Muğlalı Fatma:
Muğlalı Fatma:
Cuma günü yürüyerek inegöle doğru yürüdüm. Yaz başından beri muhacır pazarı eski yerine açıldı. İki yıl aradan sonra lakin eski tadı tuzu kalmadı. Eski pazar kara kışa dayamayıp kamyon çarpmış yıkılınca şehrin çeşitli yerlerinde bir süre boy gösterip, atın ölümü arpadan olsun deyip geri dönüş yaptı. Eskişehir yolundan geçen varsa bu merpa adlı pazar yerini mutlak süretle görmüşlerdir. Yeni pazar eski külüstür araba biçiminde hayata gözlerine açtı. Açtı açmasına ama dışının görünümü kadar içide ayrı bir kasvetli, karanlık ve daha küçük olmuş. Dışında yan girişi önünde seyyar çay ocağı, köfteci her yeri is bulamasına çevirip duruyor. Üç beş seyyar simitçi, fellâh tatlıcısı eski tuvaletlerin önünde yerini almış. Gün boyu bekliyorlar. Sağ ana kapısı adeta bir hapisane girişi gibi ana yola yakın belediye otobüsleri, özel araçlar adeta yolu paylaşamıyorlar.
Sağ giriş kapısının sağ tarafına eski üç adet tahta banklar sıralamışlar. Sol tarafında çayçı tostçu yerine almış üç beş müşteri oturmuş. Dedim ya eski tadı yok. İçeride dolaştım. Yoruldum. Sağ kapıdan çıktım. Üç bank boş! Kapıya yakın banka oturdum. Bi ciğara yaktım. Benimle beraber tanımadığım bir bayanda ikinci banka oturdu. Oda bir cigara yaktı. Dipdibe sıralı banklar nazilli bardağı gibi sıralı başımı çevirip baktım. Kadına selâmlaştık.
Kadın yedi sene oldu. Yedi senedir buraya alışamadım dedi. Nerelisiniz dedim. Muğlanın ortacasındanım dedi. Yüzünde yalnızlığın, pişmanlığın haritasï vardı sanki, hayrola dedim, geliş sebebi nedir? Dedim. Kadın çözüldü. İkinci evliliği nedeniyle burada olduğunu söyledi. Kadın içini dökmek istiyor gibiydi. Birinci eşinden ayrıldın mı? Öldümü diye sordum. Kocası böbrek hastasıymış dört yıl diysalizden sonra ölmüş. Çoluk çoçuk dedim. Evli üç çocuğu torunları varmış! İkinci eşininde üç çocuğu çocuğu varmış. Efendim,
Eşinin çocukları da evli barklıymış üçüde hollandada oturup yılda bir kez yazları gelip kalıyorlar. Koca evde sıkıntıdan patlayıp cuma pazarına gelmiş. Yeni kocası toprak zengini, geçen yıl dört tane ev sattık kiracılarla uğraşmak zor oluyor dedi. Ev, araba, tarlalara sanırım kanıp buralara kocaya gelmiş. Olduğu ve aradığını bulamayan fatma hanım, hayata sitemkâr eğilimi olduğu her halinden belliidi.
Örtünün altında kıpış kıpış mavi gözleri, siyah feracesinin altında bedeni yerinde duramıyan bir kız çocuğu altmışa merdiven dayamış yaşı, eski kocasının emekli maaşını yeniden evlenerek bırakmış! Muğlanın denizine ve arkasında bıraktığı evlatlarına, torunlarına belki de hasret, büyük hayal kırıklıkları yüzünün her çizgisinde okunuyordu.
İki sigara içimi zaman diliminde neredeyse bütün hayatını anlatmıştı. Gözlerinden geçen film şeritleri evlerin , arabaların, bağ bahçelerin veremediği mutluluk.
Kendini avutmanın yolunu bulmuş! Cigara ütüne cigara yakarken, yemekte sorun yok dedi. Evte et yemeği bile olsa, canım pirzola istedi desem yine yemeğe götürür ama işte diyordu.
Baktïm ki, konuştukça içini mi döküyor. Yoksa, daha çok mu üzüyordu. Bilemedim. Bilmem hangi denizlerde batırdığı gemileri karaya vuruyordu. Merpa kapısının sağ yanında ikinci tahta bankta tanımadığı bir kadına içini döküyordu. Müsade isyeyip kaltım. Fatma hanım, geçmişle geleceğin arasında bir yerlerde cigarasını uzaklara bakarak ankara eskişehir yoluna doğru tüttürüp savuruyordu...
Nurten Ak Aygen
30.09.2017