Her kesinde her inşa ile o inşanın geçmişine gitmeden şimdi olası değildir. İnorganiklerle atoma atom altına, polimerlerle en temel organik sentezlere gitmekle bunların inşası olası olur. Bir cenin de tüm geçmişini sıçramaları içinde geçerek geçmişe bağlılığını tekrarlayıp; referans değerlerini kontrol ederek şimdiyi ortaya koymaz mı?
Şimdiniz nedir? Simdiniz, sürekli geçmişe git gel yapan bağıntıları içinde korunanlardır. Parça olaylar üzerinde enerji akışı yapmakla; düzenli ve tersten de bir nicelimle kaos olmanın olayları değiller midir? Geçmişe gitmeden şimdinin inşası olası değildir. İçten yanmalı motor ve iyon devinmeli geçmişe gitmeden; uzay elbisesi yapan geçmişinize gitmeden, uzay mekiği yapıp uzaya gidemezsiniz.
Bilgi aktarımı olan geçmişe gitmeden; geçmişi inşanız içinde ya da beraberinizde pusula, rehber, anı, deneyim gibi birçok enerji türleri olukla bile beraberiniz de taşımadan vs. tasarım yapıp; geleceği oluşturmanız olası değildir.
Geçmişe gitme, geçmişi özyineli tekrarlama olay aşması; sürecin parçalı sürekli olması ve inşa kuralı olan kalıtımdır. Atomda da bu böyledir. Kromozomlarda da bu böyledir. Geçmişin geleceğe özyineli olan süreç tekrarlarıyla olay inşası yavaşlar. Vakit harcanır. Gecikme olur. Şimdiki belirmeyle de çiçek birden açar. Tersine süreçler geçmişe giden süreçler olukla karşımıza çıkan belirmelerdir. İstanbul’dan Ankara’ya gelirsiniz. İstanbul geçmişiniz, Ankara şimdinizdir.
Geldiğiniz yere, aldığınız eğitimle geri dönersiniz. Gelmenin tersi, geri gitmektir. Geçmişe, İstanbul’a gitmektir. İstanbul gerisin geri geldiğiniz yer olmakla ve şimdisiyle size göre geçmiştir. Geri gitmekle (tekrar geldiğiniz yere gitmekle) geçmişin gel yapan sürecini git yapan tekrarınızla geçmişe gelirsiniz. İstanbul mekânlı zaman devinmesi içinde bulunan kişi olmanızla da İstanbul sizin şimdinizdir. Şimdiniz geçmiş; geçmişiniz de şimdi olmuştur.
Ankara olan şimdiniz, sizdeki yaşanmışlığın anısı olmakla İstanbul’a taşınır. Sizinle İstanbul a taşınan Ankara imajineli de Ankara’nın geçmiştir. İstanbul’da her Ankara’yı anışınız, sizin imajlarla geçmişe gitmenizdir. Bu geçmişe gitme yeni malzeme alamamakla o günlere göre olan malzemeyi inşa etmemenin anımsamasıyla olasıdır. Kopyalama, depolama ve aktarma süreci olan geçmiş; o düzlem içindeki enerji düzen bağıntısına bağlı olan özgün süreçlerini kendisine özyineli süreçler çevrimi yapmaktadır.
Ya da bir devim, bir zaman ve bir mekân vs. olan süreçleriyle akış içinde biri diğeri olur. Birbirine dönüşür. Birbirine göre bağıntı ve girişme olur. Birbirine ilişkindik açılımlar dışta itiş kakış türü sıkışma akışları yapmaya başlar. Akış, parçalı ve ilişkin olaylarla devime döner. Devim; zaman, mekân ve akışa döner. Mekân da; akışa, zamana, devime döner. Zaman; gel git olan tekrarlara döner. Mekân da devimin azı-çoğu olmakla; büyüğü-küçüğü olmakla; inişi-çıkışı olmakla tersine sarımlı şarj deşarjlarına dönüşür.
Akışlı süreç devime göre devim hareketiyle (devinmesiyle) mekân ve zamandır. Akış süreci zamana göre mekân ve devimdir. Gibi parçalı bağıntılı görünümler verir. Siz kendinize tarifle kendiniz olan parçalı anlamasınız. Eliniz ayağınız başınız gibi. Her biri bir parçalı zaman mekân ve uzay devinimi olmakla parçalı akışlar entegresidirler.
