- 766 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
521 - GÖZYAŞI BULUTU
Onur BİLGE
“Alaimisema’m,
Artık her gün ödemeli arıyorsun, seve seve kabul ediyorum, uzun uzun konuşuyoruz. Ödemeyi nasıl yapacağım aklıma bile gelmiyor ama faturanın bana çıkacağı ve bu lüksün pahalıya mal olacağı kesin! Olsun! Sana can feda! Her sorunun bir çözümü vardır. Bir şekilde halledilir. Dert değil! Dert, sensiz, sessiz, kimsesiz kalmak!..
Son konuşmamızda evliliğin kötü gidiyor diye bütün evlilikleri aynı kefeye koyarak: “Dıştan baktım, yeşil türbe… İçine girdim, tövbe Estağfillah, tövbe!” dedin. Bizde de başka türlü söylerler: “Evlilik altın bir kafestir. dışarıdaki içine girmek ister, içerdeki dışarıya çıkmak…” “Bülbülü altın kafese koymuşlar: “Ah vatanım!..” demiş.” kabilinden, özgürlük arzusuyla söylenen sözler işte!
Şayet bana sorarsan, evliliklerin bakış açısına göre farklılıklar arz ettiğini söylerim. Mesela eşim olan kadın sensen, benim bulunduğum taraftan harika bir manzara seyredilmektedir. Öyle ki kaleme gelmez, anlatmam mümkün değil! Manzara benim tarafımdan böyle görünüyor olsa bile karşı taraftan görünüm bambaşka olabilir. Apartmanların farklı cephelerine benzetirim o bakış açılarına giren görünümleri... Yan taraftan bakan için kapkara, pürüzlü bir yüzeydir, cepheden seyretmekte olan içinse şaheser!
Keşke eşler arasında sevgi, ilgi, birlik beraberlik, anlaşma, birlikte hareket etme, aynı yerde durma, aynı yere aynı hisler ve düşüncelerle bakma mümkün olsa, olabilse de aynı güzellikleri seyrederek mutluluklarının doya doya tadını çıkarsalar ya da aksayan tarafları görüp, anında gerekenleri yapmaya başlayarak dört bir tarafı iyileştirmeye, güzelleştirmeye gayret etseler ya da hiç geçmeseler iç açıcı olmayan taraflara, oraları yok farz etseler, bütün olumsuzlukları, eksiklikleri ve çirkinlikleri görmezlikten gelerek müşterek hayatlarını mükemmel bir şekilde sürdürmeye devam etseler!
Lokantaların vitrinleriyle mutfaklarının aynı temizlik, tertip ve mükemmellikte, aynı iştah açıcı vasıfta olmaları mümkün müdür! Ön bahçelerin güzelliği ve bakımlılığıyla arka bahçelerinki bir olur mu!
Eşlerin birbirlerini görememe, değerlerini takdir edememe nedeninin, görüş mesafesinin haddinden fazla kısalması olduğuna, evliliklerin bıktırıcı bir hal almış olmasının sebebinin de beraberlik süresinin aralıksız bir şekilde inadına artıp sona dayanması olduğuna inanıyorum.
Hiçbir şey çok yakından gerçek görüntüsünü veremez. Hem bakılan nesnenin bütünü değil, ancak bir parçası, hem de net değil, bulanık bir şekilde görülür. Yazıyı bile iyice gözünüze sokarak okuyamazsınız. Harflerin rahatça seçilebilmesi için gözlüklü ya da gözlüksüz, otuz santimetre mesafe gerektiği söylenir.
Hiçbir ressam, hiçbir heykeltıraş eserinin nasıl olduğunu, çalışma mesafesinden anlayamaz. Tamamını rahatça seyredebileceği kadar ondan uzaklaşması gerekir. Oysa evlilikte eşler her zaman burun burunadır.
Aile hayatındaki çalışma süresi, sekiz saatlik bir mesai süresi değil, üç sekiz saatlik bir zaman dilimi, yani tam yirmi dört saattir. Üstelik hafta sonu ve yıllık tatil diye bir özgürlük ve istirahat zamanı da yoktur. Başından sonuna kadar dazıra dazır, birkaç değil pek çok konuda ihtisaslaşmış olarak çalışmayı gerektirir. Bu yüzden her iki tarafı da mutlaka yorar, usandırır, yıpratır da yıpratır. Her şey ne kadar mükemmel olursa olsun, aralıksız bir arada olma hali ve sürekli çalışma mecburiyeti nedeniyle adeta robotlaşırlar. O kadar makineleşirler ki zamanla kendilerini dolap beygiri hissetmeye başlarlar. Özgürlüklerini kullanmaya kullanmaya kendilerini pranga mahkûmu gibi hissetmeye başlarlar. Evliliklerini uzun süre sürdürebilenler, zamanla olayı, çeşitli nedenlerle olduğu kabullenenlerdir ki onlar kimseye hissettirmemeye gayret ederek evli yalnızları oynamaya çoktan başlamışlardır.
Aşklar, mesafe korunmaktaysa uzun ömürlü olur ve efsaneleşir. Her çeşit ilişkide maddi manevi mesafenin muhafaza edilmesi çok mühimdir.
Hep ayrılıktan yakınırız ama ulaşılmazlık, sevgiyi de sevgiliyi yüceltir de yüceltir ve aşkı uzun ömürlü eder. Sevgili, tam anlamıyla gökkuşağı gibi olmalıdır. Hasret arttıkça ve yüreğe vurdukça bulutlanan ruh semalarından çisem çisem yağmurlar serpiştirilmeye başladığında, gönül güneşi gözyaşlarına vurduğunda, kısa bir süre için tüm renkleriyle gökyüzünde boylu boyunca yatmalı, muhteşem güzelliğini sergilemeli, âşığına hayranlıkla seyrettirmelidir.
Hasret de gereklidir ve çok da güzeldir, O olmasaydı mesafeler o kadar sevimsizleşir, sevgili o kadar değerlenir, aşk acısı o denli abartılır mıydı! Ebemkuşağının ana maddesi damlacıklardır. Aşk onları kristalleştirir, tutku elmaslaştırır, ulaşılmazlık da pırlantalaştırır.
Aşkta damlalar vardır. Olacaktır. Gözyaşı kaçınılmazdır. Sevgili, gökkuşağı gibidir. Yaklaştıkça kaçan bir güzelliktir o! Kavuşmak imkânsızdır. Doymak da öyle...
Gözyaşı Bulutu”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 521
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.