- 880 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
525 – GÜZEL GÖZLÜ
Onur BİLGE
"Güzel Gözlü’m,
“Sevemez misin beni?” diyemedim sana. Nasıl bir sevgi istediğimi anlamak istemeyeceğinden emindim. “Seviyorum ya işte!” diye kestirip atmandan korkuyor, aramızdaki yaş uçurumundan çekiniyor, erkekliğime yediremiyordum. “Arkadaşça dostça değil…” de diyemezdim ya… “Yaşlı ve yoksul bir adamım ben. Beni böyle, bu halimle kabul et! Layık değilim ama lütfet!”
Sevemez miydin beni? Onu nasıl sevdiysen, yaşına başına bakmadan… Belki alıcı gözle baksaydın beğenebileceğin bir şeyler bulurdun yüzümde gözümde… Belki kişiliğimde… İnsan sevgiyle bakarsa neler bulmaz ki karşısındakinde!
Güzellik, gören gözdedir. En değerli güzellik, ruhun güzelliğidir. Onda, sevginin yanı sıra şefkat ve merhamet başta olmak üzere ısrarla aranan ve herkeste bulunmayan değerli duygular varsa, sevgiye de övgüye de değmez mi?
Sana tabiatın güzelliklerini göstermeye çalıştığım gibi hatalarını, karşılaşabileceğin tehlikeleri gösterdiğim kanaatindeyim. Ancak kendimi gösteremediğimin de farkındayım. Senin için dışımı süslememin anlamı yoktu ve zaten o, benim becerebileceğim bir şey değildi. Gördüğün gibiydim. Tüm yaşlılığım, çirkinliğim ve belki korkunçluğumla… Onu güzelleştirmek de zamanı geri çekerek gençleştirmek de elimde değildi. Kendimi ben yaratmamıştım ki! Yaşlandıran da ben değildim. Yaratılış…
Sana ruhumu gösterebilmeliydim. İşte ona yanıyorum! Doğallığında olur zannettim. Zamanla iç güzelliklerimi görürsün, beğenirsin ve ruhumu seversin sandım. Okuldan arta kalan ve evin dışında geçirdiğin zamanlarda en çok benimleydin. Nasıl bir ruh yapısına sahip olduğumu en iyi sen bilmeliydin.
Ne kadar iyimserim, değil mi? Sanki genç ve güzel kızlar, erkeklerin içsel güzellikleriyle ilgilenirlermiş gibi… Pırıl pırıl bir arabam olsaydı, her şeyden önce… Her gün farklı takım elbiselerle direksiyona geçseydim… Sadece gözlerimle davet etseydim, kim bilir kaç kız anında kapıyı açıp kuruluverirdi ön koltuğa. Hele bir de para yedirseydim. Çiçekler alsaydım, pahalı hediyelere boğsaydım! Kovsaydım yakamdan düşmezlerdi!
Adamın önüne vurmuşlar: “Ah, arkam!..” demiş ya… Benim her tarafıma vurdular, her yanım yara yara! En çok da yüreğimden vurdular, canıma okudular: “Ah, para!..” dedim, içim yana yana!
Para… Hataları kusurları örten, çirkinlikleri kamufle eden sihirli nesne… Para… Efsunlu güzel… Şıkırtısıyla yüreklerin yağını eriten ateş… Kastanyetlerini şıkırdatarak dans eden İspanyol Çingenesi… Bol farbalalı geniş ve büzgülü kırmızı etekli, omuz ve göğüs dekoltesiyle oldukça cömert, coşkuyla raks eden, kara kaşlı kara gözlü, etekleriyle birlikte uzun ve dalgalı siyah saçlarını savurarak, muhteşem güzelliğini en mükemmel şekilde sergilemeyi başaran Çingene Güzeli…
Para denen afet, Karmen gibi Çigan Müziğinin iç gıcıklayıcı tesiriyle topuklarını yere şöyle hafiften başlayıp, giderek arttırarak hızlı hızlı vurmaya başlamaya görsün, bileziklerinin ve ayak bileklerindeki halhalların şıngırtısı kalpleri hoplatmak için yeter de artar bile! Hele bir de parmak uçlarındaki kastanyetlerin sesine tefin etrafındaki zillerin iştirak etmeye başlamasıyla beraber, gözler de gönüller de bayram etmeye başlar! Bir de meydan okurcasına, yani: “Küçük dağları ben yarattım!” dercesine arada bir dönerek kıvrana kıvrana dans etmeye başladı mı hepten akıllar başlardan gider!