Gelmenin gitmeye; gitmenin de gelmeye; ya da çekmenin itmeye, itmenin de çekmeye veya sevginin nefrete, nefretin de sevgiye sarım olmalarıyla akışlın süreç git gel yapmaya başlar. Gitler geçmiş. Gel olanlar akış ve gelecektir. Burada akış ve gelecek olan orada geçmiştir. Yani sizi kalıtım olukla belirleyen, inşa eden şimdi; dünkü geçmiştir. Eş deyişle geller geçmiş, gitler gelecek olmuştur.
İleri (şimdi) geçmişin geri bağlanımı içinde şimdi olma durumudur. Bu durum geri bağlanım tekrarları edilen özyineli olan geçmiştir. Geçmiş şimdiyi inşa ederken; geçmiş şimdinin tersindedir. Tersidir. Şarj ve deşarjıdır. Bina sizi tersiyle sırtında bulunan demire, çimentoya, çiviye, kalıba vs. götürürken; kalıp, çivi, demir, harç vs. de sizi; entegreli bağıntı ile inşaya, binaya; yani geleceğe götürür. Tekrar ediş referansları da bir kez oluştu mu; bu tekrar edişi, depolama ve aktarma işi öznel varlıkların, kolektif öğrenmesi yoluyla geleceğe aktarılır. Kolektif akışla geçişen kapasite, giderek sizde gelişen bir yetenek olmaktadır.
Bu yetenek; yaptığınız, eylemli olduğunuz yaşanmışlarınız ile veya görerek imaj ettiğiniz kuplajların geçişmeyle; ya da biyolojik yahut ta geri bağlanım yasasıyla size geçişir. Bu geçişmeler; akışın yanında, tersinde, paralelinde vs. olmakla, kalıtım olmanın yansımasıdırlar. Aktarma ve enerji depolamanın çeşitleri aynı anda kalıtımı zenginleştiren bir kalıtımsal envanterdirler.
Kalıtım dediğimiz şey de; kalıtımın malzemesi de ve kalıtımı taşıyan taşıyıcılar içinde değişen, dönüşen durumlar vardır. Bu durumların her biri bir frekansa ve frekans içinde bağıl enerji düzeyli, değişik uzay konum noktaların içinde olurlar. Bu durumların bir frekans aralığına karşılık gelen bir ENERJİ düzenli durumlarının olduğu hiç hatırdan çıkarılmamalıdır.
Akış, üretim hareketi içinde kazanıldığı gibi yeni potansiyelli bir enerji kazanıp akışı toplumla birlikte bir üst enerji bandı içindeki devinmesine dönüştürür. Ya da sosyal tutum içindeki sürece bağıntı olmayan bir mana anlayışı gibi bir gelenek, görenek gibi inşacı olmayan enerji tüketicilerine sarf ettiği enerji kayıplarıyla bulunduğu düzlemden bir alt düzlemin enerji bant düzeyine düşer.
Yani geçmişin kalıtım durumlarına şimdiki süreç içinde bakılır. Şimdiki süreç olayları, başlangıcın içine konur. Başlangıçta olup biten, şimdiki süreç olayları için yapılır. Yani ceylan aslan için elma insan için olur çıkar. Bu tür anlama ve anlatmaya harcanan enerji bedavacılığı ile harcanan enerji yüzünden düzeyiniz küme düşer. Bu anlayış buluşçu olacak kafalara, peşinen bukağı vurmak olacaktır.
Özel bağıntısı içinde bulunan, toplumsal enerji; durumlu bağıntılar, kişi yaşamlı kullanımla kişinin özel kazanımla enerji sahipliği olur. Kişiden sonra bu potansiyel kullanımlar kolektif üzerinde kolektif miras olmanın kendisinden sonrasına geçişen bir kalıtım türüdürler. Nicelimler oldukça; niceliklerin çeşitli boyut içinde potansiyel enerjili parçalı durumlar arasındaki girişmeleri oldukça; bu girişmelerin geri bağlanımla olan referanslarıyla kalıtım olması, kaçınılmazdır.
İnsan beynine bukağı vuran ifadelerin birisi de şudur. Şimdiki kapitalist sürecin kendi kâr dinamiği içinde arz talep vardır. Geri bağlanımla olan toplumsal kalıtım hareketlerine baktığımız zaman içinde kar mantıklı arz ve talep yoktur. Zorunluluk vardır. Arz talep zorunluluk değildir. İnsanın acıkıp giyinmesi güvende olması da arz talep değil zorunluluktur.
