HEDİYE "Yaşayan Efsane"
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
‘’ İKİ EKİM ‘’
2 Ekim 1932 Bizim yakışıklı ve çok beyefendi babamızın doğum günüdür.
O zanneder ki biz onun doğduğu günü unutup aramıyoruz. Haklı aslında. Bizde de kabahat git şöyle elleri çiçeklerle, sarıl boynuna. Babacım diye, diye öp kokla. Şımarık şeyler yap, ne bileyim işte. Bize şımarıklığı da öğretmedi ki hiç. Şimdi nasıl şımarıklık yapacağız ki, nasıl boynuna sarılıp
-Babacığım diye boynuna sarılacağız ki? O çocukken kaç kere bizim boynumuza sarıldı yavrularım diye düşünüyorum bazen. Sonra şöyle de düşünüyorum; onun babası kaç yaşında ölmüştü diyorum. O biliyor muydu ki babaların yavrularına sarılmaları gerektiğini? Tabi ki “hayır.”
İşte bütün film başlamadan burada bitiyor diyordum kendi kendime.
Babasız büyümek çok zor olsa gerek. Onun babasız ve zorlukla yaptıklarını çocukken hep bize yaptırmak istedi.
Okuyacaksınız. Sizin okumanızı çok istiyorum.
Eskilerin sözü onunda dilinde askı olmuştu adeta. “İmkânım olmasa bile ceketimi satar sizi yine okuturum.” Bunu neden söylediğini yıllar sonra bizden gizli röportaj yaptığı “Yaşayan Efsaneler” sayfasında okuduğumuz küçük bir çocukluk anısında daha da iyi anladık. O konuyu bir başka zaman paylaşmak istiyorum. Şimdi gidelim eskilere…
Zor çocukluk, zor yıllar…
Hani derler ya evin direği babadır diye. Siz ona çok inanmayın. Sadece baba ile iş bitmiyor, direk mutlaka eğiliyor. Dedem rahmetli olunca, evin bütün yükü rahmetli babaanneme ve o yaşta henüz çocuk olan babamın üstüne kalıyor. İstanbul’un ilçesi olan Şile’de yaşamakta mecbur oldukları zaman İstanbul’a yürüyerek gidip gelmek zorunda kalmaktalar. O zamanlar yol yok, gece vakti önlerine yaban domuzları çıkacak diye korkudan ne yapacaklarını bilmiyorlar.
Babamın tek amacı okuyabilmek. O zamanlar okumak ona hayal gibi geliyor. Ne bulursa okuyor, yerdeki kâğıt parçalarını bile birbirine ekliyor okuyor.
Derken; ensesinde okşarcasına bir tokat duymuş.
-Ne yapıyorsun yine mi okuyorsun? Diye bir ses. (Köylere eşya getirip satan tek bacaklı Gazi. Herkes onu çok seviyor. İşi bitince köyden lahana alıp İstanbul’a götürüyor teknesiyle. Savaşta bacağının birini kaybetmiş ama umurunda bile değil. Vatanıma feda olsun der bazen, bacak da neymiş?)
-Okuyorum Gazi Baba. Seviyorum okumayı.
-Annene söyleyeyim seni İstanbul’a götüreyim orada okutayım. Ne dersin, istemez misin? Demiş.
-Annem bırakmaz ki, hem kardeşlerim daha küçük. Onlara ne olacak?
-Sen okursan onlara faydan olur, böyle kalırsan hiçbir faydan olmaz. Hadi gel konuşalım annenle.
-Nazire Hanım gel seninle konuşacaklarımız var, ya evet de, ya hayır. Az sonra tekne kalkacak gideceğim ona göre bende yoluma koyulayım. Gazi Baba ile babaannem bir şeyler konuşmuş. Vurmuş bahçe kapısına elindeki bastonu ile çıkıp gitmiş Gazi.
-Lahanaları yüklediniz mi tekneye? Gözünden yaşlar iniyormuş..
On dakika sonra Gazi Baba sinirli, sinirli yola koyulmuş.
-Böyle kadınlar yüzünden çocuklar cahil kalıyor işte. Kıyıya doğru yürüdü.
O sırada evde babamla babaannemle göz göze geldiler.
-Gitmek mi istiyorsun?
-Evet.
-İyi, koş arkasından. Kocaman adam olmadan gelme yanımıza.
“”Nasıl peşinden koştuğunu anlattı bize.’’’’
-Gazi Baba dur bekle, bende geliyorum.
Tekneye nasıl yetiştiğini…
Dalgalara nasıl kapıldıklarını, tahlisiye gemicilerinin onları son anda nasıl kurtardıklarını, çaylarını şeker yerine kuru üzümle kırklama içmesini ve daha neler, neler… Bizler şimdi çocuklarımıza özel hocalar tutup, özel okullarda okutup çocuklarımıza kendimizi beğendiremiyoruz. Acaba yetiştirmede mi suç, yetişmede mi?
Sonrası bir başka macera ama bize bu kadarı yeter. Babam zaten ailesini yaban domuzlarından korurken bile koca bir adamdı. Sonra okumuş koca bir adam olmuş.
Vallahi pek de güzel kızları, ya sonra üüff nasıl da güzel ve başarılı torunları olmuş.
E yeter yani, Üç Ekime geleceğiz neredeyse.
Seni Çok Seviyoruz Babacığım.
Çok Yaşa E mi?
İşte tam bu satırı yazarken;
-Ne mutlu bizlere. Allah herkese yaşayan bir babaya doğum günü mesajı yazmak nasip etmemiştir.