Sen çok genç ve çok güzel bir kızdın nihayetinde. Hatta küçük bir kız sayılırdın, rüştünü ispat etmiş olsan da... Paranın çekim alanı bu kadar geniş, çarşısı kalabalık, vitrinleri göz kamaştırıcı olunca cazibesine kapılman, işvesine kanman kadar normal bir şey yok ki!
Aslında ben kendimi suçlamalıyım. Kazık kadar adam olduğum halde, bu zamana kadar adam olamadığım için. Belki ben de haklıyım. Bize adam olmanın parayla alakası olmadığı öğretildiği, kendimizi geliştirme amacıyla başka yönlere sevk edildiğimiz için…
Sana rastlayıncaya kadar çok da önemsememiştim maddi meselelerimi ben. Öyle veya böyle, bir şekilde üstesinden gelmeye çalışmış, o zamana kadar ailemin geçimini temin etmeyi, en iyi şekilde olmasa da vasat bir biçimde hayatımı idame etmeyi başarmıştım.
Seni tanıdıktan sonra sana elimden gelen her türlü imkânı sunmayı amaçladım. Bir tebessümüne bütün maddi varlığımı feda etmeye hazırdım. Her şey senin mutluluğun içindi. Memnuniyetini görmek en büyük sevincim, gönlünü yapmak en büyük zaferimdi.
En güzel yerim de yüreğimdir benim… Şu sevgi dolu yüreğim! Kalbimin üstüne o küçücük, narin parmaklı, sedef tırnaklı elini koysaydın, mutlaka sıcaklığını duyardın. Göğsüme başını dayasaydın, kulak verseydin güçlü ve duygusal ritmik atışlarına, yaymaktan usanmadığı aşk yüklü hislerimin mest eden titreşimini mutlaka hissederdin de bu kalbin yalnız ama yalnız senin için çarpmakta olduğunu öğrenirdin.
Belki de her şeyin farkındaydın da hiç oralı olmamayı tercih ediyordun. Oysa birazcık ilgilenmiş olsaydın, bende beğenmediğin ne varsa birer birer düzeltmemiz mümkündü. Bal gibi de benden, hoşuna gidecek bambaşka bir ben yaratabilirdin.
“Seni sevmeye mecbur muydum?” diyebilirsin. Haklısın. Değildin ya! Ne mecburiyetin vardı! Belki de çok da gerekli değildi senin için gerçek sevgi… Babasız kalan ruhuna babalık edecek bir para babası yeterdi de artardı bile yaranı sarmaya! Nene gerekti ki Arap’ın Şam’ı, Şam’ın şekeri!
“Ne Arap’ın Şam’ı, ne Şam’ın şekeri, ne şeytanın suratı!” diyerek yüzünü İzmir’e çevirdin gittin. Öyle ya! Bu zamana kadar adam olamayanı sen mi adam edecektin! Hem ne olacaktı ki edince? Başın göğe mi erecekti! Ne uzayacak ne kısalacaktın yine de… Ne olabilirdi ki benden? Eldeki malzeme belli… Yıllar sırtımda kambur… Yaş elli!.. Fazlası var, eksiği yok! Vallahi!
Kendimi bildim bileli ilgi duydum karşı cinse. Hele analığımın gerçek annem olmadığını öğrendikten sonra daha da çok ve sık âşık oldum, büyük çapta olmasa da… Son olarak, karımın ablası beni derinden yaraladı ama hiç kimse senin gibi çarpmadı! Cereyana tutulmuş gibi gözlerimden kanıma girip de bel kemiğimden yakalayıp, bu denli sarsamadı!
Sevmenin ne kadar güzel bir duygu olduğunun, hayatın anlamına anlam, insanın canına can kattığının farkındaydım ama hayatım boyunca narkoz tesiri meydana getiren, insanı kendinden geçiren böyle bir aşkın varlığından zerre kadar haberdar değildim!
Alıcı gözle baksaydın, göremez miydin beni? Birazcık gayret etseydin, sevemez miydin beni?
Gönlü Güzel”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 525
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.