Arz talep üretim hareketinin mantığı olmayıp kâr mantığı, sömürü ve aldatma mantığıdır. Burjuva sözcüsü ideologlar bunu öyle anlatırlar ki sanki bir milyon yıl önce üretim hareketi başlayacaktı da; üretim hareketinin ön süreci olan ön envanterleri içindeki süreçlerde arz talep olmadığı için; ya da ön talep toplanmadığı için üretim hareketi süreci başlayamıyordu!
Tabii ki biz de safız ya yiyoruz! Başlanışta ne kapitalizm vardı. Ne de kapitalizmin kâr amacını güden ideolojisi içindeki arz talepler başlangıç koşulu içinde vardılar. Olmaları da olanaksızdı. Başlangıçtan beri beslenme, enerji sağlama zorluğunuz vardı. Üretim hareketi bunları doğada sağlar olmanızın deney ve gözlem süreçli birikimlerinden de beslenen temel zorunluluklarla başladı.
Arz-talep ya da ön talep toplama gibi sülük yapışkanlı illet, üretim hareketi referanslı değildir. Kâr ya da ticaret ve sömürü olan kazanma hırsı referanslı yapay bir durumdur. Toplumun, toplam enerjisinin yüzde seksen gibi büyük bir kısmı, bu öznel anlayışlı aldatan put referanslı hırsa harcanır. Yani toplumsal potansiyelli enerjinin büyük kısmı tek düze kâr amacına dönmeğe zorlanır. Bu kapitalce hırs; potansiyel durumlu toplumsal enerji düzenini; kâr mantığına dönüşür.
Bu enerji dönüşmesi sömürülen kişiler üzerinde enerji düşmesi ortaya koyar. Kişiler üzerinde düşen enerji ile kişiler bulundukları enerji seviyesinden aşağı ve düşük enerjili bant seviyesine geçerler. Geniş ve çalışan yığınlar irtifa kaybeder. Eş deyişle cehalet artar. Kişi yapabilirliği azalır. Azla yetinmenin enerji düzeyi olan dışa kapanma başlar.
Bu durum da toplum temel iki sınıflı enerji düzeyi halinde gelir. Bu sınıflar; yüksek enerjili ve yüksek potansiyelli mal sahipliği iradesi olan ezen sınıfla, ezenlere göre düşük enerjili; düşük potansiyelli; ezen sınıfa rakip olur sahipliği olmamakla kendisine söylenen kadar iradeli olan ezilen sınıftır. Ezen ezilen sınıflar arasında açık kapalı olan tersine durumları nedeniyle yeni boşluk devinmeleri oluşur.
Bu yeni boşluk devinmesi içinde yeni statülü, ama toplum için hiç te olması gerekmeyen var oluşların ortaya çıkması demektir. Katmanla arasındaki boşluk devinmeleri içinde oluşan asalak din adamlığı, fal bakıcılığı, hırsızlık, büyücülük, medyumluk, piyangoculuk, yıldız bakıcılığı gibi lümpen statüler de bu sömürüde pay almakla üretmeden hayat bulurlar. Kapitalizm ve kâr hırsı köleci sistem içinde gelip bu üreten zorunluluğun üzerine ilinekti takılıp kaldı. Kapitalist kölecilik kendisini zorunluluk gibi gösterdi. Ve kendisini üreten ilişkinin özü gibi göstermekle; üreten ilişkinin başına koymakla, kapitalist esaretin afyonu; kendisini bize üreten zorunlu ilişki üzerinde gözbağı illüzyonu etti.
Kapitalist bukağılı diğer bir afyon da psikolojik süreçleri üretim hareketine neden yapıcı yanıltmalardı. Hem cinslerimizin ilk üretim hareketine başladıklarında psikolojik nedenlerle de, üretim hareketine başlamamışlardı. Yani doğada topladığımız buğday az bulunuyor, diye buğdayın az bulunurluğunu gözbebeği edip üretim hareketine de girişmemişlerdi. Bu yanlış olduğu gibi “sanki atalarımız zaten üretmeyi biliyorlarmış” gibi yanlış hurafeleri de kafamıza sokar. Bu hurafeye de başka bir hurafeyle açıklama getirmenin enerji savurganlığı içinde olurlar.
Genel bağıntı içinde savurganlık akışın bir var oluş şekli olukla ortaya çıkarsa da özel bağıntı içinde savurganlık kişilere enerji maliyeti olukla yeğlenmez. Yani ceylanlar tükenirse ya da ceylan karaborsası olursa bu tükenme ve karaborsa psikolojisine karşı ben deve yetiştireyim de bu engeli aşayım diye de atalarımız üretim hareketine başlamamıştılar.
