- 846 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
Umut, eskimez.
Vakit epey geçmiş Meryem yatağına uzanmıştı. Odasındaki kitaplara göz gezdirdi ve derin bir iç çekti. Nefesi yıllardır yüreğinde sakladığı bir sevdanın ateşini körüklüyordu sanki. Gözleri yıllar önce en üstteki kütüphane rafına kaldırdığı bir deftere ilişti. Bu defter ona çok şeyi anımsattı. Buna rağmen onu durduğu yerden almaya yeltenmiyordu. Meryem yorgun ve halsizdi. Ancak anıları ona bu defteri almaya ve incelemeye zorladı.
Sahi, neleri kapatmıştı bu defterin içine? Neleri dökmüştü gönlünden bu deftere? Hayatın belirli bir aralığında yaşanmış onca şeyi sığdırabilmiş miydi içine?
Hiç tereddüt etmedi bu kez. Eline aldı defteri ve yavaş yavaş sayfalarına dokundu. Sonra karıştırdıkça karıştırdı sayfaları. Bir şey arıyor gibiydi sanki. Defterin ortasına koyduğu ayraç eline geldi. Bütün defteri okumaktan ve anıların anımsatacaklarından kaçmak istercesine sadece ayraca yöneltti bütün dikkatini. Ayraca el yazısıyla aynen şunları yazmıştı yıllar önce: <<Asla vazgeçme!>>
“Ne garip” diye düşündü. “Yıllar öncesinden bugüne bir not düşmüşüm sanki. Tam da, ümitlerimin yeşermesine haset eden insanların ümitsizlik rüzgarlarını bana doğru gönderdikleri bir sırada, yıllar öncesinden bir umut yağmuru geldi.” Evet, hayatta oluyordu böyle şeyler. İnsan ne ektiyse onu biçiyordu. Yıllar önce kendisine fısıldadığı ümitli sözler bugüne de yetişiyordu. Yetişip ümitler veriyordu. Velhâsıl gözlerin aradığı hep umuttu. Öyle bir şeydi ki umut, yıllara inat eskimiyordu!
Meryem Gümüş Kurşun