Herkese bırakın hediye almayı. Her yıl anne ve babanıza mutlaka üzerinde tarih olan bir “ Hediye Mesajı “ yazın
2 / EKİM / 2017
Davi
YORUMLAR
Davidoff
Çok haklısınız Sn. Hocam. Yapmışım bir hata affola.
Uyarınız için teşekkür ederim.
Davidoff
Eminim yazmış olduğunuz şiirler hala saklıdır kendisinde ama hediyeler için aynı şeyi söyleyemem.
Teşekkür ederim.
Allah uzun ömürler versin. Bizim babamız farklıydı.Burada yazmak gerekmeyecek kadar farklı ve uzun bir yazı olur yazarsam. Fakat annem sayesinde hepimiz okuduk. Annem olmasaydı halimiz ne olurdu kimbilir.Bence anneler bir yuvanın temelini yapıyorlar.Herkes ebeveynler konusunda şanslı olamıyor malesef.Saygılar.
Davidoff
Gidenlere de rahmet dileyelim.
İnşallah bizim veletler de günü birinde arkamızdan böyle güzel şeyler yazar. Yazmamaları için bir sebep yok ama, yine de ne bileyim? Ve ya, en azından arada sırada mezarımızı ziyaret edip bir fatiha okusunlar yeter. :)))
Ben de bu konuda annemden ve babamdan razıyım, Allah da kendilerinden razı olsun.
Her babanın okurken keyif alacağı bir yazıydı, elinize sağlık! ve nice yıllara...
Babasını seveni "severim"
Anasını seveni "severim"
Atasını,dedesini seveni,hastane bahçesinde koluna girip polikliniklerde onlarla ilgilenen gençlere "hayranım"
babam 88 yaşının verdiği yaşlılıkla unutkan,ürkek ve yavaş bir insan oldu.
Geçen ay köydeydim.Babam ve annem kışları İstanbul Kağıthane'de ilkbahar-yaz-sonbahar aylarında Rize Çayeli Kaptanpaşa köyünde ikamet ederler.
ben de her yıl senelik iznimin büyük bir bölümünü onlarla beraber geçiririm.
Bir gün annem-babam ve ben ilçeye indik.
Öğlene doğru hepberaber güzel bir lokantaya gittik.
Hoş bir ortamda yemek yedik.
Babam " Oğlum çok masraf ettin.Allah razı olsun" dedi.
Benim yıllarca yediren-giydiren-koruyan Allah'ın vasıta kıldığı yaşlı adamın söylediğine bak dedim içimden.
Sen beni yıllarca doyurdun.
Ben sana bir defa yemek söyledim.
Babasını seveni "severim.
Sevmeyeni,kibir yapanı "döverim"
Çok içten,çok değerli bir yazıydı...Yazanı gibi.
Uç ekimde doğan erkekler, ailelerine çok bağlı ve iyi baba olurlarmış. Sevgi ve saygilarimla
Davidoff
Babam iki ekimde doğdu Lütfiye Hanım.
Bir günden bir şey olmaz değil mi :)
LutfiyeCanacik2050
Gece bekçisiydi babam.
O da öyle demişti bana:
"Ceketimi satar okuturum seni."
Para etmedi ceketi. Oysa o kadar çok istiyordum ki okumayı.
Nasip Askeriyeymiş. İlk maaşımı kuruşu kuruşuna eline saydığımda ağlamıştı.
İkinci maaşımı aldığımı göremedi. Bizleri bırakıp son yolculuğuna gitmişti.
Buna da şükür. Hiç olmazsa -kendimi kurtardığımı- görmüştü.
Allah sizin babanıza da, diğer babalara da uzun ömürler versin.
Babasızlık çok zor. Genç yaşımda yaşadım o zorluğu.
Sağ olsunlar evlatlarım biliyorlar kıymetimi.
Hüzünlenerek duygulanarak okudum yazını.
Ara da bir gelme.Daha sık gel. Daha sık yaz.
Seviyoruz seni. Biliyoruz yazılarının tadını, lezzetini.
Selam ve Saygıyla Bacı...
Davidoff
Sağ ol Bedri Ağabeyim ben de sizleri seviyorum.
Yazılarım da sizlerle mutlu ki başka yerde olmayı sevmiyor.
Teşekkür ederim.
Yazıyı okuyunca derin bir of çektim, benim babamı düşünerek.
Babamın babası o daha ilkokul birinci sınıftayken ölmüş.
Ailenin küçük çocuğu biraz şımartılmış. İlk okulu bile bitirememiş de sonra dışardan bitirmiş.
Yine de alt kademelerden başlayarak memur olmuş.
Beni anne diye sevmesine rağmen ilkokuldan sonra okutmadı.
Sebep olarak da hep o cahil hocalar yüzünden der, içinden çıkardı.
Ben bu yaşta içimde kalan bu okuma arzusuna yenik düşerek hâlâ okuyorum.
Tabi bu arada rahmetli babama da kızarak. Her şey zamanında olmalı.
Neyse, uzattım.
Tebrikler,
güzel bir konu ve yazı.
Sevgilerimle..
Davidoff
Her nedense millet olarak okumaktan çok, yazmayı seviyoruz. bu yazıyı iki satırla da yazabilirdim. Hiç detaysız tabi.
Oysa okumayan kimse dil öğrenmeden yabancılarla konuşmaya çalışan insana benzer. Mutlaka okumalıyız.
Teşekkür ederim.
glenay
Her şeye zaman buluyoruz da, okumaya bulamıyoruz.
Yazınızı uzun değil, hatta kısa buldum.
Gerçekten beğenerek okudum.
Okumadan yazmak mümkün değil.
İnsan okudukça yazmak istiyor,
kendinde de dışa vuracağı bir şeylerin olduğunu hissederek.
Sevgiler..