Yani üretim hareketi başlarken ortada para yoktu. Komisyon yoktu. Kredi yoktu. Amorti yoktu. Kâr yoktu. Kazanma yoktu. Bunların hiç biri ne üretim hareketini başlatabilirler; ne de başlayan üretim hareketi içinde bunlar vardırlar. Hatta üretim hareketi için bunlar hiç bile, ne gereklidirler ve ne de zorunludurlar. Üretim hareketinin denge ve dengesizlik koşulları içinde kıtlığa karşı depolama varken kâr amacıyla saklama, depolama, karaborsasını yapma üretim hareketinin amacı değildir.
Zaten bunlar da üretim hareketi ortaya konduktan çok sonra ortaya konmuşlardı. Aç kurtların sofraya üşüşmeleri gibi sahiplik iradeli muktedirliklerin, emek gücü üzerine üşüşmeleriydi. Üretim hareketini kapitalist paylaşım üzerinde kâr mantığının amacı ve sonucu yapmaktı. Üretim hareketinin sömürü kaynağı olması için ortaya konmuşlardı.
İyi de kâr hırsı oluyor diye her gelişen değişen üreten ortam içinde para gibi bir anlam, süreç üretim hareketine katılmayacak mıydı? Para üretim hareketinin ne nedenidir ne sonucudur. Yani kimse ne üretim hareketini ne de toplumsal hareketi kâr yapma para kazanma mantığı ile ortaya koymamıştı.
İlk üretim hareketinin değiştirememe, trampa yapamama diye bir sorunu da yoktu. Trampa yapma kolaylığı içinde olduklarından ötürü üretmemişlerdi. Trampa grubun devinme kapasitesine göre ortaya çıkmıştı. İzole grup sayısının azlığı, grubun diğer birçok totem mesleği olacak süreçleri ortaya koymasına karşı kapalıydı. Grup içinde kapalı olmakla bu şekilde var olamayan bu durum başka türlü; ters enerji üzerinde grup dışında boşluk devinme alanını oluştu.
Her bir grubun karşı grup üyeleri için de ürettiği farklı kullanım değeri olan ürünleri; gruplar dışındaki bu boşluk devinmesi üzerinde devinmekle trampaya dönüştüler. Sürecin üreteni de, tüketeni de grupların kendileri olmakla üretim de, tüketim de grupların kendi kadardı. Ön ittifaklar kolektif takas içinde olmakla takas denen ürünler değişimi içinde hiç bir sorun yaşanmıyordu. Bir ittifak içindeki üç gruptan bir grup koyun yetiştiriyor olsun. Diğer bir grup köşkerler olsun, üçüncü grup ta dülgerler (duvar yapıcılar-yapı ustası) olsunlar.
Her bir grup, karşı grup için ürettiği emek üretim güçlerini kült merkezi depolarına bırakıyorlardı. Süreç ayni üretim olukla (MALA karşı MAL karşılığında üretim olukla) eyleme döküldü. Eyleme dökülen bu tutum ve görülen; akıl edilen; yararlanılan bağıntı olmakla grupların birbirine karşı sorumluluk yüküm eşmesi olmakla sözleşme edilen ahitti. Bu emek gücünü sunanlar da gruplardı (sektörlerdi).
Karşı grupların tüketimi kadar olan her bir grubun kendi üretimleriyle, takasa girenleri de gruplardı. Böyle olunca grupların, takas edenler içinde koyun üreten grubun, kunduraya; kunduracı grubun da koyun etine talepleri var mı, yok mu diyen bir süreç karşılaşmaları hiç olmadı. Zorunluluk içinde olamazdı da. Ancak kundurayı da koyunu da buğday üreten grup üretirse takas olası olamazdı.
Birbiriyle asla temas etmemiş grupların, sınırlı sayıdaki nüfusla içinde oldukları enerji düzeni her üç beş üretimi bir arada başlatmalarını olanaksız kılıyordu. Grup nüfusu bir üretim hareketinin parçalı süreçlerine ancak yeten bir dağılımdı. Kapalılık olmasaydı zaten trampa süreçleri başlayamazdı. Bu nedenle diğer grubun da trampa yapmak için “acaba karşı grup benimle aynı istek içinde mi?” diye hiç bir sorun yoktu. İttifaklar bu zorunlulukla takas buluşmalı akışın güvencesiydi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.