- 1046 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Friedrich Schiller: En Yakın Tarihin Cömert Eylemi
Gösteriler ve romanlar insan kalbinin en parlak hatlarını açığa çıkarıyor; hayal gücümüz tutuşturuluyor, kalbimiz soğuk kalsa da; en azından bu şekilde sadece bir an için yer değiştiren kor, gerçek hayatta donuk duruyor. İşte tam bu anda, bu süslenmemiş iyi yürekliliğimizin dürüst kerhanesi nerede ise gözlerimizi dolduruyor, belki de tezcanlı yol veriyoruz, dalaşarak bir el açan dilenciye. Kim bilir, acaba tam da bu yapmacık varoluşmudur, bir idealist dünyadan gerçek varoluşumuzun altını oyan? Aynı anda iki manevi ucun, melek ve şeytan, ve ortası - insan - olduğu yere bırakıyoruz.
Halihazirda ki iki Almanın anekdotu – gururlu bir sevinçle yazıyorum bunu – inkâr edilemez bir kazanımı var: o da yaşanmış bir gerçek olması. Umarım okurlarıma Grandison ve Pamela´nın tüm ciltlerinden daha sıcak bir şekilde ulaşabilirim.
İki kardeş, Wrmb. baronları, ikisi de gönüllerini genç ve takdire değer bir baron kızına kaptırmışlardı, birbirlerinin bu tutkularından habersizlerdi. İkisinin de aşkı ince ve derindendi, zira ilk defa aşık oluyorlardı. Genç kız alımlı ve kendisine duygu hissettirmek için yaratılmış gibiydi. İki kardeş bu eğilimlerini bir tutku haline getirmişlerdi, lakin ikisi de kalpleri için en korkunç tehlikenin farkında değillerdi: Kendi kardeşinin rakibi olması. İki genç adam aşklarını kızcağıza erken itiraf etmekten sakınmışlardı, ta ki beklenmedik bir olay duygularını tümüyle açığa çıkarana kadar.
Her ikisinin de aşkı doruk noktalara ulaşmış, en mutsuz bir etki, insan cinsini nerede ise karşıtından daha fazla talan etmiş bu olgu, kalplerinin tüm yüzeyini kaplamış ve ne birinin ne de diğerinin fedakarlık yapması mümkün değildi. Kızcağız iki kardeşin bu şansızlıkları karşısında bir karar vermeye cüret edemedi ve iki kardeşin şefkatine ve verecekleri karara boyun eğecekti.
Bu kuşkulu görev ve duygu harbinin galibi, filozoflarımızın her daim karara bağladıkları ve pratik insanın usulca el atmayı denemesi gibi ağabey kardeşine:" Sevdiğim kıza ben kadar ateşli aşık olduğunu biliyorum. Kimin bahtı olduğunu sormak istemiyorum. Sen burada kal. Ben uzaklara gidip unutmaya çalışacağım. Eğer başarabilirsem o senin eşin olacak ve o vakit gökyüzü senin aşkını kutsasın! - Eğer başaramazsam, aynı fedakârlığı sen yapacaksın!", dedi.
Almanya’yı terk edip Hollanda’ya doğru yola çıktı - lakin sevdiği kızın hayali peşini bırakmadı. Aşkının gökyüzünden uzak, onun etrafından kovulmuş, kalbindeki tüm mutluluğu terk ederek, tek başına yaşamayı denedi. Talihsiz, azgın bir Avrupalının Asya’dan, yumuşak güneşe alışmış bir bitkinin kaçırılıp öz toprağından sert topraklara zorla ekilip solması gibi, solarak hastalanıp ümitsizlik içinde Amsterdam’a ulaşmayı başardı; orada yüksek ateş kendisini tehlikeli bir kampa atmaya zorladı. Yeğane sevdiğinin hayali çılgın rüyalarında hüküm sürüyordu. İyileşmesi ona sahip olmasına bağlıydı. Hekimler hayatta kalıp kalamaması konusunda emin değildiler. Sadece sevdiğine kavuşma sözü onu ölümün pençesinden zor şer kurtarabilecekti. Yürüyen bir iskelet gibi, tüketen bir kederin korkunç görüntüsü halinde baba ocağına döndü ve kardeşinin sevgilisinin kapısına dayandı.
