- 788 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dağdaki çobanla benim oyum aynı mı!...
Dağdaki çobanla benim oyum aynı mı?
Bu cümle bir televizyon programında Aysun Kayacı tarafından dile getirilmişti. Hemen akabinde olmadık hakaretlere maruz kalmış, söylediğine de söyleyeceğine de bin pişman edilmişti. Oysa onun gerçekte yaptığı şey; birçok insanın düşünüp de cesaret edemediğini, hiçbir hesabı olmadan doğal bir saflıkla söylemekti.
Beklentilere göre davranış sergileme ya da söylemler içinde olma riyakârlığı toplumu öylesine kıskaca almış ki Aysun Kayacı’nın kullandığı bu cümle adeta şok etkisi yaratmıştı. Ne yazık ki üzerinde ciddi anlamda düşünülmeden gündemden düşürülmüştü. Oysa içinde bulunduğumuz çıkmazların sebeplerine dair sorulacak sorulara yanıt ve çözüm işte o cümle içinde gizliydi!
Ülke yönetimi siyasal partilerce yürütülür. Partiler arasından tercihini belirleyerek oy verme hakkı ise; 18 yaş üstü tüm T.C vatandaşlarının yasal demokratik bir hakkıdır.
Konu ister seçme hakkı olsun ister herhangi başka bir hak. Şayet yasalarla verilmiş olan hakların, kullanımına elverişli ortam sağlanmamışsa o hakkın hiçbir anlamı ve değeri yoktur.
Mesela eğitimde fırsat eşitliği var deniliyor!
Bu hak da yasa ile desteklenmekte ve korunmaktadır. Oysa bir yandan eğitimde fırsat eşitliğinden bahsedilirken diğer yandan ekonomik olarak büyük bir kesimin altından kalkamayacağı paralı eğitim sistemi yaygınlaştırılıyor!
İnsanın; “bu ne lahana ne perhiz” diyesi geliyor. Zira devlet okullarına öğretmen maaşlarını ödemek dışında hiçbir katkı sağlanmazken, özel okullarda eğitim alacak öğrencilere devlet katkısı adı altında aslında özel okullara hazineden para aktarılmakta.
Bu durumda sorulmaz mı; eğitimde fırsat eşitliği nerede kaldı diye?
Eğitim hakkı böylece toplumun sadece bir kesimine sağlanmış ayrıcalıklı bir hak haline getirilmiş olmuyor mu?
Kuşkusuz burada ki amaç; yönetecek zümre ile yönetilecekleri önceden belirlemektir!
Uygulamalara bakıldığında, aslında eğitimde fırsat eşitliği diye bir şeyin bulunmadığı görülmektedir.
Seçme hakkının kullanılmasına dönecek olursak;
Bireyin vereceği karar eğer kendisinin dışındakilere de etki edecekse, işte bu noktada karar verme ehliyeti söz konusu olmalıdır.
Birey sandık başına gittiği zaman kullandığı hakkın bilincinde midir, değil midir sorgulanmalıdır?
Sadece 18 yaş (!) ile bu hakkın kullanımını sınırlamak yeterli midir ve bu yaş sınırının belirlenmesine gösterilebilecek mantıklı gerekçe nedir?
Bu nokta çok önemli!
Zira 18 yaş, bireyin yasal olarak blug çağına ermesi ve velayetten çıkması anlamı taşımaktadır. Oysa hepimiz biliyoruz ki oyunu kullanmak üzere sandık başına tek başına gidemeyip götürülen zeka özürlü genç ve yaşlıların yanı sıra okuma yazması olmayıp kullanacağı tercihin istikametini refakatçileri tarafından belirlendiği hatırı sayılır sayıda insanımız bulunmakta!
Onlar da diğer tüm oy vermeye haiz insanların siyasal kaderine etki etmekte!
Çoban örneğine gelince;
Özellikle ülkemizin Doğu ve Güneydoğu bölgesinde öyle köylerimiz var ki devleti hatırlatacak her şeyden mahrum bulunmakta.
Okul, yol, su elektrik hak getire…
Köyün genç kızları biraz şanslıysa evlenince, genç erkekleri ise askerlik çağına geldiğinde veya sezonluk işçi olarak çalışmak için köyünün dışına çıkabilmekte. Bu insanların büyük çoğunluğu bırakın vatandaşlık bilincini, demokratik haklarının farkındalığını, devlet kavramından bile habersiz. Ne kitap okur ne gazete. Olan bitenden habersiz başına geleni kader sayarak yaşar giderler. Ama her seçim dönemi geldiğinde kendilerinden tercih yapmaları istenir!
İhmal edilmiş bu insanlarımız sandık başına gittiklerinde hangi bireysel tercihlerini kullanacaklardır?
Aslında bireysel tercihleri mi yoksa birileri tarafından istismar edilecek tercihleri mi belirleyici olacaktır?
Genel doğruların arkasına saklanarak özel durumları görmezden gelmek yapılabilecek en büyük aymazlıktır.
Aysun Kayacı “Dağdaki çobanla benim oyum aynı mı?” derken, yerden göğe kadar haklıydı.
Bu söylem ekmeğini çobanlık yaparak kazanan insanları küçümsememekte, bilakis ihmal edildiklerini haykırmaktadır.
Vatandaşın oy kullanma hakkı 18 yaş sınırlaması ile değil, belli bir eğitim seviyesi ile sınırlı olmalıdır. Bu seviye lise ve dengi olabilir. Böylece hem siyasilerin eğitime destek vermeleri sağlanmış olur hem de günümüzde olduğu gibi cehaleti kurumlaştırıp bir kesimin demokratik haklarına el koyma ya da kullanım hakkını gasp etme girişimlerinin önüne geçilebilir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.