"Kardeşim, geri döndüm. Kalbime yüklediğim yükü gökyüzü biliyor. Daha fazla dayanacak gücüm kalmadı.", diyerek kendisini baygın bir halde kızın kollarına bıraktı.
Küçük kardeş daha az cesaretsiz değildi. Kısa bir süre içinde yolculuk yapmak için hazırlandı: "Ağabey", dedi, "sen kederini Hollanda’ya kadar taşıdın. Ben ise daha uzaklara taşımayı deneyeceğim. Senden isteğim benden haber alana kadar onu nikah masasına götürmemendir. Eğer senin olabildiğinden biraz daha mutlu olabilirsem, Tanrı’nın adı ile seninle olsun ve gökyüzü aşkınızı kutsasın. Eğer olamazsam gökyüzü kaderimizi yeniden çizsin. Hoşçakal. Bu mühürlü paketi ben ülkeyi terketmeden açma.", ve "Ben Batavia’ya gidiyorum", diyerek arabaya atladı .
Geride kalanlar ruhlarını yitirmiş gibi arkasından bakakaldılar. Ağabeyini böylece tevazuda aştı ve ağabey aşkına kavuşmanın sevinci ile hayatındaki en asil insanı kaybetmenin acısını birlikte yaşadı. Kaçar gibi uzaklaşan aracın sesi yürek parçalıyordu adeta. Onun için endişeleniyorlardı. Kızcağız - yok hayır! Bu konuyu son anlatacak.
Paketi açıldı. Batavia’da tutunabildiği takdirde Almanya’da bulunan tüm malvarlığı ağabeyine aktarılmak üzere bir mukavele çıktı içinden. Kendini aşmayı ve Hollanda’lı tüccarların yelkenleri altında Batavia’ya mutlu bir şekilde ulaşmayı başardı. Bir iki hafta sonra ağabeyine bir mektup ulaştı:
"Herşeye kadir olan Tanrı’ya hamd ettiğim yeni yurdumda seni ve sevdiğimizi sanki bir şehidin keyiflenişi ile düşünüyorum. Hayatımdaki yenilikler ve kaderim ufkumu genişletti; Tanrı bana güç bahşetti ve en büyük fedakârlığı yapmayı başardım. Son göz yaşımı bunları yazarken kaybediyorum. Başardım! Kız bundan böyle sana aittir. Ağabey, benim kısmetim değilmiş. Aklına seninle mutlu olacağını getirdikçe, benimle mutsuz olacaktı. - Ağabeyim! ağabey! Onu çok zorlanarak senin ruhuna teslim ediyorum. O meleğe daima taze aşık halin gibi iyi davran ve ne zorluklarla ona kavuştuğunu unutma. Ona hiç birdaha sarılamayacağın kardeşinin çok değerli bir vasiyeti gibi bak! Hoşçakal! Nikah törenin olacağı zaman beni haberdar etme! Yaram hâlâ kanamakta. İlerde mutlu oldukça yazarsın bana. Bu yaptığımı kendime vekalet sayıyorum ki Tanrı beni buralarda çaresiz bırakmasın."
Nikah kıyıldı. Evliliklerin en kutsalı bir yıl sürdü. - Sonra kadın öldü. Ve ölürken bağrında gizlediği sırların en mutsuzu çözüldü: Giden kardeşe daha güçlü hisler beslediği.
İki kardeş hâlâ hayatta. Ağabey malvarlığı ile Almanya’da. Tekrar evlendi. Küçük kardeş Batavia’da mutlu ve parlak bir adam. Ömür boyu evlenmemek için adak adadı ve sözüne sadık kaldı.
Johann Christoph Friedrich von Schiller (d. 10 Kasım 1759, Marbach am Neckar – ö. 9 Mayıs1805, Weimar), 1802 yılında soyluluk ünvanı almış bir şair, filozof, tarihçi ve en saygın Alman dram yazarıdır. Yazdığı çoğu tiyatro eseri Alman tiyatrosunda başyapıt niteliğindedir. Schiller doğa tasvirli şiirlerin şairi olarak da gayet başarılı olmuştur, ancak asıl alanı düşünsel/didaktik şiirdir, çoğu yazara ilham olmuştur ve dramatik şiirleri en sevilen Alman balatları arasındadır. (Almanca’dan çeviri: Erhan Balaban)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.